GELECEK BİLİNÇLE İNŞA OLUR
GELECEK BİLİNÇLE İNŞA OLUR
Müslüman toplumlar bilinç donanmadan gelecekten söz edemezler. Yani
bilinç varsa gelecekte var demektir.
Gelenekçilikle bütünleşip onu ideoloji haline getirdikçe İslami bütünden
her geçen gün daha çok uzaklaşıyoruz. Gelenekçi kültürün tahakkümü sebebiyle
vakti kuşanamıyoruz böylece zamanımızın sorunları karşısında çaresiz kalıyoruz.
İslam algısında yozlaşma her geçen gün daha da büyüyor. İslam’ı, bir bütünlük
içerisinde temsil edemiyoruz. Topluma, tarihe, siyasete müdahale etmeyen bir
İslam tanımı yapılıyor ve dayatılıyor. İslami bütünlüğün yerel bir kültür ve
geleneğe indirgenmesi karşısında bilinçli bir farkındalık ve sorumluluğa sahip değiliz.
Yani İslam’ın, bir milletin/mezhebin/ulus-devletin mülkü haline gelmesi,
getirilmesi bizleri rahatsız etmiyor. Bunları kanıksar hale geldik. Kapsayıcı
bir ufuk/bilinç/duyarlılık ve ahlaktan uzaklaşıyoruz. Hal böyle iken gerçek
dışı beklentiler içerisine girebiliyor ve gelecek tasavvurları yapıyoruz.
Resimdeki ateş ne kadar ısıtırsa, bu durumda gelecek inşa edebilir.
İnsanlığı hiçbir şekilde etkilemesi, dönüştürmesi mümkün olmayan eski
metinleri ezber yoluyla tekrar etmek/aktarmak İslami eğitim/öğretim sanılıyor.
Düşünsel olarak geçmişi, pratik yaşam olarak Batı’yı taklit ettiğimiz için,
yeni bir insan/toplum inşa edemiyoruz. Özellikle genç nesiller dijital
prangalar sebebiyle, düşünemez hale geliyor. Dijital ürünlerle bütünleşen
günümüz insanı, teknoloji tarafından kullanılıyor. Dijital kuşak anlam
arayışından ve anlam dünyalarından uzaklaşıyor. Aşırı akılcılık, aşırı
rasyonalite, mekanikleşme, ilahi değerlerden bağımsız dünyalar/hayatlar
oluşturuyor.
Kur’an’da bizlere yüklediği bütün sorumlulukları, içtenlikle
yüklendiğimizde Allah varoluşumuzu şekillendirir. Gelenekçi, görenekçi,
menkıbeci, hamasi, popülist bir kültürle İslami bir gelecek inşa edilemez. Resmi ya da geleneksel paradigmaların ve
sınırların içerisine hapsolmak, sürünün bir parçası olmak, muhalefet etmemek,
sorun çıkarmamak, ahlaki çürümedir.
Hayal dünyalarında yaşayarak değil, gerçeğe uyanarak birey ve toplumu
inşa edebiliriz. Alışkanlık/bağımlılık yapan gelenek uyuşturucularından
kurtulamadığımız takdirde farklı dünyaların ve farklı olanın gerçeğine
açılamayız. Bilginin ideolojik, ırkçı, Oryantalist amaçlarla biçimlendirildiği
dijital zamanlarda ise daha çok dikkate ihtiyacımız var. Her gün biraz daha
azgınlaşan kapitalist imparatorluk, bilişim yoluyla yayılmacılığını sürdürüyor.
Her tür bilginin emperyalist sistem tarafından kontrol edildiğini, medyanın
olaylarla ilgili olarak yansıttıklarıyla gerçekler arasında uçurumlar olduğunu
unutmamalıyız. “Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirdiğinde onu
iyice araştırınız…” (Hucurat/6).
Emperyalist sistemin her dönemde yeni sömürgeleştirme biçimleri
bulabildiğini unutmamalıyız. Taşralılaştırılmış kültür-zihniyet-zihniyetle,
sözünü ettiğimiz sömürgeleştirme biçimlerini fark edemeyiz. İslam’ın/Müslümanlığın
mezhep ve cemaat vesayetinden kurtarılması, İslami bilincin
bağımsızlaştırılması gerekir. İslam’ın kendisi olmaktan çıkarıldığı, gelenekçi,
statükocu kalıplara sokulduğu, iktidarların İslamı araçsallaştırabildiği,
mezhep, cemaat çıkarı doğrultusunda çarpıtılabildiği bir dünyada, hiçbir zaman
ve hiçbir şekilde evrensel bir İslam ufkuna ulaşmamız mümkün olmayacaktır.
İslam’ın evrenselliği emperyalist olmayan bir evrenselliktir. İslam’ın evrenselliği,
anlam arayan insanlığın varoluşsal sorun ve hassasiyetlerine çözüm sunan bir
evrenselliktir.
Vahye dayalı temel ilkelerini kaybeden Müslümanların kapitalist sisteme
teslim olmaları gerekçelendirilebilecek bir durum değildir. Kur’an’ın
temel ilkelerini terk ederek kapitalist sisteme entegre olan Müslümanlar
kendilerini sorgulamalıdırlar. İslami(!)
cemaatler çok edilgin tüketicilerden oluşuyor. Cemaatlerdeki paket dini proğram
ve düşünce tüketiliyor. Aykırı düşünenlerin dinden çıkacağı pompalanıyor. Müslümanlar
Şeyh, Abi, hangi partiyi gösteriyorsa o partinin liderine kayıtsız şartsız biat
ermektedir. İktidardan ve otoriteden
bağımsız bir dil, muhalif bir dil oluşturarak iktidara ve otoriteye doğruları
söyleyebilmeliyiz. Dünyayı değiştirme, dönüştürme bilinç ve iradesine sahip
olmak isteyen Müslümanlar, her tür putçuluğa karşı, -iktidar/para/çıkar- olmalıdırlar.
Cemaat mensuplarının yalnızca kendi liderlerini kutsallaştırmaları da bir başka
putperestliktir.
Kur’an, hiçbir şekilde, mezhep/cemaat çıkarı doğrultusunda,
bütünlüğünden bağımsızlaştırılarak yorumlanamaz. Nerede olursa olsun, düşünce
ve yaşayış tarzımız İslami bütünlüğü yansıtabilecek bir ufuk içerisinde
somutlaştırılmalıdır. Eleştirel bir bilince sahip olması gereken her Müslüman
kendisinden sorumludur. İslam’a kurulan millileştirilme,
sünnileştirme, şiileştirme, selefilestirme, vahhabileştirme,, batınileştirme,
nurculaştırma, folklorikleştirme, sülaymancılaştırma, bireyselleştirme
tuzakları karşısında Müslümanların güçlü bir farkındalık sahibi olmaları
gerekir.
Müslümanlar son üç yüz yılda maruz kaldığı bunca felaket, acı, ıstırap
ve yıkıma rağmen; bakış açılarını kökten değiştirmeye cesaret edemiyorlar. Müslümanım
deyip tarihi, hayatı, dünyayı seküler ölçütler temelinde yaşıyorlar.
Hayatlarında köklü, anlamlı, değişiklikleri gerçekleştirebilecekleri ilahi
modele (Kur’an’a), yabancılaşıyorlar. Kur’ani ahlak her gün biraz daha
aşınıyor, buharlaşıyor. Dünya çapında
yaşanan çok ağır ve büyüyen sorunlara, dünya çapında karşılıklar, yanıtlar ve
çözümlemeler bulmak gerekirken, Müslümanlar bataklıktaki sineklerle meşgul
olmaktadırlar. Bu sorunlar karşısında
hiçbir etnik, yerel, milliyetçi, mezhepçi, cemaatçi tavır ve yorum asla
tutunamaz. Birbirlerine kapalı, birbirlerinden hiçbir şey öğrenmek istemeyen,
öğrenmek bir yana birbirleriyle kavgalı yapılardan bir umut, bir ışık çıkmaz.
Müslümanlar niceliklere indirgenmiş olan hayatı, her
şeyden önce niteliksel bağlamda yeniden İslamı ilkeli bir şekilde yaşayarak
somutlaştırmaları gerekir. Müslümanlar olarak geçmişin tekrarı olan bir bugün
yaşıyor. Müslümanlar tarihten ibret almak yerine, onunla övünmeyi tercih
ettiler. Zihinsel bir devrim gerçekleştirilemediği takdirde, gelecek de,
bugünün tekrarı olacaktır.
Müslümanların bilinçsizliği sebebiyle bugün, pek çok İslami yapı ve
isim, -Mevlana, İbn-i Arabi, tarikatlar, Süleymancılık ve Nurculuk gibi-
küresel bir siyasal proje adına maalesef araçsallaştırılmışlardır. Küresel
iletişim aygıtları, sistemleri toplulukları özellikle de genç kuşakları,
ulus-ötesi bir dünya ile bu dünyadaki gelişmeler, oluşumlar ve fikirlerle
buluşturuyor. Ulus-devletler, bu gelişmeler karşısında savunmasız ve dirençsiz
hâle getiriliyor. Bu durum karşısında genç kuşaklar çok ciddi bir biçimde değer
erozyonu yaşıyor. Modern ideolojilerin büyüleyici ikna gücüne karşı
genç kuşakların tutunabilecekleri güçlü referans kaynakları yok. Çünkü gençlere
din ve değer diye sunulanlar onların aklına ve kalbine hitap etmiyor. İslam’ın
bireysel bir dindarlık biçimine ve geleneğe dönüştürülmesi karşısında, genç
kuşaklar küresel dinamikler doğrultusunda tercihler yapıyor.
Evrensel İslami bilinç etnik, cemaatçi ve mezhepçi bencillikleri,
saplantıları ve bağnazlıkları aşmakla başlar. Tüm insani alanları ve ilgileri
kapsamayan İslami bir perspektif ve ufuk yeni bir birey ve toplumu inşa edemez.
İslam, bütün bir insanlığa hitap eden bir dilin, bilincin, ufkun,
ahlakın, vicdanın, duruşun adıdır. Bu nedenledir ki, Müslümanların İslamı
temsil sorumlulukları vardır. İslami bilincin merkezinde tevhit, adalet ve özgürlük
vardır. Müslümanların -özellikle gençlerin- öncelikle kendi zamanlarının
gerçekliğini bütün boyutlarıyla analiz etmeleri çözümlemeleri gerekir. Genç
kuşaklar özgün bir bilince ve duruşa sahip olmadıkları takdirde, büyük sürünün,
küçük bir parçası olurlar. Varoluşu tek yorum, tek isim, tek liderle
(dini/siyasi) sınırlandırmak, hiçliğe kürek çekmektir.
Müslümanların en büyük düşmanı politik ve dini popülizmdir. Popülizmler
herkesi düşüncesizleştirir, ahmaklaştırır, mankurtlaştırır, aptallaştırır. Popülizm
sürü gütmenin dilidir. Popülizmlerin herkes üzerinde telafi edilmesi zor,
uyuşturucu benzeri etkiler uyandırdığı unutulmamalıdır. Müslümanlar bütün
insanlığı ilgilendiren her türlü çaba, çalışma, eser ve yapıyı eleştirel ve
seçici bir dikkatle, Kur’ani bir duyarlılıkla takip etmeleri gerekir.
Müslümanlar olarak, 21’inci yüzyılda ne ifade ediyoruz, nerede
duruyoruz, karşı karşıya bulunduğumuz tehditlerle nasıl başa çıkabiliriz gibi
sorulara ikna edici cevaplar bulmak zorundayız. Her alanda evrensel geçerliliği
olan bir dil, söylem, düşünce ve kültür üzerinde çalışmak bu konular etrafında
gerektiğinde risk almaya hazır olmak durumundayız. Bu ise bütün
bağımlılıklarımızdan kurtulmadan olmaz.
Yorumlar
Yorum Gönder