İNSANIN OLUMLU VE OLUMSUZ ÖZELLİKLERİ
İNSANIN OLUMLU VE OLUMSUZ ÖZELLİKLERİ
İnsan, Allah’ın kendi eliyle yarattığı (Sâd,
38/77), ruhundan üflediği (Hicr,
15/29; Sâd,38/72), maddî ve
manevî organ ve cihazlarını düzgün ve dengeli bir şekilde düzenleyip (İnfitâr,
82/7), en güzel sureti verdiği
(Tîn, 95/4), değerli
kılıp varlığın pek çoğuna üstün tuttuğu (İsrâ, 17/70), göklerde ve yerde olan varlıkları
onun için yaratarak (Bakara, 2/29) bütün bu varlıkları kendisine teshir ettiği en şerefli
mahlûkudur (İsrâ, 17/70).
Allah yeri, göğü ve ikisi
arasındakileri her şeyi insana musahhar etmiş (Lokmân, 31/20; Câsiye,
45/13) her şeyi insanlar için
yaratmıştır (Bakara, 2/29).
“Sizi boşuna yarattığımızı,
huzurumuza dönüp hesap vermeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun, 23/115) Müfessirler bu ayete, “Yani sizi
birbirinizle vakit geçirip eğlenmek için yaratmadık. Sizi ancak ibadet etmeniz
için yarattık (Beydavi). Haklarında
mükâfat ve ceza söz konusu olmaksızın, hayvanları yarattığımız gibi, sizi de
böyle yaratmış olduğumuzu mu zannediyorsunuz?” gibi manalar vermişlerdir (Kurtubi).
İnsan,
iyi ve kötü olmak üzere iki yönlü kabiliyeti (fücur ve takva) olan bir varlıktır. “Nefse ve onu biçimlendirene, sonra ona fücurunu (:günaha
meyli) ve takvasını (:sorumluluğu ve sakınma bilincini) ilham edene (yemin
olsun ki). Nefsini arındıran kurtulmuştur. Onu kirletip örtense kayba
uğramıştır.” (Şems 91/7-10). Bu iki yönden birisinin ağırlık kazanmasında ve harekete
geçmesinde, insanın tabiatı, ruhsal durumları, bulunduğu ortam ve aldığı terbiye belirleyici rol
oynamaktadır.
Kur’an’da
İnsanın Olumsuz Özellikleri
Kur'an'ın ifadelerine göre insan, istikrarsız, değişken, zayıf, hırslı
ve huysuz bir tabiata sahiptir.[1]
Allah, insanın yükünü hafifletmek ister, çünkü insan zayıf yaratılmıştır.(
Nisâ, 4/28)
Kur'an'a göre; insan acelecidir, aceleci bir tabiatta yaratılmıştır,[2]
sabırsızdır, çabuk şikâyet eder,[3]
nankör,[4] mala
ve dünyalığa (menfaatine) düşkündür.[5]
İnsan, eli sıkı ve cimri,[6]
rahatına düşkün (Tevbe, 9/86) kendine aşırı güveni olan, şımarık ve kibirlidir.[7] İnsan
aldanıcı (A'raf, 7/22), taklitçi,[8]
unutkan,[9] bilgisizce
tartışan,[10]
karamsar ve ümitsizlik eğilimi taşıyan,[11] bir
yaratılışa sahiptir.
Kur'an,
insanı bütün yönleriyle tanıtırken, tedavi yollarını
ve kurtuluş çarelerini de kendisine öğretmektedir. Örneğin Teğabün
64/16-17. Ayette cimrilikten
kurtulmanın yolu ve alternatif çözüm için şöyle buyrulmaktadır: “Öyleyse güç
yetirebildiğiniz kadar Allah'a karşı takvalı olun. Dinleyin, itaat edin, kendi
iyiliğiniz için infak edin. Kim nefsinin bencilliğinden korunursa; işte
kurtulacak olanlar onlardır. Eğer Allah'a güzel bir borç verirseniz, onu sizin
için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah şükre karşılık verendir, cezalandırmada
acele etmeyendir.”
Arzusunun
Esiri Olan İnsan: Hevasını ilah
edinen kişiyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın? (Furkan, 43)
Ahdinde
Durmayan İnsan: Allah’a
verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte
onlar için ahirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet
günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için korkunç
bir azap vardır. (Ali İmran, 77)
Azgın
İnsan: Bir mümin hakkında onlar ne bir
yemine saygı gösterirler ne de bir antlaşma şartına. Onlar düşmanlık dolu,
azmış kişilerin ta kendileridir. (Tevbe, 10)
Bilgisizce
Tartışan İnsan: İnsanlar içinde
öylesi vardır ki, Allah konusunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlık getiren bir
kitaba sahip olmaksızın mücadele edip durur. (Hac, 8)
Kur’an’da İnsanın
Olumlu Özellikleri
1-İnsan,
yeryüzünde halifedir. (2/Bakara, 30; 6/En’âm, 165)
2-İnsan,
çok büyük bir ilmî kapasiteye sahiptir. Çünkü Allah, ona kendi ilminden
öğretti. Melek olsun, diğer varlıklar olsun ona öğretilen ilimde, yani eşyanın
mahiyetini bilmekte ona erişemezler. (2/Bakara, 31-33)
3-İnsan,
Allah’ı tanıma kabiliyetini fıtratında taşır. Bunun için küfür ve inkâr,
insanın fıtrî tabiatından bir sapmadır. (7/A’râf, 172; 30/Rûm, 43)
4-
İnsanın özünde, hayvanda ve bitkide bulunmayan büyük bir güç vardır. İnsan, hem
maddedir, hem de mana; hem cisimdir, hem de ruh. (32/Secde, 9)
5-
İnsan, halife olduğu gibi, Allah’ın emanetini de taşır. O ölçüde sorumludur. O,
yeryüzünü kendi çaba ve girişimiyle imar edeceğine dair söz vermiştir. (33/Ahzâb,
72)
6- İnsan,
ahlakî vicdana sahiptir. İyiliği ve kötülüğü seçme kabiliyetine sahip iradeli
bir canlıdır. Saadeti ve şekaveti seçmede serbest bırakılmıştır.
(91/Şems, 8-10; 76/İnsan, 3)
7-
İnsan, özünde şeref yüceliğini taşır. Allah, onu diğer varlıklara nazaran daha
üstün yaratmıştır. Fakat kendi üstünlük ve şerefini sezmezse, aşağılığa ve
esarete düşer. (17/İsrâ, 7, 70; 95/Tin, 4 - 5)
8-
İnsan, kendisini yaratan Allah’ı hatırlama kabiliyetine de sahiptir. Allah’ın
yüce varlığını kavrar, O’na varmak için tüm diğer arzulardan vazgeçebilir. (84/İnşikak,
6; 13/Ra’d, 28)
9-
Yeryüzündeki bütün nimetler insan için yaratılmıştır. Diğer yaratıklar onun
hizmetine verilmiştir. (2/Bakara, 29; 45/Câsiye, 13)
10-
İnsan, Allah’a karşı sorumlu tutulmuştur. Yalnız Allah’a ibadet eder, O’na
kulluk edip emrine itaat eder. (51/Zâriyât, 56)
11-
İnsana yaratılış gayesi öğretilmiştir. Allah’ı unutursa, kendisini de unutmuş
olacaktır. Allah’ı unutan insan, yeryüzünde şaşırmış bir varlık haline gelir. (59/Haşr,19)
12-
İnsan, yalnız maddî meseleler için çabalayıp maddi yönünü tatmin etmez. O,
Allah’ın rızasını hedeflerin en yücesi olarak seçer. Yalnız O’nun rızasını
kazanmak için çabalar. (89/Fecr, 28; 9/Tevbe, 72)
İnsanın
dünyaya geldiğinde cehalet ve aczi onun bütün ömrü boyunca her türlü şeyi
öğrenmeye ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
İnsan, bu dünyaya sadece dünyevî meşgalelerle uğraşmak için değil, ilim
öğrenerek şuurlu bir şekilde ibadet edip tekemmül etmek için gönderilmiştir.
Ondan istenen şey, Allah’ın kendisine bitkileri, hayvanları ve cansız maddeleri
musahhar kıldığı zata dua, sığınma, O’ndan isteme, yalvarma ve kulluktan
ibarettir.
[1]
Bu konudaki bazı ayetler için bkz.: Nisâ, 4/128; Neml, 27/14; Meâric,
70/19-21; Haşr, 59/9; Teğâbün, 64/16;
Zümer, 39/8, 49; Lokmân, 31/32.
[2]
Enbiya, 21/37; İsrâ, 17/11
[3]
Meâric, 70/19-21
[4]
Âdiyât, 100/6-8; Fecr, 89/15-16; Abese, 80/17;Şûrâ, 42/48; Zuhruf,
43/15; Fussilet, 41/50-51; Zümer, 39/8, 49;
Ankebût,
29/10, 65; Rûm,30/33; Furkan, 25/50; Hac, 22/11, 66; İsrâ, 17/67;
İbrahim,14/34; Hûd, 11/9-10;
Yunus, 10/12, 21.
[5]
Âdiyât, 100/6-8; Kıyâmet, 75/20-21; Âl-i İmrân, 3/14; Kehf, 18/46;
Münâfikûn, 63/9.
[6]
İsrâ, 17/100; Teğâbün, 64/16-17.
[7]
Beled, 90/5; Hûd, 11/9-10; Sâffât, 37/35.
[8]
Mâide, 5/104; Lokmân, 31/21; Zuhruf, 43/22; A'râf, 7/28.
[9]
Bakara, 2/286; Tâhâ, 20/115; En'âm, 6/44; Mâide, 5/13-14; Haşr, 59/19;
Sâd, 38/26; Kehf, 18/73.
[10]
Hac, 22/3, 8-9; Kehf, 18/54; Yunus, 10/36, 39, 66; Lokmân, 31/20.
Allah Teâlâ, esasen insanın hiçbir şey
bilmezken dünyaya getirildiğini (Nahl, 16/78)
beyan etmektedir.
[11]
İsrâ, 17/83; Fussilet, 41/49; Rûm, 30/36.
Yorumlar
Yorum Gönder