KUR’AN'DA SAHABE
KUR’AN'DA
SAHABE
Sahabe Kimdir?
Sahabe hakkında farklı tarifler olsa da genel olarak;
Peygamber (s.a.s.) devrine yetişmiş, onu müslüman olarak görmüş, onunla
birarada bulunmuş (sobetine katılmış) ve müslüman olarak ölen arkadaşlarına
(İslam’da ilk kuşak müslümanlarına)verilen özel isimdir.[1]
Peygamber (s.a.s.) çevresindeki müslümanlar hakkında çok
defa ‘ashabî’ derken, gerek sahabelerin kendileri ve gerekse ikinci kuşak olan
tabiiler onlar hakkında ‘sâhıbü’n-nebi’, ashâbu’n-nebi’, ‘ashâbu Rasûlillah’,
‘ashâbi Muhammed’ gibi tanımlamalar kullanmışlar.[2]
Kimilerine göre sahabe, Peygamberle bir müddet birlikte
olan, onunla birlikte bir kaç gazveye katılanlardır. Bazılarına göre ise
‘sohbet etmek’ kelimesinde bir zaman tayini olmadığı için Peygamberle kısa veya
uzun müddet birlikte olan, onunla sohbet eden müslüman kimseler sahabe
sayılır. Ancak alimlerin çoğu sahabe ismini, Rasûlullah ile uzun müddet
beraber bulunanlar için kullanırlar. Onunla bir an karşılaşan, onu bir şekilde
gören kimseye sahabe demezler.
Sahabe tanımları arasında en beğenilen İbnu Hacer’in tarifi
olmuştur: “Sahabi, Peygamber’e müslüman olarak mülaki olan ve İslâm üzere ölen
kimsedir. Ona mülaki olmak, onu az da olsa görmeyi, onunla az veya çok oturup
kalkmayı, âmâlık sebebiyle onu görmemiş olsa bile onun yanında bulunmayı
kapsar.”[3]
Kur’an Sahabelerden Sık Sık
Bahsetmektedir
İslâm kültüründe sahabe her ne kadar sadece Hz. Peygamber’in
arkadaşları hakkında özel bir kavram olsa da, Kur’an’da bu manada hiç yer
almamaktadır. Ancak pek çok yerde, pek çok sebepten dolayı, sırası geldikçe
onlardan bahsediyor. Şüphesiz ki Kur’an’ın ilk muhatabı onlardı ve her hitap
öncelikle onlara yönelikti. Kur’an’ın inşa ettiği nesil onlardı. Kur’an’ın inşa
etmek ve insanlığa örnek yapmak istediği insanlardan bahsetmemesi zaten normal
olmazdı. Pek çok ayet onların zamanında olan veya onların yaptıkları olaylar
üzerine indi. Ayetler onları yönlendirmek, yetiştirmek ve inşa etmek üzere
geliyordu. Kur’an onların yanında gerçekleşen pek çok olaydan hareketle
kıyamete kadar geçerli ilkeler ve hükümler koyuyordu.
Bundan dolayı Kur’an farklı ifadelerle, dolaylı olarak, övme ve kınama üslûbuyla, muhacir ve ensar nitelemesiyle, Peygamberle birlikte olanlar tabiriyle, bazı somut olaylardan hareketle onlardan yer yer söz etmektedir.
‘Ensar’ kavram olarak, Hz. Peygamberin davetini kabul edip
müslüman olan, Hicretten sonra Hz. Peygamberi ve Mekke’den gelen
Muhacirleri barındıran, koruyan ve yardım eden Medineli sahabe topluluğunun
özel adıdır.
‘Ensar’ kelimesi iki ayette ‘muhacir’ kavramı ile birlikte
geçmektedir. Burada Ensar ile Muhacir ve onlara güzellikle uyanlarda Allah’ın
razı olduğu, onlar için içinde ebedi kalacakları cennetlerin hazırlandığı haber
veriliyor. (Tevbe 9/100, 117)
Bunun yanında Haşr 58/9. ayetiyle, Enfal 9/72 ve 74.
ayetlerinde ‘ensar’ kelimesi geçmemekle birlikte Hz. Peygamber’e ve muhacirlere
yaptıkları hizmetler ve fedekârlıklar belirtilerek methediliyorlar. Kur’an
ayrıca ensar ve muhacir ayrımı yapmadan birçok ayette Peygambere iman edip,
O’na yardım eden sahabelerden övgüyle söz etmektedir. Şüphesiz ki bu gibi ayetler,
sahabelerin büyük bir bölümünü meydana getiren Ensar için de geçerlidir.
(Bakara 2/218; Ali İmran 3/169, 172-173; A’raf 7/157; Enfal 8/26, 64;
Tevbe 9/88-89; Fetih 48/18-19, 29)
İfrat ve tefrit yaklaşımlar islami camiada her zaman
süregelmiştir. Sahabe konusunda da bu yaklaşım mevcuttur. Kimileri sahabeleri
masum sayarken kimileri de yerden yere vurmaktadırlar. Oysa onlarda nihayette
birer insandılar. Faziletleri olduğu gibi hatalardan da müstağni
değillerdi. Kur’an’ın sahabeye bakışını
iki başlıkta toplamayı uygun gördük. 1. Sahabenin müspet nitelikleri, 2.
Sahabeye yapılan uyarılar.
SAHABENİN MÜSPET
NİTELİKLERİ
Sahabe; insanlık tarihinin
en hayırlı topluluğudur.
Siz, insanlığ(ın iyiliği) için çıkarılmış hayırlı bir
topluluksunuz; doğru olanı emreder, eğri olandan alıkoyarsınız ve Allah'a
inanırsınız… (Âli İmran 3/110)
İmam-ı Kurtubi (ö:1273) bu ayetin tefsiri bağlamında yaptığı
izahlarda, İbni Abbas, Ebu Hureyre diğer birçok sahabe ve Tabiun’a isnat ederek
bu ayette kastedilen hayırlı neslin sahabe olduğunu ifade etmiştir.[4]
Sahabe; hakiki mümindir.
Ve o imana erişen, zulmün hüküm sürdüğü diyardan göç eden ve
Allah yolunda elinden gelen her türlü çabayı gösteren kimselerle (onlara) kol
kanat gerip yardım eden kimseler; işte bunlardır, gerçekten inanan kimseler!
Günahlarından bağışlanma ve çok kutlu bir rızık beklemektedir onları. (Enfal
8/74)
Sahabe; sözünde de özünde
de doğrudur.
(Böylece, bu ganimetlerin bir kısmı) zulüm ve kötülük
diyarını terk etmiş olanlar arasındaki yoksullar(a verilecektir.) Yurtlarından
ve mülklerinden sürülmüş, Allah'ın lütfunu ve rızasını arayan ve Allah'a ve
Elçisi(nin davası)na yardım edenler, sözlerinde duranlar işte onlardır! (Haşr
59/8)
Sahabe; Allah’tan razı
olmuş ve O’nu razı etmiştir.
Zulüm ve kötülüğün egemen olduğu diyardan göç edenler ile
Din'e sahip çıkan ve koruyanların ilklerine, önde gelenlerine ve bir de
iyilik/doğruluk (yolun)da onları izleyenlere gelince, Allah onlardan hoşnuttur;
onlar da Allah'tan. Ve O, onlar için içlerinde yerleşip sonsuza kadar
yaşayacakları, derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçeler hazırlamıştır:
İşte en büyük bahtiyarlık budur! (Tevbe 9/100)
Kur’an buna bir kaç ayette işaret ediyor. “Sabah akşam Rablerine,
O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya
hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan
gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun
eğme.” (Kehf 18/28 veya En’âm 6/52)
Kur’an’ın özellikle vurguladığı gibi Allah (c.c.)
Hudeybiye’de her türlü tehlikeyi göze alıp Peygamber’e biat edenlerden (Rıdvan
bey’atından) razı oldu. (Fetih 48/18–19)
Sahabe; takvayı hayatının
eksenine yerleştirmiştir.
Hakikati inkara şartlanmış olanlar kalplerinde küstahça bir
büyüklük duygusu -cahiliyye ürünü bir duygu- taşırken Allah (da) Elçisi'ne ve
müminlere iç huzuru (nimetini) ihsan etmiş ve onlara Allah'a karşı sorumluluk
duygusu aşılamıştır; çünkü onlar bu (ilahi armağana) en çok layık olanlardı ve
onu pekala hak etmişlerdi. Ve Allah her şeyi tam bilendir. (Fetih 48/26)
Sahabe; akli olgunluk
sahibidir.
Ve bilin ki, Allah'ın Elçisi aranızdadır. O, her işinizde ve
her zaman sizin temayülünüze uysaydı, (toplum olarak) bundan zarar görürdünüz.
Ama, görüldüğü gibi, Allah imanı(nızı) size sevdirdi, onu kalplerinizde
güzelleştirdi ve hakikati inkar etmeyi, günah işlemeyi ve (güzel olan şeylere)
karşı çıkmayı size çirkin gösterdi. İşte bunlar, doğru yönü izleyenlerdir.
(Hucurat 49/7)
Sahabe; birbirlerine karşı
merhametli, inkarcılara karşı ise şiddetlidir.
Muhammed Allah'ın Elçisi'dir ve (sadakatle) o'nun yanında
olanlar, bütün hakikat inkarcılarına karşı kararlı ve tavizsiz, (ama)
birbirlerine karşı merhamet doludurlar… (Fetih 48/29)
Sahabe; ibadete düşkün ve
sevdalıdır.
…Onların (namazda) eğilerek (ve) yere kapanarak Allah'ın
lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Onların işaretleri, yüzlerindeki secde
izleridir… (Fetih 48/29)
Sahabe; mallarıyla ve
canlarıyla imanlarının bedellerini öderlerdi.
Oysa, Elçi ve onunla aynı inancı paylaşan herkes (Allah
yolunda) mallarıyla, canlarıyla zorlu çabalar ortaya koymaktadır; işte (öte
dünyada) en üstün armağanlara kavuşacak olan kimseler böyleleridir; sonu gelmez
bir mutluluğa erişecek kimseler de bunlardır! (Tevbe 9/88)
Sahabe; iman eden
kardeşlerini, kendi nefislerine tercih ederlerdi.
Onlardan önce bu yöreyi yurt edinmiş ve (gönüllerine) imanı
yerleştirmiş olanlar (arasındaki yoksullara da ganimetin bir kısmı
verilecektir), bir sığınak arayışı içinde kendilerine gelenlerin hepsini seven
ve başkasına verilmiş olanlara karşı kalplerinde hiçbir haset olmayan, aksine
kendileri yoksulluk içinde bulunsalar bile diğerlerini kendilerine tercih
edenler; işte böyleleri, açgözlülükten korunanlardır, onlardır mutluluğa
ulaşacak olanlar! (Haşr 59/9)
Sahabe; cenneti hak etmiş
ve bununla müjdelenmiştir.
Göklerin ve yerin mirasının (tek başına) Allah'a ait
olduğunu gördüğünüz halde neden Allah yolunda sınırsızca harcamazsınız?
İçinizden Fetih'ten önce (Allah yolunda) harcayan ve savaşanlar (bundan
kaçınanlar ile) eşit olmazlar. Bu (önceki)lerin derecesi (Fetih'ten) sonra
harcamaya ve savaşmaya başlayanların derecesinin üstündedir, halbuki Allah
(kendi yolunda çaba sarf edecek) herkese en güzeli vaad etmiştir. Ve Allah
bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Hadid 57/10 veya Tevbe 9/100)
SAHABEYE YAPILAN UYARILAR
Hutbede Resulullahı ayakta
bırakmaları
Ama insanlar, dünyevi bir kazanç (fırsatı) veya geçici bir
eğlence gördükleri zaman ona doğru koşup seni ayakta (ve konuşur durumda)
bırakıverirler. De ki: "Allah katında olan, bütün geçici eğlencelerden ve
bütün kazançlardan çok daha hayırlıdır! Ve Allah rızık verenlerin en
iyisidir!" (Cuma 62/11)
Bedir esirleri konusunda
ikaz edilmeleri
Kıyasıya girdiği zorlu bir meydan savaşı sonucu değilse,
esir almak bir peygamber için yakışık almaz. Siz bu dünyanın geçici
kazançlarına talip olabiliyorsunuz, ama Allah (sizin için) sonraki hayatın
(güzel/iyi olmasını) murad ediyor: çünkü, Allah doğru hüküm ve hikmetle edip
eyleyen en yüce iktidar sahibidir. Allah tarafından önceden buyrulmuş böyle bir
ilke olmasaydı aldığınız bütün bu (tutsaklar) yüzünden başınıza mutlaka büyük
bir azap çökerdi. O halde, savaşta ele geçirdiğiniz şeyler için (yalnız) helal
olanları kullanın ve Allaha karşı sorumluluk bilinci taşıyın: (hem de şu
gerçeği hep akılda tutarak) Allah çok esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. (Enfal
8/67-69)
Ganimet hevesi ile Uhut’ta
dağılmaları üzerine ikaz edilmeleri
Allah elbette size verdiği sözü tuttu; O'nun izniyle düşmanlarınızı
yok etmek üzereydiniz; ne var ki Allah size arzuladığınız (zaferi) gösterdikten
sonra gevşediniz, (Peygamber'den gelen) emre aykırı davrandınız ve itaatsizlik
ettiniz. Aranızda (sadece) bu dünyaya ilgi duyan kimseler olduğu gibi, ahirete
gönül verenler de mevcuttu: Bunun üzerine Allah, sizi sınamak için
düşmanlarınızı yenmenize mani oldu. Ama O, şimdi günahlarınızı bağışladı, zira
Allah'ın inananlara lütfu sınırsızdır. (Ali İmran 3/152)
Huneyn gazvelerinde
sayılarının çokluğuyla gururlanıp, gevşeklik göstermelerinin ikaz edilmesi
Gerçekten de Allah, (sayıca az olduğunuz zaman) pek çok
savaş meydanında size yardım etmişti ve Huneyn Gününde de, o sayıca
çokluğunuzun sizi kurumlandırdığı ama (tek başına) pek bir işinize yaramadığı o
gün de (öyle yapmıştı); çünkü yeryüzü, bütün genişliğine rağmen size dar
gelmişti de arkanızı dönüp geri çekilmiştiniz: (Tevbe 9/25)77
İfk hadisesine karışanların
çok sert bir üslup ile ikaz edilmeleri
Başkalarını yalan yere iffetsizlikle suçlayanlar içinizden
bir güruhtur; (fakat siz, bu haksız suçlamaya maruz kalanlar,) bunu kendiniz
için kötü bir şey sanmayın; tersine bu sizin için hayırdır! (İftiracılara
gelince,) onların her biri (böyle yaparak) işledikleri günahın yükünü
taşıyacaklardır; ve onlardan bu (günahın) işlenmesinde başı çekenleri vahim bir
azap beklemektedir! (Nur 24/11)
Tebük gazvesine mazeretsiz
iştirak etmeyenleri ikaz etmesi
Gerçek şu ki, Allah acıması, esirgemesiyle Peygamber'e ve
sıkıntılı bir zamanda -hem de içlerinden bir kısmının kalpleri neredeyse kaymak
üzereyken- ona bağlı kalıp zulmün ve kötülüğün egemen olduğu diyardan göç
edenlere ve Din'e sahip çıkıp ona kol kanat gerenlere teveccüh etti. Sonra, bir
kere daha: acıması, esirgemesiyle (Allah) onlara teveccüh etti. Çünkü O,
gerçekten onlara karşı çok merhametli ve çok şefkatlidir. (Tevbe 9/117)
Peygamber hanımlarının
şahsında, dünyaya gereğinde fazla meyledenlerin uyarılması
Yok, eğer Allah'ı, Elçisi'ni ve ahiret hayatının
(güzelliklerini) istiyorsanız, (bilin ki) Allah, içinizden güzel işler yapanlar
için büyük bir ödül hazırlamıştır!" Ey Peygamber eşleri! Sizden kim açık
bir hayasızlıkta bulunmuş olursa, onun (öteki dünyadaki) azabı, (başka
günahkarların azabının) iki katı olur, bu Allah için kolaydır. (Ahzab 33/29-30)
Özet olarak: Sahabe
olmak, İslâm’ın ilk nesline mertebe ve büyük bir şeref kazandıran sıfattır.
Ancak her ne kadar Rasulullah’ı müslüman olarak görenler sahabe sayılsa da
aralarında derece farkı vardır. Onların bir kısmı Mekke’de daveti duyar duymaz
ilk müslüman oldular, uzun süre Peygamber’in yanında bulundular, ondan uzun
yıllar ders aldılar, onun terbiyesinde yetiştiler. Kimisi onun izniyle
Habeşistan’a, kimisi onunla her şeylerini Mekke’de bırakarak Medine’ye hicret
ettiler. Kimisi İslam uğrunda çeşitli işkencelere, zorluklara, imtihanlara
maruz kaldılar. Kimisi ömür boyu İslami davet uğruna çalıştı, kimi canını
verdi, kimi varlığını feda etti. Kimisi sonraki yıllarda, kimisi islami davete
karşı bir müddet mücadele ettikten sonra müslüman oldular. Kimisi onun rahle-i
tedrisinde sadık bir talebe oldu, kimisi Peygamberi sadece ziyaret etmekle
yetindi. Bu açılardan sahabelerin farklı derecede, farklı fazilet sahibi
olmaları doğaldır.[5]
Yorumlar
Yorum Gönder