DİJİTAL DÜNYADA MÜSLÜMANIN KONUMU
DİJİTAL DÜNYADA MÜSLÜMANIN KONUMU
Dijital ortam, kolay erişilebilir en yaygın bilgi kaynağı hâline gelmiştir. Bu durum bilgilerin serbest dolaşımı, bilgiye erişimde fırsat eşitliği açısından olumlu görülebilir. Dijital güç odaklarının her çeşit dezenformasyonla sanal bilgi ortamlarını kirletilebildiği asla unutulmamalıdır. Dijital ortamlardaki algı operasyonlarına karşı birey, aile ve toplum düzeyinde bilinç seviyesinin yükseltilmesi zorunludur.
Geleceğin verileri işlemek ve kullanmak üzerine kurulduğu bir çağda yapay zeka, big data üzerinden bilgiler üreterek tıp, ticaret, ulaşım, eğitim, tarım, medya gibi pek çok alanda hayatımıza yön vermeye devam ediyor. Akıllı evler, haber sunan yapay zekalı spikerler, robotik cerrahi uygulamalar, gerçek zamanlı trafik navigasyonu, kişisel verilere ve göz atma geçmişine dayalı reklamlar, metin ve web madenciliği ile dizi ve film senaryosu yazabilen uygulamalar ile yapay zekanın her geçen gün kullanım alanları genişliyor. Peki yapay zeka, dine dair ne tür faaliyetler için kullanılıyor? Yapay zekanın yükselişi dini kurumları nasıl ve ne yönde etkiliyor?[1]
Bilişim teknolojilerine ilişkin ulusal ve uluslararası istatistikler ana parametreler bakımından birbirini desteklemektedir. Bu istatistikler tüm alt çeşitleriyle birlikte internet ağlarının her geçen gün daha çok yayılan bir platform olduğunu ve bu dijitalleşme eğilimine direnmenin neredeyse imkânsız olduğunu ortaya koymaktadır.
Teknopoli, kültürün teknolojiye teslim oluşu demektir. İnsanın uzantıları olan teknolojiler, ilk insandan günümüze hayatımızın içinde. Kara sabandan, yapay zekaya kadar her teknoloji az ya da çok yaşantımızı etkiliyor ve belirliyor. Postman’ın deyimiyle yeni bir teknolojinin hayatımıza girmesi, var olan ortama, değerlere, kültürlere “bir şey” eklenmesinden fazlasını ifâde ediyor; o, yeni eklenen “şey” bütün çevremizi yeniden biçimlendiriyor.[2]
Batılı kavramların hayatımızda egemen olduğu yaklaşık son 300 yıl boyunca Müslümanlar, hayatlarına yeni giren teknolojiler ile nasıl bir ilişki içerisinde bulunmaları gerektiği üzerine düşündüler. Bir kesim her türlü yeniliği reddedip ona kapılarını kapatırken, yenilikçi bir grup tüm teknolojileri ve değerleri birebir kopyaladı. Diğer bir grup ise bir ölçü dâhilinde kalmaya çalıştı. Kimisi Batı’nın ilmini alıp ahlâkını almamaktan bahsetti, kimisi ise “asrın idrakine İslâm’ı söyletmekten.” Sonuçta bugün Müslümanlar olarak, bizim dışımızda, farklı bir kültürel yapının ve anlayışın inşa ettiği bir dünyada İslâm’ı doğru biçimde yaşamaya çalışıyoruz.
Dijital ortamlara bigâne kalmak mümkün değildir. Bu ortamlardan akan verilerin sıhhatini tespit için doğru bir okuryazarlık gerekmektedir. Çünkü sanal ortamlardan gelen veriler, yalan, yanlış, eksik ve çarpıtılmış olabilir. Dijital ortamlardan edindiğimiz her çeşit bilgiyi hem çağdaş bilişim teknolojilerinin imkânları hem de sahici, gerçek, yetkili, görevli ve sorumlu kişi, kurum ve kaynaklardan doğrulatmadan kabul etmemeli ve asla yaymamalıyız. Bilgiyi tamamlayan ahlak, hukuk, etik ve estetik gibi değerleri dijitalleşmenin hızına ve cazibesine feda etmemeliyiz. Böylesi bir dijital okuryazarlık bireysel ve toplumsal zorunluluğun ötesinde dinî/insani bir görevdir. Aksi takdirde değerleri sanal hurafelerin dezenformasyon ve manipülasyonlarına kurban etmiş oluruz.
Her çağın, o çağla özdeşleşmiş hastalıkları vardır. Geçmişte hastalıkların daha çok bedensel hastalıklar olduğunu görürüz. Modern çağda psikolojik sebeplere dayalı hastalıklar vardır. Bu çerçevede, bu çağın en büyük ve en önemli hastalığı “Ekran Bağımlılığı” dense yeridir.
Batı dünyası zihinsel algı ve anlayışı gereği güçperest bir dünya! Batı ürettiği her şeyi kendi gücüne güç katmak, başkalarını zihinsel, fiziksel ve ekonomik açıdan sömürmek ister. Görsel medya teknolojinin etkili silahları arasındadır. Görsel medya ağı bu sömürüyü fazlasıyla gerçekleştiriyor. Zihinsel algı yönetimi ve manipülasyon araçları haline getirilen görsel medya insanlığı bir kara deliğe doğru sürüklüyor.
Cemil Meriç sadece TRT’nin var olduğu bir dönemde o dönemin belki de tek görsel aygıtı olan televizyon kültürü için bakın ne diyor:
“Televizyon, ayık şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir çeşit afyondur. Gerçek hayattan uzaklaştırmaya hizmet eder. Televizyon tam bir kaçıştır; yokluğa, boşluğa, şuursuzluğa açılan bir kapı. Bu korkunç tiryakilik (bağımlılık) insanları Batılaştırmaz, batırır. Arada bir kabak çekirdeği türünden bilgi kırıntıları bu fikir temelinin aldatıcı tesellisidir.” Artık televizyon masum bile sayılabilir.
Toplumların en genç dimağları enerjilerini nerede tüketiyor? Ekran bağımlılığı onları öyle bir kuşatmış ki bu kuşatılmışlık kendilerini kendilerine unutturmuştur. Yani bu bağımlılık insanı kendine öyle yabancılaştırmıştır ki adeta görsel unsurların kölesi olmuştur.
Teknoloji duyarlılığı ile teknoloji düşmanlığı birbiriyle karıştırılmamalıdır. Çağın imkânlarından istifade etmek başka, onun esiri olmak başkadır. Teknoloji hususunda iyi bir sınav vermiyoruz. İnsan ürettiği teknolojilerin esiri olmamalıdır. Görsel araçlar çocukları bir avutma, gençleriyse baştan savma aracı gibi kullanılıyor. Ekran bağımlılığı neredeyse insanların tek bilgi kaynağı haline geldi. Bu ise bireyde sorumsuzluk, duyarsızlık, amaçsızlık, isteksizlik, bahanecilik, atalet, ailede iletişimsizlik, değer üretememe, yalnızlaşma, kendi kabuğuna çekilme toplumda ise büyük bir kaosa kapı araladı.
“Paradigma, belli bir zaman dilimi içinde bir grubun ya da topluluğun düşünme biçimini belirleyen bir dünya görüşüdür.”
Modern Müslümanlar, batı paradigmasına uygun olmayan İslâmî düşünceyi, aşırı yoruma tâbi tutup değiştirmedikçe kabul edemiyor. Müslümanların dinî çalışmaları da artık batı paradigmasına meşruiyet kazandırma çalışmalarına döndü. Batı paradigmanın üretmiş olduğu ideolojilere Kur’an’dan bir dayanak bulma yarışı var. Böylece Kur’an, modern bilimin nesnesi hâline getiriliyor. İslâm ve Kur’an, batıl paradigmalara onay verme mercii” değildir. O, kendi sosyal alanını, siyasetini, kültürünü, düşüncesini yani kendi paradigmasını kurar. Onun bir devlet-medeniyet potansiyeli vardır ve bu potansiyel yeniden açığa çıkarılıp hayata hâkim olmayı beklemektedir. İslâm dinini ve Kur’an’ı batı paradigmasının nesnesi, onay makamı haline getirmek derin bir sapmadır.
Modern bilim de anlamsızlaştırmayı ve nesneleştirmeyi batı paradigması merkezli olarak, dine açtığı ve sürdürdüğü savaş ile yapar. İslamî paradigmayı kötüleyerek yapar. Modern-bilim, İslâm paradigmasına savaş açtığı ve onu karaladığı ölçüde yıkılmaktan korunabilir. Modern bilim dinin yerine ikame edilmiş ve “din” yapılmıştır. Modern bilim “Din’e karşı din”dir. Zaten modernite hakikati modernbilim ile perdeliyor. Modern bilimin hakikate ulaşmak gibi bir derdi yoktur. Onun derdi, seküler paradigmanın yalakalığını yapmaktır.
Modern dünyada insanı en çok aptallaştıran şey, teknolojidir. Modern çağda insanın elinden akıllı telefonları, teknolojik ürünleri ve sosyal medyayı aldığınızda, dımdızlak ortada kalırlar. Modern insanın sorunu, “sorunu” olmamasıdır. Modern insan hiçbir şeyi dert etmediği gibi, dert etmenin düşüncesinden bile rahatsız olmaktadır. Oysa insanı “insan” yapan etkenlerden biri de, varlığın yapısından ve “imtihan”dan kaynaklanan “doğal sorunlar”la karşılaşmak ve bu sorunların üstesinden gelebilmektir. Zaten insanı tatmin edecek olan şey budur.
Modern insan; bir cep telefonuna, kendisini uzak diyarlara birkaç saatte taşıyan uçağa, televizyona, arabalara vs. modern teknolojik araçlara mest oluyor ve referans olarak artık hep modern dünyayı ve teknolojiyi alıyor. Zira “teknolojik bir esaret” altında yaşamaktadır ve teknolojiyi “ilah” edinmiş durumdadır.
Atasoy Müftüoğlu, teknoloji hakkında şunları söyler: “İçerisinde yaşadığımız dönemde toplumların dijitalleşmesi, insani ilişkileri de dönüştürüyor; ilişkiler insani sıcaklığını, içtenliğini, derinliğini kaybediyor. Kalıcı hassasiyetleri kaybediyoruz. Toplumların dijitalleşmesi, gözetleme toplumuna dönüşmesi, dijital teknoloji, özel hayat hakkını, mahremiyet hakkını tehdit ediyor. ‘Teknolojik akılcılık’, bilimsel-teknik uzmanlaşmayı mutlaklaştıran teknokrasi, teknolojik ön-yargılar, insanlığa mekanik kitle katliamları çağını yaşattığı gibi, insani varoluşun ve değerler dünyasının parçalanmasını/yıkılışını da yaşattı. Teknolojik başarılar ‘insanlıktan çıkmak pahasına’ gerçekleştirildi. Modern-seküler iktidarlar; mitolojileri, bilimi, sanatı, felsefeyi araçsallaştırarak bir ideolojiye dönüştürüyor. Bilim ve teknoloji daha çok kapitalist çıkarlar adına kullanılıyor; bilim, sanayileşme ve askerî teknoloji üzerinde yoğunlaşıyor. Dinden bağımsız akıl, tek bilgi biçimi olarak bilimsel bilgiye yaslandı. Bu durum, ‘insanî anlam ve değerlerin, insanî durumların ve yönelişlerin, bilimsel bilginin ilgi alanı dışına çıkarılması’ demekti. Sınırları teknik akılcılık tarafından belirlenen bilim anlayışı, insani değerlere itibar etmedi. Bütün mutlaklara karşı savaşan modern bilim, sonunda kendi kendisini mutlaklaştırarak içerisinden çıkamayacağı derin bir çelişkiye düştü. Kibirli bir bilim zihniyeti insani varoluşun ahlâkî/mânevî boyutlarına yabancı kaldı”.
Dijital ortam her ne kadar sanal ise de insanlar gerçektir. Onun için bir Müslüman Vahyin ve insani ölçülerin dışına çıkmamalıdır. Sosyal medyada dikkat edilmesi gereken bazı görgü kuralları vardır. Örneğin, size gönderilen bir mail’i bir mesajı ya da bir gönderinize yapılan yorumu mutlaka yanıtlandırmanız gerek, aksi kabalık olur. Herhangi bir gönderiye yorum yaparken ‘hakaret’ ile ‘eleştiri’ arasındaki sınırı korumak zorundayız. Ne yazık ki okuduğumuz birçok yorumun eleştiri sınırını zorladığını, sosyal medyada fikir beyan etmenin ötesinde fikir empoze etmeye dönüşmektedir. Gerçek hayatta birisinin yüzüne karşı söyleyemeyeceğimiz bir şeyi sanal ortamda da söylememeliyiz. Ortamın sanal olması, karşımızdakilerin gerçekliğini azaltmıyor. Bu konuda şunları maddeleştireceğiz.
1. Haberin doğruluğu araştırılmadan yayınlanmamalıdır: Hucurat 49:6 “Size bir fasık haber getirdiğinde onu araştırın.” Ne amaçla ve kiminle ilgili olursa olsun, yalan haber ve malumat yayılamaz. Yalanın illâ ki “Müslümanlara karşı” olması gerekmez; “Müslümanlara moral olsun diye” de yalan söylenemez. “Beyaz/pembe yalan” tabir edilen moral yaratma amaçlı uydurma haberler, gerçeklerin farklı şekilde algılanmasına ve insan zihninin yanlış biçimde şekillenmesine yol açması bakımından çok tehlikelidir.
İnsanların emek vererek ürettiği cümleler, fikir ve diğer içerikler, kaynak gösterilmeden alıntılanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. Hırsızlığın bir türü de kaynağı gizleyerek, emek verilen bir çalışmayı kendine mal etmektir. Ayrıca kesin emin olunamayan ve kaynağı doğrulanamayan bilgi(ler)in paylaşıldığı takdirde sorumluluğu vardır: “Seni ilgilendirmeyen / hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin müşterisi olma. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi bundan sorumlu olacaktır.” (İsrâ 17:36) ayeti, bizi açık bir şekilde kesin olmayan malumatlardan sakındırmaktadır.
2. Zan içerikli bilgiler paylaşılmamalıdır: Zandan kaçınılmasını kesin bir şekilde emreden Rabbimiz, zannın çoğunun günah olduğunu bildirmektedir. (Hucurât, 12) İnsanlar, kişiler, kurumlar vs. hakkında zanna ve tahmine dayalı söylemleri yaymak uygun değildir. Zan, kafalarda gereksiz soru işaretleri ve şüpheler doğurmakta, insanların birbirlerine olan güvenlerini sarsmaktadır.
3. Dijital ortamdaki yazışmalar ve sohbetler sırasında küfür içerikli ifadeler kullanılmamalıdır: “Allah, zulme uğrayan kişinin bunu dile getirmesi dışında, kötü sözlerin açıktan söylenmesinden hoşlanmaz.” (Nisâ 4:148) Küfür, müstehcen içerikli bütün sözler, hakaret ve diğer kötü laflar, bu cümledendir. Sanal âlemdeki yazışma ve sohbetler sırasında da, tıpkı gerçek hayattaki İslami söz ölçülerinin korunması şarttır. Muhataplarımız farklı hatta düşman görüşten bile olsa, bir Müslüman, üslubundan taviz veremez.
4. Bir Müslüman alaya alınmamalıdır: Bir Müslümanın alaya alınması, kesin bir şekilde yasaktır. (Hucurât 49:11) Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, dijital ortamda da Müslümanların birbirlerini alaya almaları, küçük düşürmeleri, başkalarının alaya almasına yol açacak şekilde yorumlar yapmaları ve Müslümanlara edilen bu türden hakaretlere seslerini çıkarmamaları doğru değildir.
5. Başkalarının değerlerine sövülememelidir: Allah’tan başkalarına kulluk edenlere ve taptıklarına sövmek ve hakaret etmek, kesin bir dille yasaklanmıştır. (En’âm 6:108) Gerekçe ise, onların da cahilce Allah’a ve İslam’a sövecek olmalarıdır. Günümüzde sosyal medyada İslam karşıtlarıyla mücadele ederken, onların onuruna dokunacak üsluplar kullanmak, hakaret etmek Allah’a ve İslam’a daha fazla hakarete yol açmaktadır. İslam, inkârcılarla sözlü mücadelenin en güzel biçimde (Nahl 16:125) vurucu ve etkili bir üslupla (Nisâ 4:63) ama onların seviyesine düşülmeden (Furkan 25:63) yürütülmesini istemektedir.
Dijital medyanın sunmuş olduğu imkânlar içinde hiç şüphesiz sosyal medyanın da önemli bir yeri bulunmaktadır. Dinsel alana ait ne varsa dua, ibadet, düğün, evlilik gibi ritüeller de sosyal medyanın kendi uzamı içerisinde dönüşmekte ve başkalaşmaktadır. Dijital teknoloji, sosyal medya ve yapay zekanın hayatımıza girmesiyle baş döndürücü hızda değişen bir dünyaya gittiğimiz aşikar. Dolayısıyla bu değişimin her alanda olduğu gibi özellikle dinsel alan ve rükunler konusunda da yaşanması kaçınılmazdır. Dini ritüeller dijital medyada bu dönüşümle dinsel alandan çıkıp ibadet, nişan ya da evlilik gibi paylaşımların artmasıyla yerini beğeni kaygısına bırakmaktadır. Dinsel alanda da kabul gören tüm bu teknolojik gelişmeler modern insanı edilgen hale gelmiştir. Dijital ağların kuşatmasında olan modern insan, dini ritüellerin de dijital uzamda dönüşmesiyle birlikte medyatik-dijital kulluğuna çaresizce devam etmektedir.
Teknolojiyi nasıl kullanmalıyız? ‘Bıçağı nasıl kullanmalıyız?’ sorusunun cevabıyla aynı olur bu sorusunun cevabı. Bıçağı faydalı şekilde kullanırsak hayatımızı kolaylaştırır. Zararlı bir şekilde kullanırsak hayatımızı zindan eder bıçak. Celladın elindeki bıçak insan öldürürken, cerrahın elinde tuttuğu bıçak hayat kurtarır. Teknoloji cerrahın elinde ise faydalı, celladın elindeyse zararlıdır. Bana sorarsanız teknoloji çağımızın en büyük nimetidir. Öğrenmek isteyene bilgi veren, eğlenmek isteyeni eğlendiren, pasta yapmak isteyene pasta yapmayı öğreten yardımcı aşçısıdır teknoloji.[3]
Teknoloji hastalıklarından söz eder misiniz? Birçok hastalık türediği gibi bazı hastalıkların seyri değişti. Mesela daha erken yaşta Alzheimer olmaya başladı insanlar. Beyni pasif bırakmak, yani uzun süre teknolojide vakit geçirip hiç kitap okumamak, erken bunamayı getiriyor. Uzun süre ekrana bakmaktan göz hastalıkları, yüksek sesli müzik dinlemekten işitme kayıpları, sürekli oturmaktan eklem ağrıları gibi fiziki hastalıklar çoğaldı. Bunların yanı sıra ‘aynı’ evde yaşayan ‘ayrı’ insanlara dönüşmekten kaynaklanan psikolojik yalnızlıklar, başka rahatsızlıklara sebep oluyor.[4]
Teknolojinin dine etkisini anlatır mısınız? Bir öğretmen olmam hasebiyle birçok olaya eğitimci gözüyle bakıyorum. Din eğitimi verme sorumluluğu olan diyanet personeli ve okullardaki din dersi öğretmenleri yaşadığımız çağı ve gençleri iyi analiz etmek zorundalar. Camilerdeki hacı amcalara anlattıkları gibi bir din bilgisiyle, teknoloji çağında yetişen gençlere din anlatmaya devam ederseler, gençlere asla ulaşamazlar. Kur’an okumayı ve Peygamberimizin hayatını öğrenmek için gençlerin hocaya, öğretmene ihtiyaçları yok. Kur’an’a bakmayı değil, Kur’an’la hayata bakmayı öğretebilmemiz gerekiyor gençlere. Peygamberimizin hayatını anlatırken ‘Şecere’ ezberletmek değil, Peygamberimizin ahlakını çağımıza taşımayı dert eden nesiller yetiştirmek zorundayız. Yoksa Peygamberimizin doğum ve ölüm tarihlerini, annesinin, babasının, dedesinin veya sütannesinin adını ezberletmek ‘Siyer’ dersi işlemek değildir.[5]
Teknoloji çağında eğitim nasıl olmalıdır? Cevabı hem uzun hem çok zor bir sorudur bu. Daha önemlisi, bugün için doğru ve faydalı cevapları bulsanız bile beş yıl sonra cevabınız eksik kalacak. Yine de bugünü ilgilendiren bir cevap vereyim. Teknoloji çağı insanlık tarihi boyunca hiçbir neslin elde edemediği fırsatları bize verdiği gibi, hiçbir neslin görmediği tuzaklarda var çevremizde. Özellikle eğitim konusu üzerine en çok çalışmamız gereken konulardan bir tanesidir. İnsanlık tarihinde ilk defa, bilgi için bilgi verene ihtiyacı olmayan bir nesil var karşımızda. Bu çocukların öğrenmek için öğretmene ve okula ihtiyacı yok. Bugün bu cümlelerime birçok insanın itiraz edeceğini biliyorum. Ancak on yıl sonra bana daha çok hak vermek zorunda kalacaklar. Bugün eğitim, çocuklara bilgisayar başında öğrenemeyeceklerini öğretebilmektir. Okullar çocuklara bilgi aktarma yeri olmaktan çıkartılıp, bilinç verme ve meslek sahibi yapma yerlerine dönüştürülmelidir.[6]
Dijitalleşmenin din ve dindarlığa etkilerinden biri de dini pratiklere yardımcı ve onları kolaylaştırıcı dijital cihazların geliştirilmesidir. Zikirmatik, kıblematik, Kur’an okuyan kalem, namaz öğreten/kıldıran seccade, elhamdülillah diyen bardak ve benzeri dijital cihazlar, mobil iletişim cihazlarına benzer şekilde, dindarlık görünümlerinin değişmesine yol açmaktadır. Örneğin, namaz kıldıran/öğreten seccade gibi dijitalize edilmiş ürünler, herhangi bir kişinin namaz kılmayı öğretmesine ihtiyaç bırakmamakta, namaz kılmayı öğrenmek isteyenlere kılavuz işlevi görmektedir. Seccade üzerine monte edilen veya yanına konulan cihaz üzerindeki tuşlar sayesinde vakti gelen namazın tuşuna basıp, sanki camide veya bir imamın arkasında namaz kılıyormuş gibi namazın eda edilmesine yardımcı olmaktadır. Bu da 5 vakit namazın ve namazda okunan bir kısım surelerin uygulamalı olarak ve kolaylıkla öğrenilmesini sağlamaktadır. Bu noktada, zikirmatik, Kur’an okuyan kalem ve benzeri cihazların “Dijital Din”nin bileşenleri kapsamında olup olmayacağı akla gelmektedir. Bu cihazların dini pratiklerde yardımcı unsur olması ile “Dijital Din” kapsamı içerisine alınması arasında ince, ama önemli bir farklılığa dikkat çekmek gerekmektedir. Dijital Din, çevrimiçi ve çevrimdışı dini alanların harmanlandığı veya bütünleştiği tekno-kültürel uzam olarak tanımlanmaktadır (Campbell, 2013, s. 3-4). Oysaki sözü edilen dijital cihazların, Hoover ve Echchaibi’nin vurgu yaptığı ve geçişken bir alan olan üçüncü uzam içerisinde yer almadıkları görülmektedir. Bu cihazlar, bir kısım dini pratiklere yardımcı veya kolaylaştırıcı işlevi olan çevrimdışı dijital cihazlardır. Dolayısıyla, temelde çevrimdışı çalışmak ve kullanılmak üzere tasarlanmış bu cihazları -her ne kadar dini pratiklerle etkileşime giriyor olsalar bile- çevrimiçi bir uzam kazanmadıkları sürece “Dijital Din” kapsamında değerlendirmemek daha isabetli görülmektedir.[7]
Günümüzde teknolojik gelişmeler yeni ve kompleks bir öğrenme, bilgilenme ve haberleşme süreci inşa etmiştir. Bir çeşit endüstri konusu hâline gelen bilgi, haber ve veriler daha önce benzeri yaşanmamış bir yoğunluk ve yaygınlığa ulaşmıştır. Artık bireylerin çok küçük yaşlardan itibaren en mahrem konulardan en ayrıntılı teknik hususlara varıncaya kadar her alanda danışacağı, bilgi alacağı sanal bir zemin bulunmaktadır. İnsanlar eş zamanlı bir biçimde dilediği verileri yeni bir bilgi kaynağı olarak bahse konu sanal mecralara ekleyebilmektedir. Yani aynı kullanıcı aynı anda hem alıcı hem de kaynak olabilmektedir.
İlgi ve algıların günbegün değişmekte olduğu dijitalleşen dünyada; üretimden tüketime, gıdadan sağlığa, ekonomiden ticarete, eğitimden eğlenceye kadar pek çok alanda her gün yeni meseleler gündeme gelmektedir. Ortaya çıkan her yeni durum, aynı zamanda dini, hukuki ve ahlaki boyutlarda bir meşrûiyet çerçevesi ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla teknolojik gelişmelerin sebep olduğu toplumsal değişim sürecinin iyi analiz edilmesi ve İslam’ın temel ilkelerinden hareketle güncel meselelerin itikadî ve ahlakî boyutunun bütün açıklığıyla ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu bağlamda Rabbimizin “Neden onların din adamları ve âlimleri, onları günahkarca iddialardan ve her türlü kötülüğe saplanmaktan alıkoymadılar?” (Maide 5:63) ikazı doğrultusunda din âlimlerimize ve bilim insanlarımıza önemli ve büyük görevler düşmektedir. Zira temel kaynaklarımız ve medeniyetimizden alınacak güçle günümüze ve geleceğimize rehberlik edecek çalışmalar yapılması, en temel imanî ve insanî sorumluluktur. Kur’an ve Hz. Peygamberin örnekliği insanlığı dijital dünyanın bulanık atmosferinde savrulmaktan kurtaracak güvenli limanlarımız ve muhkem sığınaklarımız olmalıdır.
Bu anlamda, İslam akaidini ve varlık, âlem ve hayat tasavvurunu, çağın getirdiği şart ve algılara uygun bir yöntemle tüm dünyaya yeniden izah etmeliyiz. Teknolojik keşifleri, yenilikleri ve dijital dünyanın tüm gerçekliklerini dikkate alarak aileden topluma, ticaretten teknolojiye, sağlıktan sanata, spordan eğlenceye varıncaya kadar her alanda İslam düşüncesini inşa etmeliyiz. İslam’ın eğitim, bilim, ticaret, iktisat, sanat, siyaset ve iletişime dair evrensel ahlakını, dijital dünyaya ve onun sağladığı imkanlarla tüm insanlığa yeniden teklif etmeliyiz.
Dini bilginin güvenilirliğine dair kriterler belirlemeliyiz: Birincisi, dini bir bilginin öncelikle kaynak açısından güvenilir olması gerekiyor. İkinci, kullandığınız internet sitesi gerçekten dini bir bilgi edinmeye uygun bir site olup olmadığı bilinmelidir. Üçüncüsü, girilen internet ortamında, bakılan bilginin referanslarını kontrol etmek gerekiyor. Dördüncüsü, dini bilgi sunan sitelerin, özellikle uzman girişimlerin ortaya çıkardığı siteleri olması gerekiyor. Beşincisi, hakkında bilgi verilen hususun net bir şekilde aydınlatılması gerekiyor.
Hasıl-ı kelam: İnsanın anlam arayışı, Kur’an’ın insanlığın anlama arayışına bir cevap oluşu, teknolojinin baş döndürücü hızı karşısında, dinin insan için olduğu gerçeği unutulmadan Müslümanların vakti kuşanmaları gerekmektedir. Dünkü güneşle bugünün çamaşırları kurutulamayacağına göre, yozlaşmadan Müslüman kalmak için bugünün insanına bugünün araçlarıyla Kur’an mesajını ulaştırmak gerekir.
[1] Emine Kaya, Dünyanın Geleceğinde Yapay Zeka ve Din, islamvemedya.com
[2] Neil Postman, Teknopoli, s. 22
[3] ‘TEKNOLOJİYE HÂKİM OLUN MAHKÛM OLMAYIN’ SAİT ÇAMLICA'yla SÖYLEŞİ
[4] ‘TEKNOLOJİYE HÂKİM OLUN MAHKÛM OLMAYIN’ SAİT ÇAMLICA'yla SÖYLEŞİ
[5] ‘TEKNOLOJİYE HÂKİM OLUN MAHKÛM OLMAYIN’ SAİT ÇAMLICA'yla SÖYLEŞİ
[6] ‘TEKNOLOJİYE HÂKİM OLUN MAHKÛM OLMAYIN’ SAİT ÇAMLICA'yla SÖYLEŞİ
[7] Mehmet Haberli, Dijital Çağda Din ve Dindarlığın Dönüşümü, Medya ve Din Araştırmaları Dergisi
Yorumlar
Yorum Gönder