KUR’AN MESELLERİNİN HEDEFLERİ
KUR’AN
MESELLERİNİN HEDEFLERİ
Mesellerle anlatım, Kur’ân’ın
belli başlı eğitim metotlarından birisidir. Kur’ân soyut bir manayı, ruhî bir
durumu, bir insan tipini, geçmiş bir kıssayı ifade etmek istese meselle anlatım
yolunu tercih etmiştir. Yahut bir tartışama yapmak, delil getirmek, ikna
konuşması yapmak istese hep bu metodu kullanır, sözleri adeta resimlendirerek
ruha, duyulara seslenir. Temsil yöntemi, Kur’ân’ın gizli manaları bildirmede,
gerçekleri ifade etmede, soyut konuları açıklamada kullandığı etkili bir
araçtır.
Kur’ân’da mesellerle anlatım
metodunun genel amacını, hidayet (: insanlara doğru yolu göstermek) olarak
ifade edebiliriz. Bu genel amaca ulaşmak içinde şu anlatım yolları
kullanılmıştır:
1- Batılın bütün tutarsızlıklarını
ortaya koyarak, geleceğinin olmadığını açıklamak.
2- Hakikatin kesin delillerini
ortaya koyarak, sonunun iyi ve geleceğin onun olduğunu belirtmek.
3- İnkârın dünyadaki kötü sonu
konusunda insanları uyarmak.
4- Allah’ın insan, tabiat ve
toplum için yasalar koyduğunu belirterek bu yaslara uyulmasını istemek.
5- Kâfirlerin inançlarını
öğretmek, kâfirlerin tutumlarını göstermek.
6- Müminler ile inanmayanlar arasında
karşılaştırma yapmak.
7- Dünya ile ahiret hayatını
kavratmak.
Mesellerin Faydaları
1-Meseller, akledilebilir bir
şeyi hissedilebilir bir şekilde ortaya çıkarmaktadır. Bu şekilde akıl, onu
kabul etmekte çünkü makul olan manalar, idrake yakın olan hissedilebilecek
şekilde söylendiğinde zihinde daha çok yer edinir. Buna Allah’ın münafıkların
riya yaparak infaklarından hiçbir sevabı elde edemeyeceklerine dair verdiği
misal, örnek teşkil etmektedir. Allah konuyla ilgili “onun misali, üzerinde
toprak bulunan kaya parçasına benzer ki ona yağmur değer de çırılçıplak
kalıverir, kazandığından hiçbir şey elde edemez.” (Bakara/264) buyurmaktadır.
2-Meseller, hakikatleri ortaya
çıkarır, görülmeyeni hazırda imiş gibi tasvir eder. Allah’ın “Riba yiyenler,
şeytanın dokunduğu kimselerin kalktıkları gibi kalkacaklardır.” (Bakara/275) buyurması,
bu konuya en güzel örnektir.
3-Mesel, misal verilen konuda
teşvik olması için verilmektedir. Çünkü verilen misaller, nefislerin iştiyak
duyduğu şeylerdir. Allah yolunda infak eden kimselerin, infaklarının
kendilerine daha çok hayırla geri döneceğini belirtmek için Allah’ın verdiği
misal, buna bir örnektir. “Allah yolunda infak edenlerin durumu, bir tanenin
durumuna benzer ki, o taneden, yedi başak çıkmaktadır. Her başakta da yüz tane
bulunmaktadır. Allah, işte böylece dilediğini kat kat arttırmaktadır. Allah,
her şeyi kuşatmakta ve her şeyi bilmektedir. (Bakara/265)
4-Misaller, bazen de nefislerin
nefret ettiği şey için olur ki burada nefislerin hoşlanmadığı şeyler, misal
olarak verilmektedir. Gıybeti yasaklamak hususunda Allah’ın şu buyruğu buna
örnektir. “Birbirinizin gıybetini yapmayın. Sizden kim ölmüş olan kardeşinin
etini yemek ister. İğrendiniz değil mi!” (Hucurat/12)
5-Misaller, bazen misal olarak
verilen şeyi övmek için zikredilir. Sahabenin durumunu ifade etmek için verilen
örnek, bu tür misallere girmektedir. “İşte bu, Tevrat’taki misalleridir. İncil2deki
misalleri de bir ekin gibidir ki o ekin, filiz çıkarır, filizleri kuvvetlenir,
kalınlaşır ve çiftçilerin hoşuna gidecek şeklide gövdesi üzerinde dimdik durur.
Bu misal kâfirler sinirlendirir” (Fetih/29). İşte sahabenin durumu da ayette
anlatıldığı şekilde evvelemirde sayıları azdı. Sonra çoğalmaya başladırlar öyle
ki işlerinde muhkem oldular ve onların bu çokluğu kalpleri memnun etti.
6-Meseller, bazen insanların kötü
gördüğü bir şekilde verilmektedir. Bu durumun örneği Allah’ın kendisine ilim
verdiği ancak onun, bu ilimle amel etmeyi bırakıp dünyaya dalmasının
anlatıldığı şu ayette zikredilmektedir. “Haydi, ayetlerimizden bir ilim
verdiğimiz şu kimsenin haberini oku ki o, ayetlerimizden sıyrıldı da şeytana
tabi olarak haddi aşanlardan oldu. Şayet dileseydik onu kaldırırdık. Lakin o
dünyaya daldı da hevasına tabi oldu. Onun misali köpeğin durumu gibidir. Onu
kovalasan da kendi haline bıraksan da dilini çıkarıp solur. İşte bu,
ayetlerimizi inkâr eden bir toplumun durumu gibidir.” (Araf/176)
7-Meseller, nefse nüfuz eder, vaazda
en beliğ metottur, sakındırmada en kuvvetli durumdur, en keskin ikna metodudur.
Şüphesiz ki Allah Kur’an’da öğüt verme ve hatırlatma için birçok mesel
vermiştir. Hz. Peygamber de hadislerinde meseller vermiştir. Her çağda Allah’a
davet edenler, çağrılarının daha iyi anlaşılması, delillerinin daha ikna edici
olması için davetlerinde mesellerden faydalanmışlardır. Eğitimciler de konunun
daha iyi anlaşılması ve bir şeye teşvik etmek veya ondan sakındırmak için meseller
kullanmışlardır.
Kur’ân incelediğinde ondaki
mesellerle anlatım metodunun, diğer metotlar gibi bu genel amaca yönelik olarak
kullanılmasının yanında daha başka özel amaçlara, hedeflere de hizmet ettiği
görülecektir:
1. Muhatabı Bir Düşünceye
İnandırmak ve İkna Etmek
“Allah’ın rahmetinin
eserlerine bak ki, ölümünden sonra nasıl yeryüzünü diriltiyor? Bunu böyle yapan
elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.” (Rum/50)
Öldükten sonra dirilmenin kolay
anlaşılır delillerinden, misallerinden biri, şüphesiz ölü yeryüzüne baharda canlandırılmasıdır.
Sonbaharda rengi sararıp solan, kışın üzerine kefen giydirilen milyonlarca
canlı, ilahi rahmetin eserlerinden olan bahar yağmuruyla yeniden hayat bulur,
öldükten sonra dirilmeye misal olur. Adeta her sonbahar bir kıyamet, her bahar
bir yeniden diriliştir. Verilen bu
mesel, Allah’ın mahlûkatı öldükten sonra yeniden diriltmeye kadir olduğu
gerçeğini oldukça etkileyici ve çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermekte ve
dinleyeni buna hem aklen hem de vicdanen inandırmaktır.
2. Muhatabın Dikkatini Çekmek
Meseller, genç-yaşlı, eğitimli-eğitimsiz her
yaştan ve her seviyeden insanın hoşlandığı, ilgisini çektiği anlatımlardır.
Kur’ân bu nedenle vermek istediği mesaja muhatabın dikkatini çekebilmek, onu
iyiye, doğruya yönlendirmek için bu metoda sıkça başvurmuştur. Kur’ân meselleri
eğitim ve terbiye ameliyesinde büyük imkânlar sunmaktadır.
“Allah'tan başka sığınacak
ilah edinenlerin durumu, tıpkı kendine yuva edinmeye çalışan örümceğin durumu
gibidir. Hâlbuki en çürük yuva, örümcek yuvasıdır. Keşke bu gerçeği bir
bilseler!”( Ankebut /41)
Kur’ân bu meselde Allah’tan başka
edinilen dostların, velilerin, dayanılan, bel bağlanılan şeylerin zayıflığı,
güçsüzlüğü bunlara tapanların ne derece güçsüz, dayanıksız, çürük sığınak
edinmek istediklerini tasvir etmiştir. Bunun için de örümcek yuvası örneğini
kullanmıştır. Çünkü örümcek yuvası zayıflıkta darb-ı mesel olmuştur. Çok zayıf,
ince ağlarla örüldüğü için ne örter, ne de sıcak ve soğuktan korur. Bir kimse
dokunacak, bir rüzgâr esecek olsa hemen bozuluverir. Örümcek kafalı müşriklerin
de sığınakları, tutamakları böyle çürüktür. Örümcek o ağla sinek avlar.
Müşriklerin de putlara ibadetle ellerine geçenler, sinek misali değersiz
şeylerdir. Kur’ân’ın bu ayetlerde anlatmak istediği şey, Allah’tan başka
ilahlar edinmenin yanlışlığı ve buna kalkışanların düştükleri durumdur. Ancak
bu anlamı, yukarıda görüldüğü gibi mesel şeklinde takdim etmiştir. Böylece
muhataplarının dikkatini konunun üzerine çekip, onların duygularına hitap edip
onları derinden etkileyen veciz bir anlatım tarzını tercih etmiştir. Zira bu
türden bir anlatım, muhatabı iyiye yönlendirme, kötüden sakındırma konusunda
vazgeçilemeyecek bir anlatımdır.
3. Aynı Anda Akla Ve Vicdana
Hitap Etmek
Kur’ân’ın düşünce sistemi,
insanın bütün yönleriyle ele alan, onun bütün özelliklerini ve idrak
merkezlerini dikkate alan ve bu şekilde hangi mantık sisteminin doğru olduğunu
gösteren çok yönlü bir mantığın kullanıldığı sistemdir. Doğru bir şekilde
düşünmeye engel olan şekilci, tek değerli ve sırf zihnî kavrama gücünü esas
alan statik bir mantık kullanmamaktadır. Kur’ân, düşünme ve akıl yürütmeye sevk
ederken, insanları hidayete iletmeyi
hedeflediği için sınırlı bir sınıfa hitap eden metodu kullanmaktan kaçınmıştır.
Kur’ân’ın anlatım tarzı, akla yer vermekle beraber, insanın duygusal yönüne de
yer veren bir anlatım tarzıdır. Kur’ân, insanların hayatlarına yön verecek,
onları iyiye, hayra yöneltecek olan inanç sistemini yerleştirirken salt akıla,
zihne, zekâya değil aynı zamanda kalbe ve vicdana da seslenmiştir. Kur’ân, akla hitap ederken, duyuları harekete
geçirirken tek hedefi vardır o da bunlar yoluyla doğrudan doğruya vicdana ulaşmaktır.
Bu konuda kendisinde temsilî ve tasvirî anlatımın hâkim olduğu meseller çok
önemli katkılar sağlamıştır.
“Ey müşrikler! İşte size bir
temsil getiriliyor, ona iyi kulak verin: Sizin Allah'tan başka yalvardığınız
sahte tanrılar, hepsi bir araya gelip güç birliği yapsalar da, bir sinek bile
yaratamazlar. (Sinek yaratmak şöyle dursun) Hatta sinek onlardan bir şey kapsa,
onu dahi kurtarıp geri alamazlar. Kısacası, kendine yalvarılan put da ondan
medet uman da büsbütün aciz!” (Hac/73)
Bu ayette müşriklerin taptıkları
ilahların aczini belirten mana, farklı yalın ifadelerle anlatılabilirdi:
Örneğin “Sizin Allah’tan başka taptıklarınız en basit yaratıklardan daha
acizdir.” diyebilirdi. Ancak bu ifade tarzı sadece zihne hitap eden bir ifade
olurdu.
Şirkin aklen kabul
edilemeyeceğini ve şirk koşmanın acizliğini meselle akla ve duygulara hitap
ederek kalbe gösteriyor. “Bir sinek bile yaratamazlar”, “Hepsi bir araya gelip
güç birliği yapsalar dahi” , “Sinek onlardan bir şey kapsa, onu dahi kurtarıp
geri alamazlar”. Tasvirdeki tedricilik şirkin buz üstünde yürümek gibi zor
olduğunu gösteriyor.
4. Konunun Muhatabın Gözünde
Canlandırıp, Zihninde Daha Anlaşılır
Hale Getirmek
Toplumda çocuklar ve avam,
öğrenme faaliyetinde daha çok duyularına dayanırlar. Soyut konu ve kavramları
anlamakta zorlanırlar. Öğrenmek istedikleri şeyleri duyularıyla algılamak
isterler. Kur’ân’da bu gerçek göz önünde tutularak insanları somuttan soyuta,
bilinenden bilinmeyene tarzında eğitme yöntemi uygulanmıştır. Bunu yaparken
evrendeki her şeyden öğrenmenin nesnesi olarak yararlanılmıştır. Var olan her
şeyden ve imkândan yararlanmıştır. Kur’an’da, yeniden dirilme ve ahiret türü
kavramları, doğrudan anlatmak yerine tasvir, temsil, benzetme sanatlarına
başvurarak adeta bir tablo gibi müşahhas hale getirilmiştir.
Kur’ân’da meseller, anlaşılması
güç olayları akla yatkın hale getirip anlaşılır kılar, insanların daha kolay ve
daha kalıcı bir şekilde öğrenmelerini sağlar. Mesellerle, soyut olaylar his
dünyasına indirilir. Mesellerle soyut anlamlar üzerindeki perdeler kaldırılır. Meseller hem akla hem de duygulara aynı anda
hitap ettiği için tesir ve ikna gücü fazla, avam ve havas herkes tarafından
anlaşılabilir bir niteliktedir.
Kur’ân, mesajlarını verirken
mümkün olduğunca duyulara fazla hitap etmekte, anlaşılır ifadeler kullanmakta
bu sayede muhatabın öğretilmek isteneni daha kısa sürede ve etkili bir biçimde
kavraması sağlanmaktadır.
“Ayetlerimizi yalanlayan ve
onlara karşı kibirlenenler var ya, işte onlara göklerin kapıları açılmayacak
(iyilik namına yaptıkları Allah katında kabul edilmeyecek); deve iğne
deliğinden geçmedikçe (balık kavağa çıkmadıkça) onlar da cennete giremeyecek.
Mücrimleri biz işte böyle cezalandırırız”(Araf/40).
Allah inkâr edenlerin amellerinin
kendi katında kabul görmeyeceğini ve inanmayanların asla cennete
giremeyeceklerini, onların amellerinin kabul olmasının ve cennete girmelerinin
imkânsız bir şey olduğunu anlatmak için devenin iğne deliğinden geçmesini örnek
veriyor.
Bu anlatımla Kur’ân,
muhataplarının hislerini etkilemeye çalışıyor. Dinleyeni öyle bir duruma
getiriyor ki hayalinde gök kapılarının açılmamasını, yüzlerine kapanmasını,
onca iriliğiyle devenin iğne deliğinden geçmesi şeklini gözünde canlandırıyor.
Böylece imkânsızlığı, yalnız zihin yoluyla değil göz, his, hayal gibi daha
birçok yolla ruhunun derinliklerine nüfuz ediyor.
5. Bir Konuyu Süsleyerek Ona
Özendirmek veya Çirkin Göstererek Ondan Sakındırmak
Muhatabı eğitim amaçlı olarak
herhangi bir şeye yönlendirmenin ve ondan kaçındırmanın birçok yolu ve yöntemi
vardır. Bunlardan biri belki de en etkilisi, olayın güzel ve kötü, faydalı ve
zararlı yönlerini serdederek insanı etkilemeye çalışmaktır. Özendirmek, bir
konunun güzellikleri ve iyi yönleri gözler önüne serilerek muhatabın ona
yönelmesini sağlamaktır. Sakındırmak ise, bir konunun çirkinliklerinin ve kötü
yönlerinin muhataba somut olarak sunulması ve böylece muhatabın ondan
vazgeçmesini sağlamaktır. Kur’ân’dan bu konuya verebileceğimiz en güzel mesel
şu ayetlerdir:
“Düşün bir kere, Allah nasıl
bir temsil getiriyor: güzel söz, hoş bir ağaç gibidir ki kökü sabit, dalları
semada, yemişlerini Rabbinin izniyle her an verir. Allah insanlara böyle
temsiller getirir ki düşünüp öğüt alsınlar. Kötü söz ise toprağa kök salamayan,
kolayca sökülebilen kötü ağaca benzer.”(İbrahim/ 24-26)
İslam/tevhit güzel bir ortamda
yetişen yerin derinliklerine kök salmış , yeryüzünde yükseklere doğru dal budak
salmış, her zaman meyve veren, güzel, hoş, faydalı bir ağaca benzetilmiştir. Küfür/şirk
ise, kötü ortamda yetişen zararlı, çirkin, kötü kokulu, köksüz, gölgesiz,
yemişsiz, faydasız bir ağaca benzetilmiştir. İslam/tevhit ağacının kökü,
kalpteki “Lâ ilahe illallâh” kelimesidir. Bu benzetmeler insan zihnine iyi ile
kötünün bilgisini veriyor. İyi ile kötüyü ancak zıtları ile tanımak mümkündür.
İnsanın ruhunda kötüye daima tepki gösterme, iyi olana meyletme duygusu vardır.
Ahlakî eğitim bakımından, iyinin ve kötünün örneklemeyle insan zihnine
tanıtılmasının büyük yararları vardır. Zira davranışların birçoğu zihinle idare
edilir.
6. Zihinsel ve Düşünsel Gücü
Harekete Geçirmek
Kur’ân insanı tüm alanlarda
eğitir. Bu nedenledir ki onun, zihni soyuttan somuta geçiş örnekleriyle
muhatabın düşünce dünyasında yeni ufukların açılmasına, farklı açılımların
meydana gelmesine, katkıda bulunur. Bu tarz anlatım muhatabın olaylara çabuk
intibak edebilmesini ve olayların gerisindeki incelikleri fark etmesini sağlar.
Eğitimden de istenen budur.
Şu Kur'ân meseli konuya en güzel
örnek olacak niteliktedir: “Eğer dağları yürütecek, yeri param parça edecek,
ölüleri bile konuşturacak bir kitap olsaydı… (işte o, bu Kur'ân olurdu!)”
(Rad/31).
Bu meselde anlatılmak istenen
konu, Kur’ân’ın konumunun büyüklüğü ve ona inanmayanların onun hakkındaki
kanaatlerinin yanlışlığıdır. Ancak bu anlam, muhatabın sadece aklı ve zihni
değil hayal melekesi de harekete geçirilerek anlatılmaya çalışılmıştır.
7. Muhatabın Bütün Duygularını
Harekete Geçirmek
İnsan tabiatında ümit, sevgi,
korku, sakınma gibi duygular bulunmaktadır. Ümit ve sevgi duyguları, insanı
yapması gereken şeylere yönlendirir. Korku ve sakınma gibi duygular ise insanın
uzak durması gereken kötü şeylerden uzaklaştırır. Eğer ümit duygusu olmasa
korku insan benliğini tamamen sarar, o zaman da insan her şeyden korkar duruma
gelir. Korku olmayınca da insan azgınlaşır, tiranlaşır, zorba olur çıkar. Korku
ile ümit, insan hayatındaki yönelimlerin yönünü ve sınırını belirlerler. Bunlar
insanın inançlarında ve davranışlarında doğrudan etkili olan unsurlardır. İyi
yönlendirildiği takdirde olumlu tesirleri vardır. Eğitimin de önemli gayelerinden
birisi olan bu mesele, Kur’ân’ın temsilî anlatımlarında en güzel şekilde
dikkate ifade edilmiştir.
“Ey iman edenler! Yardım
ettiğiniz kimselere minnet etmek ve incitmek suretiyle sadakalarınızı boşa
çıkarmayın! Allah'a da, ahirete de inanmadığı halde sırf insanlara gösteriş
yapmak için malını harcayan kimsenin durumuna düşmeyin! Onun durumu, üzerinde azıcık
toprak bulunan kaygan bir kayanın durumuna benzer ki, şiddetli bir yağmur iner
inmez toprağı kayıverir, cascavlak kalır. Öyleleri işledikleri hiçbir şeyden
sevap ve mükâfat elde edemezler. Zira Allah inkârcılara hidayet etmez.”
(Bakara/264)
“Servetlerini Allah'ın
rızasını kazanmak arzusuyla ve gönül hoşluğuyla harcayanların durumu ise,
yüksekçe bir tepede bulunan verimli bahçe gibidir. Çünkü böyle bir bahçeye
sağanak vurur, bu sayede ürün iki misli artar; sağanak olmadığı zaman da hafif
yağmur düşer oraya. Unutmayın ki Allah yaptığınız her şeyi görür.” (Bakara/265)
İlk meselde infak ettikten sonra
başa kakarak ve eziyet ederek infaklarını boşa çıkaranların durumu, önce
Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde sırf gösteriş olsun diye infakta
bulunanlara sonra da üzerinde az bir toprak bulunan ve güçlü bir yağmur
sonrasında cascavlak bir şekilde kalan kayaya benzetilerek ellerine hiçbir şey
geçmeyeceği gayet somut bir şekilde anlatılmıştır. Böylece insanda var olan
kazandıklarını kaybetme korkusu harekete geçirilerek muhatap, amellerini boşa
çıkarmama konusunda daha titiz davranmaya yönlendirilmiştir.
İkinci meselle ise mallarını sırf
Allah rızası için, gönül hoşluğuyla harcayanların durumu, kuvvetli bir yağmur
arkasından kat kat ürün veren yüksek bir tepedeki verimli bir bahçeye
benzetilerek, muhatapta bulunan servetine servet katma, fazla fazla kar elde
etme isteği, umudu harekete geçirilmiş Allah yolunda, içten gelerek infaka yönlendirilmiştir.
Görüldüğü gibi iki mesel artarda verilerek insandaki korku ve ümit duyguları
beraberce harekete geçirilmek ve eğitilmek hedeflenmiştir.
8. Bazı Hususları Övmek, Bazılarını
da Yermek
Kur’ân’daki meselleri
incelediğimizde onların bir kısmının övme diğer bir kısmının ise yerme için
kullanıldığını görürüz. Kur’ân bu metotla, anlatmak istediği hususu muhatabın
zihninde daha anlaşılır hale getirmiş, muhatabının düşüncesiyle beraber duygularını
da harekete geçirmeyi hedeflemiştir. Bütün bunları yaparken de muhatabını iyiye
yöneltme ve kötüden uzaklaştırmayı amaçlamıştır.
Örneğin; “Muhammed Allah'ın
Elçisi'dir. Onun beraberindeki müminler ise kâfirlere karşı son derece sert ve
tavizsiz ama birbirlerine karşı merhamet doludurlar. Onların hep Allah'ın lütuf
ve rızasını kazanma gayreti içinde olduklarını, bazen rükûda, bazen de secdede
namazdan başlarını kaldırmadıklarını görürsün. Onların işaretleri, yüzlerindeki
secde nurudur. Bu onların Tevrat'taki temsilleridir. İncil'deki temsilleri de
şöyledir: Onlar filiz veren bir tohum gibidirler, sonra Allah o filizi
güçlendirir ki sağlam şekilde büyüsün ve sonunda gövdesi üzerinde dimdik dursun
ve üreticileri sevindirsin. İşte Allah, müminleri tıpkı bu ekin misali
güçlendirip çoğaltmış ve böylece kâfirleri öfkeden kudurtmuştur. Allah inanıp
doğru ve yararlı işler yapan o insanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat
vaat etmiştir.” (Fetih/29) ayetinde Hz. Peygamberin ve arkadaşlarının güzel
özellikleri artarda sıralanmış, onların dostlarıyla, düşmanlarıyla olan
münasebetleri, ibadet hayatları, ahlaki durumları, ihlas ve samimiyetleri
anlatıldıktan sonra, onların olgunlaşma, güçlenme süreçleri bir ekin temsiliyle
tasvir edilmiştir. Konu temsil üslubuyla anlatılarak daha açık ve anlaşılır
hale getirilmiştir. Aynı zamanda da
Peygamberin ashabı övülerek örnek alınması teşvik edilmiştir.
“Tevrat’ın yükü ile
onurlandırılmış iken bu yükü taşıyamamış olanların durumu, sırtına kitaplar
yüklenmiş fakat onlardan habersiz bulunan merkebin durumuna benzer. Allah'ın
ayetlerini yalanlayanların durumu ne acıdır, çünkü Allah hidayetini böyle zalim
bir halka ihsan etmez.” (Cuma/5) ayetinde ise Tevrat’ın sorumluluğunu
üstlenip sonra da yerine getirmeyen Yahudi alimler örnek gösterilerek, Kur’ân’ı
öğrenip de onunla amel etmeyenlerin durumu çektiği zahmet ve yorgunluk dışında
eline bir şey geçmeyen kitap yüklü eşeğe benzetilerek yerildiğini görmekteyiz.
Kur’ân bildikleriyle amel etmeyen kimselerin kötü insanlar olduklarını ifade
etmekle yetinebilirdi. Fakat bunu kitap yüklü eşek benzetmesiyle daha kuvvetli
gale getirmiştir. Böylece yerme ve vazgeçirme unsuru somut bir tablo şeklinde sunulmuştur.
Kuran’daki meselle anlatımın
amacı, soyut anlatım ve fikirleri ya da kelimelerle ifade edilmesi mümkün
olmayan derin, ince ve soyut manaları, okuyucu tarafından tecrübe edilebilir
bir teşbih, temsil ve sembol ile somut bir biçimde idraklere yaklaştırmak ve
farklı anlayış düzeyine sahip insanların kendi anlayış derecelerine göre bir
anlam çıkarabilmelerine imkân tanımaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder