DÜNYEVİLEŞME

 

DÜNYEVİLEŞME

Dünyevileşme, imani, ahlaki, sosyal ve ticari meselelerin bütününde kişinin emeğini, gücünü ve imkanını dünyevi unsurlara yoğunlaştırmasıdır. Bu hususlarda dini değerleri gözetmeyişi ya da çok az gözeterek önceliği dünya değerlerine vermesidir. İnsanın kendisini dünyanın çekiciliğine kaptırarak, onun esiri konumuna gelmesidir.

Dünyevileşme/sekülerleşme, dinin toplumda otoritesini yitirmesidir. Dünyevileşme bir dünya görüşü, bir paradigma değişimidir. Dünyevileşmiş bir zihin, yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan her biri Allah’ın rahmetine, inayetine işaret eden ayetleri (varlıkları) doğal şeyler olarak algılar. Kur’an bu zihin yapısını değiştirmek için dünyadaki fiziksel olay ve nesnelerin, Allah’ın nimeti, rahmeti, ayeti olduğuna dikkat çeker: Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler. (Yusuf, 105). Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor. (Enbiya, 32-33).  Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi? Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu? Yere; nasıl yayılıp-döşendi? (Gaşiye, 17-20).

Dünyevileşme; her şeyden önce zihniyet alanındaki değişmedir. Dünyevileşme; dinin ahlaktan, ticari ve sosyal yaşayıştan, eğitimden, hukuktan, siyasetten kısacası bütün hayattan uzaklaştırılması, öneminin azaltılması, insanın vahyin yörüngesinden çıkıp dünyanın çekim alanına girmesidir. Dünyevileşme, Müslümanlar için kanser gibi tehlikeli bir hastalıktır. Dünyevileşme hastalığının en önemli sebebi imanda zayıflık ve zafiyettir. Dinde laubalileşme, lakaytlık, ibadetleri geçiştirme, emir ve nehiylerde vurdumduymazlık, amelsizlik, vs. dünyevileşmenin dışa vurumudur.


Bu yozlaşma ve dünyevileşme sürecinde Müslümanlar, akli ve kalbi melekelerini kaybettiler. Topluma örneklik edecek üsve-i haseneler/ iyi modeller üretmediler. Özne olamayıp, nesneliğe mahkûm oldular. İbn Haldun, toplumların yıkılışını fetih, ganimet, konformizm, rehavet ve çöküş olarak açıklar. Kur’an’da helak olan toplumların hepsinin ortak özelliği varlıklı olmalarıdır. Bugünkü Müslüman toplumlar yokluktan değil, varlıktan, refahtan, israftan, taklitten bu sapma içerisindeler.  Marka, moda ve reklam gibi kavramlar, insanı tüketime yöneltti ve ticaret tüketime yönelik kâr odaklı hale geldi. Bu dinin ticarileştirilmesini de beraberinde getirdi. Böylece dinsellik artarken dindarlık dibe çöktü. Bu yozlaşma burada kalmadı. Tatil anlayışları, tüketim alışkanlıkları, marka düşkünlükleri, tesettür defileleri zehirleyen müzik alışkanlıkları ve flörte varıncaya kadar kanser hücresi gibi her tarafa sirayet etti.

Dünyevileşmenin hırs, ebedilik arzusu, kendini yeterli görme gibi sebeplerini çoğalmak mümkün. Ancak biz burada şu üç hususa değinmeye çalışacağız.

1.Dünya Hayatının Cazipliği

Yaşadığımız çağda genelde bütün insanlığın, özelde ise Müslümanların en büyük sorunlarından biri, dünyaya meyletmek ve dünyevî kazanımları nihai hedef olarak görmektir. Her şeyin sadece bu dünyadan ibaret olduğunu sanmak, dil ile bunu ikrar etmese de, yaşantı olarak öyleymiş gibi yaşamak, emanetçilik anlayışından sahiplenmeye geçmek, hiçbir zaman asli sahibi olamayacaklarına, ebediyen kendisininmiş gibi sarılmak, insanoğlunun bütün çağlar boyu yapa geldiği en büyük hata olmuştur.

Kalp sevginin mahallidir. Bunun için çeşitli sevgilere meyledebilecek şekilde yaratılmıştır.  Kalp, güzellik, zarafet, asalet, zenginlik ve dünya hayatının geçici zevklerinin cazibesine kapılabilir. İnsan yapısında şimdi ve buradayı, hazzı ve hızı başka bir ifadeyle hazır lezzeti tercihe meyil vardır.

Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, soylu güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara süslü ve çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçimliğidir. Asıl varılacak güzel yer Allah katındadır.” (3/14)

De ki “Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Takvalı olanlar için Rableri katında, orada sürekli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler, tertemiz kılınmış eşler, hepsinden de öte Allah'ın rızası vardır.” Allah kullarını hakkıyla görmektedir.”(3/15)

Birinci ayette hazır lezzete işaret edilmiş, ikinci ayette ise bunlardan daha hayırlısının ne olduğu bildirilmiştir. Ayette bu nimetler kötülenmiyor. Dünya hayatının geçici nimetlerini hayatın amacı haline getirmemek vurgulanıyor. Her şeye kıymeti ölüsünde değer verilmelidir. Şu iki ayette de belirtildiği gibi Allah bu nimetleri insanlar için yaratmıştır:

O, yerde olan ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip de onları yedi gök olarak düzenleyendir. O her şeyi en iyi bilendir.” (2/29)

De ki "Allah'ın kulları için çıkardığı zîneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlara hastır." Bilen bir topluluk için böylece ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyoruz.” (7/32)

Hem “dünyadan da nasibini unutma…” (28/77) ayetindeki ibare bize dengeli olmamızı söylüyor. Dünya ve ahiret kelimeleri Kur’an’da 115 defa geçmekle Allah bunu birde sayılarla anlatmıştır.

 

“Allah'ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde fesat peşinde koşma. Çünkü Allah, fesatçıları sevmez.” (28/77)

 

Fahrettin Razi insanların dünya hayatının cazibesine karşı şu dört tavırdan birine meylettiğini söyler:

a-İnsan ya her şeyiyle dünyanın bütün değerlerine kendini verir, tek hedefi dünyayı kazanmak olur. Bu tasvip edilmeyip kınanan bir durumdur.

b-İhtiyacı olduğu halde bu nimetlerden yararlanmayı reddeder. Bu da tasvip edilmeyen bir durumdur.

c-Ahireti gözetmeksizin meşru bir yolla bunları elde eder. Bu durumda kınanmadığı gibi methedilmez de.

d-Ahireti gözeterek dünya nimetlerinden faydalanır. Övülen ve tasvip edilen davranış budur.[1]

2.Dünya Sevgisi

Dünyevileşme, ahsen-i takvim üzere yaratılan insanın esfel-i safilini yaşam tarzı olarak seçmekle başlayan serüvenidir. Kur’an’da ahiret ve dünya kelimeleri 115 er defa geçer. Dünya-ahiret dengesi dünya lehine bozularak dünyevileşme süreci başlar.  Dünyevileşme ontolojik anlamda ebediliği şimdide/dünyada aramadır. Ebedilik (huld) isteği her insanda mevcuttur:

“Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen kötülüklerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin birer melek veya ölümsüz olmamanız içindir." (7/20)

 

“Şeytan ona vesvese verip "Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?" dedi.” (20/120)

 

Takva ile donanmamış insan ebediliği dünyada aramaya başlar.

 

3.Ahiret Tasavvurundaki Çarpıklık

Hayatın sadece dünyadan ibaret olduğu veya “ateş bize birkaç günden fazla dokunmaz”[2] deyip sırf dünya için yaratılmış gibi bütün ömrünü onu kazanmaya adamak insanı dünyevileşmeye götüren unsurlardan birisidir. Bu anlayış Kur’an’da şöyle dile getirilmiştir:

"Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur, bizler diriltilecek değiliz.” dediler. (En’am/29) Allah müşriklerin sözlerini naklettikten sonra bir sinema şeridi gibi gelecekteki bizlerin ahiretteki sözlerini de şöyle nakletmektedir:

Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen! Allah "Bu, gerçek değil miymiş?" deyince onlar "Evet Rabbimize andolsun ki gerçekmiş" diyecekler. Allah da "Öyleyse inkâr etmeniz nedeniyle azabı tadın." diyecek. (En’am/30) Allah’la karşılaşmayı yalanlayanlar, hüsrana uğramışlardır. Öyle ki, son saat kendilerine ansızın gelince, yüklerini sırtlarına yüklenerek, “Dünyada sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize..." derler. Dikkat edin, o yüklendikleri şey ne kötüdür. (En’am/31)

Dediler ki "Sayılı günlerin dışında ateş bize dokunmayacaktır." De ki "Allah katından bir ahit mi aldınız? -Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?" (Bakara/80)

Ahiret yok veya ateş bize sadece birkaç gün dokunur (sanki saunaya giriyorlar) gibi inançlar insanı dünyaya daha çok bağlamaktadır. Böyle inanan bir insan hiçbir sınır tanımadan yaşamaktadır. Ahiret toplumsal hayatın sigortasıdır. Ahiret inancı olmayan toplumlarda toplumsal hayatta adalet, yardımlaşma, sorumluluk ve hesap verme gibi değerlerden gerçek anlamda söz edilemez.

Dünyevileşmenin Getirdiği Sonuçlar:

1-Hakikatın ölçüsü Allah iken, bu konuma insan getirildi.

2-Akıl, dünyayı elde etmeye çalışan zekâya indirgendi.

3-Allah-İnsan-Evren arasındaki bağ koparılarak, insanın anlam arayışının önüne sahte özgürlükler serildi.

4-Otoritesi yit(irtil)en din hayattan çıkarıldı. İdeolojiler, siyaset, sanat, müzik, spor, putlaştırmalar (cemaat ve siyasi liderler) dinleştirildi.

5-Hayatın amacı haza indirgendi. Dünya ahiret dengesi, dünya lehine bozuldu.

6-İnsan, emanetçisi olduğu varlığa sahiplenmeye kalktı. Dünya üzerindeki açlık ve sefalet bunun resmidir. Mülk (varlık/yönetim) Allah’tan alınıp insana verildi.

Kur’an dünyevileşme hastalığının ilacını takva, kanaat, adalet, merhamet, başkasını düşünme (isar) olarak bildirir.



[1] Razi, Mefatihu’l gayb, xxxvıı, s.213

[2] Bakara/80

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

KEVSER SURESİNİN İNCELENMESİ