PEYGAMBER TASAVVURUMUZ
PEYGAMBER TASAVVURUMUZU KUR'AN BELİRLEMELİ
Tarihe yön veren şahsiyetlerin hayatı etrafında, gerçekleri
yansıtan haberlerle birlikte mitolojik anlatımlar da oluş(turul)muştur. Farklı
peygamber algıları, farklı müslüman tiplerini ortaya çıkaracaktır. Bu durum da
islam toplumunun din anlayışında eksen kaymalarına yol açacaktır. Mevcut hal bu
algının neticesidir.
1. Risalet Öncesi Hz. Muhammed
“Muhammed, yalnızca bir resuldür. Ondan önce de nice
resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye mi
döneceksiniz? Gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah
şükredenlere yakında karşılığını verecektir.” (3/AI-i İmran, 144)
Geleneksel anlayışa göre Hz. Peygamber kendisine risalet
görevi gelmeden önce rasul olacağını biliyordu. Kırk yaşına gelinceye kadar bir
sürü olağanüstü hal geçirdi. İki kez kalbi yarıldı ve temizlendi!.. Oysa
Kur'an'a baktığımız zaman Allah, rasulüne hitaben buyuruyor ki:
“Sana kitabın verileceğini ummuyordun; o ancak Rabbinden bir
rahmettir. Öyleyse sakın kâfirlere arka çıkma.” (28/Kasas, 86). "Sen kitap
nedir, iman nedir bilmezdin." (42/Şûrâ, 52). Kur'an'da Rasul'ün şaşırmış bir halde iken
doğru yola iletildiği ifade edilir. (93/Duhâ, 7).
Hz. Peygamber kendisine gelecek vahiyden habersizdi ve doğru
olanın arayışı içindeydi. Bazılarının söylediği gibi o kendisine vahiy gelmeden
önce peygamber değildi, insan olarak sorumluydu. Vahiy geldikten sonra da
Peygamber'in sorumluluğu ortadan kalkmadı. "Kendilerine elçi gönderilmiş
olanlara soracağız ve elbette gönderilen elçilere de soracağız. Ve onlara
aralarında olup bitenleri kesin doğru olan bilgi ile anlatacağız."
(7/A'raf, 6–7) Onun farklılığı vahyin kontrolünde olması, hatalarının vahiyle
düzeltilebilmesi imkânıdır. Birçok ayette Rasul'ün kimseye zarar ve fayda verme
gücüne sahip olmadığı (72/21), ancak bir insan olduğu (18/110) belirtiliyor.
"Senden önce gönderdiğimiz bütün elçiler de yemek
yerler, çarşılarda gezerlerdi." (25/Furkan, 20). Rasullerin insanlardan
seçilmiş olması sürekli tartışma konusu olagelmiş, bir türlü
kabullenilememiştir. Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları doğru yola
gelmekten alıkoyan şeyin hep Allah bir insanı mı elçi gönderdi? demeleri olduğu
anlatılır (17/9).
2. Hz. Peygamberin Bilgi Kaynağı
Kur'an'ı incelediğimizde Rasul'ün (risaletle ilgili) bilgi kaynağının
vahiy olduğunu görürüz. Bu vahiy de elimizde mevcut olan Kur'an'dır.
"(Ey Muhammed) Sen bundan önce bir kitap okumuyordun,
elinle de onu yazmıyorsun. Öyle olsaydı o zaman Allâh'ın sözlerini boşa
çıkarmaya çalışanlar kuşkulanırlardı. (29/Ankebut,48). "Bu Kur'an bana
vahyolundu ki onunla sizi uyarayım." (6/En'am, 19). "Allah'a
kavuşmayı ummayanlar; ‘Bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir.’
derler. De ki: Kendi tarafımdan değişti-remem." (10/Yunus, 15). "De
ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım ve onu size hiç
bildirmezdi." (10/Yunus, 16)
Kur'an'da anlatılan kıssalar Rasule okunmadan önce gayp
haberleriydi. Bu haberleri rasul bilmiyordu (12/102, 20/99). Kendisine vahiy
geldikten sonra vahyi acele hıfz etmek ve insanlara aktarmak istiyordu. Ama
Allah, Rasulünü uyarıp ilminin artması için Rabbine duaya ç29.48ağırıyordu
(20/114).
Hz. Muhammed’e vahiy inmeye başladıktan sonra çeşitli
spekülasyonlar yapıldı. Ona bir insanın öğrettiğini iddia edildi. 16/103).
Muhataplarının itiraz ettikleri ilim, Rasulullah'ın onlara aktardığı vahyi
bilgiydi. Yoksa her insanın hayat süresince edindiği sıradan şeyler değildi.
Necm Suresi'nin ilk ayetleriyle ilgili olarak
"hevasından konuşmaz" ayeti Rasul'ün bütün yaşamına ve
söylediklerine hamledilerek tamamen iradesiz bir rasul tipi karşımıza
çıkarılmak isteniyor. Hâlbuki ayetler bir bütün olarak ve Kur'an bütünlüğünde
değerlendirilirse ayetteki hevadan olmayan konuşmanın Kur'an olduğu
anlaşılmaktadır (53/1–6).
3. Hz. Peygamberin Görevi
Hz. Peygamberin öncelikli görevi vahyi özümsemek (20/114) ve
özümsediği vahyi insanlara ulaştırmaktır. O gerçekle müjdeleyici ve uyarıcı
olarak gönderilmiştir (2/119, 26/194). Onun görevi sadece mesajı iletip bir köşeye
çekilmek değildir. Hakkın şahitliğini yapmak ve insanlara örnek olmak
durumundadır. Bu durum geçmiş peygamberler için de geçerliydi. "Sana da bu
zikri indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp
öğüt alsınlar." (16/Nahl, 44). “Böylece seni, kendilerinden önce nice
ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara
okuyasın. Onlar Rahmân'ı inkâr ediyorlar. De ki O Rabbimdir. O’ndan başka ilah
yoktur. Ben O’na tevekkül ettim, tevbem de O’nadır." (13/Ra'd, 30). "Elçiye
düşen sadece duyurmadır. Allah neyi gizleyip neyi açığa vurduğunuzu
bilir." (5/Maide, 99)
Bütün bunların ötesinde, bütün rasullerin görevi şu ayetle
vurgulanmıştır: "Muhakkak biz her topluma Allah'a kulluk edin, tağutlardan
kaçının diye bir rasul göndermişizdir." (16/Nahl,36)
4. Hz. Peygambere Allah'ın Yardımı
Allah: "Bir toplum kendi nefislerindekini
değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirecek
değildir." (13/11) buyurmaktadır. Bu genel esası tespit ettikten
sonra; Rasul ve beraberindekiler yalanlamalara ve eziyetlere karşı
sabrederlerse (6/34) Allah onlara sekineti ve orduları indirir (9/26). Bu
sünnete göre hareket ederlerse zafere ulaşırlar. (48/24).
Rasul ve beraberindekilerin bu stratejileri ve olaylar
karşısında takındıkları tavırlar bütün zamanlardaki müminlere örnektir. Allah'ın
yardımı müminlerin hepsi için söz konusudur.
“Mü’minlerin kalplerine, imanlarına iman katmaları için
huzur indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir,
hükmünde tam isabet edendir.” (48/Fetih, 4). Müslümanlar çabalarsa Allah
yolunda cihat ederse Allah desteğini vaad eder. Düşmanlar Rasule tuzak
hazırlarken Allah da onlara tuzak kuruyordu (8/30). Elçiyi incitenler ona hiç
bir zarar veremez. (47/32).
Allah Kur'an'da birçok peygamberin kıssasını anlatıyor ki Hz.
Peygamberin kalbi sağlamlaşsın. Başına gelen zorluklardan dolayı yılgınlık
göstermesin (11/120). Anlatılanlar özelde Hz. Peygambere, genelde ise tüm
müminlere moral ve güç kaynağı oluyordu.
Kur’an Allah'ın Rasulü'nü gaybi yardımlarıyla desteklediği
bildirilmektedir:
“Siz resüle yardım etmeseniz de, Allah ona yardım eder. Hani
kâfirler onu arkadaşıyla birlikte Mekke'den çıkarmış-lardı; ikisi mağaradayken
arkadaşına şöyle diyordu: ‘Üzülme, Allah bizimledir.’ Böylece Allah ona huzur
ve güven indirmişti. Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş,
küfredenlerin de kelimesini (davasını) alçaltmıştı. Allah'ın kelimesi ise
yücedir. Allah izzet sahibidir, hükmünde tam isabet edendir.” (9/Tevbe, 40)
Resule en büyük yardım, vahyin tebliği sırasındaki yaşanan
güçlükler ve tereddütler karşısında söz konusu olmuştur: "Onlar neredeyse
sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye
düşüreceklerdi; o zaman da seni dost edineceklerdi. Eğer biz seni
sağlamlaştırmasaydık, and olsun, sen onlara az bir şey eğilim
gösterecektin." (17/İsra, 73–74)
5. Hz. Peygamberin Örnek Oluşu
Rasulullah bir teorisyen, bir felsefeci veya yapmadıklarını
söyleyen biri değildi. O, her şeyden önce insanlara taşıdığı mesajın kendisini
de bağladığının farkındaydı ve bu hususta azami derecede gayret gösteriyordu.
Söylediklerinin şahitliğini yapıyor ve insanlara mesajını yaşayarak örneklik
ediyordu. Bu kural bütün rasuller için geçerlidir. Hatta denilebilir ki;
söylediklerini bizzat yaşamaları peygam-berliğin gereklerindendir. "İbrahim'de
ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir model
var..." (60/Müntehine, 4)
Bir başka ayette ise Rasulullah kastedilerek şöyle
denilmektedir: “Yemin olsun, sizden, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar
ve Allah'ı çokça zikredenler için, Allah'ın resulü güzel bir örnektir.” (33/Ahzab,
21)
Hz. Peygamber müminler için modeldir. Rasulullah'ın taklit
edilmesiyle, model alınmasının farklı şeyler olduğuna dikkat edilmelidir. İkisi
ayrı şeylerdir. Taklitte irade yoktur. Tabi oluşta iradi bir tavır vardır.
Kur’an Hz. Peygamberi örnek alınmasını istediği model bir şahsiyet olarak gösterirken,
bozuk tasavvur onu erişilemez, insanüstü olarak sunmaktadır.
Allah müminlerden, Hz. Peygamberi model almalarını isterken,
onun model oluşunu garanti altına almıştır. İçtihadi yanlışlarını vahiyle
düzeltmiş ve böylece o yanlışların örnek alınmasını engellemiştir. Kur'an'da
böylesi düzeltmelerin zaman zaman yapıldığını görmekteyiz. Âmâ hadisesi bu örneklerden biridir (80/Abese,
1–10).
Tahrim Suresinde bir olay nedeniyle kendisine helal kılınan şeyi
haram kılmak istiyor, hemen vahiyle
uyarılıyor. (66/1). Teminat altına alınmış böylesi bir model oluş müminler için
bağlayıcılık ifade eder. Yani garanti altına alınmış model oluş beraberinde
itaati getirir. Rasulullah tüm gayret ve gücünü göstererek en mükemmel bir modelliği
oluşturmakta iken, müminlerde ona itaat etmelidirler. Böylece Rasul'e itaat, Allah'a itaati ifade eder:
"De ki: Allah'a ve Rasulü'ne itaat edin." (3/AI-i İmran, 32).
6. Hz. Peygamberin Hüküm Koyması
Hüküm koyma derken, Rasulullah'ın kendisine gelen vahiy
dışında; haram etme veya helal sayma yetkisinin olup olmadığını kastediyoruz. Eğer
Rasulullah'ın koyduğu hüküm kendisine gelen vahyin gereği ise zaten buna
kimsenin itirazı olamaz.
"Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse onlar
kafirlerin /zalimlerin /fasıkların ta kendileridir." (5/Maide, 44,45,47)
Kur'an'ın belirlediği bir hususta Rasulullah ayrı bir hüküm
verebilir veya başka bir ifadeyle, Kur'an'ın haram etmediği bir şeyi Rasulullah
haram edebilir veya tam aksi kastediliyorsa işte bu Kur'an'a aykırıdır ve Hz.
Peygambere iftiradır.
Hüküm hususunda Hz. Peygamber, kendisinden önceki rasullerde
olduğu gibi, vahye tabidir: "Tevrat'ı biz indirdik. Onda hidayet ve nur
vardır, İslam olmuş nebiler, onunla Yahudilere hüküm
veriyor-lar." (5/Maide, 44). Bu ayet geçmiş peygamberlerin hüküm
verirken izledikleri yolu göstermektedir. Aynı yol Rasulullah için de geçerlidir:
"Biz sana kitabı indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği
biçimde hüküm veresin; hainlerin savunucusu olma!" (4/Nisa, 105). Bu
uyarıdan sonra artık Hz. Peygamberin hüküm verirken neye tabi olacağı gayet
açıktır. O yalnızca bir peygamber değildi. Aynı zamanda bir aile reisi, bir
devlet başkanıydı da. Elbette ki günlük hayatta birçok meseleyle karşılaşıyor
ve hatta kendisine gelinip gelişmeler, olaylar hakkında hüküm vermesi
isteniyordu. O da Allah'ın kitabıyla hükmediyordu.
Tek hüküm koyucu, helal ve haramı belirleyici olan yalnızca
Allah'tır. O hükmüne kimseyi ortak etmez (18/26), istediği hükmü verir (5/1) ve hüküm vermek
yalnız Allah'a aittir. (6/57; 12/40, 67).
Kur’an'da geçen hüküm verme ile ilgili ayetlerdeki Allah ve
Rasulü ifadeleri, Rasulullah'ın Allah'ın hükmüyle hükmet-mesi olgusuna işaret
etmektedir: "Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman artık inanmış
kadın ve erkeğin o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a
ve Rasulü'ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş
olur." (33/Ahzab, 36)
Helal ve haram konusunda da durum aynıdır. Rasulullah
vahiyle belirtilen helal ve haramlara tabidir. (16/116). "Deki: Gelin
Rabbinizin size neyi haram kıldığını okuyacağım." (6/En'am, 151). Kendisine
nelerin helal olduğu sorulduğunda Rasulullah hemen vahye başvuruyordu: (5/4). Tahrim
süresindeki olay, basit dahi görünse, Rasulullah'ın temiz olan bir şeyi
kendisine haram kılmanın ne kadar yanlış olduğunu göstermektedir. (66/Tahrim,
1)
7. Hz. Peygamberin Vahiyle Uyarılması
Rasul bir beşer olarak bazen hata ediyor ve bazen de
muhtemel bir olumsuzluğa düşmemesi için vahiyle uyarılıyordu. Mesela Abese
Suresinin ilk ayetlerinde anlatılan olay bu konunun somut bir örneğidir:
"Surat astı ve döndü. Kör geldi diye. Ne bilirsin, belki o arınacak. Yahut
öğüt dinleyecek de öğüt kendisine yarayacak. Kendisini zengin görüp tenezzül
etmeyene gelince; sen ona yönetiyorsun. Onun arınmasından sana ne? Fakat
koşarak sana gelen, korkarak gelmişken sen onunla ilgilen-miyorsun." (80/Abese,
1–10)
Yine Rasulullah'ın Tahrim Suresi'nde (66/1), hanımlarının hoşnutluğunu
kazanmak için helal olan şeyi kendine haram kılması veya Tevbe Suresi'nde
(9/43, 86) savaşa gitmek istemeyenlere izin vermesi gibi hatalı tavırlarından
dolayı ikaz uyarıldığını görüyoruz.
Sabah akşam Rablerine dua edenleri yanından uzaklaştırmaması
(6/92), kendisine gelen ilimden sonra inkâr edenlerin havalarına uymaması
(13/37), sevdiğini hidayete eriştiremeyeceği (28/56), konuşmalarını dinlediği
ve cüsseli yapılarını beğendiği kişilerin Allah düşmanı olduğu ve onlardan
kaçınıp sakınması (63/4) gibi konularda da Rasulullah uyarılmıştır.
8. Hz. Peygambere Mucize
Verilmemiştir
Kur’an’ın ısrarla üzerinde durduğu konulardan birisi, Hz.
Peygambere hissi mucize verilmediğidir.
Şu ayetler bunun delilidir:
"Ona Rabbinden ayetler (:mucizeler) indirilmeli değil
miydi?" dediler. De ki "Ayetler yalnızca Allah'ın katındadır. Ben
ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım." Kendilerine okunan kitabı sana
indirmemiz onlara yetmedi mi? Bunda iman eden bir kavim için bir rahmet ve bir
hatırlatma vardır. (Ankebut, 29/50-51)
"Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle
inanmayız." dediler. "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir
bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın. Veya iddia
ettiğin gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve
melekleri karşımıza getirmelisin. Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne
yükselmelisin. Bize okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin
yükselişine de inanmayız. De ki Rabbimi yüceltirim. Ben ancak resul olan bir
beşerim?” (İsra, 17/90-93)
Hurafe veya mitolojik hikâyelerle süslenerek anlatılan
mucize iddiaları, birçok yönden vahyin gerçeklerine aykırı tasvirler içermekle
birlikte, dile getirilen iddialar giderek yerleşik bir inanç doktrinine
dönüşmüş ve adeta sorgulanamaz addedilerek Hz. Peygamber’in risaletinin bir
parçası haline getirilmiştir. Böylece Kur’an’ın tanıttığı peygamber yerine,
tamamen rivayet kültürüne dayanan ve daha ziyade, olan yerine olması tasavvur edilen
bir peygamber portresi oluşturulmuştur. Böyle bir peygamber portresi ise vahyin
tanıttığı peygamberden öte, adeta beşeri özelliklerinden arındırılıp
olabildiğince mucizelerle veya olağanüstülüklerle bezenmiş bir peygamber
kimliğinden başka bir şey değildir.
"Bizi, ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek
şey, öncekilerin bu ayetleri yalanlamış olmasıdır..." (İsra, 17/59)
9. Hz. Peygambere Özgü Durumlar
Allah elçisinin vahiyle ilk elden muhatap olması;
dolayısıyla elbette bizden farklı olarak bir takım özellikleri taşıması
anlamına da gelir. Rasulullah bir beşerdir (18/110; 41/6; 12/109). Risaletle
ilgili misyonunun haricinde beşeri kurallara tabidir. Bununla birlikte o, bazı
hallerde kişiye özel kurallara tabi tutulmuştur, işte Rasulullah'a özgü durumlardan
bazıları şunlardır:
a)
Peygamberin evine herhangi birisinin evine girer gibi girilmemesi, ancak
çağrıldığı vakit izin isteyerek girilmesi gerektiği vurgulanmıştır (33/53;
26/62; 49/1–7).
b)
Rasulün hanımları müminlerin anneleri olarak belirtilmiş ve onlarla evlenilmesi
haram kılınmıştır (33/6,53).
c)
Yine Rasulullahtan gecenin bir kısmında Rabbinden övülmüş bir makama
ulaştırılması için nafile olarak salât etmesi isteniyor (17/79; 52/49).
d)
Müminlerin Rasule salât etmeleri istenmiştir (33/56). Ona salât etmek kuru kuru
salavat getirmek değil, ona işlerinde destek olmak anlamındadır.
e)
Evlenme konusunda da Rasulullah bir takım ayrıcalıklara sahipti.
"…kendisini peygambere hibe eden ve peygamberinde almak istediği mümine
kadını, diğer müminler hariç yalnız sana helal kıldık." (33/Ahzab,
50). Bunu takip eden 52. ayet ise evlilik hususunda bir başka sınırlama
getirmektedir.
f)
Hz. Muhammed son Peygamberdir. “Muhammed, içinizden herhangi bir adamın babası
değildir. O, Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi
bilendir.” (33/40)
Özetle: Şu iki nedenden dolayı Peygamber tasavvurumuzu
Kur’an’a arz etmek zorundayız. Çünkü:
a) Hz.
Peygamberi en iyi öğrenebileceğimiz kaynağı Allah göndermiştir.
b)
Hz. Peygamber’i tanıtan en sahih kaynak Kur’an’dır. Çünkü Kur’an, bir bilgi
kaynağı olarak her mü’min için “içerisinde kuşku barındırmayan” tek kaynaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder