KUR’AN OKUMA BİÇİMLERİ (3)
KUR’AN
OKUMA BİÇİMLERİ (3)
(MODERN
OKUMA)
Kur’an’ın modern okuma biçimleri
arasında “Bilimsel Tefsir” ve “Tarihselci Okuma”yı sayabiliriz.
Bilimsel Tefsir ve Tarihi Süreci[1]
Kur’an, farklı üslûbu ve içerdiği
bilgiler yönünden birçok açıdan tefsir edilmiştir. Bu yöntemlerden biri de
“bilimsel tefsir ekolüdür.” Bilimsel tefsirin tanımına geçmeden önce akla
gelebilecek iki hususa işaret etmek yerinde olacaktır. Birincisi, meşhur olması
sebebiyle başlıkta kullandığımız bu tamlamadaki “bilimsel” ifadesiyle, tefsirin
bilimselliğini yani “tefsirin bilimsel ölçütlere uygunluğunu” değil, bir tefsir
ekolü olarak karşımıza çıkan ve daha öncesinde gerek ülkemizde gerek Arap
dünyasında “ilmî” Batı dünyasında ise “scientific” kelimesine karşılık gelen ve
ayetlerin “pozitif bilimin verileri çerçevesinde yapılan yorumu”nu
kastettiğimizi ifade etmek isterim. Bu minvalde –gerek Kur’an’da gerekse ilmi
çevrelerde birbirilerinin yerine sıklıkla kullanılmaları ve bu ayırımın da 11.
yüzyılda yapılmış olması sebebiyle- ilim-bilim kavramlarının farklılığına
değinmeyeceğimizi de belirtelim.[2] İlaveten bu tanıma bağlı olarak
makalemizde “bilimsel tefsir” adı altında sunulan fantastik kurgular türevinden
yorumlar ve şifre çözümü ve hurufîlik gibi tefsirle ilgisi olmayan hususlara
temas etmeyeceğimizi de belirtmek isterim. Bu çalışmada –kabul ve eleştirilerle
birlikte- geçmişten günümüze tarih içerisinde meydana gelen bilimsel
gelişmelerin, müfessirin ayetleri anlama üzerindeki etkisinin incelenmesi
hedeflenmektedir. İkinci husus ise, Maturîdî (ö. 333/944)’nin meşhur tanımına
ilişkin olarak[3] “bilimsel tefsir”in sahabe
tarafından yapılmadığı ve bu sebeple kesinlik ifade etmediği ve değişkenlik
göstermesi sebebiyle başlıkta neden “te’vil” ifadesini kullanmadığıma
ilişkindir. Bunun iki sebebi bulunmaktadır. Birincisi, bu kavram için tefsir
ilminde yaygın kullanımı esas almamızdır ki, literatürde bu tür yorumlar için
“Bilimsel ya da ilmî tefsir” tamlaması yaygın olarak kullanılırken “Bilimsel ya
da ilmî te’vîl” ifadesi bu tabir kadar kabul görmemiştir. İkincisi ise,
Maturîdî (ö. 333/944)’ye ait olan ve bu tarihten itibaren geniş alanda şöhret
bulan ve kabul gören te’vîl-tefsir ayırımı herkes için bağlayıcı değildir.
Kaldı ki bu bakış açısına göre Maturîdî (ö. 333/944) de dâhil olmak üzere asrı
saadete vasıl olamamış herkesin, Kur’an’ı anlama ameliyesi için tefsir değil,
te’vîl kavramını kullanmak gerekirdi ki- kullanım böyle değildir. Daha da
önemlisi Hz. Peygamber döneminde bile Kur’an yorumu için te’vîl kavramı[4] tefsirden[5] daha çok kullanılmakla birlikte aynı
mefhumu ifade etmek için kullanılan bu iki kavramın Maturîdî (ö. 333/944)’den
önce[6] ve sonra[7] yaşamış bazı müfessirler tarafından
da aynı manayı ifade etmek için ortak kullanıldığı görülmektedir.
Bilimsel Yaklaşım (İlmî Tefsir)[8]
Bu yaklaşım biçimi(tefsir şekli),
Kur'an ifadelerinin izahında bilimsel terim ve buluşların ölçü alınması
temeline dayanır. Kur'an ayetlerinden değişik bilimleri çıkarmaya çalışırlar.
Bu yaklaşıma göre, Kur'an bilinen ve bilinmeyen tüm bilimleri ihtiva eder. "Kur'an her şeyi içeriyorsa"
modern bilimi de içermelidir. dayandıkları ayetlerden bazıları şunlardır; "... Kitabı her şeyi açıklayıcı olarak
indirdik..." (16/89), "...
Biz Kitap'ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık..." (6/38), "... Yerin karanlıklarındaki bir tane,
yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi apaçık bir kitaptadır." (16/59)
Bu yaklaşım sahipleri, Kur'an'ın
mikropları, tramvayı, telefon ve telgrafı, elektriği, ampulü vb. birçok
teknolojik ürünle birlikte, bilimsel teorileri önceden haber verdiği iddiasındadırlar.
Bilimsel yorumlamalar, Batı teknolojisi ve bilimsel teorilerin İslam dünyasına
etkisinden çok önceye dayanır.13
Bilimsel
Tefsir Örnekleri:
Celaleddin es-Suyûtî, el-İtkan Fî Ûlûm'il
Kur'an adlı eserinde İbnu Ebi'l-Fadl el-Mursi [ö. 655/1257] adındaki
müfessirin tefsirinden bahisle: "Kur'an, öncekilerin ve sonrakilerin
ilmini sinesinde toplamıştır. Öyle ki bu ilimlerin hakikatini ancak Allah (c)
bilebilir." şeklindeki girişinden sonra; onun, tıp, cedel, heyet, hendese,
cebir ve mukabele, müneccimlik, terzilik, demircilik, marangozluk, ipekçilik,
dalgıçlık, fırıncılık ve daha birçok mesleğin temelini Kur'an'da bulduğunu
aktarır.[9]
Fahruddin Râzî [ö. 606/1209] ve bilimsel
yorumlamanın meşruluğunu savunma da eserlerine özellikle de Cevahiru'l-Kur'an isimli eserine
müracaat edilen, İmam Gazzâlî [ö. 505/1111] de bu tarz yorumlamanın
savunucuları arasında değerlendirilebilir.
Batı bilimlerini kendi tefsirinde
işleyen ilk Kur'an müfessiri Muhammed b. Ahmed el-İskenderâni isimli bir
doktordur. 1880 yılında yazdığı Keşfü'l-Esrârin-Nûrâniyye
el-Kur'âniyye isimli kitabında "gök cisimleri",
"yeryüzü", "hayvanlar", "bitkiler" ve
"mineraller"i incelemiştir.[10]
Bu akımın en uç noktasını Tantavî
Cevherî [1870-1940] temsil eder. Şekil, fotoğraf ve tablolarla açıklanan ve 26
cilt tutan bir bilimsel tefsir yazar.[11] Bu eseri, okuyucuya yaptığı
nasihatler ve Kur'an'dan seçilmiş başlıklarla süslenmiş olmasının yanında halk
için biyoloji ve diğer bilimlere dair el kitabı olarak nitelendirilebilir.
Tefsirinde, cehennem kavramından hareketle arzı, ateşli bir küreye benzetir,
Etna Yanardağının özelliklerinden bu dolayımda bahseder.[12]
Bilimsel akımın önemli
temsilcilerinden biri olan Ferîd Vecdî, tercümesini yani kendisine ait anlam
izahlarını modern Arapçaya aktarırken bazen parantez içerisinde "Modern
bilim bunu zahiren tasdik eder" ve "bu ayette 19. ve 20. yüzyılda
icat edilen şeylerin müphem olmayan haberini okuyorsunuz" gibi vurgularla
keser. Vecdî'nin tefsiri, gerçekten Kur'an'ı yorumlamanın bir yönü olan modern
doğa bilgisini içeren belki en erken Kur'an tefsirlerinden biridir.[13]
Bilimsel yorumlayıcılardan biri de
Hanefî Ahmed'tir. Hanefî Ahmet, günümüzde geçerli evrene ilişkin görüşlerin
bilgisini, Kur'an'ın imâ ettiğini ispatlamaya çalışır. "O gece ve gündüzü, güneş ve ayı yaratandır. Her biri bir
yörüngede hızla dönmektedir." (21/33) ayetini Kopernikçi evren
anlayışını doğrulamakta kullanır.[14]
Muhammed el-Bennâ Kur'an'da; 17/1'de
uçakları, 41/53'de suni peykleri, 55/33'de gezegenler arası seyahati,
74/33-38'de hidrojen bombasını keşfeder.[15]
Bunlardan başka Kur'an'ın bu tarz
yorumcuları arasında; Dr. Salâhe'd-din Hattâb, Dr. Abdürrezzâk en-Nevfel, Said
Nursî, Dr. Abdü'l-'Azîz İsmâ'îl, Abdurrahmân el-Kevâkibî, Muhammed Kâmil Davv
ve Dr. Sadık er-Râfi'î gibi müellifler vardır.
Zaafları: Çağdaş bilimsel yorumlamanın
yükselişi ile, İslam dünyasında Batı etkisinin başlaması arasında açıkça bir
bağ vardır.[16]
Bilimlerin (fen bilimleri) kanunları
ve bunların dayandığı teoriler, bu bilimleri kanıtlamak içindir. Bilimsel
teoriler zamanla değişmektedir. Her değişim dayanılan temeli ve öncülleri de
değiştirmektedir. Dolayısıyla bu teoriler çerçevesinde yapılacak yorumların
ömrü de bunların ömrüyle aynı olmaktadır. Ayrıca teknolojik ürünlerin hızlı
artışı göz önünde bulundurulursa, her ürüne bir ayet bulma mantığının nerelere
kadar uzanacağını insan düşünmek bile istemiyor. Bunu mantıkî sonuçlarına kadar
götürdüğümüzde; Kur'an'ın hidayet vasfından ve hayat bahşeden ilkelerinden
bahsetmek neredeyse imkansız olacaktır.
Bu tefsir türünü eleştiren
müelliflerden biri de Emin el-Hûlî'dir. Eleştirilerini şu dört noktada
yoğunlaştırmaktadır:[17]
1) Bilimsel
yorumlamanın sözlüksel sıhhatsizliği; Kur'an kelimelerinin anlamları, herhangi
bir değişikliği modern bilim alanına taşımaz.
2) Bilimsel
yorumlama filolojik olarak sıhhatsizdir; Kur'an, Hz. Peygamber (s)'in
çağdaşlarına hitap etti, bundan dolayı onların anlamayacakları herhangi bir
şeyi içermez.
3) Dinî
bakımdan sıhhatsizdir; Kur'an bir din önerir, dinî ve ahlâkî bir misal getirir.
O, insanın evrenbilimine ilişkin görüşleriyle değil, insanın yaşamıyla
ilgilenir.
4) Kur'an'ın
19. ve 20. yüzyıl bilimcilerinin devamlı değişen görüşlerini içermesinin
mantıkî imkansızlığını vurgular.
Netice itibariyle, Bilime ve bilimsel
yöntemlere hiçbir eleştiri yöneltmeden sürekli olarak göndermelerde bulunmak,
Kur'an ayetlerini bunlar ışığında açıklamak, bir bakıma "bilim"i
Kur'an'dan daha belirleyici bir "otorite" olarak görme eğilimlerini besleyen,
bir düşünce biçimini öne çıkarmaktadır.
Tarihselci Okuyuş
İslam tarihi boyunca alimler,
Kur’an’ı Kerim’i anlama ve yorumlama açısından farklı metodlar
geliştirmişlerdir. Bunlardan birisi olan tarihselcilik ise temelleri Antik
Yunan’a kadar dayanan daha sonraları ise bir metodoloji olarak kuruluşunu Alman
tarih ekolüne ve Johann Gottfried Herder’in felsefesine borçlu olan bir
sistemdir. Avrupa’da Wilhelm Dilthey ile bilgi kuramı olarak “tarihsel akıl
eleştirisi” kavramı adında bir yaşam felsefesi olarak görülmüştür. Fakat İslam
dünyasında gündeme gelişi Pakistanlı Fazlur Rahman ile beraber artma
göstermiştir. Metodun temelinde yatan ve tarih bilimi ile bağlantılı olan fikir
ise aslında bir bilim olarak tarihin Kuran’ı Kerim’i anlamada rehber
kılınmasıdır. Çünkü Fazlur Rahman’a göre Kur’an’ı Kerim aynı zamanda tarihi bir
metindir. Kur’an’ı Kerim’in belli bir
dönemde belli bir coğrafyada nuzül olduğu açıklama gerektirmeyen bir konudur.
Fakat tarihselcilere göre hemen her inzal olan ayet arkasında belli bir neden
barındırmaktadır ve Kur’an’ı Kerim’i en doğru şekilde anlamanın yolu da tarih
biliminden yardım alarak bu nedenleri keşfetmek ve ona göre hareket etmektir.[18]
Tarihselcilik; Kur’an-ı Kerim’in
ahkâmını yerellik iddialarıyla geçersiz kılarak İslamı sadece ahlaka indirgeme
anlayışıdır. Bu başlangıçta müsteşriklerin ortaya attığı bir fikirdir. Kur’an-ı
hakkındaki tarihselci anlayışı İslam dünyasına ilk olarak taşıyan
Fazlurrahman’dır.
Bu anlayışa göre Kur’an-ı Kerim’in
hükümlerinin indirildiği belirli bir tarihî, coğrafî ve sosyal şart/ortam
vardır. Dolayısıyla bu hükümlerin varlık ve devamı da bu şartların varlık ve
devamına bağlıdır. Yani, o tarihî, coğrafî, sosyal ve ekonomik şartlar
değişmedikçe hükümler geçerli olur. Ama eğer şartlar değişirse o hükümler de geçersiz
olur. Buradan hareketle 1400 küsur yıl önce Arap örfünün geçerli olduğu
ümmi bir kavme inen Kur’an ayetlerinin birçoğunun bugün uygulanamayacağını
iddia ederler. Mesela cihatla, faizle, kısasla, tesettürle ve benzeri konularla
ilgili hükümlerin bugün uygulanamayacağını iddia ederler. Yine gayrimüslimlerle
ilgili hükümleri de aynı mantıkla ele alırlar.
İttifak Edilmiş Bir Tanımı Olmayışı[19]
Tarihselciliğin üzerinde ittifak
edilmiş bir tanımının olmayışı, kullanım alanlarının farklılığı, bir yöntem mi,
yoksa bir anlayış/tasavvur biçimi mi? olduğu hususu, izafilik boyutuna işaret
etmektedir.
Bir çerçeve oluşturması -ortak bir
tartışma zemini için- bakımından öne çıkan bazı tarifleri şu şekildedir:
a) "Bütün
olayları, başarıları ve değerleri içinde doğdukları tarihsel durumlardan ve
tarihsel koşullardan kalkarak açıklamaya çalışan, giderek bu olayların nesnel
içeriklerinin ve bugünkü anlamlarının açıklanmasını da ancak geçmişe bakış
içinde elde edeceğine inanan düşünce biçimi."[20]
b) "Tüm
tarihi fenomenlerin tekrar edilemezliğini, her dönemin hattâ her bir ânın o
döneme ve âna damgasını vuran fikirler ve prensipler vasıtasıyla yorumlanması
gerektiğini, geçmişin bugüne ait inanç, prensip ve motifler çerçevesinde
açıklanamayacağını ve herhangi bir şeyin, hâdisenin, metnin kendi tarihi
konumunda her ne ise o olduğunu, dolayısıyla gerçek adına izafîliği savunan
akım da tarihselcilik olarak adlandırılabilir."[21]
c)
Tarihselciliğin aydınlanmanın ürünü olan "ilerleme" fikri ile
irtibatından, Alman idealist felsefesine dayandığına, 19. yüzyılda kavramın
tarihsel görelilikle, evrimcilikle, tarih teolojisi ile ve hattâ nihilist
uydurmacılıkla [casuistry] eşanlamlı hâle geldiğine kadar birçok tanım
çerçevesiyle karşılaşılabilir.[22]
d) "...
Tarihsel nitelemesinden hareket edecek olursak, bu nitelemenin başta gelen
anlamları; bir şeyin tarihe ya da tarih ilmine ait olması, tarihsel gerçekliğe
haiz olması (Hz. İsa'nın tarihselliği gibi) ve bir şeyin tarih içinde ortaya
çıkmış olması (zıddıyla sınırlamak gerekirse) tarih-üstü olmaması. Kur'an'ın
tarihselliği dediğimizde ise, doğrudan doğruya 'tarihsel' nitelemesinin bu son
anlamını kastetmiş oluyoruz, yani Kur'an'ın belli bir tarihe ait olduğu,
tarih-üstü olmadığını; dolayısıyla 'tarihselcilik' de bu bağlamda Kur'an'ın
kendi tarihsel şartları muvacehesinde ele alınması gerektiği tezi olarak
özetlenebilir..."[23]
"Tarihselcilik, her dönemin
şartlarına göre, yeni bir İslam türetmek değil. Tam aksine, tarihte bir kereye
mahsus gerçekleşmiş yaklaşımı, farklı tarihsel şartlarda yeniden aktüalize
etmektir."[24]
e) "...
Kur'an'ı tarihselci bir perspektiften okumak, onu ölü bir belge olarak tarihe
gömmek değil, vahyedildiği tarihin kendine özgülüğü içinde okumak demektir. Bu
anlam düzeyinde tarihselciliğin karşıtı evrenselcilik değil, tarih-üstücülük
veya daha doğru bir nitelemeyle tarih-dışıcılıktır..."[25]
Bu tanımları uzatmak mümkündür. En
temelde hangi tanım çerçevesini ele alırsak alalım karşımıza zaman ve mekân
bağımlı bir okuma çıkacaktır. Olgu ve olayları zaman ve mekânın baskın şartları
içinde anlamak ve değerlendirmek gerektiğini öne süren yaklaşımla
karşılaşılacaktır.
Kur'an'ı tarihselci bir yaklaşımla
okumak gerektiğini ifade edenlerin çoğunun öne çıkardıkları meselelerin
bazıları şunlardır; muamelât ve ukûbât ile ilgili mevzûlar, Hz. Peygamber
(s)'in şahsı ve ailesi ile ilgili durumlar, Kur'an'ın nüzûlü dönemindeki
toplumun kendine mahsus problemleri ve ahkâm ayetlerinin bir kısmının
tarihselliği vb.
Zaafları: Ed-Din olan İslam, itikât, ibâdet ve
muamelât ve ukûbât boyutları olan bir bütünün adıdır. Bunların herhangi
birisinin tarihselliğini savunmak, doğrudan doğruya diğer boyutlarının da
tarihselliğini gündeme taşıyacaktır. Bu anlamda artık dinin buharlaşmasından
bahsedebiliriz. Parçacı bir yaklaşımın sınırlarının nereye kadar
götürüleceğinin bir garantisinin olmaması bir yana, modern dünyanın
değerlerinin ve dayatmalarının eleştiriden muaf tutulması, sürekli olarak
hükümlerin tarihselliğine dair yapılan vurguların makul bir izahını
güçleştirmekte hem de mevcudun meşrulaştırılmasına sebep olmaktadır.
Bahsi geçen konular, erken
dönemlerden günümüze kadar Müslümanlar arasında ciddi bir tartışma (sorun olma
noktasında) oluşturmamış, bilâkis Kur'an bütünlüğü içinde makûl cevaplar da
verilmiştir.
Tarihselciliğin, bize yabancı bir tez
olmadığı, İslâmi ilimlerde tartışma konusu olmuş, halku'l Kur'an meselesi, nesh
teorisi, esbâb-ı nüzûl, Mekki-Medeni ayırımı ve makâsıdü'ş-şerîa kuramı gibi
konuların tarihselcilikle irtibatlandırılabileceği iddiasına gelince; bir defa
bu konularda tüm tarihi süreç boyunca ortak bir anlayış ve tavır söz konusu
değildir. Ve bu tartışmaların hiçbirinin bugünkü anlamıyla tarihselcilikle bir
irtibat noktası da yoktur. En uç noktayı temsil ettiğine inanılanlar dahil, bu
meseleleri, Kur'an'ın genel anlam örgüsü ve lafız sınırları içerisinde ele
alarak tartışmışlardır. Kaldı ki usûl kitaplarının birçoğunda bu meselelerin
ele alınış şeklinden, ortaya konulan genel kaidelere kadar, "Sebebin
hususi olması, hükmün umumi olmasına mani değildir" örneğinde olduğu gibi
tarihselcilikle, bu konular arasında herhangi bir analojiyi anlamsız
kılmaktadır.
Tarihselcilik tüm versiyonlarıyla,
Batının tarihsel tecrübesinin ürünüdür. Elbette bu tespitimiz, Batı'ya ait olan
şeylerin olumsuzlanması veya adı konulmuş bir tartışmayı devam ettirme -baştan
mahkum etme anlamında- anlayışından ziyade, kavramın anlamında mündemiç olan;
olgu ve olayların onların 'doğuş şartlarıyla' izah edilmesi gerektiği
düşüncesine dayanmaktadır. Bu anlamda, kavramın kendisini onu ortaya çıkaran
tarihsel şartlardan ve tecrübeden ayrı düşünmek, tarihselciliğin yeterince
anlaşılmadığının bir göstergesidir. Ayrıca, tarihselciliği, Batılı düşünürlerin
eleştirileri eşliğinde anlamaya çalışmanın da, kavramın doğasına uygunluk arz
etmesi bakımından bir eksiklik teşkil etmeyeceği de söylenebilir.
Tarihselciliğe yöneltilen
eleştirilerden biri de şudur: "Tarihselcilik tümeli tikele, geneli özele,
bütünü parçaya, ilkeyi konjonktüre ve mutlak'ı izafî olana bağlı kılar, onlarla
sınırlandırır. Mantıki sonuçlarına götürdüğümüzde, bu yaklaşım ilahi olanı
beşeri olana, evrensel ve edebi olanı tarihsele ve kültüre bağlar."[26]
Netice itibariyle, Kur'an'ın nüzûlü
dönemindeki olgu ve olaylara yapılan vurgular, "belirleyici" değil,
"etkileyici" olmaları noktasında ele alınmalı ve bunlara anlamı
kolaylaştırıcı yardımcı unsurlar olmalarının ötesinde bir anlam
yüklenilmemelidir.
ÖZETLE: Kur’an okuma biçimleri, Kur’an’dan
hareketle oluşturulmuş bir okuma biçimi değil; ekollerin düşüncelerini Kur’an’a
söylettirme biçimleridir. Bu ise yaralı bilinçlerin ortaya koyduğu zihin
tutulmalarıdır. Tarihselci okuma metnin “neliği”ni yani Allah’ın sözü olduğunu
atlayarak (kimilerine göre Hz. Peygamberin tertibi); Batıni okumanın temelinde manayı
ikame etmek için konulan lafızları yerlerinden oynatıp Kur’an’ın dil
genitiğini/etimolojisini yok sayarak haşa Allah’ı söz söylemesini bilmeyen biri
olarak kabul edip Allah’ın yerine şeyhlerini koymak vardır. Selefi okuyuş ise
Kur’an metninin tarihsel arka planı olan dış bağlamı atlayarak Allah’ı emir ve
yasak koyarken maksadı gözetmeyen hukuk bilmeyen hukukçu yerine koymaktadırlar.
Sonuçta Kur’an’ın ortaya koyduğu Allah tarihselcilerin iddia ettiği gibi ne
hakkını Hz. Peygambere yediren bir Allah; ne Bâtınilerin iddia ettikleri gibi
kendine ortak arayan bir Allah; ne de Selefilerin ve Lafızcıların iddia
ettiği gibi zulmetmekten haz duyan bir Allah’tır. Kur’an’ın ortaya koyduğu
Allah’ı Kur’an’dan öğrenmeden sular durulmayacağa benziyor.
[1] Bu başlık Mehmet Kaya’nın Mütefekkir dergisindeki
(BİLİMSEL TEFSİR VE DEĞİŞİM) isimli makalesinden alınmıştır.
Cilt:3•Sayı:5•Haziran•2016•s. 195-223
[2] Konu hakkında bk. Mustafa Öztürk, “Kur’an’ı Modern
Bilim Hakkında Konuşturmanın Açmazları ve Sakıncaları”, (Kur’an, Tefsir ve Usûl
Üzerine Problemler, Tespitler, Teklifler İçinde), Ankara Okulu, II. bs. Ankara
2014), ss. 44-51; Şakir Kocabaş, “İslam ve Bilim”, Divan, I, (1996): s. 70,
77-80.
[3] Maturidî, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed Mahmûd,
Te'vîlatu ehli's-sünne, thk. Mecdî Bâslûm, Beyrut 2005, I, 349.
[4] İlgili rivayetler için bk. Buhârî, Ebû Abdillah
Muhammed b. İsmail, el-Câmiʿu’s-sahîh, thk. Muhammed Züheyr. b. Nâsır en-Nâsır,
Dâru Tavki’n-Necât, ty. Ezân, 140; Kitâbu’t-Tefsîr, 15; Hâkim, en-Neysâbûrî,
Ebû Abdillah, el-Müstedrek
ale’s-Sahîhayn, Dâru’l-Harameyn, 1997, III/658; et-Taberânî, Süleyman b. Ahmed
b. Eyyüb, el-Muʿcemu’l-kebîr, thk. Humeydî b. Abdilmecîd es-Selefî, Mektebetü
İbn Teymiye, II. bs. Kahire 1415/1994, X, 235.
[5] (men fessre’l
Qurane bire’yihi fel yetebevve’ maQadehu minennar) şeklinde çeşitli
varyantlarla Hz. Peygambere “tefsir” terimiyle izafe edilen hadislerde ise فسر değil, “der
ki” anlamında قال ya da تكلم fiilleri
kullanılmaktadır. Bk. Tirmizî, Muhammed b. İsa b. Sevra, Sahîhu
Süneni’t-Tirmizî, thk. Muhammed Nâsıruddîn el-Bânî, Mektebetü’l-Maârif, Riyad
2000, Tefsîru’l-Kur’ân, 1; Ahmed b. Hanbel, Müsnedü Ahmed b. Hanbel, thk. Muhammed
Abdülkadir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, I. bs. Beyrut 2008, II, 77, 176; Hz.
Peygamber döneminde bu terimin kullanımı için bk. Taberi, Ebû Cafer Muhammed b.
Cerîr, Tefsîru’t-Taberî, thk. Mahmûd Muhammed Şakir, Mektebetü İbn Teymiye, II.
bs. Kahire ty. ss. 77-79.
[6] Ebû Ubeyde Mamer b. Müsenna, Mecâzu’l-Kur’ân, thk.
Muhammed Fuad Sezgin, Kahire ty. I, 86; Ferrâ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd,
Meʿâni’l-Kur’ân, II. bs. Âlemü’l-Kütüb, Beyrut 1983, I, 191; Taberi,
Tefsîru’t-Taberî, I, 94, 98; VI, 179.
[7] Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Cârullah Muhammed b. Ömer,
el-Keşşâf an hakâikı’t-Tenzîl ve uyûni’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl, thk. Yûsuf
el-Hammâdî, Mektebet-ü Mısr, Mısır ty. II, 445; İbn Kesir, Ebu’l-Fidâ İsmail b.
Ömer, Tefsîru Kur’âni’l-azîm, thk. Sâmî b. Muhammed b. es-Selâme, Dâru Tayyibe,
Riyad 1999, I, 6, 30, 210, II, 12, VIII, 336 vd.
[8] Bu başlık, Haksöz Okulu sitesinden Kenan
Levent’in “Kur’an Okuma Biçimleri ve
Yeni Yaklaşımlar “ isimli makalesinden alınmıştır.
[9] İmam Celaleddin es-Suyûtî, el-İtkan Fî Ûlûm'il Kur'an, Hikmet Neşriyat, İstanbul, 1997, s. 328-331.
[10] J. J. G. Jansen, Kur'an'a Yaklaşımlar,
Fecr Yayınevi, Ankara, 1999, s. 92.
[11] J. J. G. Jansen, Kur'an'a Yaklaşımlar,
Fecr Yayınevi, Ankara, 1999, s. 98.
[12] J. M. S. Baljon, Kur'an Yorumunda Çağdaş Yönelimler, Fecr Yayınevi, Ankara, 2000, s. 18.
[13] J. J. G. Jansen, Kur'an'a Yaklaşımlar,
Fecr Yayınevi, Ankara, 1999, s. 102.
[14] J. J. G. Jansen, Kur'an'a Yaklaşımlar, Fecr
Yayınevi, Ankara, 1999, s. 102-103.
[15]
J. J. G. Jansen, Kur'an'a Yaklaşımlar,
Fecr Yayınevi, Ankara, 1999, s. 106.
[16] J. J. G. Jansen, Kur'an'a Yaklaşımlar, Fecr
Yayınevi, Ankara, 1999, s. 93.
[17] J. J. G. Jansen, Kur'an'a Yaklaşımlar, Fecr
Yayınevi, Ankara, 1999, s. 111.
[18] Şevket Kotan, Kur’an ve Tarihselcilik, (İstanbul:
Beyan Yayınları, 2015), 194-95.
[19] Bu başlık, Haksöz Okulu sitesinden Kenan
Levent’in “Kur’an Okuma Biçimleri ve
Yeni Yaklaşımlar “ isimli makalesinden alınmıştır.
[20] Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1994, s. 398.
[21] Ali Ünal, "Kur'an ve Çeşitli Varyantasyonlarıyla
Tarihselcilik ve Hermenötik", Yeni
Ümit dergisi, Ekim-Kasım-Aralık,
2002, sayı: 58.
[22] Tahsin Görgün, "Tarihsellik Ve Tarihselcilik
Üzerine Birkaç Not", Yeni
Ümit dergisi, Ekim-Kasım-Aralık,
2002, sayı: 58; Abdullah Laroui, Tarihselcilik
ve Gelenek, Vadi Yayınları, Ankara,
1993, s. 116.
[23] Ömer Özsoy ile "Tarihsellik"
Üzerine/Röportaj, İktibas dergisi, Ankara, Eylül, 1997, s. 24-33.
[24] Özsoy, a.g.d.
[25] Mustafa Öztürk, Kur'an'ı Kendi Tarihinde Okumak, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, Nisan, 2004, s. 9.
[26] Ali Bulaç, "Kur'an, Tarih ve Tarihsellik", Yeni Ümit dergisi, Ekim-Kasım-Aralık, 2002, sayı: 58.
Yorumlar
Yorum Gönder