KUR'AN’IN KÂİNATA BAKIŞI
KUR'AN’IN KÂİNATA BAKIŞI
Kur'an'ın evren hakkındaki öğretisi
üç temel esasa dayanır. Birincisi, onun bir düzen olması (4 İnfitar 82/7-8,
Ra’d 13/4, Enbiyâ 21/22-23.); İkincisi, gelişen ve büyüyen canlı bir düzen
olması (Zâriyât 51/47) ve üçüncüsü de onun beyhude bir oyun alanı (Duhan
44/38-39, Yunus 10/5) olmayışıdır. Allah bir şeyi yarattığında ona varlık
kanunlarını, gelişimi için gerekli imkânları ve fiziksel güçlerini de hemen
yerleştirir. Varlık alanına çıkarma ve şekil verme, yaratma; ona temel
niteliğini veya hareket kanunlarını vermek ise emr veya takdir terimleri ile
belirtilir. Allah bir şeyi yaratıp şekil verdiği zaman, ona bir fıtrat, dinamik
davranış kanunu, yani ona işleyişini de yükler. Bu, aynı zaman da onun yöneldiği
yön ve hedefi de gösterir. Bu gerçek Kur'an'da şu şekilde ifade edilmektedir.
"Yaratıp düzene koyan, takdir edip yol gösteren yüce Rabbinin adını tespih
et.” (Ala' 87/1-3)
1.Tevhit
Doğanın dışında bir varlık alanı
kabul etmeyen ya da Allah ile evreni özdeşleştirerek (panteizm) evreni Allah’ın
tezahürü sayan din ve düşünce sistemleri evreni “var olan her şey” olarak tanımlar. Taoizm ve Hinduizm evreni
sadece zihinde ayırırlar; gerçekte ise bir ve aynı kabul ederler.
Maddi evrenin ötesinde Allah’ın varlığını
kabul etmeyen materyalizm de var olan her şeyi fiziksel süreçlerle açıklar.
Yahudilik ve Hıristiyanlıkta evrenin
bir parçasının ya da bütününün Tanrı olmadığı kabulle birlikte Kuran’ın tevhit
ilkesinden sapmıştır. Yahudilikte
Tanrı’nın “dünyaya inmesi, pişman
olması, dinlenmesi, güreşmesi, acı çekmesi, oğlunun olması” gibi iddialarda
bulunmakla tevhit ilkesinden sapmıştır. Hıristiyanlık ise teslis inancı ile
tevhit ilkesinden sapmıştır.
Sadece İslam tevhit ilkesini
korumuştur. Kuran yaratılmışların bir kısmını Allah’ın bir parçası kılmayı
(Zuhruf/15), O’nun dışında yardımcılar ve şefaatçiler kabul etmeyi (Zümer/43),
Allah’tan başka bir varlığa tapınmayı (Mümin/66), melek ve cinlerle Allah
arasında bir soy bağı kurmayı (Saffat/158), herhangi bir varlığı ilahlaştırmayı
(Enbiya/21), Allah’a ortak koşmak olarak kabul eder (Şura/11).
2. Düzen
“Eğer gökte ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle
ikisinin de düzeni bozulurdu.” (Enbiya/22) ayetiyle Kuran kâinatın düzenli bir
gerçeklik oluşuna dikkat çeker. Kuran’a göre evren en küçük zerresinden en
büyük sitemler kadar ilim, irade ve kudret sahibi adil ve hakîm bir Allah’ın
sevk ve iradesi altında düzenli bir bütündür (Secde/50; Maide/48; Kıyame/38;
Naziat/28; İnfitar/7; A’la/2).
Allah şekillendiren, düzen veren (İnfitar/7; Naziat/27-28),
yaratığı her şeyi bir ölçüye göre takdir eden (Kıyame/4; Furkan/2;
Mutaffifin/3; Abese/19; Rahman/7; A’la/2-3; Kaf/6-7), yaratışında uyumsuzluk
görülemeyen (Mülk/3-4), hiçbir şey bilgisi dışında olmayan (Hac/70), ilmi
dışında yaprağın bile düşmediği (Enam/59), ilmi her şeyi kapsayan (Enam/80)
alemlerin Rabbidir.
3. Yaratılmışlık
Kuran varlığa “Yaratan ve yaratılmış”
ilişkisi/ilkesi üzerinden bakar. Kuran’a göre Allah tek yaratıcıdır (Fatır/40),
gökler ve yer bir amaç için (Hud/7), sınırlı bir süre için (Ahkaf/3), ol emri
ile (Haşir/27, Yasin/82), örneksiz bir şekilde (Yunus/30), yoktan (Fatır/1,
Enam/14,79) yaratılmışlardır.
Kuran Allah’ı evreni bir saat gibi
kuran saatçiye benzeten deist yaklaşım ve evreni yarattıktan sonra dinlenmeye
çekildiğini söyleyen Yahudi ve Hıristiyanlara cevaben “O her an bir iş ve
oluşta, sürekli yaratma halindedir.” (Rahman/29) ayetiyle karşı çıkar.
Allah evreni başlangıçta yarattığı
gibi varlıklarını devam ettirmektedir. Eğer varlıklarını devam ettirmeseydi yok
olup giderlerdi.
“Allah gökleri ve yeri çöküp gitmesinler diye tutuyor. Andolsun,
eğer çöküp giderlerse, kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu, O
Halîm’dir (:şefkatli), Gafûr’dur (:çok bağışlayandır). (Fatır/41)
4. Sonluluk
Kuran evrenin hem yaratılmışlığını hem de sonluluğunu haber verir.
Kuran nazil olduğu dönemin Aristocu evren anlayışı olan “evrenin sonsuzluğunu”
reddetmiştir (Mürselat/8-9, İnfitar/1-2).
Güneş, ay, yıldızlar ve bütün evrenin vaktini sadece Allah’ın
bildiği bir zamanda (Taha/15), O’nun iradesiyle yok olacaklarını bildirmiştir
(Hicr/37-38, Naziat/44).
Kuran’da evrenin sonuna dair pasajlar Tekvir, İnfitar, Kıyame ve
Hakka surelerinde adeta canlandırılmıştır.
5. Evren Allah’ın varlığına delil teşkil eder
Kuran insanların topraktan yaratıldığını (Enam/2, Kehf/37),
dillerinin ve renklerinin farklı oluşunu (Rum/22), yağmurun yeryüzüne hayat
verişini (Fussilet/39), gece, gündüz, güneş ve ayın (Fussilet/37) denizde
dağlar gibi yüzen gemilerin (Şura/32), göklerin ve yerin yaratılışını
(Şura/29), yaratıcısını varlığına delil gösterir. İnsanı bunlar üzerinde
düşünmeye evreni ve içindekileri incelemeye çağırır (Rad/3, Nahl/11,
Casiye/13).
Şu ayetler insanı evren üzerinde gözlemler yapıp düşünmeye çağıran
ayetlerden bazılarıdır: Casiye/3-4; Al-i
İmran 190-191; Yunus/101; A’raf/183; Bakara/164.
6. İyilik
Hinduizm ve Budizm’de evren bir şer yuvası olarak görülmüştür. Tasavvuf
akımları buradan beslendikleri için onlarda varlığı, dünyayı kötülemişlerdir.
Kuran ise kâinatı hususen dünyayı Allah’ın isimlerine aynalık eden
güzelliklerle dolu bir yer olarak tasvir eder. Kuran insanın dünyayı imar
etmesini ve nimetlerinden yararlanmasını ister.
Hurma ve üzüm meyvelerinden hem
içecek, hem de güzel bir rızık edinmektesiniz. Aklını kullanan bir topluluk
için bunda bir delil vardır. (Nahl/67)
Namaz tamamlandığında yeryüzüne
dağılın ve Allah’ın lütfundan arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa
erebilesiniz. (62/10) (Ayrıca bakınız: (6/14, 11/61, 2/168,172, 29/17,
7/31).
7. İtaat
Kuran’a göre Allah, doğayı, insanın hizmetine vermiş (2/29; 16/12;
22/65; 31/20), insanı yeryüzünde halife kılmış (6/165; 27/62), doğayı
anlayabilmesi ve kontrol altına alabilmesi için, insanı o donanımda yaratmıştır
(11/61). Güneş, ay, yıldızlar, gökyüzü, bulutlar, bitkiler, hayvanlar kısaca
evren insanın hizmetine sunulmuştur (2/29; 16/12,13,16,80; 20/53; 22/65).
İnsanın doğada tasarruf hakkı olmakla beraber, israf ve düzeni bozmaktan
kaçınması gerektiği de Kuran’da vurgulanmıştır (7/31; 55/8).
8. İmkan
Üç çeşit varlık vardır. Vacibul vücud (Allah); varlığı kesin olan.
Mümteniul vücud; varlığı imkansız olan. Allah’ın şeriki olmaması. Mümkinul
vücud; varlığı Allah’ın iradesine bağlı olan varlıklardır ki evrenin
hepsisidir.
Kuran evreni başlangıç ve son itibariyle tamamen Allah’ın sevk ve
idaresine bağlı mümkün bir varlık olarak tasvir eder (30/25-27; 41/11; 3/83).
9. Gaye
Kuran’a göre Allah gökleri yeri ve ikisi arasındakileri gayesiz
yaratmamış (Duhan/38-39), hak ve hikmete uygun olarak (Rum/8), güzel bir
şekilde (Enbiya/16, Teğabün/3), kimin daha güzel işler yapacağını sınamak için
(Hud/7, Kehf/7, Mülk/2) yaratmıştır. Allah insanı bu sınavı verebilecek akıl,
irade ve vicdan gibi özelliklerle donanımlı olarak yaratmıştır. Kuran’ın kâinatın
yaratılışı ve işleyişine dair anlattıklarının toplamından evrenin tesadüfen
ortaya çıktığını iddia eden anlayışları reddettiği anlaşılmaktadır.
10. Kavranabilirlik
Doğa yaratılmış sonlu ve düzenli oluşu nedeniyle insanın
kavrayışına ve incelemesine açıktır.
Onlar ayakta iken, otururken ve yan
yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler.
Derler ki "Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen münezzehsin, bizi
ateşin azabından koru." (3/191)
De ki "Göklerde ve yerde ne var?
Bir bakın." İman etmeyen bir topluluğa ayetler ve uyarılar bir şey
sağlamaz. (10/101)
De ki: Yeryüzünde gezin ve
yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. Sonra da Allah ahiret hayatını inşa
edecek. Allah her şeye güç yetirendir. (29/20)
Allah ile ilişkilendirilmeksizin
evrenin var oluşunu açıklamak zor olduğu gibi evreni delil göstermeden Allah’ın
varlığı hakkında bir yargıya varmak da bir o kadar zordur. Yani Allah evrenle,
evren Allah ile kavranabilir. Kuran açısından evreni kavramayla ilgili
yapılacak her türlü faaliyet, Allah’ın kudretini ve ilmini anlamaya yardım
eder.
Alem, görünen ve görünmeyen alem
olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Akıl ve duyular ile bilinen alem görünen alemi
oluştururken, yine akıl ve duyular ile bilinemeyenler de görünmeyen alemi
oluşturlar. Kur'an 'a göre Allah, bizlerce görünen veya görünmeyen; bilinen veya
bilinmeyen bütün alemlerin yaratıcısıdır ve düzene koyucusudur. Bu düzen onun
koyduğu kanunlar çerçevesinde varlığını devam ettirir. Aynı zamanda alemin bu
düzeni O’nun varlığının ve birliğinin de en büyük delilidir. Allah, alemi
yaratıp daha sonra kenara çekilmiş değildir. O, her an bu alemde cereyan eden
şeylere müdahildir. Alemde O’nun izni olmadan bir yaprak dahi kımıldayamaz. Bu
anlamda O, sadece en aşkın değil, aynı zamanda en içkin olan varlıktır. Bu
içkin oluş, Panteistlerin Tanrı ile evreni bir, aynı ve özdeş kabul eden
görüşlerinden tamamen farklıdır. Allah-alem ilişkisi süreklidir. Alemdeki her
şey Allah'a ister istemez boyun eğmiştir. Alem görünen ve görünmeyen yönüyle
bir bütündür. İnsanın kendisi de dâhil olmak üzere alemde var olan her şey
Allah'ın tabii ayetleridir. İnsan, bu düzende Allah'ın koymuş olduğu
kanunlarını araştırmalı, keşfetmeli ve onu ahlaki hedeflerin gerçekleşeceği bir
alan haline getirmelidir.
Yorumlar
Yorum Gönder