LOKMAN'IN OĞLUNA ÖĞÜTLERİ

 

BİR EĞİTİM MANİFESTOSU

 

Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi

yakıtı insanlar ve taşlar olan

cehennem ateşinden koruyun. (Tahrim, 6)

 

Kur’an’dan ilk indirilen beş ayet içinde onbeş kelimeden sekizi eğitimle ilgilidir. “Oku” iki defa, “Rab” iki defa, “kalem” bir defa, “ilim” üç defa geçmiştir.

 

Eğitim sistemimiz, II. Mahmut’tan bu yana hep devrim üstüne devrim geçirir. Fakat, hikmetinden sual olunmaz, üzerinden handiyse 200 yıl geçtiği halde hala bir türlü oturmaz. Bırakınız oturmasını, gün geçtikçe daha da berbat hal alır. Ömrünün en değerli yıllarını okullarda harcayan üniversite öğrencilerine bakıyorum; istisnaları bir yana, bilgi, kültür, dil, bilinç düşünce açısından gerçekten acınılası bir durum söz konusu. Yürürlükteki eğitim sistemi, insanların düşünme mekanizmalarını hadım ediyor. Kim bilir, belki de sistemin daha başlangıçtan beri üretmeye çalıştığı ‘ideal insan tipi’ buydu!?[1]

 

Kur’an’ın eğitim modeli,  özgürlüğü, sürekliliği, paylaşmayı, bütünleştiriciliği, iki dünyalılığı, değer üretmeyi ve yaşatmayı, ahlakı önceleyen ilkelere sahip iken; egemen güçlerin dayattığı bugünkü eğitim sistemi, insanı köleleştiren, sürekliliği ve geleneği olmayan yazboz tahtası, bireyselleştirici, ayrıştırıcı, dünyevileştirici, tüketen ve maddeci bir yapıya bürünmüştür. Bu; kalbi durmuş, sinir sistemi çökmüş, görme ve işitme yetisini kaybetmiş, bedeni çürümeye yüz tutmuş bir insanı çağrıştırmaktadır.

 

Bir ağacın türünün devamı için çekirdeği neyse, insan neslinin devamı içinde çocuk aynı şeydir. Yetişmiş bir nesil, yaklaşık 40 yıl ülkeye verimli şekilde hizmet etmektedir. Geleceği inşa etme iddiasında bulunanların çocuklar üzerine ciddi proğramları olması gerekmez mi? Unutmayalım ki, “Bir neslin kaderini, bir evvelki nesil tayin eder. Tolstoy.” Şimdiki çektiğimiz sıkıntıları, önceki neslin sorumluluklarını yerine getirmemesi olarak yorumlamak, sanırım yanlış olmaz. Bugün insanlığı esir alan her türlü şer ve şer odaklarının temelinde dün eğitilmeyen çocuklar vardır. Ebeveyn çocuğun dünyaya gelmesine vesile olduğu gibi, ona insanı kâmil olma mertebesini hedef göstermesi ve bunun için sorumluluğunu yerine getirmelidir. Her insanın geleceği, çocuklukta aldığı terbiyeye bağlıdır.

 

Kur’an Rabbani terbiyenin müfredatıdır. Kur’an insanı aklen, kalben ve amelen üç hususta eğitmeyi hedefler. Lokman’ın oğluna nasihati çocuğun din eğitiminde bir manifesto niteliğindedir. Kur’an’ın eğitimdeki hedeflerini de kapsamaktadır. 1 ve 2. madde aklı eğitmeyi, 5 ve 6. madde kalbi eğitmeyi, 3,4,7,8. maddeler de ameli eğitimi hedeflemektedir. Oğulcuğum diye başlayan merhamet yüklü bir hitabın yanında, nasihatlerin sıralamasındaki harikalık ayrı bir kuvvet katıyor. Söz konusu nasihat çocuğun (geleceğin yetişkininin) dini eğitiminde sekiz esası içermektedir:

 

1. Allah’a ortak (şirk) koşmamak

2. Allah tasavvuru ve ahiret bilinci

3. Namazı hakkıyla eda etmek

4. İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak

5. Hayatta karşılaşacaklarına karşı sabır

6. Büyüklük taslayarak insanlardan yüz çevirmemek

7. Kibirlenerek yürümemek

8. Yüksek sesle konuşmamak

 

Lokman Suresi 13-19. Ayetler

 

13. Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle konuştu: "Ey Benim sevgili oğlum! Allah'tan başkasına ilahî sıfatlar yakıştırma! Bil ki, böyle (düzmece) ortaklık yakıştırmalar, gerçekten büyük bir zulümdür!

14. (Allah diyor ki:) 'Biz, insana, anne babasına karşı iyi davranmasını emrettik: annesi onu nice acılara katlanarak karnında taşıdı ve çocuğun annesine bağımlılığı iki yıl sürdü; (öyleyse, ey insanoğlu,) Bana ve anne babana şükret, (unutma ki) bütün yollar sonunda Bana ulaşır.

15. (Allah diyor ki:) '(Anne babana saygılı ol;) ama eğer senin aklının (ilahlık) yakıştıramayacağı bir şeye Benimle birlikte ilahlık yakıştırman için zorlarlarsa onlara uyma; (o durumda bile) onlara bu dünyada iyilikle davran ve Bana yönelenlerin yolundan git. Sonunda hepiniz Bana döneceksiniz; ve o zaman (hayatta iken) yapmış olduğunuz her şeyi (gerçek şekliyle) size göstereceğim".

16. (Lokman,) "Ey yavrucuğum!" (diye devam etti) "Ortada yalnızca hardal tanesi kadar bir şey de olsa, (yaptıklarınız) bir kayanın içinde (saklı) da bulunsa yahut gökler(in tepesin)de ve yer(in derinliklerin)de de olsa Allah onu aydınlığa çıkarır: çünkü Allah, kuşkusuz, akıl-sır ermez bir (hikmet Sahibi)dir ve her şeyden haberdardır.

17. Ey yavrucuğum! Namazında kararlılık göster, doğru ve yararlı olanı emret, kötü ve eğriden vazgeçir, başına gelebilecek her (belaya) sabırla katlan: bu, azim ve kararlılık gösterilmeye değer bir şeydir!

18. "(Yersiz) bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma: unutma ki Allah, böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez.

19. "Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol, sesini yükseltme: çünkü unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır..."

 

1. Allah’a Ortak Koşmamak

 

Allah, peygamberler ve kitaplar vasıtasıyla insanlardan ilk olarak şirkin yerine tevhidi ikame ettirmeyi istemiştir. Kur'ân’ın iki hedefinden (tevhiT ve adalet) ilki de budur. Bu yüzden şirk hemen her sûrede yerilmiş ve yerine tevhid inancının yerleştirilmesi amaçlanmıştır. Yani adeta şirkle kirlenmiş bir inanç ortamında diğer ahlaki ilkelerin yerleşemeyeceği için önce şirkin ortadan kaldırmak sünnetullah olmuştur. Mecellede de bu gerçek, “Def-i mazarrat celb-i menfaatten evladır.” şeklinde geçer. Hz. Lokman da sünnetullah’a uygun hareket ederek bu ilkeyle başlamıştır.

 

Bugün eğitim yuvalarının  “öğütüm yuvası ” olduğu tartışmasız bir gerçektir. Hz. Lokman oğluna nasihatine Allah’a şirk koşmaktan kaçınması ile başlıyor.  Bu peygamberlerin tebliğlerine başlarken takip ettikleri ilk prensipleridir.

 

Gerçek şu ki, Biz Nûh’u kendi toplumuna gönderdik: "Ey kavmim!" dedi, "yalnızca Allaha kulluk edin: Ondan başka tanrınız yok çünkü. Doğrusu, dehşet ve azabıyla büyük bir Günün gelip sizi bulmasından korkuyorum ben!" (A’raf,59).

 

Ve 'Âd (toplumuna da) kardeşleri Hûdu (gönderdik). "Ey kavmim!" dedi (onlara), "yalnızca Allaha kulluk edin: Ondan başka tanrınız yok. Hal böyleyken yine de Ona karşı sorumluluk bilinci duymayacak mısınız?" (A’raf,65).

 

Ve Semud (toplumuna da) kardeşleri Salihi (gönderdik). "Ey kavmim!" dedi, "Yalnızca Allaha kulluk edin; Ondan başka tanrınız yok. Rabbinizden işte apaçık bir kanıt geldi size: "Allaha ait olan bu dişi deve bir nişanedir sizin için: öyleyse bırakın onu Allahın arzında otlasın ve sakın dokunmayın ona; yoksa çok can yakan bir azap yakalar sizi. (A’raf,73).

 

Ve Medyen (halkına) kardeşleri Şuaybı (gönderdik), "Ey kavmim!" dedi, "Yalnız Allaha kulluk edin; sizin Ondan başka tanrınız yok! Rabbinizden işte apaçık bir duyuru geldi siz. Öyleyse (bütün işlerinizde) ölçüyü tartıyı tam olarak gözetin, hukuken onların olan şeyden insanları yoksun bırakmayın; ve iyi bir düzene kavuşturulduktan sonra kalkıp yeryüzünde bozgunculuk yapmayın: (bütün) bunlar sizin iyiliğiniz için; tabii, eğer inanırsanız. (A’raf,85).

 

Oysa, Biz senden önce de peygamberleri yalnızca: "Benden başka tanrı yok, öyleyse (yalnızca) Bana kulluk edin!" diye vahyederek gönderdik. (Enbiya, 25).

 

Lokmân'a verilen hikmetin çerçevesi çizilirken tevhid inancının başta geldiği görülmektedir. Esasen bu, şükrün de birinci şartıdır; bu sebeple Lokman, kendisi Allah'ın birliğine inandığı gibi oğluna da şirkten uzak durmayı öğütlemiştir. Âdil olmayan hakîm olamaz; adalet, "her şeyi yerli yerince yapmak, herkese hakkını vermek"tir. Herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşan yani Allah'tan başkasına tanrılık nitelikleri yükleyen kişi, Allah'ın hakkı olan tanrılığı başkasına vermiş, böylece haksızlık (zulüm) yapmış demektir; üstelik bu tutum, haksızlıkların en büyüğüdür. Bu sebeple âyette "O'na ortak koşmak çok büyük bir haksızlıktır" buyrulmuştur. Esasen İslâm'ın en başta şirki ortadan kaldırmayı hedeflemesi de Allah'a ortak koşmanın, bütün kötülüklerin başında geldiği ve diğer birçok kötülüğün temel sebebi olduğu anlayışına dayanır.[2]

 

İnsanlığın ezeli problemi dinsizlik değil, şirktir. Demek ki mümin nesiller yetiştirmek için çocuklarımıza önce insanı şirke düşüren söz ve eylemlerin neler olduğu öğretilmelidir. Şirk insanı ayakta öldüren sinsi bir zehirdir. Onun farkına ancak ilimle varılır. Allah; “Onların çoğu, Allah’a ortak koşmadan inanmazlar.”[3] buyurarak imanımıza bulaşan şirk unsurlarına karşı şirk taraması yapmamızı işaret etmektedir.

 

2. Allah Tasavvuru ve Ahiret Bilinci

 

Çocuk eğitiminde temel tasavvurları inşa etmek de çok önemli hususlardandır. Temel tasavvurlar; Allah, ahiret, peygamberlik, vahiy, Kur’an, adalet, sorumluluk, hilafet vb. tasavvurlardır. Bu kavramlar çocukların algı dünyalarına indirgenerek, başta Kur’an kıssaları olmak üzere diğer hikayelerle işlenmelidir. Bu onu gelecekteki şirkin türevleri olan bütün tevhit dışı düşüncelere karşı aşılamak mesabesindedir.

 

Tüm şirkler  “uzak tanrı” tasavvurundan neşet ederler.[4]Eğitim yuvalarında (!) Allah ile ilimler arasındaki bağ koparılarak; Allah göğe inanç ise kalplere hapsedilmeye çalışılmaktadır. Müslümanlar kendi alternatif eğitim sistemlerini kurgulamalıdır.

 

Ahiret inancı toplumsal hayatın sigortasıdır. Bugün toplumsal hayatın sigortası atmış durumdadır. Hapishanelerin ağzına kadar dolu olması, suç oranlarının günden güne artması, intihar vakalarının ciddi sayılara ulaşması, yoksulluğun artması, alkol tüketiminin artması bu hakikatin hayata yansımasıdır.

 

Ahret bilinci insana çocuklukta verilmeli ki onu bir hayat boyu korusun.Aşağıdaki ayetlerinin koridorlarında gezmeyen bir zihni münkerden içsel bir yaptırım hariç hangi kuvvetle koruyabilirsiniz.

 

Ve (o Gün, herkesin dünyada yapıp-ettiklerine dair) sicil(ler) önlerine konduğunda, suçluların orada (yazılı) olanlardan irkildiklerini görürsün; "Vah bize! Nasıl bir sicilmiş bu! Küçük, büyük hiçbir şey bırakmamış, her şeyi hesaba geçirmiş!" derler. Ve yapıp-ettikleri her şeyi (kaydedilmiş olarak) önlerinde bulurlar; ve Rabbinin kimseye haksızlık yapmadığını (anlarlar). (Kehf, 49).

 

De ki: "Size, yapıp-ettiklerinde en büyük kayba uğrayan kimseleri haber vereyim mi?" "Bunlar, güzel işler yaptıklarını zannettikleri halde, dünya hayatının peşinde tüm çaba ve koşuşturmaları eğri ve çarpık olan kimseler(dir):  Rablerinin mesajlarını ve O'nun huzuruna çıkarılacakları gerçeğini inkar yolunu seçen kimseler işte böyleleridir. Bunun içindir ki, böylelerinin bütün yapıp-ettikleri boşa gitmektedir: Çünkü Kıyamet Günü onlara hiç değer vermeyeceğiz. (Kehf, 13-105).

 

Ahiret inancını farklı bir açıdan ele alan bu ayet, Lokman (A.S.)’ın oğluna verdiği ikinci öğüdü içermektedir. Hz. Lokman ilk öğüdünde oğluna şirkten uzak durmasını ve şirkin büyük bir zulüm olduğunu söylemişti. Böylece şek ve şüpheye yer olmayan bir imanla Allah’a inanmasını amaçlamıştı. Bu öğütle de bütün mekan ve zamanlarda işlediği amellerin kaydedildiği ve bunlardan sorumlu tutulacağını haber vermiştir.

 

Allah’ın işlediği ameli insanın karşısına getirmeye güç yetireceğini bildirdiği bu öğütle oğlunun hayaline Allah’ın güç ve kudretine dair bir tasavvur yerleştiriyor. Buna göre Allah’ın varlığı ve birliği, insana verdiği sayısız nimetleri hatırlatılarak kalbine iman sevgisi yerleştiriliyor. Böylece muhataPda, Allah’a bilinçli, içselleşmiş bir duyguyla yöneliş yerleştirilmeye çalışılıyor.

 

16. ayet derin düşünme (Tefekkür), kendini gözetleme (Murakabe), kendini sorgulama (Muhasebe) melekelerini gerçekleştiriyor. Zaten eğitimden amaç da bu değil mi?

 

3. Namazı Hakkıyla Eda Etmek

 

Kur’an’ın az söz ile çok şey ifade etmesine en güzel örneklerden birisi de Lokman 17 dir. Bir mü’minin üç büyük özelliği bu ayette zikrediliyor. Namaz Allah'a kulluğu, emri bil maruf ve nehyi anilmünker (iyi olanı emredip kötü olana karşı koymak) yeryüzündeki halifelik sorumluluğunu, sabır ise hem namaza devamda hem de emri bil maruf ve nehyi anilmünkeri yerine getirirken her türlü engele direnmektir. Ayetin son cümlesi ise daha dikkat çekicidir. "İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir"

 

Sana vahyedilen bu ilahî kelâmı (başka insanlara) ilet, ve namazında dikkatli ve devamlı ol: çünkü namaz (insanı) çirkin fiillerden ve akla ve sağduyuya aykırı olan her türlü şeyden alıkoyar; Allah'ı anmak gerçekten en büyük (erdem ve iyilik)tir. Allah bütün yaptıklarınızı bilir. (Ankebut, 45).

 

Namaz insan için adeta bir koruyucu hekimliktir. Namaz bizi eğer fahşa ve münkerden alıkoymuyorsa; bu Kur’an’ın emrettiği namaz değil bizim ritüelimizdir. “Namaz kişinin kendine duası, emri bilmaruf ve nehyi anilmünker kişinin topluma duasıdır.”[5]Gerçek namaz, insanın Allah ile sözleşmesini yenilemesi olduğundan, insanı şahsiyet sapmasından insanı koruyacaktır.

 

4. İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak

 

İnsanın kendi ve kendi soyunun varlığını devam ettirmesi emri bilmaruf ve nehyi anilmünkerle ancak mümkün olabilir. Çünkü akıl, can, mal, nesil ve ve dinin korunması ancak bu ilke ile olur. Bu ilke bireysel anlamda işletilebileceği gibi devlet eliyle de işletilebilir.

 

Kur’an emri bil maruf ve nehyi anilmünker görevini yerine getirenleri övmüş, getirmeyenleri de kınamıştır. “Onlar birbirlerini yaptıkları iğrenç şeylerden vazgeçirmeye çalışmadılar: yaptıkları şey gerçekten ne kötü idi! (Maide, 79).

 

Hz. Peygamber (as), “Sizden biri, bir kötülük gördüğünde onu eli ile değiştirsin. Eğer buna gücü yetmiyorsa dili ile, buna da gücü yetmiyorsa kalbi ile buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” [6]buyurarak meselenin pratiğine vurgu yapmıştır. Bu görevi yerine getirmek kolay olmadığı için Hz. Lokman öğüdüne sabırla devam etmiştir.

 

İyiliği emredip kötülükten sakındırmak için önce kişinin kendisi nefsinde bunları uygulamalı ve sonunda da başkalarını uyarmalıdır. Nefsini olgunlaştırmak için mücadele etmeyenin başkaları üzerinde etkisi olmaz. Nitekim peygamberler ve âlimler emir ve nehiylere kendileri uymuşlar ve ardından başkalarını uyarmışlardır.[7]

 

5. Hayatta Karşılaşacaklarına Karşı Sabır

 

Sabır, omuzladığı hayat emanetini sahibine zayi etmeden ulaştırmak için götürürken, rüzgar tersinden esmeye başladığında geri adım atmamak, yükü atmamak, yolu satmamak, yola yatmamaktır.[8]Sabır insanın yetiştirilmesinde çok önemli bir yere sahiptir.  Sabrın iyiliği emir, kötülükten sakındırmadan sonra gelmesi çok anlamlıdır. Önder bir topluluğun yetişmesi, şahsiyetli bireylerden geçer.

 

Sabır, her hayırlı iş için gerekli ahlaki bir ilkedir. Bir işte başarılı olmak, ibadetlere devam etmek ve daveti omuzlamak ancak sabırla mümkündür. Sabırla ilgili ayetlerde de bu hususlara dikkat çekilmektedir.

 

…ve (gerçek erdem sahipleri) söz verdiklerinde sözünü tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir… (Bakara, 177).

 

Onlar ki, ne zaman Allah'tan söz edilse kalpleri saygı ve sakınmayla titrer; (onlar ki) başlarına gelen her türlü darlığa, sıkıntıya göğüs gererler… (Hac, 35).

Düşün zamanın akıp gidişini! Gerçek şu ki, insan ziyandadır; meğer ki imana erip doğru ve yararlı işler yapanlardan olsun, ve birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden... (Asr, 1-3).

(Unutmayın ki) Allah'ın arzı geniştir, (ve) elbette sıkıntılara göğüs gerenlere mükafatları hesapsız verilecektir!" (Zümer, 10).

 

3,4,5. öğütler birbiriyle bağlantılıdır. Namaz kılmak kişinin kendisini maneviyat alanında yetiştirir. İyiliği emredip kötülükten sakındırmak muhatapları kemale erdirmek içindir. İyiliği emredip kötülükten sakındıran kimselerin başına bir kötülük gelmesi muhtemeldir. Dolayısıyla iyiliği emredip kötülükten sakındıran kimse başına gelene sabretmeyi bilmelidir.[9]

 

“Başına gelene sabret” nasihati genel manada tüm başa gelene sabretmek olarak anlaşılabileceği gibi, özel olarak iyiliği emredip kötülükten sakındırma sonucu karşılaşılacak sıkıntılara sabretmek manasına da hamledilebilir.[10]

 

Sabır, sabredilen hususlar itibariyle beşe ayrılır:

a). İbadet ve taatları yerine getirmeye sabır (Meryem 19/65).,

b). Masiyet veya yasaklara karşı onları terk etmek sûretiyle sabır (Yusuf 20; A’raf 201).

c). Takdir edilene yani başa gelene sabır (Bakara 155-156).

d). Dünyanın çekici güzelliklerine karşı onlara aldanmadan istikameti korumada sabır (Furkan 20).

e). Zaman isteyen işleri sona erdirmede sabır (Ahkaf 35).

 

6. Büyüklük Taslayarak İnsanlardan Yüz Çevirmemek

 

Ayetteki sa’r develerin tutulduğu boyun hastalığıdır. Deve bu hastalığa tutulduğu zaman boynu yukarı kalkık olarak hep aynı tarafa doğru bakmak zorunda kalır.[11] Mümin insanın, lisanı hali dahi bir şeyler anlatır. Kuran Hz. Lokman’ın dilinden müslümanın topluma karşı takınması gereken tavrını ders veriyor. Toplumsal ilişkileri devam ettiren en önemli hususlar samimiyet ve bunun beden diline yansımasıdır. Aslında burada ebeveyne de ders verilmektedir. Çocuk anne-babasından gördüğünü işlemektedir. Eğer ebeveyn; kibir, alay ve hakir görme gibi davranışları işleyip de çocuktan bunları yapmamasını beklemek ham bir hayaldir. “Niçin yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz.” ayetine masadak olmaktır.

Kur'ân’da ayetleri alaya almak, yürürken böbürlenerek ve çalım satarak yürümek, kibrinden dolayı yüzünü bir tarafa çevirmek, kaş ve gözüyle birtakım işaretler yapmak suretiyle insanları alaya almak gibi davranışlar birer kibir göstergesi olduğundan yasaklanmıştır (Lokman, 6, 7, 18; Hümeze, 1).

 

Kur'ân, Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır”(A’raf 7/146).Ayetiyle  kibrin yermiş ve kötü neticesini açıklanmıştır.

 

7. Kibirlenerek Yürümemek

 

Kibir, İblis’in huzurdan kovulmasına sebep olmuştur. “Ve meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu. (Bakara, 34).[12] Hz. Lokman oğluna kibirlenerek yürümemesi gerektiğini; Allah’ın bu davranışı sevmediğini hatırlatarak nasihat etmektedir. İnsan üzerinde bir tesir meydana getirmek için insanın kalbine vicdanına hitap etmeye bu ayette işaret ediliyor.

 

“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin.”(İsra, 37).Allah Kur’an’da kibirlenen ve kendisiyle övünenleri sevmediğini bildirmiştir.[13] Hz. Peygamber (as) “Kalbinde zerre ağırlığınca kibir bulunan kimse cennete giremez.”[14]diyerek terhipte bulunmuştur. Allah örnek alınacak yürüyüşü O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler. (Furkan, 63). Hz. Ali, “Bilgisizliğin en büyüğü, kendini beğenmektir.” der. Kibir, içinde bütün şerlerin bulunduğu bir odanın anahtarı gibidir.

 

8. Yüksek Sesle Konuşmamak

 

Hz. Lokman’ın oğluna yaptığı öğütlerden biri de konuşurken gereksiz yere yükseltmemesidir. “…sesini yükseltme: çünkü, unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır..."

 

Bu bir kimsenin daima alçak sesle konuşması ve asla sesini yükseltmemesi anlamına gelmez. Eşeğin anırması zikredilerek, konuşurken hangi tür ses ve tondan kaçınılması gerektiğine açıkça işaret edilmektedir. Sesin ve tonun bir alçak ve yüksek, sert ve yumuşak şekli vardır ki tabii ve gerçek ihtiyaç anlarında ihtiyaç hissedilir. Mesela yakın mesafeden veya küçük bir topluluğa konuşan bir insan alçak sesle konuşur; uzak mesafeden veya kalabalık bir topluluğa konuşan insan ise yüksek sesle konuşmak zorundadır. Aynı şekilde şart ve duruma bağlı olarak ses tonu da zorunlu olarak farklı olur. Dua ederken sesin tonu, bir şeyi tel'in ederken ki tondan; iyi dilekte bulunurken ki ses tonu, öfke anındakinden farklı olmak zorundadır. Bunda itiraz edilecek bir şey yoktur. Aynı şekilde Lokman'ın öğüdü de, bir insanın durum ve lüzumu gözetmeksizin sesi daima alçak, tonunu daima yumuşak tutmak zorunda olduğuna dair bir anlamı ihtiva etmez. Karşı çıkılması gereken ses bir insanın başkasının gözünü korkutmak, küçük düşürmek ve kabadayıca sindirmek için eşeğin anırması gibi bir ses çıkarması ve anırır gibi bağırmasıdır.[15]

 

Hz. Lokman’ın oğluna öğüdünde müslümanlara şu mesajlar veriliyor:

1. Allah'a ortak koşmak, büyük bir zulümdür. Varlığın itaatine karşı kör olmaktır.

2. Ana-babaya itaat edip onlara iyilikte bulunmak, ilahi emirlerdendir. Ancak Cenâb-ı Hakk'a karşı insanı asi ve günahkar kılacak konu­larda ana-babanın emirlerine uyulmaz.

3. Sonunda, dönüş mutlaka Allah'a olacaktır. Uzak olan ahiret ya da ölüm değil, bizim bilincimizin bunlara uzaklığıdır. Uzak tanrı tasavvuru aklın tuzağıdır. Kalbi dinlemek ve uyandırmak gerekir. Mülk O’ nundur. O'nun mül­künde, O'nun istediğine itaat gerekir.

4. Allah’ın bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu unutmamamız bizi iç ve dış disiplinine kavuşturur, hayatımızı düzen ve dengede tutar.

5. Namazımızı bizi içte ve dışta koruyan bir kalkan şekline getirmeliyiz.

6. Dine, akla ve sağlam örfe uygun olanı emredip, bunlara ters dü­şeni menetmek Allah'ın emridir. İyiliği emir, kötülüğü nehy toplumun sigortasıdır.

7.Hayat hep tek düze akıp gitmez. İnişi de vardır yokuşu da. Her türlü musibeti sabırla karşılamalı ve inancımız yolunda zorluklara direnmelidir.

8. İnsanları küçük görmemeli, onlara karşı büyüklük taslamamalı. Böylesi bir tavır ve düşünce in­sanı dünyada da, ahirette de küçük düşürür. Allah yanında değersiz kı­lar. Kibir ve gurur ise cehaletin tabii ürünü­dür. Tanesiz başaklar dik durur.

9. Yeryüzünde tevazu ile yürümemeli çünkü iman, kibir ve gururla hiçbir zaman bağdaşmaz.

10.Cadde ve sokaklarda edep ve terbiyeyle yürüme pek çok musibetten bizi korur.

11. Konuşurken, muhatabı rahatsız edecek şekilde sesi yükseltmemek; işitilmeyecek kadar alçak sesle hitap etmemek gerekir.

 

Ebeveyn görevini yerine getirmeyip kurumlardan çok şey beklemektedir. Hatta kendi sorumluluklarını da kurumlara havale etmekteler. Müslümanlar, Kur’an’ın bu çağrısına (Hz. Lokman’ın öğüdü) kulak vermelidir. Eğitim yuvalarının(!) modern ulus devlete muti kullar yetiştirdiğini hatırlarından çıkarmamalılar. Kendi alternatif eğitim yuvalarının ve anlayışlarının Kur’an’ın ve peygamberi çizginin çok olmasa da uzağında olduğunu bilmeli, insan kaynakları için yüreklerini, yatırım ve finans bakımından da kollarını sıvamalıdırlar.

 

Bu ayetlerden Kur’anî eğitim sisteminin temel özellik ve hedeflerini şöyle formüle edebiliriz:

1.İlim edinmek: İlk öğüt buna işarettir. Şirkten ancak ilimle arınılır.

2. İlmi öğretmek: Hz. lokman’ın nasihati buna işarettir. Öğrenmek ve öğretmek hayat boyu devam etmelidir. Hayat devam ettikçe şirkin değişik şekillerde servis edilecektir.

3. Ahlakî değerleri davranış haline getirmek: 3,4,7,8. öğütler buna işarettir. Ahlak pratiğe dökülmelidir.

4. Şahsiyet oluşturmak: 13-19. ayetlerin hepsi buna işarettir.

5. Sorumluluk bilinci kazandırmak: Amellerin ahirete karşımıza çıkarılacağı ifade eden 15. ayet buna delildir.

 

Modern devlet teorileri, dünya derin güçleri tarafından kendine uygun bireyler türeterek toplumu inşa etme kaygısıyla tarih sahnesine çıktığı andan itibaren, eğitimi ekonomiyi ve hukuku tekeline geçirdi. İşbu gerçeğin evvelen bilinmesi gerekir. Dünyayı, özellikle de İslam dünyasını içinde bulunduğu konuma getiren paradigmalar iflas etmiştir. Oysa, dünyanın büyük zihinleri(!), kendi referanslarıyla bu dünya nasıl özgürleşecekve nasıl sivil olarak yeniden kurulacak sorusunu tartışıyorlar.

 

Kısaca ifade etmek gerekirse, din hayatın bütünü ile ilgilidir, tek başına ve ayrı bir yaşam alanı değildir. Eğitim anlayışımız, dinin belli bir yorumu veya bir ideolojinin dayatmasından kurtarılmalıdır. Bu süreç, dini yaşayan ve dünyaya bütüncül bir görüş açısıyla bakan insanlarla başlar. Sekülerleşme, bu irtibatı koparmıştır. Tek yönlü bakış açıları, toplumda fanatizmlerden başka bir şey oluşturmaz.

 



[1] Mustafa İSLAMOĞLU, Eğitim Yazıları, 198

[2]Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/309-310.

[3] Yusuf, 106

[4] Mustafa İSLAMOĞLU, Özlü Sözler, 215

[5] Mustafa İSLAMOĞLU, Özlü Sözler, 149

[6] Müslim, Ebu Davut, Nesai, İbniMace, Ahmed bin Hanbel

[7] Razi

[8] Mustafa İSLAMOĞLU, Özlü Sözler, 175 

[9]Alusi,

[10]Zemahşeri

[11]Taberî, en-Nesefî,  Zemahşerî,

[12]Ayrıca bakınız: A’raf, 7; İsra 61;

[13] Nisa,36; Nahl, 23; Hadid, 23

[14] Müslim, İman: 149

[15]Tefhimul Kuran, Mevdudi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

KEVSER SURESİNİN İNCELENMESİ