EKLEMLENMEK

 

EKLEMLENMEK

“İki değişik yapının karşılıklı ilişkisi sonucunda etkileşime giren yapılardan daha zayıf olanının güçlü olanın bir parçası durumuna gelmesi; kültürel ölçüt ve alışkanlıkların görece özerk olması ve bir sınıfa özgü olanın başka sınıflarca da benimsenip kullanılması.” Eklemlenme (entegrasyon) olarak tanımlanmış.

İktidarın dönüştürücü gücünü kimsenin inkar etmediği gibi, iktidarın dönüştürücü gücüne direnen kişi sayısı da yok denecek kadar da azdır.

Güç ve iktidar ilişkisi ne kadar çetrefilli bir konu ise güç ve iktidar tanımı da o kadar karmaşık bir mesele. Herkesin tutkun olduğu, kaçındığı, meşrulaştırdığı iktidarı farklı olabilir. İslamcılar, iktidarın bu dönüştürücü gücü içinde eridi ve iktidarın dönüştürücü gücüne direnemedi, yaşamını da bu döngü içinde iktidara eklemledi.

Statükoya eklemlenmek,  eski köke (sekülerizm)  payanda olmayı kabullenmektir. Alternatif bir hareket, düşünce ‘devletleştikçe’ dinamizmini kaybeder. Devlet denilen müesses nizamla özdeşleştikçe muhalif olma yeteneğini/refleksini, yani alternatif olma imkânını kaybeder. Statükoya eklemlenen her  hareket umut olma kabiliyetini yitirir.

İktidarın meşruiyet nereden aldığı, yöntem ve hukukunun neye yaslandığı önemli bir meselesidir. İktidarla ilişkiye geçenlerin de bu ilişkilerindeki ilkeleri ilişkinin meşruiyetini verir. Statükolaşmak ayartıcı ve çürütücüdür.

Müslümanların iktidar ilişkilerinin, bireysel ve toplumsal düzeyde, referansını nasıl sağladığı, neyi amaçladığı ve nasıl gerçekleştiği sorusu üzerinde kafa yormak lazımdır.

Müslümanca duruş ile sağcılaşma arasındaki derin çelişki vardır. Müslümanlık da zorunlu olarak sağcılaşmayı gerektirmez. Sağcılık Müslümanca bir duruşun içini boşaltan, gelecek umudunu karartan bir akıl tutulmasıdır.

Parçalanmış bilinçler en çok güç-iktidar ilişkilerinde kendini gösterir. Hem ahlaki hem ilkesel düzeyde müslümanca yaşayabilme imkanları ararken güç karşısında yenik düşülen yahut gücün belirlediği iktidar ilişkilerinin düşünce dünyamızı, hayat tarzımızı şekillendirdiği bir yozlaşma içindeyiz. İki asırdır dolaylı ve doğrudan olarak Müslümanlar siyasi, iktisadi ve düşünce yapılarını biçimlendiren küresel sistemin kuşatması altındalar.

Küreselleşme aracılığıyla maruz bırakıldığımız aralıksız ve hızlı değişimle ilgili derinlikli çalışmalar yapmıyoruz. Politik popülizm dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyoruz. Neyi kaybettiğimizi bile hatırlamıyoruz.  Kaybettiklerimizin yerine ne koyacağımızı da bilmiyoruz. Yerel sınırlar, yerel gelenekler paralelinde düşündüğümüz için, bağımlılıklarımızı inatla sürdürüyoruz.

Bir dönem İslami duruşa, en radikal söylem ve yazılara imza atanların bile kişisel çıkarlarından dolayı olmasa bile devletli olmanın ayartıcı iğvasına kapılmak, eksen değiştirmek, statükoyla özdeşleşerek sağcılaşmak,  devletliler nezdinde kalem oynatmak, eski köke payanda olmak halleri artık gelenek oldu. Ayrı duranlar ise hain olarak yaftalanmaktadırlar.

Siyasal muhalefet yaparken ekonomik eklemlenmelerle küresel sisteme odun taşımak parçalanmış bilinçlerin bir açmazıdır. Günlük hayatından ekonomik faaliyetlerine kadar harama bulaşmamak için çaba sarf ederken siyasal duruşunu, söylemini küresel kavramların, seküler modellerin kuşattığı topluluklar olduğumuzun farkında bile değiliz. Günlük hayatta Müslümanca yaşamaya çalışırken zihin kalıplarımız, düşünüş biçimlerimiz ve kavramlarımız tümüyle ödünç alınmış modellerle kuşatılmış olabiliyor.

Modern ya da geleneksel statükolara eklemlenerek yaşamak, yeni seçenekler geliştirme yeteneğine/bilincine sahip olmamaktan kaynaklanan bir teslimiyetçilik biçimidir. Yeni seçenekler geliştirmeyenler, eski seçeneklere mecbur kalırlar. Kendi zaaflarımızla hesaplaşıncaya kadar bu durum maalesef hep böyle devam edecektir.

Bu halin en müşahhas biçimde kendini gösterdiği siyasal tavır sağcılaşmaktır. Çürütücü bir statüko derinleşmesiyle ortaya çıkan bu durum sadece politik konum ve güç ilişkileriyle sınırlı değil; bilakis düşünüş biçimi, hatta ahlaki bir tutumdur.

Sorunların kaynağından ya da çözüm önerilerinden bahsederken hep düşünceye atıf yaparız. Çünkü insanların yükseliş istikameti düşünmekten geçiyor. Kuyuya atılan bir kişinin çıkışı ya birinin yardımla ya da fiziki becerilerini kullanabilmesiyle mümkündür. Kuyuya atılan insan bedeni değil de aklı ise tek çıkış yolu düşünmekten geçer.

Tarih aslında bunun ispatlarıyla doludur. Bizim için en göze çarpan örnek örnekliğidir. Çünkü  Mekke’de kuyuların belki de en derini mevcuttu. Mekke ahalisi kurulu düzenin çarklarında ömürlerini tüketiyordu. Peygamberimizin önderliğinde insanlık bu kuyudan kurtulmayı başarabildi.  İşte bu kuyudan çıkış hikâyesinin merkezinde düşünmek vardır.

Hz. Peygamberin Mekke döneminde yürüttüğü mücadelesinin temelinde tevhit ve adalet ilkeleri vardı. Sorgulayan aklın zindeliğinde parçalanmış iman yerini tevhide, parçalanmış toplumsal yapı yerini adalete bırakmıştır.

Düşünmeyi bırakan insanın sarılacağı tek değer mevcudun kutsanmasıdır. Tam burada muhafazakârlık devreye girer. Topluma istikamet verecek kötünün ilgası, iyinin ve güzelin ise ihyasıdır. Ancak tarihte ve günümüzde karşılaştığımız çarpık muhafazakâr refleksler mevcudu bütün kötülükleriyle birlikte kutsanmasını amaçlar. Çünkü mevcudu korumak kolaydır, aynı zamanda mevcudu korumak menfaatleri korumaktır.

Müslümanların içinde bulunduğu hal-i pür melalin temel sebebi düşüncenin muhafazakârlaşmasıdır. Çünkü düşünce diriltici bir eylemken düşüncenin muhafazakârlaşması zihinleri dondurur. Düşünceyi asli amacına yönlendirmek diriliş ruhunu doğurur.

İnsanlık çapında, dünya çapında yaşanan sorunlara, dünya çapında karşılıklar bulmak gerekir. Bu sorunlar karşısında hiçbir etnik, yerel, milliyetçi, mezhepçi ve muhafazakâr tavır ve yorum asla tutunamaz. Birbirlerine kapalı, kavgalı milliyetçi/mezhepçi parçalanmalardan bir umut çıkarılamaz.

Evrensel sorumluluk ve bilinç etnik ve mezhepçi bencillikleri, saplantıları, bağnazlıkları aşmakla başlar. Tüm hayatı kapsamayan İslami bir perspektif ve ufuk olmadan düşünülemez.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

KEVSER SURESİNİN İNCELENMESİ