KUR’AN ÜZERİNE
KUR’AN ÜZERİNE
Kur’an-tefsirci: Kur'an'a 5-30 cilt tefsir yazanlar veya bir
harfinden yüzlerce anlam çıkaranların büyük çoğunluğu bilerek veya bilmeyerek
metni istismar etmişlerdir.
Kur’an anlaşılmaz mı? Herkes
konuşurken anlaşılmak ister ve ona göre konuşur. İnsan anlaşılmak isterken
Allah anlaşılmak istemez mi? Kur’an
anlaşılmaz diyen cahiller, Allah kullarına anlaşılmaz bir kitap gönderirdi
dediklerinin farkındalar mı? Allah’a iftira attıklarının farkındalar mı?
Kur’an dinin tek kaynağıdır: İslâm davetinin kaynağı Kur'an'dı. Daveti
rotasına oturtan ve rotasında gitmesini sağlayan, rotasından çıkmaya ve sapmaya
yönelik en ufak girişime, hâl ve harekete müsaade etmeyen hep Kur'an'dı. Hz.
Peygamber ve onun çevresinde oluşan topluluğu inşa eden Kur’an’dı.
Kur’an’ı hatmekmek: Önemli olan insanın Kur'an 'ın defalarca
hatmetmiş olması değil, Kur'an'ın eşsiz anlamının kişinin zihin ve gönül
dünyasında kalıcı izler bırakmasıdır.
Kıssalar: Kuran'daki kıssalar, tarihî malumat aktarmak için değil, Hz.
Peygamber’in risalet misyonuna bir şekilde katkı sağlamak maksadıyla
anlatılmaktadır. Yusuf Suresinin/kıssasının hicretten önce/hicret esnasında
inmesiyle Hz. Peygambere kavminin Mekke kuyusundan çıkacağını ve oraya tekrar
döndürüleceğini haber vererek müjdeleyip teselli etmesi gibi.
Kur'an baştan sona tarandığında, kıssalarda
zikri geçen olayların aktarımında kronolojik sürecin pek dikkate alınmadığı
fark edilir. Dahası, peygamber kıssaları çoğu zaman fragmanlar hâlinde
aktarılır ve bu aktarım biçiminde zaman, mekan ve aktörlere ait tarihsellikler
çok kere müphem bırakılır.
Kıssalar Nasıl
Okunmalı?: Kur’an’ın bütün kıssalarının “yaşayan kıssa” mantığı içinde okunması
gerekiyor. Kıssaları dinamik ve aktüel bir yaklaşımla okumalıyız. Çünkü bizim
için Kur’an’ın tarihi değil mesajı daha önemli ve öncelikli olma durumunda. Bu
nedenle ilahi mesajda “çağa ve bize ne
diyor” ona bakılması icap eder. Aksi
halde Ramazan hocalarından mebzul miktarda dinlediğiniz o sahur mahmurluğunun “ölü kıssaları” ortalıkta cirit atar.[1]
Süleyman (as) kurduğu o muhteşem devleti evlatlarına bıraktı. Evlatları O’nun
kurduğu medeniyetin ilkelerine sadık kalmadılar. Ve sütunlarını –asa devletin
dayandığı ilkelerdir- tek tek kestikleri (adalet, doğruluk, adam kayırmama,
mazlumu korumama vb.) medeniyet(devlet) sarayının yıkılacağını –aslında yavaş
yavaş yıkıldığını- göremediler. Sebe Suresi 14. ayette bu hadise asa(adalet) ve kurt(zulüm) sembolizmi
ile anlatılmıştır. Asa medeniyetine zulüm kurdu girmeye dursun, bir de
bakmışsın; örnek alınacakken ibret alınacak duruma gelmişsin. “Süleyman da ölümü elbet tadacaktı;
fakat Biz o'nun ölümüne hükmettiğimiz zaman, asâsını kemiren kurttan başka
öldüğünü gösteren bir işaret yoktu. Ve Süleyman devrilince açıkça ortaya çıktı
ki, o'nun emrindeki yabancı işçiler, gaybı bilmiş olsalardı o aşağılayıcı
hizmetçilik azabı içinde sıkıntıyla yaşamaya devam etmezlerdi.” Kıssanın ne demek istediğini yani vermek
istediği mesajı göz ardı ederek okuma kıssayı ölü kıssa yapmaktadır. Bu ayet;
israiliyat, lafzi okuma, hikâye üretme mantığıyla okunduğunda şöyle bir zıtlar
yumağı ortaya çıkıyor: Süleyman (as) ölüyor, yıllarca bastonuna dayanarak
çürüyüp kokuşmadan öylece duruyor. Derken bir ağaç kurdu onun bastonu kemiriyor
ve Hz. Süleyman yere yuvarlanıyor. Bu ayakta kalma süresi Hz. Süleyman’ın
yaptırdığı yapı bitene kadar sürüyor. Bunun bir yıl sürdüğü rivayet edilir.[2]
Kur’an-hadis: Allah'ın Rasulü Allah'ın kitabına muhalefet etmez. Allah'ın
kitabına muhalefet eden de, Allah'ın Rasulü olamaz. Hz. Peygamber'den Kur'an'a
muhalif hadis rivayetlerini reddetmek Hz. Peygamber'i reddetmek değildir. Bu
ancak Hz. Peygamber'e izafe edilen rivayetleri reddetmektir.
Kur'an'a ve Hz. Peygambere uymak: Kur'an'a ve Hz. Peygambere uymak iki ayrı şey
değildir. Kur'an'a uyan, Hz. Peygambere de uymuş olur. Çünkü peygamberimiz
Kur'an'ı tebliğ etmek ve Kur'an'a göre yaşamakla emrolunmuştur.
Kur’an sese indirgenemez: Kur'an, anlamı bilinmeden seslendirilmek için
indirilmemiştir. Dolayısıyla Kur'an'ı anlamadan seslendirmekten ibaret kılmak
gerçek anlamda Kur'an'ı okumak değildir. İnsanların Kur’an’ı iyi seslendirmek
için yıllarını vermesi anlaşılır şey değildir.
Kur’anîn amacı: Kur'an, Hz. Peygamber vasıtasıyla insanlarla
buluşturulan vahyi insanların basiret ve idraklerini açmak, hipnoza tutulan
zihinlerini uyandırmak, gözlerini görür, kulaklarını işitir, dillerini konuşur
kılmak için onlarla buluşturmaktadır.
Kur’an üniversitesi: Kur’an üniversitesinin kapısında “aklını
kullanmayan giremez” ifadesi yazılı olup, bilgiyi beyinden gönüle/nefse
indirerek içselleştirmeyi hedefler. Aklı harekete geçirmeyen okumanın Kur’an
üniversitesinde yeri yoktur.
Kur’an meselleri: Mesellerle anlatım, Kur’ân’ın belli
başlı eğitim metotlarından birisidir. Kur’ân soyut bir manayı, ruhî bir durumu,
bir insan tipini, geçmiş bir kıssayı ifade etmek istese meselle anlatım yolunu
tercih etmiştir. Yahut bir tartışama yapmak, delil getirmek, ikna konuşması
yapmak istese hep bu metodu kullanır, sözleri adeta resimlendirerek ruha,
duyulara seslenir. Temsil yöntemi, Kur’ân’ın gizli manaları bildirmede,
gerçekleri ifade etmede, soyut konuları açıklamada kullandığı etkili bir
araçtır.
Kur’an okuma biçimleri: Kur’an okuma biçimleri, Kur’an’dan
hareketle oluşturulmuş bir okuma biçimi değil; ekollerin düşüncelerini Kur’an’a
söylettirme biçimleridir. Bu ise yaralı bilinçlerin ortaya koyduğu zihin
tutulmalarıdır. Tarihselci okuma metnin “neliği”ni yani Allah’ın sözü olduğunu
atlayarak (kimilerine göre Hz. Peygamberin tertibi); Batıni okumanın temelinde
manayı ikame etmek için konulan lafızları yerlerinden oynatıp Kur’an’ın dil
genitiğini/etimolojisini yok sayarak haşa Allah’ı söz söylemesini bilmeyen biri
olarak kabul edip Allah’ın yerine şeyhlerini koymak vardır. Selefi okuyuş ise
Kur’an metninin tarihsel arka planı olan dış bağlamı atlayarak Allah’ı emir ve
yasak koyarken maksadı gözetmeyen hukuk bilmeyen hukukçu yerine koymaktadırlar.
Sonuçta Kur’an’ın ortaya koyduğu Allah tarihselcilerin iddia ettiği gibi ne
hakkını Hz. Peygambere yediren bir Allah; ne Bâtınilerin iddia ettikleri gibi
kendine ortak arayan bir Allah; ne de Selefilerin ve Lafızcıların i iddia
ettiği gibi zulmetmekten haz duyan bir Allah’tır. Kur’an’ın ortaya koyduğu
Allah’ı Kur’an’dan öğrenmeden sular durulmayacağa benziyor.
Tarihselcilik:
Kur’an’a tarihselci yaklaşım, nesih teorisinin modern söylemidir. Nesih
teorisine göre ayet ayeti, hadis ayeti ve ictihat/akıl ayeti nesheder. Nesih
teorisi de tarihselcilik teorisi de öngörüsüz bir Allah tasavvurunun
tezahürüdür.
Ümmet ve Kur’an: Tarihi süreç içinde İslam ümmeti, Kur’an hakkındaki
algılarını nefsi, itikadi, usuli etkilenmelerle bulandırdı. Emeviler döneminde
başlayan yönetim planındaki cahili sapmalar, peşi sıra yakasına yapışan Yahudi
ve Hristiyan ilahiyatının, Hint mitolojisinin ve Yunan felsefesinin istilasıyla
ümmetin aklının felci kaçınılmaz oldu. Tevhidi bilinçle oluşan ümmet bilinci,
gerek ilahiyat alanında gerek yönetim mekanizmasında Kur’an’ı ve Hz.
Peygamberin örnekliğini ölçü edinmekten uzaklaştıkça iç zindeliğini yitirdi.
Kur’an ve rey ekolü: Kur’an, baştan sona kadar önce anlamayı
gerçekleştirerek inanmayı talep eden bir çağrı iken; klasik İslami düşünce,
Kur’an’ı önce inanılacak, sonra anlaşılacak bir inanç nesnesine dönüştürerek Kur’an’ın
yaptığını tersine çevirdi.[3]
İslam teolojisinin pradigma/dünya görüşü olabilmesi, rey ekolünün hayata
geçirilmesine bağlıdır. Rey Ekolü tarihte hep teoride kalmış ve siyasi erk bu
düşüncenin hayata geçmesine engel olmuştur. Çünkü rey Ekolü statükocu değil,
devrimciydi. İki ekolünde teoloji kurgusu birbirinden tamamen farklıdır.
Rivayet aklı dışlar, rey aklı gerekli görür. Rivayet mezhebi dinleştirir, rey mezhepten
faydalanmayı öngörür. Rivayet içtihat kapsını kapatır, rey o kapının açık
kalmasını savunur. Rivayet tarihi kutsar, rey tarihten ders çıkarılmasını
ister. Rivayetin nassı okuma şekli lafzi, reyin nassı okuma biçimi maksada
yöneliktir. Rivayet dini duvar gibi geçilmez görürken, rey dini insana çözüm ve
geçiş sunan bir kapı görür. Rivayet Allah’ın fiillerinde keyfiliği savunurken, rey
ahlakiliği ve gayeliliği savunur. Rivayet Hz. Peygamberi (as) “taklit edilen”
olarak algılarken, rey O’nu “örnek alınan” olarak algılar. Rivayet Kuran’ı
nesne, rey ise özne olarak görür.
Kur’an ve Selefilik: Selefilik, Kur’an’ın dinamik olan yapısını dondurarak "öze
dönüş" adı altında, gerçekte ise "gerici" bir tutumla
kodlanmasıdır. Namı diğerle koru küle çevirmektir. Kur'an'ın yaptığı, örnek
olaylar üzerinden insanı yetiştirmektir. Çünkü o, her şeye, her yere yetişemez.
Ele aldığı olay-olgu ve nesneleri mutlaklaştırmak, insanın acziyetindendir.
Kur’an’ın yorumu: Kur'an'ın arkasında sonsuz, mutlak ve görünmez, idrak edilmez bir
güç/varlık olan Allah olduğu için, Kur’an’ın insanların keyiflerince sınırsız
bir şekilde yorumlanma zaafı vardır. Bu nedenle mümkün olduğu oranda Kur’an
yorumunda dilin, gramerin, mantığın, tarihin, toplumun, sağduyunun, idrakin
sınırları içinde kalarak yorumlamak gerekir. Mezheplere, tarikatlara, cemaatler, bilimlere
vb. yapılara göre yorumlamak gibi.
Yorumlar
Yorum Gönder