GENÇLİĞİN İNANÇ KRİZİ
GENÇLİĞİN İNANÇ KRİZİ
Günümüz gençliğinin temel problemleri
demek, bir bakıma sosyal problemlerin tamamı demektir. Her türlü sosyal
problemin çözümünde ilk temel noktadan başlanır. O da, gençlerin durumunu,
problemlerini tespit etmek ve çözüm yollarını ortaya koymaktan geçer. Sağlıklı
bir toplum ancak, gençliğin her türlü problemleri çözüldüğü zaman gerçekleşir.
Bu sebeple, bir toplumu yok etmenin en kestirme ve tesirli yolu, gençliği
dejenere etmektir.
İnsan her dönemde belli problemlerle sınanır. Bu problemler o dönemin ‘ateş
çukurları’dır. “Hepiniz Allah’ın ipine (:Kur’an) sarılın ve fırkalara
ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün, hani siz düşman idiniz de
O, kalplerinizi birleştirdi. O'nun bu nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Siz,
bir ateş çukurunun kenarında idiniz de sizi oradan kurtardı. Hidayete
(:doğru yola) eresiniz diye, Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor. 3/103” İnanç ve değer yoksunluğu, çağın ateş
çukurlarıdır. Doğal olarak, inanç sistemleri ve değerlerin de, insanları bu “ateş
çukurlarından” kurtarması beklenir. Bu durumda şu sorunun sorulması gerekir:
İnançsızlık ve değer yoksunluğu birey ve toplum için tehdittir. Birey ve toplumu
bu ateş çukurundan kurtaran Kur’anla nasıl buluşturacağız? Bütün
gayretlere rağmen bu buluşma gerçekleşemiyorsa, bu süreci bloke eden faktörler
nelerdir ve bunların üstesinden nasıl gelebiliriz? Namı diğerle buğday
ambarımız niçin boş?
Dinle
bağı açısından gençleri üç grupta toplayabiliriz. Birinci grup; bir din
olarak İslam’a zihniyle ve gönlüyle bağlanmış olanlardır. Güçlü bir Allah,
peygamber, Kur’an ve âhiret tasavvuruna sahiptirler. Karşılaştıkları meseleleri
mezkur tasavvurların ışığında mümeyyiz bir akılla analiz etme kudretindedirler.
Yeni sorunlar, onları bir savrulmaya uğratamaz. Çünkü dinin sabiteleri ve
değişkenleri zihinlerinde netleşmiştir. Bu sabiteler ve değişkenler değer
temelli, mezkur tasavvurların ruh ve ilkeleriyle yoğrulmuştur. “(Allah) gökten
bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir
köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp
erittikleri şeyler (madenler)de de bunun gibi bir köpük vardır. İşte Allah, hak
ile batıla böyle örnekler verir: Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara
yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle
vermektedir. 13/17”
ayeti onlara rehberlik
etmektedir.
İkinci
grup; kendisini
dindar olarak tanımlamasına ve dinî pratikleri yerine getirmesine rağmen, dinî
söylemlerin bir kısmından duyduğu rahatsızlık sebebiyle kendi içinde gelgitler
ve çatışmalar yaşamaktadırlar. Bu durum, genç dimağları dinin/inancın
birleştirici unsuru hakkında şüpheye düşürmektedir. Mezhepler, cemaatler, meşrepler
arasındaki inanç ve davranış biçimlerinin tarihteki siyasal nedenlerden dolayı teşekkül
ettiğini kabul ederler. Ama dinin neden bu çatışma ortamını ortadan
kaldıramadığı sorusu, bu zihinleri hâlâ meşgul etmektedir.
Üçüncü
grup; kendini dine
bütünüyle kapatanlardan oluşmaktadır. Bunlar ağırlıklı olarak dini hiçbir
şekilde gündemlerine almayan bir ortamın yetiştirdiği gençlerden oluşmakta ve
kendilerini agnostik (Tanrı bilinemezci) olarak tanımlamaktadır. Aynı grubun
içerisinden kimileri de kendilerini aktif veya pasif ateist olarak
tanımlamaktadır.
Bu
grupların sorunların pençesine düşmesi hiçte şaşılacak bir şey değildir. Çünkü;
Kafa konforu rahat, varoluş sancısı çekmeyen, merak etmeyen, soru sormayan,
sormayı şeytan işi sayan, teslimiyetin sorular sordukça değil; sormadıkça
gerçekleşeceğini sanan bir din dili/anlayışı/tasavvuru var ve bu dayatılıyor. Akletmeyi,
deneyi, gözlemi kör itikatla örten, olup bitenlerin başına "Allah",
ortasına "Kadir-i Mutlak", sonuna "mucize" getirerek
açıklayıveren bir zihnin oluşmasına çalışılıyor.
Bu
gruplara başkaları da eklenebilir. Nasıl bir din dili geliştirilirse gençlerin
zihin dünyalarına ve kalplerine hitap edebiliriz?
Gençlerin
yaşadığı inanç krizlerinin bir kısmı inancın kendisiyle ilişkiliyken, aslında
büyük kısmı yaşanan çağla ve çağın getirdiği güvensizlik, tehdit, aşağılanma,
tutunamama gibi siyasal, sosyal ve psikolojik gerçeklerden kaynaklıdır.
Kültürel olarak ezilmişlik, yetersizlik duygusu, aşağılık kompleksi,
entelektüel köksüzlük de radikalliği tetiklemektedir. Radikal
hareketlerin ortaya çıkışında güvensizlik ve tehdit hissinin büyük payı vardır.
Dünyanın gittikçe güvensiz bir ortama dönüşüyor oluşu, gençlerde inanç problemi
yaratmakta ve onları radikalize etmektedir.
İslam
ümmetinin, Allah’ın kendilerini Müslüman olarak adlandırmasını (22/78) yeterli
bulmayıp parçalara ayrılması; her parçanın kendini yüceltip (30/32) diğerlerine
tahakküme kalkması; ayrılıklarına “Ümmetimin ihtilâfı rahmettir.” İftirasıyla Hz.
Peygamberi keyiflerince konuşturanların varoluşu Kur’an’la insanların arasına
çekilmiş bir settir.
İslam
dünyası bugün niceliğin egemenliği altındadır. Nitelik “niçin”e cevap ararken
nicelik “nasıl”ın peşindedir. Nitelikten bağını koparmış bir nicelik toplumun
her türlü intiharına sebep olmaktadır.
Üretken
olmayan, yenilenemeyen paradigmalar kendilerini değersizleştiriyor,
marjinalleştiriyor. Zamanımızı ve zihnimizi elektronik araçlar, medya araçları
sömürgeleştiriyor. İslami ilkeler başvuru noktası olmaktan çıkıyor, antika
muamelesi görüyor. Taklidi din haline getirdiğimiz için, parti siyasetinin
sınırlarını aşan, siyasal bir söylem oluşturamıyoruz. Eski cevaplar yeni
sorulara cevap veremediği için dinin antika konumuna itilmesine bilinçsizce hız
veriyoruz. Müslümanların kuşatılmışlığı günden güne büyümekte, Müslümanlarda
ise bu durumun farkındalığı aksine zayıflamaktadır.
Bunun
için bizim kelimelerimiz daha güçlü olmalı daha etkin düşünceler üretmeliyiz.
Öyle ki gençlerimiz edebiyatla, sinema ile uğraşmalı. Düşüncelerimizi etkili
bir şekilde aktaracak romanlar yazmalıyız. Yazılı görsel alanlar etkili bir
biçimde kullanılmalı.
Sadece
dini ilimler taassuba, sadece pozitif ilimler şüpheye götürür. Eğitimde kafa ve
kalp bütünlüğü sağlanmalıdır. Kafasında çağının en son bilgileri olmalı,
kalbinde de imanı bulunmalıdır. Günümüzde gençler üzerinde bunların çok büyük
etkisi vardır. Kitap, dergi, gazete gibi araçlar, bilgi aktarmakla kalmaz, aynı
zamanda yön verirler.
Toplumdaki
büyükler gençlere karşı vazifelerini yapıyor mu? Aile çocuğuna karşı
vazifelerini yerine getiriyor mu? Öğretmen ve okul fonksiyonu istendiği ölçüde
icra ediyor mu? Gencin içinde yaşadığı çevre, onun maddi ve manevi yönden
yetişmesine uygun mu? Devlet, gençlerine ne kadar sahip çıkıyor? Gençliği yetiştirmede
benimsenen ölçüler ve eğitim düsturları, onların yetişebilmesi için hangi
seviyede? Bütün bu sorular, bir ülkenin bugününü ve yarınını tayinde en önemli
sorulardır.
Sorgula(t)mayan
sorunlarına çözüm bulamaz.
Yorumlar
Yorum Gönder