NUR-U MUHAMMEDİ UYDURMASI

 

NUR-U MUHAMMEDİ UYDURMASI

Bu düşünce halk arasında özellikle tarikat ve tasavvuf çevrelerinde oldukça yaygın olan inançların başında gelmektedir. Temelde, Hz. Âdem’den de, her şeyden de önce peygamberimizin nurunun yaratıldığı tezine dayanmaktadır. Bu inanca göre ilk yaratılan şey peygamberimizin nurudur ve geri kalan her şey o nurdan yaratılmıştır. Bu inanç da tam anlamıyla Kur’an’a aykırı bir iddiadır. Her şeyin peygamberimizin nurundan ve peygamberimiz için yaratıldığını söylemek Allah’a iftira etmektir. Allah Kur’an’da peygamberimize şöyle söylemesini buyuruyor: “Ben peygamberlerin ilki değilim; kendime de size de ne yapılacağını asla bilmiyorum; ben sadece (vahyi) olduğu gibi beyan eden bir uyarıcıyım.” (Ahkaf Suresi 9). Peygamberimiz ilk peygamber olmadığı gibi ilk yaratılan da değildir. Kur’an bize göklerin ve yerin nurunun Allah olduğunu söylüyor: “Allah, göklerin ve yerin nurudur…” (Nur Suresi 35). İnsanlar Allah’ın ayetlerini hiçe sayarak her şeyin peygamberimizin nurundan yaratıldığını iddia etseler de Allah açık bir şekilde bize söylemektedir: “Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına tanık kıldım; ne de kendilerinin yaratılışına; ayrıca, (insanları) yoldan çıkaran bu (varlıkları) kendime hiçbir şekilde yardımcı edinmiş de değilim.” (Kehf Suresi 51). Bu türden asılsız iddiaların Hıristiyanlıkta Hz. İsa’ya da isnat edildiği görülmektedir. Yuhanna İncili’nde şu ifade yer alır: “Ben dünyanın nuruyum” (Yuhanna 8/12).

Hz. Peygamber’in, Allah’ın nurundan yaratıldığı fikrini işleyen Nur-i Muhammedî veya Hakikat-i Muhammediyye nazariyesi ilk defa Sehl b. Abdillah et-Tusteri’ye (ö. 283) atfedilmiş, onun izinden gidenler tarafından da geliştirildiği belirtilmiştir.[1] Bu tasavvurun kaynağını ise çeşitli araştırmacılar, Hıristiyan ve Yahudi tesiri, Yunan Felsefesi, Yeni Eflatuncu, Gnostik-Maniheist fikirler vb. farklı yabancı kültürlerin etkisine bağlamaktadırlar. Ancak gelenekçiler bu anlayışın Hicrî 3. asırda ortaya çıktığı ve daha sonra özellikle mutasavvıflar arasında kabul gördüğü hususunda birleşmektedirler.[2]

Şinasi Gündüz Nur-u Muhammedi anlayışının M.S. 2. Yüzyılda yaşamış gnostiklerden Basilidies’in Hz. İsa’nın Allah’tan sudur eden/çıkan ilk varlık (nous) olduğuna inandığını belirtir.[3]

Nur-u Muhammedi inancıyla Hz. Peygamberin insan varlığı buharlaşır onun yerini soyut bir  kimlik alır. Böyle olunca da bir beşer olan Hz. Peygamber örnek alınamaz, insani atıkları (kan, sidik, sümük) şifa sayılır. Teri, kakası kokmaz. Mucizeler gösterir, gelecekten haber verir. Mistik anlayışın çizdiği peygamber anlayışı Kur’an’a tamamen terstir. Mistik anlayış Kur’an’ın Allah’a verdiği sıfatları Hz. Peygambere verirler. Örneğin: Kuran’a göre; “Allah hükümranlık makamına kurulup varlığı yönetmektedir.” (Tevbe/3). Mistik anlayışa göre Hz. Peygamber bütün yaratılmışlara hükümrandır. (el-Cili, İnsan-ı Kamil, 2/45).

Peygamberimizin aşırı yüceltilmesi konusunda, İbn Teymiye’nin (1263-1328) eleştirileri gayet yerindedir: “Bazıları yerlerin, göklerin, ayın ve güneşin kısaca her şeyin Peygamberimiz için yaratıldığını iddia etmektedir. Hâlbuki böyle bir şey ne sahih ne de zayıf, hiçbir şekilde Hz. Peygamber’den rivayet edilmemiştir. Bütün ilim ehli bunu böyle kabul etmiştir. Sahabeden de böyle bir söz nakledilmemiştir.”[4] Aksine Allah, göklerde ve yerde olanları “insanlara hizmet etsin diye” yaratmıştır: Allah'ın göklerde ve yerde olanları sizin hizmetinize verdiğini nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca verdiğini görmediniz mi?” (Lokman, 31/20)

Tarihi süreç içerisinde Ehl-i Hadis’in etkisinde oluşmuş olan Peygamber tasavvuru yerine Kur’an ve sahih hadisler ışığında çağın ihtiyaçları çerçevesinde Kur’an merkezli Peygamber tasavvurunun oluşturulması elzemdir. Zira her alanda olduğu gibi Peygamber tasavvurumuzda da daha ilk asırlarda Kur’an’dan bir kopuş yaşanmıştır. Bu konuda Kur’an’a ve ona uygun Hz. Peygamber’in siretine dönüş kaçınılmazdır. Bu tasavvur bünyesinde üç önemli unsuru barındırmalıdır. Birincisi, bu tasavvurda Hz. Peygamber’in olağanüstü özelliği olarak vahiy alan bir elçi olması dışında[5]  mucizevî, efsanevî ve mitolojik niteliklerden arındırılmış olmasıdır. Çünkü bizzat Kur’an bir yandan Hz. Peygamber’in insan olduğunu vurgularken, diğer yandan müşriklerin ondan mucize taleplerini kesin bir dille reddetmektedir.[6] İkincisi peygamber tasavvurumuzda diğer bütün varlıkların bağlı olduğu gibi Hz. Peygamber’in de tabiî ve sosyal yasalara (sünnetullah) bağlı olduğunun kabul edilmesidir. Üçüncü  hadislerin bir kısmı vahiy temelli olma ihtimaliyle beraber tamamının vahiy kaynaklı olmadığı gerçeğinin göz önünde bulundurulmasıdır. Bu üç önemli nokta yeni oluşturacağımız Peygamber tasavvurunun temel noktalarını teşkil etmelidir. Önerilen Kur’an merkezli peygamber tasavvurunun daha da geliştirilerek sistemli hale getirilmesi ve bununla İslam dünyasında bir zihniyet ve dünya görüşünün oluşturulması son derece önemli bir husustur.



[1] Geniş bilgi için: Yıldırım Ahmet, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, s. 114, Ankara-2000; Demirci Mehmet, “Hakikat-i Muhammediyye”, DİA, XV. 179-180.

[2] Yıldırım Ahmet, age. s. 114-121.

[3] Şinasi Gündüz, Pavlus: Hıritiyanlığın Mimarı, 166-167

[4] İbnu Teymiyye, Takıyuddin Ebu’l-Abbas (ö. h. 728), Mecmû’l-Fetâvâ, 35 c.

[5]  2, Bakara, 159; 3, Ali İmran, 164; 16, Nahl, 43; 17, İsrâ, 93; 18, Kehf, 110; 21, Enbiyâ, 7, 107; 25, Furkan, 7; 33, Ahzab, 21, 40; 41, Fussilet, 6.

[6] 17, İsrâ, 59 ; En’am 7; 15, Hıcr 14, 15 ; 21, Enbiya, 5,6 ; 10, Yunus, 96, 97 ; 13, Ra’d, 31 ; 26, Şuara, 198, 199 ; 29, Ankebut, 50, 51.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

EZBERE TESLİM OLMAK