TARİHSELCİLİK BATAKLIĞI
TARİHSELCİLİK BATAKLIĞI
Son iki yüzyıldır
siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal ve kültürel pek çok alanda Batı karşısında
büyük sarsıntılar geçiren İslam dünyası, bir çıkış yolu bulmanın yol ve
yöntemini aramış, mevcut durumu aşma noktasında çeşitli yaklaşımlar ve tavır
alışlar ortaya koymuştur. İşte bunlardan biri de tarihselci yaklaşımdır.
Öncelikle şunu
kaydetmek gerekir ki, Batı menşeli olan tarihselci yaklaşım bu haliyle tamamen
modern seküler paradigmanın bir ürünü olarak zuhur etmiştir. Aslında böyle bir
düşüncenin arkasında yatan en belirleyici etken hiç kuşkusuz ilahi olanın
sorgulanmasıdır. İster ilahi bir kaynağın olamayacağını vehmederek tüm vahyi
verileri tarihsel kabul etsin, isterse ilahi bir kaynağı kabul etmekle birlikte
vahyi verilerin tarihsel bir yapıda olduğunu düşünsün en temelde bu yaklaşım
Batı'nın kendi iç çelişkilerinden doğan bir yaklaşımdır. Fakat aynı yaklaşımı
Müslümanların Kur'an'a yönelik olarak göstermeleri anlaşılır ve izah edilir
görünmemektedir. Kur'an ne kendi kendisiyle ne de dış gerçeklikle bir çelişki
içerisinde değildir. Tabiidir ki bugün Batı'nın ürettiği tüm değerleri evrensel
görmek Kur'an'la bunların bir çelişki oluşturduğunu kabul etmek demek olur.
Bugün tarihselciler açısından asıl problem, Kur'an'ın Batı'nın ürettiği bilimsel
verilerle çatışır görülmesinden daha çok onun sosyal, siyasi, hukuki ve
ekonomik değerleriyle çatışır olmasında yatmaktadır. Kur'an'ın modernitenin
asli değerleriyle çatıştığı bir gerçektir. İslam ile moderniteyi uzlaştırmak
istemek ve bunun için tarihselciliğe başvurmak ne moderniteyi kendinde bırakır,
ne de İslam'ı.
Müslüman olduğunu
söyleyen insanların Batı değerlerini baz almaları ve düşüncelerini onun üzerine
temellendirmeleri oldukça tutarsızdır. Çünkü Kur'an modern paradigmaya karşın
kendisi tamamen farklı bir tasavvur ve dünya görüşü önermektedir. Bu nedenle
iki ayrı dünyayı aynı merkezde toplayan eklektik bir yaklaşım bütünüyle yeni
problemler getirecektir. Aslında bu eklektik tutumun nedeni ifade edildiği
gibi, Batı değerlerini yüceltmekten kaynaklanmaktadır.
Bu yaklaşımın İslâm dünyasındaki belirgin ilk temsilcisi
Pakistanlı bilgin Fazlurrahman olsa da, çağımızda Müslümanlar arasında Kur’an’a
tarihselci bakış açısını ilk olarak ileri süren kişinin yine Ahmed Han olduğu
söylenebilir. Onu öğrencileri, yine aynı bölgenin insanı olan Fazlurrahman,
Mısırlı Ali Abdurrazık, Nasr Hâmid Ebû Zeyd, Hasan Hanefi, Cezayir asıllı
Muhammed Arkoun gibi zatlar takip etmiştir.[1]
Tarihsellik, herhangi bir fenomenin, varlık dünyasına
gelişiyle birlikte, bu âlemin ve dolayısıyla tarihin konusu olması anlamına
gelebileceği gibi, yine herhangi bir olgunun yaşanmış, geçmiş olması hasebiyle
artık bugünün değil, geçmişin malı ve doğrusu olması anlamına gelir. Bizim
üzerinde durduğumuz ve bugün ilim dünyasında kullanılan tarihsellik de budur.
Tarihselcilik bakımından bir şeyin tarihsel olması da bir yaşam felsefesi
olarak onun tamamen tarih ürünü bir şey olduğu, tarihte kaldığı ve bu sebeple
etkisinin de yaşadığı dönemle sınırlı olduğu anlamına gelir.[2]
Tarihselci İslâm modernizminin giderilemez sorunları vardır.
Her şeyden önce Kur’an’ın literal anlamı, modernizmin talep ettiği
değişikliklere imkân vermez. Kur’an’ın ahkâmını değiştirmekle
somutlaştırılabilecek bir proje, Kur’an’dan meşrû bir dayanak bulamaz.
Geçmişteki kimi sahabe uygulamaları ile ulemanın tartışmaları da İslâm modernizminin
taleplerine meşrû dayanak olamaz. Çünkü oralarda ahkâmın tarihselliğine yönelik
bir sonuç çıkmamış; şartların avdetiyle, uygulamadan kaldırılan hüküm, tekrar
yürürlüğe konmuştur. Kaldı ki geçmişte bunlar somutlaştırılıp, bunun neticesine
göre de uygulama ile ilgili düşünceler geliştiriliyordu.
Konuyla ilgili bir diğer tehlike de şudur: Kur’an’a
tarihselci bir yaklaşım bir kez kabul edildikten sonra, durulması gereken
sınırlar belirlenemeyecek ve Hasan Hanefî’de olduğu gibi inanç esaslarına da
teşmil edilecektir. Çünkü tarihsellik, Allah’ın ilminin bir ihsanı olan
Kur’an’ı tarihsel bir bağlama oturtarak, O’nu da beşerin bilgisi gibi sonlu,
sınırlı ve göreceli kılar.[3]
Bir metne iki açıdan bakılır. Biri metnin “neliği” diğeri “tutarlılıktır”. Kur’an “neliği” onun Allah’ın sözü olmasıdır. Kur’an’ın “tutarlılığı” ise şüphe ve çelişki içermemesidir.
Tarihselcilik, nesih teorisinin modern söylemidir. Nesih teorisine göre ayet ayeti, hadis ayeti ve ictihat ayeti nesheder. Nesih teorisi de tarihselcilik teorisi de öngörüsüz bir Allah tasavvurunun tezahürüdür.
“Bu Allah’ın sözüdür” diyerek bir metnin (Kur’an’ın) İlahiliğini kabul edip de sonra bu metinle “ciddiyetsiz” ve “onda açık arar” tarihselci bir yaklaşımla ilişki kurmak ve söylemlerde bulunmak bir çelişkidir.
Her öğreti yerelde tarihin bir kesiminde doğar bu onun
tarihsel olduğu anlamına gelmez. Ve her öğreti ilkelerini, değerlerini,
hükümlerini yereldeki örneklerden alır. Örneğin Allah ayette “Devenin nasıl
yaratıldığına bakmıyorlar mı?” (Gaşiye/17)
diyerek yaratmasındaki mükemmelliğe dikkat çekerek deve üzerinden kendisinin
Alîm, Kadîr, Hakîm isimlerine dikkat çekiyor. Siz kutup ayısı, zürafa, fil,
kartal, balina vb. kainat ayetlerini vahiy üzerinden okuyup üretebilirsiniz.
Deve nasıl çöl şartlarına uygun yaratılmışsa kutup ayısının da o iklime uygun
ayartıldığını üretilebilir, düşünülebilir. Allah Mekke toplumunun hiç bilmediği
kutup ayısını örnek verseydi bu mesajı anlaşılmaz kılardı. Kadının hukukunu
korumak için zihar örnek veriliyor. Vahiy İran, Çin veya Afrika ülkelerinden
birisinde gelseydi oradaki kadının hukukunu korumak için yerelden örnek
verilirdi. Asıl olan mesajın verildiği zamandaki olguya takılıp kalmamaktır. Tarihsel olduğu iddia edilen ayetlerdeki hukuk, adalet ve ilkeler üzerinde iyice düşünülünce sorunun ayetlerde değil zihinlerde olduğu görülecektir.
[1] Hâmid
Ebû Zeyd, Hasan Hanefi ve Muhammed Arkoun örneğinde Kur’ana modern yaklaşımlar
konusunun genişçe ele alındığı özel bir çalışmaya burada işaret etmeliyiz.
Polat, Fethi Ahmet, Çağdaş İslâm Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, İz Yay.,
İst., 2007
[2] Fethi
Ahmet Polat, Çağdaş İslâm Düşüncesinde Kur’an’a Yaklaşımlar, s.222
[3] Şevket
Kotan, Kur’an ve Tarihselcilik, s. 17, 396-397.
Yorumlar
Yorum Gönder