İNSANIN ZAAFLARI
İNSANIN ZAAFLARI
Allah insanın fıtratına fücur ve takva (Şems, 8)
tohumlarını ekmiş, takva ile yücelme fücur ile alçalma özgürlüğünü vererek
yolun başına koymuştur. Kur’an insanı nefsin ayartmalarından korumak, onu hayra
ve takvaya yönlendirmek için insan psikolojisinin zaaf noktalarına işaret
etmiştir.
1-
İnsanın Çok Zalim ve Cahil Olması
İnsandaki temel zaaflardan biri zulüm ve cehalettir.
Zulüm kelime olarak bir şeyi ait olduğu yerin dışında bir yere koymak,
azgınlık, gadr, karanlık, azap ve eza anlamlarına gelir. Istılah olarak manası
ise, hak yemek, eziyet, işkence ve baskı kullanmak, adaletsizlik yapmak, haddi
aşmak söz ve fiilde aşırı gitmektir.
Cehalet ise bilgisizlik, iş bilmemek, tecrübesizlik,
ilim ve irfandan haberdar olmama gibi anlamlara gelir.
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de
onlar, bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluktan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o, çok zalim (ve) çok cahildir.” (Ahzab, 72)
Ayette geçen “emanet” insanın Rabbine karşı sorumluluğunu yerine getirmeyi ifade
eder. İnsan bu emaneti “akıl” ve bunu kullanma kabiliyeti olan “irade”
melekesiyle yerine getirecektir. Sadece insana verilen bu emanet, onu diğer
varlıklardan ayırır. İnsanın dünya hayatında imtihana tabi tutulması da, bu
emanet sebebiyledir.
“Biz bu
Kur’an’ı bir dağa indirseydik Allah korkusundan onu baş eğmiş, parça parça
olmuş görürdün. Bu misalleri düşünsünler diye insanlara veriyoruz.” (Haşr, 21) ayetindeki temsilde bunu anlatır.
İnsanın Allah’a karşı işlediği zulüm şirk, insanın kendisine ve insanlara
karşı işledikleri zulümler ise günahtır.
Kur’an’da zulüm çeşitlerinin en büyükleri olarak şunlar sıralanır: Şirk
(31/13), Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olmak (2/114),
Allah’ın bildirdikleri gizlemek ve O’nun adına yalan söylemek (2/144, 7/38,
10/17), Allah’ın ayetlerini yalanlamak ve ayetlerin başkalarına ulaşmasına
engel olmak (6/157, 10/17, 18/57), Allah’ın ayetlerinden yüz çevirmek (32/22),
Müslüman olduğunu iddia etmekle birlikte Allah adına yalan söylemek 61/7).
2- İnsanın
Aceleci Olması
Aşağıdaki
ayet acelecilik vasfının insanın fıtratında olan özelliklerden biri olduğunu
gösterir.
“İnsan,
aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır…” (Enbiya,
37)
“İnsan,
hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan çok acelecidir!” (İsra, 11)
İnsan hayrı istediği gibi, şerri de ister ve yaptıkları ile onu davet eder.
Bunun sebebi insanın pek aceleci olmasıdır. Sabır ve tahammül zor geldiği için
sonra olacak şeyin vaktinden önce hemen olmasını talep eder. Bu davranış ise
zaman zaman istenmeyen bir netice ile sonuçlanır.
İnsanın aceleci vasfının bir tezahürü de onun kolay elde etme iştihasında
olmasıdır. Zira o ahiret saadetini, dünyada yaşamak ister. Bu sebeple
insanların birçoğu ahireti bırakır da dünyaya meyleder. Ahiret mükâfatını
önemsemediği gibi o acıklı azabı da düşünmez. Aceleciliğinden dolayı hayır ve
şerri birbirinden ayırmadığı için akıbetini hesaba katmaz.
“Hayır!
Doğrusu siz acil olan dünya hayatını seviyorsunuz ve ahireti
bırakıyorsunuz.” (Kıyame, 20-21)
“Gerçek
şu ki bunlar, çarçabuk geçmekte olanı (:dünyayı) seviyorlar. Çok ağır bir günü
göz ardı ediyorlar.” (İnsan, 27)
Enes (r.a) şöyle anlatır:
“Rasulullah son derece zayıflamış bir hastayı ziyaret etti ve:
“Allah’a bir şey için dua ediyor muydun veya O’ndan bir şey istiyor
muydun?» diye sordu. Hasta şöyle cevap verdi: “Evet. Allah’ım! Bana
ahirette vereceğin cezayı bu dünyada hemen peşin olarak ver, diye dua ederdim.”
Allah Rasulü şöyle buyurdu: “Sübhanallah! Senin buna gücün yetmez.
Şöyle dua etseydin olmaz mıydı?: Allah’ım! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette
de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!” Bunun üzerine adam bu duayı
yaptı ve şifa buldu.” (Müslim, Zikir, 23/2688; Tirmizi, Deavat, 71/3487)
Allah Rasulü diğer bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:
“Başına bir musibet geldi diye hiçbiriniz ölümü temenni etmesin. Mutlaka
böyle bir şey temenni etmek zorunda kalırsa: «Allah’ım, benim için yaşamak hayırlı
olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür.»
desin.” (Buhari, Merda, 19; Deavat, 30; Müslim, Zikir, 10, 13)
Bundan dolayı müminler, sabır ve ihtiyat ile hayra nail olmak için dua
etmeli, faydalı hizmetleri yapmaya çalışıp hayra davet etmelidir. Ayet-i
kerimede tavsiye buyrulduğu üzere:
“…Rabbimiz!
Bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından
muhafaza eyle.” (Bakara, 201) diye niyazda bulunmalıdır.
Ayrıca
şu ayetler de bu tiplerin diğer muhtelif özelliklerinden bahsetmektedir:
“Kıyamet, 75/16-21; Enbiya, 21/24; Yunus, 10/11; İsra, 17/18-19; Şûrâ, 42/18;
Ankebut, 29/29,53-54; Ra’d, 13/6; Hac, 22/47 vd.”
3-
İnsanın Menfaatine Çok Düşkün Olması
İnsan
nefsi, bütün menfaat ve lezzetlerin kendinde toplanmasını ister, onları
başkalarıyla paylaşmak istemez.
“İnsanlara
bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. Şayet yaptıklarından ötürü başlarına
bir fenalık gelse, hemen ümitsizliğe düşüverirler.” (Rum, 36)
Ayette Allah’ın lütuf ve rahmetiyle sevinmek men edilmemiş, aksine
emredilmiştir. Fakat bu sevinçten maksat, nimet vereni tanıyarak, hamd ve
şükrünü idrak ederek sevinmektir. Burada ise nimet vereni hesaba katmayıp
sadece nimete güvenerek şımarıp hevalarına uyan kimselerin hali açıklanmaktadır.
Şu ayette nimetlere karşı şükürsüzce şımarma yerilmiştir: “…Sakın şımarma! Muhakkak ki Allah şımaranları sevmez.” (Kasas,
76) buyrulmaktadır. Böyle kimseler kulluklarını dünya menfaati üzerine
kurgularlar. Kendi yaptıkları şeyler sebebiyle başlarına gelen fenalıktan
derhal ümitsizliğe düşerler. Allah’ın rahmetinden ümit keserler. Çünkü
teslimiyetleri Allah’a değil, fani şeyleredir. Şu ayet İnsanın menfaat yönünü
tasvir eder: “İnsanlardan kimi Allah’a (şüphe
ve tereddüt içinde) yalnız bir yönden kulluk eder: Kendisine bir
iyilik dokunursa, buna pek memnun olur; bir de musibete uğrarsa, çehresi değişir (dinden
yüz çevirir). O, dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir.
İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir.” (Hacc, 11)
İnsanlardan bir kısmı, nefsanin arzulardan kurtulamadığı için kendi
zaviyesinden Allah’a ibadet eder; gönülden ve içten gelerek değil, belli bir
maksat için gafilane bir şekilde dindarlık gösterir. Kulluğuna Allah’ın
rızasından başka maksatlar koymuştur. Böyle kimselerde Allah’ı anmak dilde
kalmış, kalbe yerleşmemiştir. Böyleleri kendisine bir iyilik gelirse sevinir,
bir bela gelirse haktan yüz çevirir.
4- İnsanın
Allah’a Karşı Pek Nankör Olması
İnsanın
sahip olduğu nimetlerin kıymetini bilememe ve bunlara karşı şükür ve infakla
muamele edememe zaafı vardır. Buna nankörlük denilmektedir. Nankörlüğün karşıtı
şükürdür.
“Şüphesiz
ki insan Rabbine karşı pek nankördür. Elbette buna kendisi de şahittir.” (Adiyat, 6-7)
İsra Suresi’nde geçen şu ayetler ise gafil insanın bu hususiyetini canlı
bir şekilde anlatarak, bu tiplerin ruh hallerinin içinde bulundukları şartlara
göre nasıl değişkenlik arz ettiğini şöyle ifade etmektedir:
“Denizde
başınıza bir musibet geldiğinde, O’ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup
gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, (yine
eski halinize) dönersiniz. İnsanoğlu çok nankördür. O’nun,
sizi karada yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut başınıza taş
yağdırmayacağından emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.
Yahut O’nun, sizi bir kez daha oraya (denize) gönderip üzerinize bir kasırga yollayarak, inkâr etmiş
olmanız sebebiyle sizi boğmayacağından emin misiniz? Sonra, bundan dolayı
kendinize (intikamınızı almak için) bizi arayıp soracak bir
destekçi de bulamazsınız.” (İsra, 67-69)
“Fakat
insan, Rabbi kendisini imtihan edip ikramda bulunduğu ve nimet verdiği zaman
«Rabbim bana ikram etti.» der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise
«Rabbim beni tahkir etti, önemsemedi.» der.” (Fecr, 15-16)
Allah insanı sabrı nispetinde mükâfatlandırmak üzere her an imtihan
etmektedir. Rızkı daraltılan, sıkıntılara uğrayan pek çok insan, bunun bir
denenme olduğunu düşünmeden; “Rabbim bana hor baktı, beni küçümsedi” diye
gücenir.
“…Sizi
bir imtihan olarak şerle de hayırla da deneriz…” (Enbiya, 35) buyurmaktadır. İnsan hay ve şerle denenmenin bir imtihan
olduğunu kavrayamazsa Rabbine karşı hasım bile kesilebilir. “(Allah) insanı bir nutfeden
yarattı. Bir de bakarsın ki o, Rabbine karşı açık bir hasım kesilmiştir!” (Nahl,
4)
Ayrıca şu ayetler de bu tiplerin diğer muhtelif özelliklerinden
bahsetmektedir: “Abese, 80/17; İsra, 17/27,67,83; Sebe’, 34/15-17;
Neml, 27/40; Nahl, 16/112; Enbiya, 21/94; İnsan, 76/3,24; Kaf, 50/ 24; Zümer, 39/3,49;
Nuh, 71/27; Bakara, 2/276; Nur, 24/55; Fecr, 89/15-16; Yunus, 10/12; Fussilet,
41/50-51; Rum, 30/33; Hud, 11/10 vd.”
5-
İnsanın Hırslı ve Cimri Olması
İnsan,
istediği şeyleri elde etme hususunda hırs sahibidir. Elindeki nimetleri
başkalarıyla paylaşma noktasında da cimridir.
“Hayır!
Doğrusu siz, yetime ikram etmiyorsunuz; yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik
etmiyorsunuz! Haram helal ayırmaksızın mirası hırsla yiyorsunuz. Malı aşırı
derecede seviyorsunuz!” (Fecr, 17-20)
“Gerçekten
insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. Kendisine
fenalık dokunduğunda, sızlanır, feryat eder, ona imkân verildiğinde ise
cimrileşir, pinti kesilir.” (Mearic, 19-21)
“Gerçekten
insan dünya malına son derece düşkündür, onu çok sever.”(Adiyat, 8) Ayette dünya malı için “hayr” tabirinin kullanılmasının sebebi,
insan fıtratının ona meyletmesi, çoğu insanın dünya menfaatinden dolayı onu
mutlak hayır zannetmesidir ki, ayette bu zan kötülenmiştir. Yani insan, mal ve
serveti mutlaka “hayır” sanarak sevdiği için cimridir, eli sıkıdır. Allah için
o malın hakkını vermek, hayra sarf etmek, umumun menfaatine hizmet etmek
istemez, kıskanır. Onu kazanmak hususunda çok güçlü ve hırslı olurken, sıra o
malın şükrünü ödemeye gelince zayıflığını ileri sürerek nankörlük eder ve infaktan
kaçınır. Kur’an Kalem Suresi’nde (16-33) Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük
edip şükrünü yerine getirmeyen bahçe sahiplerinin hırslı ve cimri tutumları
anlatarak insanı bu zaaftan kurtarmayı hedeflemektedir.
“İnsanları
arkadan devamlı ayıplayıp çekiştiren (hümeze), yüzlerine karşı da onlarla alay etmeyi adet edinen (lümeze) her kişinin vay haline! O, malı toplar ve onu sayıp durur. Malının
gerçekten kendisini ebedi kılacağını sanır. Hayır, yemin olsun ki o Hutame’ye
atılacaktır.” (Hümeze, 1-4)
“De ki
“Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, o zaman(dahi) harcamak(la tükenir) korkusuyla cimrilik ederdiniz.
Zaten insan çok cimridir.” (İsra, 100)
Ayrıca
şu ayetlerde cimri tiplerin diğer muhtelif özelliklerinden
bahsetmektedir: “Al-i İmran, 3/180; Nisa, 4/53,128; Haşr, 59/9;
Teğabün, 64/16; Furkan, 25/67; İsra, 17/26-27,29; Maun, 107/1; Hakka, 69/34;
Hümeze, 104/1-4; Fecr, 89/17-20; Adiyat, 100/8; Mearic, 70/19-21; Ahzab, 33/19;
Muhammed, 47/36-38; Leyl, 92/9-11; Hadid, 57/23-24; Tevbe, 9/34-35 vd.”
6-
İnsanın Kıskanç ve Hasetçi Olması
İnsan fıtratındaki yerilmiş sıfatların en tehlikelilerinden biri de
kıskançlık ve hasettir.
“…Nefsler
kıskançlığa meyilli olarak yaratılmışlardır…” (Nisa, 128)
“Yoksa
onlar, Allah’ın lutfundan verdiği şeylerden dolayı insanları kıskanıyorlar
mı?..” (Nisa, 54)
Rasulullah hasetten sakındırarak onun zararını şöyle haber
vermektedir: “Haset etmekten sakının. Zira haset, ateşin
odunu yiyip bitirdiği gibi iyilikleri yer bitirir.” (Ebu Davud,
Edeb, 44)
Allah bu çirkin vasıftan kurtulmak için infaka ehemmiyet vermek gerektiğini
bildirerek şöyle buyurmaktadır:
“…Kim
nefsinin hırs ve cimriliğinden korunursa işte onlar felaha erenlerin ta
kendileridir.” (Haşr, 8)
7-
İnsanın Zayıf Yaratılmış Olması
İnsan
beden ve irade olarak zayıf yaratılmıştır. Ayetler, olaylar bunu haber verir.
İnsanı bir mikrop yerle bir eder. İnsanın nefsine (iradesine) yenik düştüğü pek
çok olay vardır.
“Allah
sizi önce zayıf olarak yarattı, zayıflığın ardından size kuvvet verdi, kuvvetin
ardından da tekrar bir zayıflık ve ihtiyarlık verdi…” (Rum, 54)
İnsan, güçlü kuvvetli olduğu gençlik dönemine aldanarak Allah’a karşı
isyana dalmamalıdır. Zira bu kuvvetin ardından muhakkak bir zafiyet ve tükeniş
dönemi gelecektir. İhtiyarlıkta duyulan pişmanlık ise elden kaçırılan
fırsatları geri getirmeyecek, ruhun hasret ve ıstırabını dindiremeyecektir.
İnsanın bu hazin akıbeti ayette şöyle bildirilmektedir:
“Kime
uzun bir ömür verirsek, biz onun yaratılışını (güç ve kuvvetini alarak)tersine çeviririz.
Hiç (bu manzarayı) düşünmüyorlar
mı? (Bu ibretli yolculuğu idrak etmiyorlar mı?)” (Yasin, 68)
Fizyolojik yapısı itibariyle birçok zafiyet taşıyan insan, aslında
psikolojik yönden daha büyük bir zafiyet içindedir. Bu iki yöne de şu ayet
işaret etmektedir:
“…İnsan
zayıf yaratılmıştır.” (Nisa, 28)
Allah insanın irade, hafıza ve azim yönünden zayıflığını Hazret-i Adem’in
şahsında şöyle ifade eder:
“Şüphesiz
daha önce Adem’le (yasak ağaçtan yememesi hususunda) ahitleşmiştik, fakat o bunu unuttu. Biz onu fazla azimli
bulamadık.” (Taha, 115)
“Yeryüzünde
böbürlenerek dolaşma! Çünkü sen (ağırlık ve
azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına
girebilirsin!” (İsra, 37)
8.
İnsanın Ümitsiz (Yeûs/Kanût) Olması
Ümitsiz
olmak, ümidini kaybetmek her insanda farklı derecelerde de olsa vardır. İnsan
bazı olumsuzluklar karşısında ümitsizliğe kapılır. Fakat Allah’ın rahmetinden
ümidini kesmek, küfür içerisinde olan, dalalete düşmüş insanların
özellikleridir.
“…Şayet
kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, hemen ümitsizliğe
düşerler.”(Rum, 30/36)
İnsan,
bu ayette hafifliği ve hasisliği nedeniyle tenkit edilmektedir. Bir kimse biraz
güç, servet ve saygınlık kazanırsa ve işlerinin iyiye doğru gittiği görürse,
tüm bunların Allah tarafından verildiğini unutur, bu başarısında öyle gurur
duyar, öyle böbürlenir ki, ne Allah’a ne de diğer insanlara hiçbir fayda
bırakmaz. Fakat bu iyi talih onu bırakır bırakmaz cesaretini kaybeder ve küçük
bir şanssızlık bile onu o denli sarsar ki, her türlü aptallığı yapabilir, hatta
intihara bile kalkışabilir.[1]
“…Fakirlik,
musibet gibi kötü bir şeyle karşılaşınca hayırdan ümidini keser, Allah’ın
rahmetinden ümitsiz olur.”(Fussilet, 41/49)
İnsan
mala düşkündür. Sürekli olarak mal, refah, mutluluk istemekten usanmaz. Hep
güzel şeyler olsun, kendisine servet, nimet, refah verilsin ister ama başına
bir şer, bir bela, fakirlik, hastalık veya herhangi bir sıkıntı gelince
umutsuzluğa düşer, üzülür, bunalır.[2]
9.
İnsanın Tartışmacı (Hasîm/Cedelci) Olması
“
Resulüm sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel
şekilde mücadele et…”(Nahl, 16/125)
Allah’ın
yoluna hikmet ve güzel öğütle çağırmayı ve en güzel biçimde mücadele etmeyi
emreden bu ayet, İslam devlet prensibini ortaya koymaktadır… Çünkü bilgisiz,
hikmetsiz, kaba davetle, taassupla hareket etmenin bir yararı olmaz. Ancak
hikmet, tatlı dil gönülleri etkiler, insanları yumuşatır, yoldan çıkmışları
yola getirir.[3]
“ Ey
Nuh! Bizimle cidden mücadele ettin; hem de çok mücadele ettin…”(Hud, 11/32)
Kâfirler Hz. Nuh’a “Sen bizimle mücadele ettin. Bu mücadelede çok ileri gittin.
Biz sana tabi olmayacağız. Allah’ın isyanımıza karşılık ahiretten önce dünyada
bize azap edeceği şeklindeki iddianda samimi isen bizi tehdit ettiğin,
dünyadaki acil azabı getir bakalım!” dediler.
Ayrıca
şu ayetler de bu tiplerin diğer muhtelif özelliklerinden
bahsetmektedir: “ Nahl, 16/4; Mü’min, 40/40 vd.”
10.
Sıkıntıda Allah’ı çok Anması, Sıkıntı Geçince Yüz Çevirmesi
Kur’an’da
insanın bu özelliğinden çokça bahsedilir.
Sıkıntı
Zamanında Allah’a yönelmesi
Sizi
karada ve denizde seyahat ettiren de O’dur. Öyle ki, siz gemilere binmişken, o
gemiler de hoş bir rüzgârla akıp gider ve yolcuları bununla ferahlanırken bir
fırtına kopar, her taraftan dalgalar hücum eder. Onlar da dalgalarla
kuşatıldıklarını görünce, sadece Allah'a yönelmiş bir inançla dua ederler ve
'Bizi bundan kurtarırsan, and olsun ki şükredenlerden olacağız' derler. Allah
onları kurtardığında ise, yine yeryüzünde haksız yere taşkınlıklara
girişiverirler. Ey insanlar! Taşkınlığınız kendi aleyhinizedir. Bir süre dünya
hayatından yararlanırsınız, ama sonunda dönüşünüz Bizedir; yapmakta
olduklarınızı o zaman Biz size haber veririz. (Yunus, 22-23)
Zarar
Gelince Sızlanması, Geçince Vurdumduymaz Olması
İnsan
bir sıkıntıya uğrayınca, yatarken, otururken, ayaktayken Bize dua eder.
Sıkıntısını giderdiğimizde ise, sanki uğradığı sıkıntı yüzünden Bize dua eden o
değilmiş gibi geçer, gider. Ömürlerini ve yeteneklerini boşa tüketen o
müsriflere, yapmakta oldukları şey böylece hoş görünmüştür. (Yunus, 12)
Sahip
Olduğu Nimetleri Kendinden Bilmesi
İnsan
iyilik istemekten usanmaz. Kendisine bir kötülük dokunduğunda ise hemen
ümitsizliğe düşer, karamsarlaşır. Başına gelen kötülükten sonra ona rahmetimizi
tattıracak olsak, bu defa da 'Bu benim hakkımdır,' der. 'Kıyametin kopacağını
da hiç sanmıyorum ya; Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam bile mutlaka Onun
katında benim için bundan daha güzeli vardır.' Biz o kâfirlere yaptıklarını
haber verecek ve şiddetli bir azabı tattıracağız. Biz ne zaman
insana bir nimet bağışlasak, o yüz çevirir, yan çizer. Başına bir kötülük
gelince de derinlemesine duaya dalar. (Fussilet, 49-51)
Nimetler
Elden Gidince Umutsuzluğa Düşmesi
Biz
insana tarafımızdan bir rahmet tattırsak, sonra da bunu ondan alacak olsak, o
ümitsizliğe düşer, nankörleşir. Eğer başına gelen bir sıkıntıdan sonra ona
nimetler tattıracak olsak, bu defa da 'Bütün kötülükler benden uzaklaştı'
deyiverir; şımarıp böbürlenir. Ancak sabreden ve güzel işler yapanlar bundan
müstesnadır. İşte onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır. (Hud,
9-11)
İnsan,
anne-babadan aldığı genetik faktörler sebebiyle farklı mizaç, karakter ve huy
yapısıyla dünyaya gelir. İnsan İslam fıtratı üzerine yaratılmasına rağmen
farklı mizac ve karaktere sahiptir. Kur'an-ı Kerim insanlarda doğuştan var olan
bazı zaafları belirtmiştir. Bu zaafların insanlarda az veya çok oranlarda
bulunmaları insan şahsiyetinin teşekkülünde önemli rol oynarlar. Kur'an'da
olumlu ve olumsuz insan tiplerini ortaya koymaya çalışırken insan şahsiyetinin
oluşumunda önemli katkıları olan, insanın fıtratından getirdiği bu zaafların
özenli ve dikkatli bir şekilde incelenmesi gerektiği kanaatindeyiz.[4]
Kur'an’ı
incelediğimizde; insana hitap ettiğini, onu en güzel şekilde tanıtarak,
zaaflarını, davranışlarını ve davranışlarının arka planını ortaya koyarak çok
zengin ve canlı insan tiplerinden bahsettiğini görürüz. İnsanın
fıtratına/altyapısına hayra ve şerre (takva ve fücura) eğilimi iradesini iptal
etmemek ve neticesinden sorumluk alması ve mükâfat görmesi için korkular,
zaaflar ve meyiller konmuştur. İnsanın bu işletim sistemini iyi veya kötü
şekilde kullanmasıyla şahsiyetini oluşturur. İnsanın içindeki kötü duygular
insanın olumsuz şahsiyetinin oluşmasına ve kötü davranışlar göstermesine etki
eden Kur'an’ın belirttiği en önemli olumsuz ve hoşlanılmayan faktörlerdir.
Kur'an örnek rol model tipleri peygamberlerle örneklendirmiştir. Kur'an,
istediği ideal şahsiyetin oluşması için de bizlerden, onların örnek alınmasını
istemiştir. Bunu yapmamız halinde Allah’ın rızasına uygun bir kişiliğe sahip
olmuş oluruz. Buna karşılık Kur'an ideal olmayan ve hedeflenmeyen birkaç insan
tipinden de bahsetmiş olup bunların yaptıkları gibi asla hataya düşmememizi,
salim fıtratı bozabilecek olan her türlü yanlışlıktan kaçınmamızı ifade
etmektedir. Aksi takdirde tertemiz olan fıtrat bozulmuş olur.
[1] Mevdûdî, Tefhim’ul
Kur’an c. IV, s. 305.
[2] Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın
Çağdaş Tefsiri, c. VIII, s. 148.
[3] Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın
Çağdaş Tefsiri, c. V, s. 159.
[4] Osman KARA, Kur’an’da
İnsan Tipleri (Doktora Tezi), Sakarya, 2002. s. 78.
Yorumlar
Yorum Gönder