KİŞİLİK EĞİTİMİ

 

KUR’AN’IN KİŞİLİK EĞİTİMİ İÇİN GEREKLİ GÖRDÜĞÜ İLKELER

Her meselenin dayandığı temel ilkeler vardır. Kişilik eğitimi yapılırken de bir takım ilkelere dayanmak gereklidir. İnanan insanların davranış biçimleri belirlenirken Kur’an’ın bu konuda ortaya koyduğu ilkeler ana ilke konumunda olacaktır. Bu ilkeler belirlenirken Kur’an’a müracaat zorunludur. Elbette ki Kur’an’da kişilik eğitimi kapsamlı bir konudur. Biz burada en temel ilkelere değineceğiz.

1-Tevhid Yani Allah’ı Hayatın Merkezine Yerleştirmek

“Rabbi, O'na: "Bana teslim ol!" dediğinde; "Sana, bütün âlemlerin Rabbine teslim oldum!" diye cevap verdi.” (Bakara, 2/131) Tevhidi gerçekleştirmenin öncelikli ve temel ilkelerinden biridir Allah’a ve Resulüne teslimiyet göstermek. Çünkü teslimiyet gerçekleşmeden gelen emirlerin uygulanması söz konusu olamaz.

2-Allah ve Resulünün Davetine İcabet

İslam’ın oluşturmak istediği kişilik, Allah ve Resulü tarafından kendisine yarar sağlayacak bir şeye çağrıldığı zaman ona kulak veren ve onu sahiplenen bir kişiliktir. Çünkü Allah ve Resulü insana hayat verecek, ona değer kazandıracak şeylere çağırmaktadır. “Ey iman edenler! Sizi hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah'a ve resulüne icabet edin. Bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer. Sizler O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal 8:24)

3-Yapılan Amelin Karşılığını Sadece Allah’tan Beklemek

Peygamberler ilahi daveti insanlara iletirken ısrarla bu ilkeyi vurgulamışlar, yaptıkları işten dolayı kimseden bir ücret beklemediklerini, ecri sadece Allah’tan talep ettiklerini ifade etmişlerdir. Dünyalık işlerde de birilerine yardım yapıldığı zaman herhangi bir karşılık beklenilmemesi gerektiği Kur’an’da vurgulanmıştır: “Ve kendi istekleri ne kadar çok olursa olsun, muhtaçlara, yetimlere ve esirlere yedirirler, “Biz sizi yalnız Allah rızası için doyuruyoruz: sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz: doğrusu, sıkıntı ve dehşet dolu bir günde Rabbimize vereceğimiz hesabın korkusunu duyuyoruz!” (İnsan 76:8–10)

4-Problemlerin Çözümü İçin Allah ve Resulüne İtaat

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, resule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de (otorite teslim edilmiş olanlara). Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, - Allah'a ve ahiret gününe de inanıyorsanız- onu Allah'a ve resule götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa 4:59)

Allah’a teslim olmuş bir kişi ister kendi şahsi hayatında isterse sosyal hayatında bir sorunla karşılaştığında onu Hz. Peygamberin Allah’ın kitabına göre nasıl uyguladığına bakmak durumundadır.

5-Geçici Olanı Değil Kalıcı Olanı Tercih Etmek

İnsanın yapısında hazır olanı tercih etme, aceleci davranıp sonraların hesabını yapamama[1] zaafı mevcuttur. İnsanoğlu kalıcı olanın değerini pek bilmez, tersine geçici olan ona hep daha cazip gelir. İnsanın bu zaafından kurtulabilmesi için Allah  ona kendi katında neyin daha değerli olduğunu öğretmektedir: “Mal ve çocuklar, dünya hayatının süsüdür. Sürekli olan salih davranışlar ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf 18:46)

6-Sözünde Ve Eyleminde Tutarlı Olmak

“Ey iman edenler! Niçin bir türlü söylüyor, başka türlü yapıyorsunuz. Yapmaya-cağınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!” (Saf, 61/2–3).[2] Bu ayetler, ilahî kelamın teşvik ve telkin ettiği her şeyi hayata geçirmek istediklerini iddia eden ama sonra bu kararlılıklarında zaaf gösteren herkese hitap etmektedir.

7-Yeryüzüne Halife Olarak Gönderildiğini Bilmek

İnsan bu dünyanın temel unsurudur. Allah bu evren sahnesinde insana önemli bir rol vermiştir. İnsan kendisine verilen bu rolü iradesini kullanarak oynayabilme ya da reddedebilme imkânına sahiptir. İşte bu nedenledir ki Allah, insana bu alemdeki en önemli olan emaneti üstlenme ve hilafet görevini vermiştir. “Gerçek şu ki, Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; ama sorumluluğundan korktukları için onu yüklenmeyi reddettiler. O emaneti insan üstlendi; zaten o, daima haksızlığa ve akılsızlığa son derece meyyal biridir.” (Ahzab, 33/72)

 
Özetle,  doğru sözlülük, dürüstlük, ahde vefa, adalet, merhamet, cömertlik, sabır, tevazu, kanaatkârlık, paylaşma, iktisat, güvenilirlik,  insanların canlarına, malla-rına, namus ve şereflerine saygı gibi erdemler, Müslüman kimliğinin gerekli kıldığı kişilik özelliklerinden bazılarıdır. Müslümana yakışan da bu erdemlere sahip olabilme çabasında olmasıdır. Kişilik Müslüman kimliğinin tamam-layıcısıdır. İslam toplumları kimliği olup kişiliği olamayanlardan çok çekmiştir ve hala da çekmektedir. Bu gidişle de çekmeye devam edeceği aşikârdır.

Müslüman kimliği taşıdığını iddia edenlerin, “sahte kimlik” taşıyıp taşımadıklarının alameti kimlik ve kişiliğin gereklerini yerine getirip getirmemeleriyle ölçülür. Bunun için de yapılması gereken iş, Kur’an’i hayata sahip olup olmadıklarını test etmeleridir. Kur’an ilkeleriyle bağdaşmayan bir hayat sergilemek, kimlik ve kişilik krizine neden olmaktadır.

Kimliğin tezahürü olmalıdır. O da kişiliktir. Güneşten ısı ve ışık, gülden koku ve güzellik ortaya çıktığı gibi, kimlikten de kişilik ortaya çıkmalıdır. Kimlik/iman söz, fiil ve eylemlerle kendini ortaya koymalıdır.

Kimliksiz (imansız) kişilik insanın yapmadığı işin karşılığını istemesi ve beklemesi demektir. Yani insanın kimliğinin sadece Müslüman olması yetmemektedir. Fabrikada çalışan bir işçinin sadece orada adının işçi olarak kayıtlı olmasına bağlı olarak hiçbir iş yapmadan maaş beklemesi ile bu durum arasında fark yoktur. Ama ne kadar beklese de işçi, doğal olarak maaş alamayacaktır.

Kimlik, kişiliğin gövdesidir. Gövdesi sağlam olmayan bir ağaçtan meyve beklemek nasıl beyhude ise, inanç ve ilkeler üzerine kurulmayan iman kimliği de kişilik meyvesini vermez.



[1] Kıyamet 75:20–21; İnsan 76:27.

[2] Ayrıca bakınız: Şuara 26:226; Bakara 2:44.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

EZBERE TESLİM OLMAK