KUR’ÂN’DA YENİDEN DİRİLİŞİ İSPAT

 

Kur’ân’da yenİden DİRİLİŞİ İspat

 

“İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanır? Kendisi dökülen meniden bir nutfe (:sperma) değil miydi? Sonra alaka (:embriyo)  oldu da (Rabb’i onu) yarattı, ona şekil verdi. Ondan iki çifti; erkeği ve dişiyi var etti. Şimdi bunları yapan Allah’ın, ölüleri diriltmeğe gücü yetmez mi?” (Kıyâme 75/36-40)

“Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeğe de kâdir olduğunu görmüyorlar mı? Evet O, her şeye kâdirdir.” (Ahkâf 46/33)

Ahiretin gerçekleşmesinin en büyük delil ve teminatı, Allah’ın kullarına olan vaadidir. Kur’ân, her nefsin öleceğini (3/185), ölümden kaçıla-mayacağını, sonunda dönüşün yine Allah’a olacağını pek çok ayetiyle vurgulayarak öldükten sonra dirilişin, Allah’ın vaadinin bir neticesi olduğunu bildirir. Bu husus bir ayette şöyle dile getirilir:

“Size vaadedilmekte olan, haktır. Hiç şüphe yok, ceza ve hesap da mutlaka gerçekleşecektir.” (Zariyat 51/5-6)

Bir haberin doğruluğu onu bildirenin doğruluğuna bağlıdır. Va’dine muhalefeti muhal olan Allah bütün semavî kitaplarda ve Kur’ân’da ahiretin varlığıyla ilgili vaatlerde bulunmuştur.

Kur’ân, öldükten sonra dirilmenin mutlaka meydana geleceğini sadece haber vermekle yetinmemiştir. İnsan aklını meşgul eden önemli meselelerden biri olan bu konuda o, ba’s ve haşri ispatlayan kesin deliller getirmiştir. Ba’s (:öldükten sonra dirilme) ve haşr (:haşir meydanında toplanma) meselesini hiçbir delile ihtiyaç bırakmayacak şekilde kendine has aklî, mantikî, hissî ve kalbî ifade ve metotlarla ispat eden Kur’ân, dirilişin imkânını üç temel yolla ele almıştır: A. Temsilî Kıyas Usûlüyle İspat, B. Geçmişte Yaşanmış Diriliş Örnekleriyle İspat,  C. Dirilişin Karşılaştırılabilir Örnekleriyle İspat,

A. Temsİlî Kıyas Usûlüyle İspat

Kur’ân’da, ahiret âleminin imkânını izah ve ispat konusunda, muhatapların gerçeği bulmaları için kullanılan metotlardan birisi olarak, kıyas usûlünü görmekteyiz. Bu usûl, Kur’ân’da inkârcıların iddialarının bâtıl olduğunun gösterilmesi bakı-mından kendisine has bir delil getirme metodu olmuştur.  Bu tarz ispat metodunu üç başlıkta toplanabilir:

1. Bir Şeyi Yoktan Yaratan, Onu Yeniden Yaratır

İnsan, kendi kudret ve düşüncesini aşan bir şeyle karşılaştığı zaman o şeyin gerçekleşmesinin imkânsız olduğu düşüncesine kapılır. Bundan dolayı Kur’ân, cesetlerin diriltil-mesinin ve haşrin herhangi bir imkân-sızlığının söz konusu olmayacağını tekrar tekrar vurgular.

 “O gün göğü, kitapları dürer gibi (toplarız). İlkin yaratmaya nasıl başladıysak diriltmeyi de Biz öyle gerçekleştiririz. Bu, üzerimize aldığımız bir vaattir. Bunu gerçek-leştirecek olan da Biz’iz.” (Enbiyâ 21/104)

Bu ayette gök kitaba benzetilmiş. Demek ki bu gök kitabını hiçbir yanlışa mahal vermeden yazan Allah, son saatle parçalanan bu kitabı tekrar yazabilir. Zaten onu yeniden başka bir şekilde yaratacağını bildirmektedir: “Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar Vahid, Kahhâr olan Allah'ın huzuruna çıkacaklardır.” (İbrahim 14/48)

Yoktan yaratılan insanın, öldükten sonra tekrar diriltilmesi niçin mümkün olmasın? Kur’ân inkârcı zihniyetin “Ben öldüğümde mi, diriltileceğim?” itirazına şu veciz ifade ile karşılık verir: “O insan hiç düşünmüyor mu ki, o hiçbir şey değilken Biz onu yaratıp var ettik?” (Meryem 19/66-67)

İnsanın yaratılışı, dünyaya gelişi ve bu gelişme safhaları kendisinin hiçbir müdahale ve ilavesi olmadan hep dışarıdan olmaktadır. Bu itibarla insanın geçirmiş olduğu yaratılış evreleri insanın Allah’ı ve ahireti tasdik etmesi hususunda dünyada dünyaya gelen her insanla tekrar eden kevnî bir ayettir, ikna edici bir delildir.

Kur’ân, dirilişi, hem enfüsî delillerle hem de kevnî delillerle sunar. 

Ey insanlar! Eğer dirilişten yana bir şüphedeyseniz gerçek şu ki; Biz sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra belli belirsiz bir çiğnem et parçasından yarattık ki size (kudretimizi)  gösterelim. Dilediğimizi belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde tutar, sonra sizi bebek olarak çıkarır, sonra da erginlik çağına erişmeniz için sizi büyütürüz. Sonra sizden kiminiz vefat ettirilir, kiminiz de bilirken bilmez hale gelsin diye ömrün en düşük çağına döndürülür. Yeryüzünü de cansız görürsün. Fakat üzerine suyu indirdiğimiz de titreşir, kabarır ve her güzel çiftten bitirir (Hac 22/5). Ayrıca  (46/33, 45/26, 16/70, 36/33, 68, 57/17) ayetlerine de bakılabilir.

Basit bir nutfeden mükemmel bir varlığın meydana getirilmesi, Allah’ın varlığına bir delil olduğu gibi, ba’s ve haşrin de kat’i bir delilidir. Nitekim Hac/26 da “..Bu böyledir, çünkü Allah tek gerçektir. Ölüleri O diriltir ve O, her şeye kadirdir.” buyurularak bu hususa dikkat çekilir.

Kur’ân, ahireti inkâr eden insanın bu konudaki düşmanca tavır ve itirazlarını onun kendi yaratılış seyrinden habersiz oluşuna bağlar: "İnsan, bizim kendisini bir nutfeden (spermden) yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?" (Yâsîn 36/77)

İnsanın kendisini unutması, daha açık bir ifadeyle yaratılışındaki o harikalık ve mükemmelliği unutması, inkâr kapısını aralamaya sebep olmaktadır. Kur’ân (Yasin/78) de, her türlü inkârcı tipe yaratılışını hatırlatır. “Ve o yaratılışını (nasıl meydana geldiğini) unuttu.” (Yâsîn 36/78)

İnsanın yaratılış evrelerini bilen akıl sahibi bir kimsenin öldükten sonra dirilmeden şüphe etmesi düşünü-lemez. Topraktan, canlı, düşünen, konuşan, duyan, anlayan şuur ve idrak sahibi insanı yaratan Allah, elbette toprak olmuş insanı yine ondan diriltebilir.

Kur'ân temsilî kıyas metoduyla dış âlemden örnekler vererek öldükten sonra dirilmeyi ispat eder. Şu ayet buna bir örnektir:

"O Allah ki, gökleri, gördüğünüz gibi direksiz yükseltti, sonra Arş üzerinde hükmünü icra etti, güneşi ve ayı da emrine boyun eğdirdi. Onların hepsi, belirlenmiş bir vakte kadar akıp gider. Allah herşeyi yerli yerince tedbir ve idare eder ve ayetlerini size açıklar. Tâ ki Rabbinize kavuşacağınızı kesin olarak bilesiniz." (Ra’d 13/2)

Ayet kâinatı düzene koyan, aya ve güneşe bu günkü düzenini veren ve her şeyin idaresine hâkim olan Allah'ın insanları öldükten sonra huzuruna çıkarmaya da kadir olduğuna dikkat çekiyor.

Bir mü'min âhirete inanırken, bütün rubûbiyyet ve icraatlarıyla kendisini gösteren ve hissettiren bir Allah'ın öldükten sonra dirilişi istediği şekilde var edeceğine de inanır.

2. Zor Olanı Yapan, Kolayı da Yapar

Ahireti inkâr edenlerin, sık sık, “Biz içinde hayat namına bir şey kalmamış kemik yığınlarına döndükten sonra mı, yeniden diriltileceğiz?” şeklinde dillendirdikleri itirazlarına karşı Kur’ân, Allah’ın kâinatta insandan daha büyük şeyleri yaratmış olduğunu hatırlatarak, bunun yanında insan-ların yeniden hayata döndürül-melerinin kolay olduğunu bildirir.

Bu noktada Kur’ân, inkârcıların daha ciddi düşünmelerini temin maksadıyla olarak şu soruyu yöneltir: “(Sizce, öldükten sonra O’nun) sizi tekrar yaratması mı zor, yoksa semayı yaratmak mı? (O sema ki,) onu Allah bina etmiştir.” (Nâziat 79/27)

Bu ayetle insanlara âdeta, “Sizler tekrar tekrar, bu çürümüş kemikler nasıl canlandırılacak? diye sorup duruyorsunuz; şu muazzam semayı yaratan Allah için hiçbir şeyin güç ve zor olamayacağını düşünmüyor musunuz?” denilmektedir.

Allah sorduğu soruya kendisi şu şekilde cevap vermektedir: “Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan daha büyük bir şeydir. Lâkin insanların çoğu (böyle olduğunu) bilmez.” (Mü’min 40/57)

Muhammed Gazalî  bu ayet için şöyle bir örnek verir: Yüksek ve mükemmel bir köşkü sıfırdan inşâ eden birisi için, yıkılmış basit bir kulübeyi yeniden bina etmek nasıl basit, küçük bir olay ise, aynen öyle de varlık cihetiyle semavât ve arza nispetle son derecede küçük kalan insanın yaratılışı meselesi, koca kâinatın yaratılışının yanında, çok basit ve küçük kalacaktır.[1]

Kur’ân başka bir ayette, yeri ve gökleri muazzam bir nizam ve ahenk içinde yaratıp devam ettirmeye kâdir olan Allah’ın, insanları öldükten sonra tekrar yaratmasının, hiç de zor olmayacağını, O’nun buna kâdir olduğunu ifade eder:

“(Şimdi), gökleri ve yeri yaratan, onlar (insanlar) gibisini yaratmağa kâdir olmaz mı? Elbette kâdirdir. O, her şeyi bilen yaratıcıdır.” (Yâsîn 36/81)

3. Bir Şeyi Zıddına Çevirebilen, Benzerini de Zıddına Çevirir

Dirilişin imkânını ispat sadedinde Kur’ân’ın insanlara sunduğu diğer bir misal ise şudur:

“Size yeşil ağaçtan ateş yaratan/çıkaran O’dur. İşte siz ondan yakıp durmaktasınız.” (Yâsîn 36/80)

Kur’ân, burada verdiği misalle evvela o gün bu mesajların ilk muhatapları durumunda olan Araplara, kullan-dıkları yeşil iki ağacı[2] birbirine sürtmekle elde ettikleri ateşe dikkat çekerek, Yüce Allah’ın murad ettiği her şeyi yapmaya ve yerine getirmeye kadir olduğuna; kudretinin önünde hiçbir engelin bulunmadığına dikkat çeker.

Ayetin konuyla alâkalı olarak ifade ettiği husus şudur. Su ile ateş birbirine zıt şeylerdir. Suyun bol miktarda bulunduğu yeşil ağaçtan, ateşin çıkması âdeta imkânsız iken, Allah ateşi yeşil ağaçtan çıkararak, bir şeyi onun zıddı olan diğer bir şeyden yarattığını göstermiştir.

Yeniden dirilişin imkânını delillendirme hususunda verdiği bu misalle Kur’ân, bu âlemde bir şeyin onun zıddı olan diğer bir şeyden yaratılmasının görülen bir vâkıa olduğunu hatırlatıp zihinleri, bu açıdan dirilişin imkânını kabule hazırlamayı hedeflemiştir.

Kur’ân, yaş bir ağaçtan zıddı olan ateşi çıkarmaya muktedir olan Allah’ın hayata zıt gibi görünen çürümüş kemiklerden de insanı yeniden yaratmaya muktedir olduğunu bir misalle dikkatlerimize sunar.

B. Geçmİşte Yaşanmış DİRİLİŞ ÖrneklerİYLE İspat

Kur’ân’ın dirilişi ispat yollarından birisi de geçmişte meydana gelmiş diriliş hâdiselerine dikkat çekmesidir.  Öldükten sonra dirilme gerçeği, tarihen vukû bulmuş bir olay anlatılarak, muhataba Allah’ın ölüleri tekrar diriltmeye gücünün yeteceği gösterilir. Kur’ân’ın diriliş gerçeğini akıllara yaklaştırmak ve onu ispatlamak için hatırlattığı bu vakıalar, cereyan ettikleri çağdakilere ışık tuttuğu gibi her zaman ve mekândaki insanlara da mesaj mahiyetindedir. 

Diriliş hakkındaki şüphelerin giderilmesi için verilen bu örnekler, bir yandan dirilişin imkân dairesinde bir hâdise olduğunu bildirirken aynı zamanda dirilişin mutlaka cismanî olacağını da haber verir.

Tavanları çöküp harap olmuş, ıssız duran bir şehre uğrayan ve "Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?”  diyen kimseye bir baksana. Bu sözü üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. Ona "Ne kadar kaldın?" dedi. O da "Bir gün veya bir günden az kaldım." dedi. Allah "Hayır, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; bunu yapmamız seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz? O, kendisine bunlar apaçık belli olduktan sonra "Artık anladım ki, Allah her şeye kadirdir." dedi. (2/259)

Hani İbrahim "Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster." demişti. Allah ona "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır inandım, ancak kalbimin tatmin olması için." dedi. "Öyleyse dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra her dağ başına onlardan bir parça bırak, sonra da onları çağır. Sana hızla gelirler. Bil ki Allah Azîz’dir, Hakîm’dir." (2/260)

Diğer örneklerde şunlardır:  Üç yüz seneden fazla mağarada uyutulduktan sonra Ashab-ı Kehf’in diriltilmesi (Kehf 18/9-19), İsrailoğullarından ölmüş birisinin, kendisine bir sığırın bir parçasıyla vurularak diriltilmesi (Bakara, 2/72-73), Sina çölünde İsrailoğullarından bir topluluğun topluca öldürülüp diriltilmesi (Bakara, 2/55-56), Hz. İsa’nın bir mucize olarak bazı insanları hayata kavuşturması ve bunun yanında Allah’ın izniyle çamurdan yaptığı kuşlara üfleyip onları diriltmesi (Al-i İmran 3/49; Maide 5/110).

C. DİRİLİŞİN KarşılaştırılabİLİr Örneklerİyle İspat

Kur’ân, bizlere dirilişin karşılaş-tırılabilir, seyredilebilir örneklerini hatırlatır. Bu örnekler uzakta olmayıp, inanan, inanmayan herkesin yanı başında bulunan, şahit olduğu örneklerdir.

Kur’ân tecrübe dünyasından gösterdiği delillere dayanarak dirilişin aklî temellerini gösterir. Dirilişi inkâr edenlerin itirazlarının ilmî bir değer taşımadığını ortaya koyar. Kur’an dirilişi imkânsız görenlere karşı kupkuru ölü arzın yağmur suyuyla canlanışını ve bitkilerle bezenişini ve insanın tecrübe ettiği uyku örneğini, yeniden dirilişin mümkün olduğunu ispatlayan deliller olarak sunar.

Bununla aklın, tefekkür yoluyla varabileceği sonuçlar, öğretici bir üslup içinde verilir. Kur’an’ın ispat ve ikna üslubunu, bir hocanın talebesine ders vermesi gibi değerlendirmek mümkündür. Kur’an’ın sunduğu bu deliller filozofu ve avamı ikna eder. metodundan daha üstünü gösteri-lemez. Kur’ân’ın bu maksatla insanların dikkat nazarlarına sunduğu bu örnekler şunlardır:

1. Ölümünden Sonra Yeryüzünün Canlandırılması

Kışın adeta ölen yeryüzünün baharda tekrar diriltilmesi, Kur’an’da öldükten sonra dirilişin imkân dahilinde ve seyredilebilen bir vakıa olduğunu gösteren en çarpıcı örnektir. Allah’ın yeryüzüne koyduğu kanunla her şey tekrar tekrar yenilenmektedir. Her şey yok edilip tekrar geri döndürülüyorsa, insanın da öldükten sonra diriltilmesi niçin mümkün olmasın?

Kıştan sonra baharın gelişini sürekli görüp seyrettiğimiz bir âlemde yeniden dirilişi uzak görmemizin bir anlamı olabilir mi? Her baharda sayısız “ba’sü ba’de’l-mevt/öldükten sonra dirilme” olayının gerçekleştiği dünyaya bir kez ibret gözüyle bakabilen, kendisinin de öldükten sonra dirileceğini anlamada güçlük çekmeyecektir. Kur’an’da bu hususa işaret eden pek çok ayet vardır:

“Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl da diriltiyor. Bunları yapan (O Allah), şüphesiz ölüleri de diriltir. O her şeye kadirdir.” (Rûm 30/50)

“O’nun ayetlerinden biri de şudur: Sen, toprağı boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine bir su indirdiğimiz zaman, titreşir ve kabarır. Onu dirilten Allah, ölüleri de diriltir. O, her şeye gücü yetendir.” (Fussilet 41/39)

Yaratılışın birliğini göstermesi açısından Kur’ân’ın ölü arzı insanın dirilişine delil olarak getirmesi, önemli bir husustur. Zira o Mutlak Kudret, her zaman diliminde dünyanın şeklini hangi kanunla değiştiriyorsa, kıyamet gününde kâinatın şeklini de aynı kanunla değiştirir. Kışta ölmüş bütün ağaç ve bitkileri, hangi kanunla diriltiyorsa, öldükten sonra da insanları aynı kanunla diriltir.

Konuyla alakalı ayetlerin fezlekesinde (:sonunda), “İşte böyle çıkartı-lacaksınız.”[3] veya “İşte çıkış da böyledir.” (Kaf 50/11)  denilerek, insanlara “Nasıl ölü toprak canlanıyor, ağaçlar ve bitkiler yerden çıkarılıyorsa, siz de kabirlerinizden çıkarılacaksınız.” mesajı verilir.

2 İnsanın Her Sabah Uyandırılması

Kur’ân’ın tecrübe dünyasından ele aldığı deliller arasında uyku örnek verilir. Eğer insan, ölüme benzeyen uykuya dalışından sonra tekrar hayata dönüşü üzerinde düşünürse yeniden dirilişi anlamada zorluk çekmeye-cektir.

“O’dur ki, geceleyin sizi öldürür gibi uyutur, gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra da belirlenmiş bir süre geçip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Yine dönüşünüz O’nadır; (ve yine) O, dünyada yaptıklarınızı size haber verecektir.” (En’âm 6/60)

Elmalılı Hamdi Yazır’ın da söz konusu ayetteki, “Sonra (gündüzün yine) sizi diriltir.” kısmıyla bir değerlendirmesi şöyledir: Allah, bedeninizde zedelenen, uzuvlarınızdan ölen kısımları uykuda haberiniz olmadan telafi ederek yeniler ve sizden aldığı şuur ve idraklerinizi yine sabahleyin size geri verip önceki gibi maddî ve manevî hayatınızla sizi tekrar diriltir, uyandırır. Siz ancak o zaman geceyi gündüzü fark eder; kendinizi ve geçmiş kazançlarınızı hiç kaybet-memiş, arada hiçbir kesinti fasılası geçmemiş gibi bilir tanırsınız. İnsanın sahip olduğu maddî-manevî her iki hayat, her gün her gece ve hatta her an böyle ruhanî ve cismanî bir diriliş içindedir. Bunu birçokları mecazî bir mana ile dirilme kabul ederlerse de, basiret gözüyle bakıldığı zaman, bunun tam manasıyla bir diriliş olduğu ortaya çıkar.”[4]

Zümer Sûresi’nde konu ile ilgili şu ayet vardır:

“Allah, insanların canlarını ölümleri sırasında, ölmeyenlerin canlarını ise uykuları sırasında alır. Hakkında ölüm hükmü verdiği canı tutar, ölüm hükmü vermediği canı ise belirli bir süreye kadar salıverir. Muhakkak ki bunda, düşünen kimseler için alacak ibretler vardır.” (Zümer 39/42)

Bu ayetler ölüm ve uyku arasındaki benzerliği açıklamaktadır. Uyku, küçük bir ölüm; ölüm ise, büyük bir uykudur. Her iki durumda da insan canı için bir hayattan başka bir hayata geçiş söz konusudur. Her gece ölümün bir nevi küçük kardeşi olan uykuya dalan ve her sabah yeniden dirilircesine dünyaya gözünü açan insan, dirilişin alametlerini her gün seyrediyor. İnsan, öldükten sonra dirilişin bir benzerini, uyuma ve uyanması ile fiilen yaşamaktadır. Kur’ân, ölümle uyku, dirilişle uyanma arasındaki bu benzerliğe dikkat çekerek şu mesajı verir: Allah insanı nasıl uyutuyorsa, öyle öldürür; nasıl da uyandırıyorsa öyle diriltir.

Çekirdek/tohum yere atılır kabuğunu kırar yeni bir hayat başlar.  Ağaç olur göğe doğru dal budak salar. Yapraklarla süslenir, meyvelerle donatılır. Daha sonra da her şeyini döküp kupkuru bir odun haline alır. Fakat yeni bir baharda tekrar canlanır. Bir takım haşerat sonbaharda ölüme benzer kış uykusuna yatar. İkinci bir baharda yeniden uyandırılır. Bütün varlıklara konan bu kanundan insanın müstesna tutulmasına nasıl ihtimal verilebilir

Kur’an’da dirilişin mümkün olduğu ve zamanı geldiğinde de gerçekleşeceği çok net bir şekilde ifade edilmektedir. Bu konuda muhtelif delillerin yanında, vaad (:cennet vaadi) ve vaîdlerinde (:cehennnem vaadi) hilafı muhal olan Allah’ın insanları yeniden dirilteceğini bildirmesi haşre imanın en temel delilidir.

 



[1]  M. Gazâlî, Akîdetu’l-Muslim, s.259.

[2] Araplar bu iki yeşil ağacı merh ve afâr olarak isimlendiriyorlardı.

[3] A’raf 7/25; Rum 30/19; Casiye 45/35.

[4] Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, 3/1949-50.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

KEVSER SURESİNİN İNCELENMESİ