KUR’AN’DA NESH YOKTUR
KUR’AN’DA NESH
YOKTUR
Sözlükte "iptal etmek, gidermek, yok etmek, nakletmek" gibi anlamlara gelen nesh (nesih), İslâmî bir terim olarak "dinî bir hükmün yürürlükten kaldırılması veya daha sonra gelen bir hükümle değiştirilmesi" anlamında kullanılır. Sadece buyruk ve yasaklarda nesih söz konusu olabilir. Ortadan kaldırılan hükme mensuh, onu ortadan kaldırana da nâsih denir.[1]
Prensip olarak neshin aklen mümkün olduğu, ayrıca diğer dinlerde de fiilen meydana geldiği hususunda görüş birliği vardır. Nitekim Tevrat'ın bazı hükümleri İncil ile yürürlükten kaldırılmıştır. Aynı şekilde Tevrat ve İncil'deki hükümlerin bir kısmı da Kur'ân-ı Kerîm tarafından değiştirilmiş veya kaldırılmıştır. Ayrıca Hz. Peygamber'in kabir ziyaretiyle İlgili hadislerinde olduğu gibi İslâm'ın gelişme sürecine bağlı olarak önceki bazı hükümler sonradan değiştirilmiştir. Ancak Kur'ân-ı Kerîm'de neshedilmiş ayetler bulunup bulunmadığı konusu tartışmalıdır, İslâm bilginlerinin çoğunluğu bazı ayetlerin sonradan gelen başka ayetler veya hadislerle neshedildiğini savunurken bazı âlimler de bu görüşü reddetmişlerdir. Bu arada Kur'an'da neshi mümkün görenler de mensuh ayetlerin sayısıyla ilgili olarak 5 ile 200 arasında değişen farklı rakamlar ileri sürmüşlerdir.[2]
Daha çok son dönem İslâm bilginlerinin tercih ettiği ve bizce de isabetli olan anlayışa göre bir konuda iki farklı hüküm içeren iki ayetten, sonra gelenin -nihâî bir düzenleme getirme amacının açıkça anlaşıldığı durumlar dışında- öncekinin hükmünü tamamen ortadan kaldırdığını kabul etmek yerine, her iki ayetin de kendi şartlarında geçerli ve yürürlükte olduğunu, hangisinin indiği şartlar mevcutsa onun hükmünün uygulanması gerektiğini, böylece duruma göre birinin veya ötekinin uygulanabileceğini, eğer birinin şartlan artık sonsuz olarak tekrar doğmazsa pratikte o hükmü uygulamaya da imkân bulunmayacağını düşünmek daha isabetli görülmektedir.[3]
Biz bir ayetin(risalet) yerine bir başka ayeti(rislaet) getirdiğimizde -ki Allah adım adım ne indirdiğini bütünüyle bilmektedir- (hakkı inkar edenler), "Sen sadece uyduruyorsun!" derler. Oysa onların çoğu bilmeyen, anlamayan kimselerdir! (Nahl,101).
Bu ayet nesh teorisini savunanların dayandıkları iki ayetten biridir. Mustafa İSLAMOĞLU, ibaredeki (ve iza beddelna ayeten) “ayet” kelimesinin risalet anlamına geldiğini uzun dipnotunda şöyle izah eder:
Yani: “Bir risaleti diğeriyle değiştirdiğimizde”. Buradaki “ayet”in en münasip karşılığı “risalet” olsa gerektir. Zira bu ayet 44. ayetteki bi’l beyyinati ve’z-zubur adıyla anılan ve tüm peygamberler verildiği iddia edilen vahyin bir devamı ve parçasıdır. Bu ayet klasik nesih teorisinin savunulmasında ilk sırad yer alır. Ne var ki bu, yine bu teoriyi savunanların koydukları “nesh, inançla ilgili ayetler için değil, dini hükümlerle ilgili ayetler için geçerlidir” kuralına aykırıdır. Çünkü bu sure Mekkidir. Kaldı ki buradaki ayeten kelimesi, “ilahi mesaj, vahiy, mucize ve hakikatin belgesi” manalarına gelir. Şu durumda bu ayetin, klasik nesh teorisine delil olması mümkün görünmemektedir. Bu ayette nesh’ten değil tebdil’den söz edilmektedir. Öte yandan bu ayet indiğinde, nesh teorisini savunanların değiştiğini iddia ettikleri “ahkâm ayetleri” henüz indirilmemişti. Hemen arkasından gelen yunezzilu fiili aslında bu ayetteki tebdilin nasıl anlaşılması gerektiğinin de anahtarını verir. Bu anahtardan yola çıkarak, bir ayetin başka bir ayetle değiştirilmesi, bir süreç içerisinde parça parça inen vahyin farklı zaman ve şartlara göre söyleminin ve talimatlarının da farklılaşması şeklinde anlaşılabilir. İbn Abbas, “bir ayeti diğeriyle değiştirme” ibaresini, “daha sert ayetlerin yerini söylem olarak daha yumuşak ayetlere terk etmesi” olarak, yani üslup değişikliği biçiminde anlamıştır (Mukatil). Ayeti klasik nesh teorisi dışında yorumlayan bu anlayış, iç ve dış bağlama da uygun düşmektedir. Vahyin söylemindeki her faklılaşma bir öncekinin hükmünü geçersiz kılmayı değil, “Rabbin yoluna hikmetle çağır” talimatının, vahiy tarafından bizzat uygulandığını ifade eder.[4]
Biz yürürlükten kaldırdığımız veya unutturduğumuz her hangi bir mesajı mutlaka daha iyisi veya benzeri ile değiştiririz. Allah'ın her şeye kâdir olduğunu bilmez misin? (Bakara, 106).
Bu ayet nesh teorisini savunanların dayandıkları iki ayetten diğeridir. Ebu Müslim bu ayetin neshe delil gösterilemeyeceğini üç maddeyle özetler: 1) Burada sözü edilen ayetler Tevrat ve İncil’de yer alan cumartesi yasağı, doğuya ve batıya yönelerek ibadet gibi hükümlerdir. 2) Neshin anlamı “istinsah”, yani ilahi kelamın levhi mahfuz’dan aktarılmasıdır. 3) Bir şart-cevap cümlesi olan bu ayet Kur’an’da neshin vuku bulduğuna değil, olması halinde daha iyisinin ikamesine delildir. Bu ayetin ait olduğu pasaj, daha önce kendilerine vahiy ile hitap edilen toplulukların ilahi kelama sırt çevirmeleri ve buna da gerekçe üretmelerinin anlatıldığı bir pasajın hemen ardından gelmektedir. Açıktır ki ayette, Yahudilerin Hz. Muhammed’e gelen mesaja karşı sırt dönme gerekçeleri çürütülmektedir. Dolayısıyla burada söz konusu olan nesh Kur’an içerisinde herhangi bir ayet ya da ayetler grubuna ilişkin değil önceki mesajlara ilişkin bir neshtir. [5]
Dinin ve aklın kabul edemeyeceği hususlardan biri, hadis/sünnetin Kur’an’ı nesh etmesi/yürürlükten kaldırmasıdır iddiasıdır. Bu anlayış iddiadan da öte, haşa peygamberi ilah konumuna yükseltmektir. Allah’ın otoritesini altüst etmektir. “Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı. Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik. O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip uzaklaştıramazdı. (Hakka, 44-47). Ayetleri Hz. Peygamberi vahye muhalefete karşı uyarmıştır. Onun vefatından sonra O’nun yapmadığı ve yapmayacağı şeyleri onun adına söylemeye ve yapmaya kalmak Hz. Peygambere yapılmış bir iftiradır.
Kur’an’da neshi reddedenlerin
görüşleri:
1. Nesh
aklen caiz olmakla beraber, Kur’an’da bilfiil vaki olmamıştır.
2.
Kur’an’da nesh meselesi, İslam akideleriyle ilgili olmayıp, ancak tefsir
ilminde bir sistem (mezhep) dir. Zira akideye ait bir mesele olsaydı inkar
edilemezdi.
3.
Mensuh ayetlerden maksat, Tevrat ve İncil’deki, yani şeriatlardaki hükümlerdir.
4.
Kur’an’da şu veya bu ayetin, şu veya bu ayeti nesh ettiğine dair bir sarahat
yoktur.
5. Neshi
kabul edenler, mensuh ayetin önce, nasihin ise sonradan nazil olduğuna dair
birçok defalar kat’i bir delile malik değillerdir. Nitekim Bakara Suresi’ndeki
“iddet” meselesine ait ayetlerde olduğu gibi (Bakara 240 ve 224) bazı ayetlerin
mensuhu nasihten sonra nazil olduğu da müşahede edilmiştir.
6. şu
veya bu ayetin, şu veya bu ayetle nesh edildiğini sarih ve kat’i bir şekilde
teyit edecek Hz. Peygamberden sadır olmuş olan ve muttefekun aleyh olarak kabul
edilen bir hadis de mevcut değildir.
7. Nasih ve mensuh ayetlerin sayıları hakkında
bile ittifak hasıl olmuş değildir.
8. Neshi
kabul edenler, bir taraftan neshin ancak emir ve nehiylere ait ahkâma inhisar
ettiğini iddia ederken, diğer taraftan ahbara ait lafızların bile nesh olduğunu
kabul etmektedirler.
9. Ahad rivayetiyle Kur’an’ın ayetleri ispat olunamadığı gibi, inkâr da olunamaz. Bu sebeple Fatiha ve Muevvizetan surelerinin kitabullahtan addedilmediğine dair bu gibi bazı rivayetler tabiatıyla nazarı itibara alınmamıştır.[6]
Suyuti mensuh ayetlerin sayısını 20 ye indirir. Şah Veliyyullah Dehlevi ise, Suyuti’nin mensuh saydığı ayetleri Fevzul Kebir isimli eserinde inceleyerek bunları 5’e indirir.
Kur’an’da insanlığa dünya ve ahret saadetini kazandıracak ilke ve kaideler mevcuttur. İnsanlar farklı seviyelerdedirler. Her insanın aklı, kültürel seviyesi ve kapasitesi farklıdır. Hadiste, "İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibi farklı mizaç ve seviyededirler." [7] buyrularak bu gerçeğe dikkat çekilmiştir. Kur'ân'da da, "Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen bir ilim sahibi vardır."[8] buyrulmuştur.
İnsanların hepsi aynı ahlak, kavrayış ve itaate sahip değillerdir. Kimi insanlar tedrici olarak itaate ve ibadete alışır. Bu kesim insanlık içinde büyük bir yüzdeyi teşkil eder. Bu yüzdeyi ise genelde avam oluşturur. Kur’an tebliğ ve irşatta bu kesimin anlayışlarına riayet eder. Yani onları yavaşa yavaş inşa eder. İçki ayetlerinin üç aşamada tedrici olarak haram kılınması buna delidir. Şimdi içkinin haramlığını bildiren ayet önceki iki ayeti nesh mi edecek? Bugün dünyada İslam’la tanışmamış milyarlarca insan var. Onlardan içki içen birini İslam’la tanıştırmak istesek hemen içkisini bırakmasını mı isteyeceğiz? O zaman diyalog oracıkta kesiliverir.
Kur’an’ın
ifadesiyle Mekke toplumu uçurumun kenarında idi. Pek çok kötü adetleri olan bir
toplumu bir anda bu âdet ve alışkanlıklarından koparmak mümkün değildi. Kur’an
tedricilik yolunu seçti ve bunu başardı. O toplumdan insanlığa muallimler
yetiştirdi. Bu süreç o toplum için bitmiştir. Fakat o süreç insanlık içinde her
birey ve toplum için devam etmektedir. Bunun için âlimlerin geçmişte hükmü nesh
edildi dedikleri bir ahkam, bazı birey ve toplumlar için devam etmektedir. Nesh
ile bu birey ve toplum hüsrana itilemez.
Yorumlar
Yorum Gönder