MEALLERİMİZE GENEL BİR BAKIŞ (I)

 


MEALLERİMİZE GENEL BİR BAKIŞ (I)


Kur'an mealleri, onları hazırlayanların (gramer, anlam örgüsü, kelime bilgisi vs.) birikimini ve Arapça ile Türkçe’ye hâkimiyetlerini yansıtmaktadır. Bu açıdan her mealde farklı yaklaşımların/çevirilerin mevcudiyeti doğaldır. Dini anlama ve yaşama niyetinde olanların belki de en çok güvenecekleri ve faydalanacakları eserler Kur'an mealleridir.


Arapça bilmeyen Müslümanlar için Kur'an meali okumak ekmek gibi su gibi öneme haizdir. Bilgi, kendini tartma, sorumluluklarını belirleme, ibret alma açısından bu imkân sürekli olarak değerlendirilmelidir. İmanlı okur bu sayede, kendisini cehenneme veya cennete götürecek yolları keşfedecek, müfsit olmaktan kurtulacak, ıslah edici bir kul olacaktır. Ayrıca bâtıla karşı mücadele etme ve zalimlere karşı durup tevhidi hakim kılıp adaleti tesis etme imkânını yakalayacaktır.


Kur'an-ı Kerim mealini hiç okumamış bir Müslümanla okuyan Müslüman arasında dini doğru anlama ve yaşama konusunda önemli bir fark ortaya çıkacaktır. İlki atalarından, çevresinden duyduklarıyla, okuduğu beşeri metinlerle din anlayışını belirleyebilecekken, ikincisi Kur'an’ın öngördüğü bir hayat sürme açısından kendisine daha doğru bir yol bulmuş olacaktır. Az ya da çok Arapça bilen okuyucu, çeşitli mealleri kıyaslayarak ayetlerin meallerini hazmederek okursa, o ayet mealleri Kuran’ı anlama konusunda bir köprü işlevi görecektir.


Meallerimizde pek çok açıdan sorunlar vardır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla meallerdeki hataları kısaca şu başlıklar altında toplamak mümkündür:


1-Sarf ve nahiv hataları. Bu hatalar sehven olabildiği gibi Arapçaya vakıf olamamaktan da olabilir. 2- Belagat ilmini bilmemekten veya iyi kavrayamamaktan kaynaklanan hatalar. 3- Cahiliye dönemi Arapçasını ve şiirini bilmemekten kaynaklanan hatalar.4-Kur’an’n bütünlüğüne vakıf olamamaktan ortaya çıkan hatalar. 5. Hz. Peygamberin örnekliğini bilmemekten kaynaklanan hatalar. 6- Tasavvuf, kelam, felsefe, fıkıh gibi disiplinlerin etkisi altında kalınarak yapılan hatalar. 7- Başka bir mealden kopya çekildiği için örnek alınan mealdeki hataları tekrar etmeye bağlı yapılan hatalar. 8- Zamirlerin yerlerini tayin edememeye bağlı yapılan hatalar. 9-  Türkçeyi iyi bilmemekten dolayı çeviride yapılan hatalar.5- Kur’an’daki deyimleri bilmeyip düz anlamlar vermekten kaynaklanan hatalar. 9-İnsanlık tarihinin bilinmemesi neticesinde ortaya çıkan hatalar. 10- Yükselen değerlere (ideoloji) göre ayetlere anlam vermekten kaynaklanan hatalar. 11- Gelişen teknolojinin etkisinde kalarak ayetlere bilimsel anlamlar vermekten kaynaklanan hatalar. 12- Çok anlamlılık ilmine vakıf olamamaktan dolayı düşülen hatalar. 13- Ayetlere mutlak tarihselci yaklaşımın sonunda düşülen hatalar. 14- Kur’an’ın nüzul coğrafyasını, kültürel ortamını ve İslâm tarihini bilmemekten kaynaklanan hatalar. 15- Mezheplerin etkisi altında kalınarak düşülen hatalar.


Mushaf Tertibinden Kaynaklanan Sorunlar


Elimizdeki mevcut Kur’an, ayet berkenarlı Mushaf’tır. Yani ayetlerin o sayfada bitip sonraki sayfaya taşmaması esasına dayanmaktadır. Bunun istisnaları vardır. Bunlardan birisi Neml 27/44. ayetidir. 44. ayet  (قَوَارٖيرَ) kelimesiyle bitmiş, ayetin kalan kısmı ise diğer sayfada devam ettirilmiştir. Bazı meallerde ayet parçalanmış, bazısında ise bu durum gözetilerek ayet bir bütün olarak çevrilmiştir.


Bazı Mushaflarda bu ayet sayfa sonunda bitecek şekilde düzenlenmiştir.[1] Bakara 2/219-220 ayetleri de böyle bir muameleye maruz kalmıştır.


“Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için çıkarlar vardır. Ama günahları çıkarlarından daha büyüktür. "Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İsteyerek vazgeçtiklerinizi." Böylece, Allah dünya ve ahiret hakkında derin düşünesiniz diye size ayetlerini açıklıyor.” (2/219)


Hamdi Döndüren, Halil Altuntaş-Muzaffer Şahin, Ömer Dumlu-Hüseyin Elmalı, Yaşar Nuri Öztürk, Süleyman Ateş gibi meal sahipleri Mushaftaki tertibi esas alarak çevirmişler. Suat Yıldırım, Hasan Basri Çantay, Ahmet Tekin, Salih Akdemir gibi meal sahipleri Mushaftaki tertibi esas almadan çevirmişler.


Bunlar gösteriyor ki her ayet tek başına çevrilmemelidir. Tek başına çevriliyorsa cümlenin bitmediğini noktalama işaretleriyle belirtmek gerekmektedir.


Kur’an’ın Üslubundan Kaynaklanan Sorunlar


Enfal 8/5. ayetinin çevirisinde de sorunlar yaşanmaktadır. Bazı mealler (كَمَا) ibaresini aşağıdaki örneklerde olduğu gibi çeviriye hiç yansıtmamışlardır.


Rabbin seni evinden hak uğrunda (savaşa) çıkardığında mü'minlerden bir grup isteksizdi. Ali Bulaç


Sanki Rabbin seni, inananlardan bazıları buna karşı oldukları halde, hak yolunda (savaşmak üzere) evinden çıkarmış gibi. Muhammed Esed


Nasıl ki, Rabbin seni hak uğruna (savaşmak üzere) evinden çıkarmıştı. Mü’minlerden bir grup ise bu konuda kesinlikle isteksizlerdi. Diyanet İşleri


Şu örneklerde de olduğu gibi daha doğru çeviriler yapan mevcuttur.


Ganimetlerin taksiminden bazı kimselerin hoşlanmayışı, Rabbin seni hak uğrunda (savaş için) evinden çıkardığı hale benzer. Çünkü müminlerden bir topluluk muhakkak ki (Savaşa çıkmak) istemiyorlardı. Fikri Yavuz


(«Bedir» ganimetlerinin taksiminden ba'zıları nasıl hoşlanmadılarsa) Rabbin seni hak uğrunda evinden (harbe) çıkardığı zaman da (hal böyle idi.) Çünkü mü'minlerden bir zümre muhakkak ki isteksizdirler. Hasan Basri Çantay


(Ganimetlerin bölüştürülmesinde bazı kimselerin hoşnutsuzluk göstermesi, daha önce, Bedir Savaşı'na çıkmanı hoş görmeyenlerin durumuna benzer). Nitekim hak uğruna (savaşa gitmek için) Rabbin seni, evinden çıkardığı zaman, mü'minlerden birtakımı, bundan hoşlanmıyordu. Süleyman Ateş


Kasıtlı Çarpıtmadan Kaynaklanan Sorunlar


Birçok tefsirlerde/meallerde “lâ yemessu” ifadesinin, nehiy (:yasaklama) olarak algılandığı ve buna bağlı olarak abdestsiz Kur’ân’a dokunulmayacağı hükmü ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Oysa Arapça dil mantığına göre "messe/yemessu” fiilinin nehiy/yasaklama formu “lâ yemessu” şeklinde değil, “lâ temese” şeklindedir. Bu durumda bu kelime nehiy değil, nefy (olumsuzluk) bildiren bir siygadadır. Buna göre "lâ yemessu” kelimesinin mânâsı bir yasağı değil, bir tespiti bildirmekte “el sürülmesin “anlamını değil, “ulaşamaz/erişemez” anlamını içermektedir. Dilbilimsel açıdan bir kısım Kur’ân yorumcuları bu durumu kabullenmelerine rağmen yine de nehiy formuna göre anlaşılması gerektiğini söyleyebilmişlerdir. Örnek olarak Hanefî hukukçusu ve müfessiri Cassas’ı gösterebiliriz.[2] Ayetin sebeb-i nüzulü de bunu olumlamaktadır.


Bazıları “la yemessuhu” ifadesinde geçen “la” edatının nefiy olmakla birlikte bununla nehyin kastedildiğini ileri sürerler. Arap dilinde nefiy ile nehyin kastedileceği doğrudur. Ancak nefiy ile nehyin kastedildiğine dair bir karine olmalıdır. Böyle bir karine olmaksızın her nefyin geçtiği yerde bununla nehiy kastediliyor, denilemez.[3]


“Onu kaynağından tahrif etmek için hiçbir şeytan ona el uzatamaz”. (56/79).  Bu ayet Şuara 211-212 ışığında anlaşılmalıdır. Bu ayetin mushafa abdestli dokunmanın hükmüyle hiçbir alakası yoktur. Çünkü: 1. Bu ayet indiğinde henüz elde “kitap” denilebilecek bir “mushaf” bulunmamaktadır. 2. O dönemde henüz abdesti farz kılan Maide 6 inmemişti. 3. Ayetin hitap bağlamı müminler değil kâfirlerdir. 4. Ayetin konusu insanlar değil cin ve melek gibi görünmeyen varlıklardır. 5. Ayetteki temizlik de maddi değil 3:35, 8:11, 9:103 gibi bir çok ayette kullanıldığı üzere manevi temizliktir ki, vahyin sayfaları “temiz sayfalar” olarak anılır (98:2). 6. İnşa değil haber cümlesidir. Yani; “dokunmasın” değil istese de “dokunamaz”  denilmektedir,  7. Ayet ahkamayeti değildir çünkü Mekki’dir. 8. Meknunkitap, “yani korunmuş/saklanmış kitap” elle tutulup gözle görülemez.[4] Ayrıca “mutahharun” kelimesi ism-i mef’uldür. Anlamı ise “temiz kılınmışlar”dır. Yani Allah’ın manen temiz kıldıkları melekler anlamına gelmektedir. Bu kelimeyi mushafaabdestsiz dokunulmaza yorumlamak için “mutahhirun/temizlenenler” şeklinde (ism-i fail) olması gerekir.


Kurtubi, Zemahşeri, İbni Kesir, Alusi, İbnulCevzi, Suyuti, Cessas, Abdurrahman El Ceziri, Sabuni, AbdulğaniAbdulhalık, Elmalılı, Ömer Nasuhi Bilmen, Asım Köksal, Fikri Yavuz, Hamdi Döndüren, Mehmet Zihni Efendi, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Mushafa abdestsiz dokunulmasının haram olduğunu söyleyenler arasındadır.[5]Demek ki meallerin ekserindeki yanlış anlam/çarpıtma tefsirlere dayanmaktadır.


İbni Abbas, Şa’bi, Dahhak, Zeyd bin Ali, İbnuHazm, Hammad b. Süleyman, Mevdudi, Seyyid Kutup Metin Ö. Mengüşoğlu, Taberi, Razi, Begavi, Muhammed  Esed, Hüseyin Atay, Hidayet Aydar, Hasan Elik, Mehmet Yaşar Soyalan, Süleyman Ateş, Mushaf’ın abdestsiz okunacağı görüşündeler.


Bir şeye “farz” demek  “haram” demek ciddi bir iştir. Allah’a atfen verilmiş bir hükümdür, kimse keyfi olarak “farz” veya “haram” ilan edemez. Kur’an’ı abdestli okumak adaptandır, ahkamdan değildir.[6]


Bu ayetle ilgili olarak Mustafa ÖZTÜRK şunları söylemektedir: Bu ayetteki la yemessuhuillelmutahharun ifadesi Mushaf’a abdestsiz dokunulmasının caiz olmadığına delil gösterilmektedir. Ancak siyak-sibaktanda anlaşılacağı gibi bu ayetin Mushaf ve ona abdestsiz dokunmakla ilgisi yoktur. Kaldı ki abdestle ilgili ayet, Medine döneminde inen Maide suresinde yer almaktadır. Oysa bu sure Mekki’dir. Ayrıca bu surenin indiği dönemde Mushaf diye bir şey de mevcut değildir. Ayetteki “mutahharun” kelimesinden maksat, meleklerdir. Dolayısıyla ayette anlatılan husus, Kur’an’ın şair ve kahin sözü olmadığı, bilakis onun Allah kelamı olduğu ve onun ilminde korunduğudur. Bununla birlikte, İslam ulemasının bu ayete atıfla Mushaf’a abdestsiz dokunmanın caiz olmadığını söylemesi, dini duyarlılık açısından bakıldığında kesinlikle isabetlidir. Çünkü Kur’an ve onun cisimleşmiş şekli olan Mushaf, Allah kelamıdır ve her türlü hürmete layıktır. Bu itibarla, Mushaf’a abdestli dokunulmalı, Kur’an abdestli okunmalıdır. Kur’an’a hürmetin bir icabı da budur.[7]


Ayet (Vakıa) Kur’an’ın kaynağını ve Peygamber’e nasıl indirildiğini anlatmaktadır. Müşrikler Kur’an’ın kaynağının şeytan ve cinler olduğunu, onların Kur’an’ı düzenleyip onu Peygamber’e vahyettiklerini söylüyorlardı. Kur’an birçok yerde onların bu iddialarından söz etmekte ve buna cevap vermektedir. Mesela Şuara suresinde:


Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.  Onu Ruhu'l-emin indirdi. (Şuara, 192-193).


Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmemiştir. Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler. (Şuara, 210-211).


Abdestle ilgili olduklarını söyledikleri ayetlerde aynı konuyu (Şuara, 192-193; Şura, 210-211) anlatmaktadır.


Aynı Kelimeye Farklı Anlamlar Vermekten Kaynaklanan Sorunlar


 “Kur’ân’da “nüşüz” sözcüğü, Nisa 4/34 de, evli bir kadının, Nisa 4/128 de ise evli bir erkeğin yaptığı olumsuz bir davranışı ama aynı davranışı tanımlamak için kullanılmıştır. Yani bu sözcük, hem kocanın hem de eşinin yaptığı ayını tutum ve davranışı tanımlamaktadır. Gel gör ki pek çok mealde, Nisa 4/34 de geçen nüşuz sözcüğüne bir anlam, Nisa 4/128 de geçen nüşuz sözcüğüne başka bir anlam verildiği görülmektedir. Bir mealde, Nisa 34 de geçen nüşuz sözcüğüne  “dik başlılığından yıldığınız” anlamı verilirken; Nisa 4/128 de geçen nüşuz sözcüğüne  “kocasının kötü muamelesi ve kendisinden yüz çevirmesi” anlamı verilmektedir. Aynı şekilde, birinci ayetteki nüşüza, “evlilik yükümlülüklerini reddetme ve sizi başkalarıyla aldatma” anlamı verilirken ikinci ayette geçen nüşuza “yaşlılığı veya hastalığı gibi nedenlerle kocasında kendisine karşı bir isteksizlik veya kendini terk etme durumunu sezme” anlamı verilmekte; bir diğerinde ise birincisine “sadakatsizlik ve iffetsizlikten endişelenme” ikincisine “kocasının kendisine kötü davranmasından veya ilgisizliğinden endişe etme” anlamları verilmektedir. Aynı suçu tanımlayan bir sözcüğe, bu denli farklı anlamlar verilmesi, hiç şüphesiz, çeviri yapanın sahip olduğu düşünce tarzı ile doğrudan alakalıdır. Zira bu sözcüğün içinde yer aldığı iki ayet, aile içinde erkeğin egemen olduğu düşüncesine sahip olan mütercime göre farklı; kadının erkekle eşit olduğu düşüncesine sahip olan mütercime göre farklı anlaşılabilmektedir.[8]


Kur’an, nüşuz kelimesinin anlamını Mücadile 58/11. Ayetinde  “kalkmak, terk etmek” olarak vermektedir.


“Ey iman edenler! Size meclislerde "Yer açın." dendiği zaman, yer açın; Allah da size genişlik versin. Size: "Kalkın!" denilince de kalkın ki, Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdardır.” (Mücadile 58/11)


Bu açıdan bakıldığında Nisa 4/34 ve 128. Ayetleri şöyle meallendirmek mümkündür.


“Allah'ın, birini diğerine üstün kılması ve erkeklerin mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde sorumludurlar. Saliha kadınlar, gönülden itaat edenler, Allah’ın koruduğu mahremiyetlerini koruyanlardır. Nüşuzundan (:evliliği bitirmeye kalkmasından) korktuğunuz kadınlara öğüt verin,  yataklarda yalnız bırakın,  geçici veya bir süre ayrılın. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın.  Allah Alî’dir, Kebîr’dir.” (Nisa 4/34)


“Eğer bir kadın, kocasının nüşuzundan (:evliliği bitirmeye kalkmasından) veya sırt dönüp uzaklaşmasından korkarsa, sulh ile aralarını bulup düzeltmekte ikisi için de sakınca yoktur. Sulh daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara elverişli kılınmıştır. Eğer iyi davranır ve takvalı olursanız,  Allah işlediklerinizden haberdardır.” (Nisa 4/128)


[1]Örneğin: Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından Halil Altuntaş-Muzaffer Şahin’in mealindeki mushafta ayet bölünmüş şekildedir. Hüseyin Atay, Talat Koçyiğit meallerindeki Mushaflarda da ayet bölünmemiş şekildedir.

[2] Ebu Bekr el-Cassas, Ahkamu’l Kur’ân,

[3] M. Said ŞİMŞEK, Günümüz Tefsir Problemleri, 36-37

[4]Mustafa İSLAMOĞLU, Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meal-Tefsir, 1081

[5] Hasan ELİK, Kur’an Mesajı, Yıl 1, Sayı 6, Nisan 1988, s. 48

[6]Bu konuda şu çalışmalar okunabilir. Rivayet Kültürü ve Yanlış Din Anlayışı, 251-276; Hüseyin Atay, Kur’an-ı Kerim’i Okuma ve Kudsiyet, (Kur’an’a Göre Araştırmalar Vakfı, Ankara, 1995, s.129-171; Hidayet Aydar, Kur’an’a Dokunmak ve Abdest Meselesi, (Kur’an Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1998, Sayı 4, s. 55-73) ; Said Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, 35-40

[7] Mustafa ÖZTÜRK,  Kur’an-ı Kerim Meali (Yorum ve Anlam Merkezli Çeviri), 747

[8] Celal KIRCA, “KUR’ÂN’I ANLAMA SORUNLARI VE YÖNTEMLERİ” isimli makale

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

MÜSLÜMANLARI FELÇ EDEN DÜŞÜNCE KRİZLERİ