LOKMAN'IN OĞLUNA ÖĞÜTLERİ
BİR EĞİTİM MANİFESTOSU
Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi
yakıtı insanlar ve taşlar olan
cehennem ateşinden koruyun. (Tahrim, 6)
Kur’an’dan ilk indirilen beş ayet
içinde onbeş kelimeden sekizi eğitimle ilgilidir. “Oku” iki defa, “Rab” iki
defa, “kalem” bir defa, “ilim” üç defa geçmiştir.
Eğitim sistemimiz, II. Mahmut’tan bu
yana hep devrim üstüne devrim geçirir. Fakat, hikmetinden sual olunmaz,
üzerinden handiyse 200 yıl geçtiği halde hala bir türlü oturmaz. Bırakınız
oturmasını, gün geçtikçe daha da berbat hal alır. Ömrünün en değerli yıllarını
okullarda harcayan üniversite öğrencilerine bakıyorum; istisnaları bir yana,
bilgi, kültür, dil, bilinç düşünce açısından gerçekten acınılası bir durum söz
konusu. Yürürlükteki eğitim sistemi, insanların düşünme mekanizmalarını hadım
ediyor. Kim bilir, belki de sistemin daha başlangıçtan beri üretmeye çalıştığı
‘ideal insan tipi’ buydu!?[1]
Kur’an’ın eğitim modeli, özgürlüğü, sürekliliği, paylaşmayı, bütünleştiriciliği,
iki dünyalılığı, değer üretmeyi ve yaşatmayı, ahlakı önceleyen ilkelere sahip
iken; egemen güçlerin dayattığı bugünkü eğitim sistemi, insanı köleleştiren,
sürekliliği ve geleneği olmayan yazboz tahtası, bireyselleştirici, ayrıştırıcı,
dünyevileştirici, tüketen ve maddeci bir yapıya bürünmüştür. Bu; kalbi
durmuş, sinir sistemi çökmüş, görme ve işitme yetisini kaybetmiş, bedeni
çürümeye yüz tutmuş bir insanı çağrıştırmaktadır.
Bir ağacın türünün devamı için
çekirdeği neyse, insan neslinin devamı içinde çocuk aynı şeydir. Yetişmiş bir
nesil, yaklaşık 40 yıl ülkeye verimli şekilde hizmet etmektedir. Geleceği inşa
etme iddiasında bulunanların çocuklar üzerine ciddi proğramları olması gerekmez
mi? Unutmayalım ki, “Bir neslin kaderini,
bir evvelki nesil tayin eder. Tolstoy.” Şimdiki çektiğimiz sıkıntıları, önceki
neslin sorumluluklarını yerine getirmemesi olarak yorumlamak, sanırım yanlış
olmaz. Bugün insanlığı esir alan her türlü şer ve şer odaklarının temelinde dün
eğitilmeyen çocuklar vardır. Ebeveyn çocuğun dünyaya gelmesine vesile olduğu
gibi, ona insanı kâmil olma mertebesini hedef göstermesi ve bunun için
sorumluluğunu yerine getirmelidir. Her insanın geleceği, çocuklukta aldığı terbiyeye
bağlıdır.
Kur’an Rabbani terbiyenin
müfredatıdır. Kur’an insanı aklen, kalben ve amelen üç hususta eğitmeyi
hedefler. Lokman’ın oğluna nasihati çocuğun din eğitiminde bir manifesto
niteliğindedir. Kur’an’ın eğitimdeki hedeflerini de kapsamaktadır. 1 ve 2.
madde aklı eğitmeyi, 5 ve 6. madde kalbi eğitmeyi, 3,4,7,8. maddeler de ameli
eğitimi hedeflemektedir. Oğulcuğum diye başlayan merhamet yüklü bir hitabın
yanında, nasihatlerin sıralamasındaki harikalık ayrı bir kuvvet katıyor. Söz
konusu nasihat çocuğun (geleceğin yetişkininin) dini eğitiminde sekiz esası
içermektedir:
1. Allah’a ortak (şirk) koşmamak
2. Allah tasavvuru ve ahiret bilinci
3. Namazı hakkıyla eda etmek
4. İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak
5. Hayatta karşılaşacaklarına karşı sabır
6. Büyüklük taslayarak insanlardan yüz çevirmemek
7. Kibirlenerek yürümemek
8. Yüksek sesle konuşmamak
Lokman Suresi 13-19. Ayetler
13. Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle
konuştu: "Ey Benim sevgili oğlum! Allah'tan başkasına ilahî sıfatlar
yakıştırma! Bil ki, böyle (düzmece) ortaklık yakıştırmalar, gerçekten büyük bir
zulümdür!
14. (Allah diyor ki:) 'Biz, insana, anne
babasına karşı iyi davranmasını emrettik: annesi onu nice acılara katlanarak
karnında taşıdı ve çocuğun annesine bağımlılığı iki yıl sürdü; (öyleyse, ey
insanoğlu,) Bana ve anne babana şükret, (unutma ki) bütün yollar sonunda Bana
ulaşır.
15. (Allah diyor ki:) '(Anne babana
saygılı ol;) ama eğer senin aklının (ilahlık) yakıştıramayacağı bir şeye
Benimle birlikte ilahlık yakıştırman için zorlarlarsa onlara uyma; (o durumda
bile) onlara bu dünyada iyilikle davran ve Bana yönelenlerin yolundan git.
Sonunda hepiniz Bana döneceksiniz; ve o zaman (hayatta iken) yapmış olduğunuz
her şeyi (gerçek şekliyle) size göstereceğim".
16. (Lokman,) "Ey yavrucuğum!"
(diye devam etti) "Ortada yalnızca hardal tanesi kadar bir şey de olsa, (yaptıklarınız)
bir kayanın içinde (saklı) da bulunsa yahut gökler(in tepesin)de ve yer(in
derinliklerin)de de olsa Allah onu aydınlığa çıkarır: çünkü Allah, kuşkusuz,
akıl-sır ermez bir (hikmet Sahibi)dir ve her şeyden haberdardır.
17. Ey yavrucuğum! Namazında kararlılık
göster, doğru ve yararlı olanı emret, kötü ve eğriden vazgeçir, başına
gelebilecek her (belaya) sabırla katlan: bu, azim ve kararlılık gösterilmeye
değer bir şeydir!
18. "(Yersiz) bir gurura kapılarak
insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma: unutma ki Allah,
böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez.
19. "Davranışlarında ölçülü ve
dengeli ol, sesini yükseltme: çünkü unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin
anırmasıdır..."
1. Allah’a Ortak Koşmamak
Allah, peygamberler ve kitaplar
vasıtasıyla insanlardan ilk olarak şirkin yerine tevhidi ikame ettirmeyi
istemiştir. Kur'ân’ın iki hedefinden (tevhiT ve adalet) ilki de budur. Bu
yüzden şirk hemen her sûrede yerilmiş ve yerine tevhid inancının yerleştirilmesi
amaçlanmıştır. Yani adeta şirkle kirlenmiş bir inanç ortamında diğer ahlaki
ilkelerin yerleşemeyeceği için önce şirkin ortadan kaldırmak sünnetullah
olmuştur. Mecellede de bu gerçek, “Def-i mazarrat celb-i menfaatten evladır.”
şeklinde geçer. Hz. Lokman da sünnetullah’a uygun hareket ederek bu ilkeyle
başlamıştır.
Bugün eğitim yuvalarının “öğütüm yuvası ” olduğu tartışmasız bir
gerçektir. Hz. Lokman oğluna nasihatine Allah’a şirk koşmaktan kaçınması ile
başlıyor. Bu peygamberlerin tebliğlerine
başlarken takip ettikleri ilk prensipleridir.
Gerçek şu ki, Biz Nûh’u kendi
toplumuna gönderdik: "Ey kavmim!" dedi, "yalnızca Allaha kulluk
edin: Ondan başka tanrınız yok çünkü. Doğrusu, dehşet ve azabıyla büyük bir
Günün gelip sizi bulmasından korkuyorum ben!" (A’raf,59).
Ve 'Âd (toplumuna da) kardeşleri
Hûdu (gönderdik). "Ey kavmim!" dedi (onlara), "yalnızca Allaha
kulluk edin: Ondan başka tanrınız yok. Hal böyleyken yine de Ona karşı
sorumluluk bilinci duymayacak mısınız?" (A’raf,65).
Ve Semud (toplumuna da) kardeşleri
Salihi (gönderdik). "Ey kavmim!" dedi, "Yalnızca Allaha kulluk
edin; Ondan başka tanrınız yok. Rabbinizden işte apaçık bir kanıt geldi size:
"Allaha ait olan bu dişi deve bir nişanedir sizin için: öyleyse bırakın
onu Allahın arzında otlasın ve sakın dokunmayın ona; yoksa çok can yakan bir
azap yakalar sizi. (A’raf,73).
Ve Medyen (halkına) kardeşleri
Şuaybı (gönderdik), "Ey kavmim!" dedi, "Yalnız Allaha kulluk
edin; sizin Ondan başka tanrınız yok! Rabbinizden işte apaçık bir duyuru geldi
siz. Öyleyse (bütün işlerinizde) ölçüyü tartıyı tam olarak gözetin, hukuken
onların olan şeyden insanları yoksun bırakmayın; ve iyi bir düzene
kavuşturulduktan sonra kalkıp yeryüzünde bozgunculuk yapmayın: (bütün) bunlar
sizin iyiliğiniz için; tabii, eğer inanırsanız. (A’raf,85).
Oysa, Biz senden önce de
peygamberleri yalnızca: "Benden başka tanrı yok, öyleyse (yalnızca) Bana
kulluk edin!" diye vahyederek gönderdik. (Enbiya, 25).
Lokmân'a verilen hikmetin çerçevesi çizilirken tevhid
inancının başta geldiği görülmektedir. Esasen bu, şükrün de birinci şartıdır;
bu sebeple Lokman, kendisi Allah'ın birliğine inandığı gibi oğluna da şirkten
uzak durmayı öğütlemiştir. Âdil olmayan hakîm olamaz; adalet, "her şeyi
yerli yerince yapmak, herkese hakkını vermek"tir. Herhangi bir şeyi
Allah'a ortak koşan yani Allah'tan başkasına tanrılık nitelikleri yükleyen
kişi, Allah'ın hakkı olan tanrılığı başkasına vermiş, böylece haksızlık (zulüm)
yapmış demektir; üstelik bu tutum, haksızlıkların en büyüğüdür. Bu sebeple âyette
"O'na ortak koşmak çok büyük bir haksızlıktır" buyrulmuştur. Esasen
İslâm'ın en başta şirki ortadan kaldırmayı hedeflemesi de Allah'a ortak
koşmanın, bütün kötülüklerin başında geldiği ve diğer birçok kötülüğün temel
sebebi olduğu anlayışına dayanır.[2]
İnsanlığın ezeli problemi dinsizlik
değil, şirktir. Demek ki mümin nesiller yetiştirmek için çocuklarımıza önce
insanı şirke düşüren söz ve eylemlerin neler olduğu öğretilmelidir. Şirk insanı
ayakta öldüren sinsi bir zehirdir. Onun farkına ancak ilimle varılır. Allah; “Onların
çoğu, Allah’a ortak koşmadan inanmazlar.”[3] buyurarak imanımıza bulaşan şirk
unsurlarına karşı şirk taraması yapmamızı işaret etmektedir.
2. Allah Tasavvuru ve Ahiret Bilinci
Çocuk eğitiminde temel tasavvurları inşa etmek de çok
önemli hususlardandır. Temel tasavvurlar; Allah, ahiret, peygamberlik, vahiy,
Kur’an, adalet, sorumluluk, hilafet vb. tasavvurlardır. Bu kavramlar çocukların
algı dünyalarına indirgenerek, başta Kur’an kıssaları olmak üzere diğer
hikayelerle işlenmelidir. Bu onu gelecekteki şirkin türevleri olan bütün tevhit
dışı düşüncelere karşı aşılamak mesabesindedir.
Tüm şirkler
“uzak tanrı” tasavvurundan neşet ederler.[4]Eğitim
yuvalarında (!) Allah ile ilimler arasındaki bağ koparılarak; Allah göğe inanç
ise kalplere hapsedilmeye çalışılmaktadır. Müslümanlar kendi alternatif eğitim
sistemlerini kurgulamalıdır.
Ahiret inancı toplumsal hayatın sigortasıdır. Bugün
toplumsal hayatın sigortası atmış durumdadır. Hapishanelerin ağzına kadar dolu
olması, suç oranlarının günden güne artması, intihar vakalarının ciddi sayılara
ulaşması, yoksulluğun artması, alkol tüketiminin artması bu hakikatin hayata
yansımasıdır.
Ahret bilinci insana çocuklukta verilmeli ki onu bir
hayat boyu korusun.Aşağıdaki ayetlerinin koridorlarında gezmeyen bir zihni
münkerden içsel bir yaptırım hariç hangi kuvvetle koruyabilirsiniz.
Ve (o Gün, herkesin dünyada
yapıp-ettiklerine dair) sicil(ler) önlerine konduğunda, suçluların orada
(yazılı) olanlardan irkildiklerini görürsün; "Vah bize! Nasıl bir sicilmiş
bu! Küçük, büyük hiçbir şey bırakmamış, her şeyi hesaba geçirmiş!" derler.
Ve yapıp-ettikleri her şeyi (kaydedilmiş olarak) önlerinde bulurlar; ve
Rabbinin kimseye haksızlık yapmadığını (anlarlar). (Kehf, 49).
De ki: "Size,
yapıp-ettiklerinde en büyük kayba uğrayan kimseleri haber vereyim mi?"
"Bunlar, güzel işler yaptıklarını zannettikleri halde, dünya hayatının
peşinde tüm çaba ve koşuşturmaları eğri ve çarpık olan kimseler(dir): Rablerinin mesajlarını ve O'nun huzuruna
çıkarılacakları gerçeğini inkar yolunu seçen kimseler işte böyleleridir. Bunun
içindir ki, böylelerinin bütün yapıp-ettikleri boşa gitmektedir: Çünkü Kıyamet
Günü onlara hiç değer vermeyeceğiz. (Kehf, 13-105).
Ahiret inancını farklı bir açıdan ele
alan bu ayet, Lokman (A.S.)’ın oğluna verdiği ikinci öğüdü içermektedir. Hz.
Lokman ilk öğüdünde oğluna şirkten uzak durmasını ve şirkin büyük bir zulüm
olduğunu söylemişti. Böylece şek ve şüpheye yer olmayan bir imanla Allah’a
inanmasını amaçlamıştı. Bu öğütle de bütün mekan ve zamanlarda işlediği
amellerin kaydedildiği ve bunlardan sorumlu tutulacağını haber vermiştir.
Allah’ın işlediği ameli insanın
karşısına getirmeye güç yetireceğini bildirdiği bu öğütle oğlunun hayaline
Allah’ın güç ve kudretine dair bir tasavvur yerleştiriyor. Buna göre Allah’ın
varlığı ve birliği, insana verdiği sayısız nimetleri hatırlatılarak kalbine
iman sevgisi yerleştiriliyor. Böylece muhataPda, Allah’a bilinçli, içselleşmiş
bir duyguyla yöneliş yerleştirilmeye çalışılıyor.
16. ayet derin düşünme (Tefekkür),
kendini gözetleme (Murakabe), kendini sorgulama (Muhasebe)
melekelerini gerçekleştiriyor. Zaten eğitimden amaç da bu değil mi?
3. Namazı Hakkıyla Eda Etmek
Kur’an’ın az söz ile çok şey ifade
etmesine en güzel örneklerden birisi de Lokman 17 dir. Bir mü’minin üç büyük
özelliği bu ayette zikrediliyor. Namaz Allah'a kulluğu, emri bil
maruf ve nehyi anilmünker (iyi olanı emredip kötü olana karşı koymak)
yeryüzündeki halifelik sorumluluğunu, sabır ise hem namaza devamda hem
de emri bil maruf ve nehyi anilmünkeri yerine getirirken her türlü engele
direnmektir. Ayetin son cümlesi ise daha dikkat çekicidir. "İşte
bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir"
Sana vahyedilen bu ilahî kelâmı
(başka insanlara) ilet, ve namazında dikkatli ve devamlı ol: çünkü namaz
(insanı) çirkin fiillerden ve akla ve sağduyuya aykırı olan her türlü şeyden
alıkoyar; Allah'ı anmak gerçekten en büyük (erdem ve iyilik)tir. Allah bütün yaptıklarınızı
bilir. (Ankebut, 45).
Namaz insan için adeta bir koruyucu hekimliktir. Namaz
bizi eğer fahşa ve münkerden alıkoymuyorsa; bu Kur’an’ın emrettiği namaz değil
bizim ritüelimizdir. “Namaz kişinin kendine duası, emri bilmaruf ve nehyi
anilmünker kişinin topluma duasıdır.”[5]Gerçek
namaz, insanın Allah ile sözleşmesini yenilemesi olduğundan, insanı şahsiyet
sapmasından insanı koruyacaktır.
4. İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak
İnsanın kendi ve kendi soyunun varlığını devam
ettirmesi emri bilmaruf ve nehyi anilmünkerle ancak mümkün olabilir. Çünkü
akıl, can, mal, nesil ve ve dinin korunması ancak bu ilke ile olur. Bu ilke
bireysel anlamda işletilebileceği gibi devlet eliyle de işletilebilir.
Kur’an emri bil maruf ve nehyi
anilmünker görevini yerine getirenleri övmüş, getirmeyenleri de kınamıştır. “Onlar
birbirlerini yaptıkları iğrenç şeylerden vazgeçirmeye çalışmadılar: yaptıkları
şey gerçekten ne kötü idi! (Maide, 79).
Hz. Peygamber (as), “Sizden biri, bir
kötülük gördüğünde onu eli ile değiştirsin. Eğer buna gücü yetmiyorsa dili
ile, buna da gücü yetmiyorsa kalbi ile buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”
[6]buyurarak meselenin pratiğine vurgu
yapmıştır. Bu görevi yerine getirmek kolay olmadığı için Hz. Lokman öğüdüne
sabırla devam etmiştir.
İyiliği emredip kötülükten sakındırmak
için önce kişinin kendisi nefsinde bunları uygulamalı ve sonunda da başkalarını
uyarmalıdır. Nefsini olgunlaştırmak için mücadele etmeyenin başkaları üzerinde etkisi
olmaz. Nitekim peygamberler ve âlimler emir ve nehiylere kendileri uymuşlar ve
ardından başkalarını uyarmışlardır.[7]
5. Hayatta Karşılaşacaklarına Karşı Sabır
Sabır, omuzladığı hayat emanetini sahibine zayi
etmeden ulaştırmak için götürürken, rüzgar tersinden esmeye başladığında geri
adım atmamak, yükü atmamak, yolu satmamak, yola yatmamaktır.[8]Sabır
insanın yetiştirilmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Sabrın iyiliği emir, kötülükten sakındırmadan
sonra gelmesi çok anlamlıdır. Önder bir topluluğun yetişmesi, şahsiyetli
bireylerden geçer.
Sabır, her hayırlı iş için gerekli ahlaki bir ilkedir.
Bir işte başarılı olmak, ibadetlere devam etmek ve daveti omuzlamak ancak
sabırla mümkündür. Sabırla ilgili ayetlerde de bu hususlara dikkat çekilmektedir.
…ve (gerçek erdem sahipleri) söz
verdiklerinde sözünü tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında
sabredenlerdir… (Bakara, 177).
Onlar ki, ne zaman Allah'tan söz
edilse kalpleri saygı ve sakınmayla titrer; (onlar ki) başlarına gelen her
türlü darlığa, sıkıntıya göğüs gererler… (Hac, 35).
Düşün zamanın
akıp gidişini! Gerçek şu ki, insan ziyandadır; meğer ki imana erip doğru ve
yararlı işler yapanlardan olsun, ve birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden,
birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden... (Asr, 1-3).
(Unutmayın ki) Allah'ın arzı
geniştir, (ve) elbette sıkıntılara göğüs gerenlere mükafatları hesapsız
verilecektir!" (Zümer, 10).
3,4,5. öğütler birbiriyle
bağlantılıdır. Namaz kılmak kişinin kendisini maneviyat alanında yetiştirir.
İyiliği emredip kötülükten sakındırmak muhatapları kemale erdirmek içindir.
İyiliği emredip kötülükten sakındıran kimselerin başına bir kötülük gelmesi
muhtemeldir. Dolayısıyla iyiliği emredip kötülükten sakındıran kimse başına
gelene sabretmeyi bilmelidir.[9]
“Başına gelene sabret” nasihati genel
manada tüm başa gelene sabretmek olarak anlaşılabileceği gibi, özel olarak
iyiliği emredip kötülükten sakındırma sonucu karşılaşılacak sıkıntılara
sabretmek manasına da hamledilebilir.[10]
Sabır,
sabredilen hususlar itibariyle beşe ayrılır:
a). İbadet
ve taatları yerine getirmeye sabır (Meryem 19/65).,
b).
Masiyet veya yasaklara karşı onları terk etmek sûretiyle sabır (Yusuf 20; A’raf
201).
c). Takdir
edilene yani başa gelene sabır (Bakara 155-156).
d).
Dünyanın çekici güzelliklerine karşı onlara aldanmadan istikameti korumada
sabır (Furkan 20).
e). Zaman isteyen işleri sona
erdirmede sabır (Ahkaf 35).
6. Büyüklük Taslayarak İnsanlardan Yüz Çevirmemek
Ayetteki sa’r develerin tutulduğu boyun
hastalığıdır. Deve bu hastalığa tutulduğu zaman boynu yukarı kalkık olarak hep
aynı tarafa doğru bakmak zorunda kalır.[11]
Mümin insanın, lisanı hali dahi bir şeyler anlatır. Kuran Hz. Lokman’ın
dilinden müslümanın topluma karşı takınması gereken tavrını ders veriyor.
Toplumsal ilişkileri devam ettiren en önemli hususlar samimiyet ve bunun beden
diline yansımasıdır. Aslında burada ebeveyne de ders verilmektedir. Çocuk
anne-babasından gördüğünü işlemektedir. Eğer ebeveyn; kibir, alay ve hakir
görme gibi davranışları işleyip de çocuktan bunları yapmamasını beklemek ham
bir hayaldir. “Niçin yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz.” ayetine
masadak olmaktır.
Kur'ân’da ayetleri alaya almak,
yürürken böbürlenerek ve çalım satarak yürümek, kibrinden dolayı yüzünü bir
tarafa çevirmek, kaş ve gözüyle birtakım işaretler yapmak suretiyle insanları
alaya almak gibi davranışlar birer kibir göstergesi olduğundan yasaklanmıştır
(Lokman, 6, 7, 18; Hümeze, 1).
Kur'ân, “Yeryüzünde
haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti
görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol
olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak
benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları
dolayısıyladır”(A’raf 7/146).Ayetiyle kibrin yermiş ve kötü neticesini
açıklanmıştır.
7. Kibirlenerek Yürümemek
Kibir, İblis’in huzurdan kovulmasına sebep olmuştur. “Ve
meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde
ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu. (Bakara,
34).[12]
Hz. Lokman oğluna kibirlenerek yürümemesi gerektiğini; Allah’ın bu davranışı
sevmediğini hatırlatarak nasihat etmektedir. İnsan üzerinde bir tesir meydana
getirmek için insanın kalbine vicdanına hitap etmeye bu ayette işaret ediliyor.
“Yeryüzünde
böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca
ulaşabilirsin.”(İsra, 37).Allah Kur’an’da kibirlenen ve kendisiyle övünenleri sevmediğini
bildirmiştir.[13]
Hz. Peygamber (as) “Kalbinde zerre ağırlığınca kibir bulunan kimse cennete
giremez.”[14]diyerek
terhipte bulunmuştur. Allah örnek alınacak yürüyüşü “O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü
olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman
"Selam" derler. (Furkan, 63). Hz.
Ali, “Bilgisizliğin en büyüğü, kendini beğenmektir.” der. Kibir, içinde bütün
şerlerin bulunduğu bir odanın anahtarı gibidir.
8. Yüksek Sesle Konuşmamak
Hz. Lokman’ın oğluna yaptığı öğütlerden biri de
konuşurken gereksiz yere yükseltmemesidir. “…sesini
yükseltme: çünkü, unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır..."
Bu
bir kimsenin daima alçak sesle konuşması ve asla sesini yükseltmemesi anlamına
gelmez. Eşeğin anırması zikredilerek, konuşurken hangi tür ses ve tondan
kaçınılması gerektiğine açıkça işaret edilmektedir. Sesin ve tonun bir alçak ve
yüksek, sert ve yumuşak şekli vardır ki tabii ve gerçek ihtiyaç anlarında
ihtiyaç hissedilir. Mesela yakın mesafeden veya küçük bir topluluğa konuşan bir
insan alçak sesle konuşur; uzak mesafeden veya kalabalık bir topluluğa konuşan
insan ise yüksek sesle konuşmak zorundadır. Aynı şekilde şart ve duruma bağlı
olarak ses tonu da zorunlu olarak farklı olur. Dua ederken sesin tonu, bir şeyi
tel'in ederken ki tondan; iyi dilekte bulunurken ki ses tonu, öfke anındakinden
farklı olmak zorundadır. Bunda itiraz edilecek bir şey yoktur. Aynı şekilde
Lokman'ın öğüdü de, bir insanın durum ve lüzumu gözetmeksizin sesi daima alçak,
tonunu daima yumuşak tutmak zorunda olduğuna dair bir anlamı ihtiva etmez.
Karşı çıkılması gereken ses bir insanın başkasının gözünü korkutmak, küçük
düşürmek ve kabadayıca sindirmek için eşeğin anırması gibi bir ses çıkarması ve
anırır gibi bağırmasıdır.[15]
Hz. Lokman’ın oğluna öğüdünde
müslümanlara şu mesajlar veriliyor:
1. Allah'a ortak koşmak, büyük bir zulümdür. Varlığın
itaatine karşı kör olmaktır.
2. Ana-babaya itaat edip onlara iyilikte
bulunmak, ilahi emirlerdendir. Ancak Cenâb-ı Hakk'a karşı insanı asi ve günahkar
kılacak konularda ana-babanın emirlerine uyulmaz.
3. Sonunda, dönüş mutlaka Allah'a olacaktır. Uzak
olan ahiret ya da ölüm değil, bizim bilincimizin bunlara uzaklığıdır. Uzak
tanrı tasavvuru aklın tuzağıdır. Kalbi dinlemek ve uyandırmak gerekir. Mülk O’
nundur. O'nun mülkünde, O'nun istediğine itaat gerekir.
4. Allah’ın bize şah damarımızdan daha yakın
olduğunu unutmamamız bizi iç ve dış disiplinine kavuşturur, hayatımızı düzen ve
dengede tutar.
5. Namazımızı bizi içte ve dışta koruyan bir
kalkan şekline getirmeliyiz.
6. Dine, akla ve sağlam örfe uygun olanı emredip,
bunlara ters düşeni menetmek Allah'ın emridir. İyiliği emir, kötülüğü nehy
toplumun sigortasıdır.
7.Hayat hep tek düze akıp gitmez. İnişi de
vardır yokuşu da. Her türlü musibeti sabırla karşılamalı ve inancımız yolunda
zorluklara direnmelidir.
8. İnsanları küçük görmemeli, onlara karşı
büyüklük taslamamalı. Böylesi bir tavır ve düşünce insanı dünyada da, ahirette
de küçük düşürür. Allah yanında değersiz kılar. Kibir ve gurur ise cehaletin
tabii ürünüdür. Tanesiz başaklar dik durur.
9. Yeryüzünde tevazu ile yürümemeli çünkü iman, kibir
ve gururla hiçbir zaman bağdaşmaz.
10.Cadde ve sokaklarda edep ve terbiyeyle yürüme
pek çok musibetten bizi korur.
11. Konuşurken, muhatabı rahatsız edecek şekilde
sesi yükseltmemek; işitilmeyecek kadar alçak sesle hitap etmemek gerekir.
Ebeveyn görevini yerine getirmeyip
kurumlardan çok şey beklemektedir. Hatta kendi sorumluluklarını da kurumlara
havale etmekteler. Müslümanlar, Kur’an’ın bu çağrısına (Hz. Lokman’ın öğüdü)
kulak vermelidir. Eğitim yuvalarının(!) modern ulus devlete muti kullar
yetiştirdiğini hatırlarından çıkarmamalılar. Kendi alternatif eğitim
yuvalarının ve anlayışlarının Kur’an’ın ve peygamberi çizginin çok olmasa da
uzağında olduğunu bilmeli, insan kaynakları için yüreklerini, yatırım ve finans
bakımından da kollarını sıvamalıdırlar.
Bu ayetlerden Kur’anî eğitim sisteminin temel özellik
ve hedeflerini şöyle formüle edebiliriz:
1.İlim edinmek: İlk öğüt buna işarettir. Şirkten ancak
ilimle arınılır.
2. İlmi öğretmek: Hz. lokman’ın nasihati buna
işarettir. Öğrenmek ve öğretmek hayat boyu devam etmelidir. Hayat devam ettikçe
şirkin değişik şekillerde servis edilecektir.
3. Ahlakî değerleri davranış haline getirmek: 3,4,7,8. öğütler buna işarettir. Ahlak pratiğe dökülmelidir.
4. Şahsiyet oluşturmak: 13-19. ayetlerin hepsi buna
işarettir.
5. Sorumluluk bilinci kazandırmak: Amellerin ahirete
karşımıza çıkarılacağı ifade eden 15. ayet buna delildir.
Modern devlet teorileri, dünya derin
güçleri tarafından kendine uygun bireyler türeterek toplumu inşa etme
kaygısıyla tarih sahnesine çıktığı andan itibaren, eğitimi ekonomiyi ve
hukuku tekeline geçirdi. İşbu gerçeğin evvelen bilinmesi gerekir. Dünyayı,
özellikle de İslam dünyasını içinde bulunduğu konuma getiren paradigmalar iflas
etmiştir. Oysa, dünyanın büyük zihinleri(!), kendi referanslarıyla bu dünya
nasıl özgürleşecekve nasıl sivil olarak yeniden kurulacak
sorusunu tartışıyorlar.
Kısaca ifade etmek gerekirse, din
hayatın bütünü ile ilgilidir, tek başına ve ayrı bir yaşam alanı değildir. Eğitim
anlayışımız, dinin belli bir yorumu veya bir ideolojinin dayatmasından
kurtarılmalıdır. Bu süreç, dini yaşayan ve dünyaya bütüncül bir görüş açısıyla
bakan insanlarla başlar. Sekülerleşme, bu irtibatı koparmıştır. Tek yönlü bakış
açıları, toplumda fanatizmlerden başka bir şey oluşturmaz.
[1]
Mustafa İSLAMOĞLU, Eğitim Yazıları, 198
[2]Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı,
Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu:
IV/309-310.
[3]
Yusuf, 106
[4]
Mustafa İSLAMOĞLU, Özlü Sözler, 215
[5]
Mustafa İSLAMOĞLU, Özlü Sözler, 149
[6]
Müslim, Ebu Davut, Nesai, İbniMace, Ahmed bin Hanbel
[7]
Razi
[8]
Mustafa İSLAMOĞLU, Özlü Sözler, 175
[9]Alusi,
[10]Zemahşeri
[11]Taberî,
en-Nesefî, Zemahşerî,
[12]Ayrıca
bakınız: A’raf, 7; İsra 61;
[13]
Nisa,36; Nahl, 23; Hadid, 23
[14]
Müslim, İman: 149
[15]Tefhimul
Kuran, Mevdudi
Yorumlar
Yorum Gönder