SİHİR KISSASI GÜNÜMÜZE NE DİYOR?

 


SİHİR KISSASI GÜNÜMÜZE NE DİYOR?

(Taha 56-71)

Amerika’nın İsrail merkezli kaos politikalarıyla oluşturduğu “Büyük Ortadoğu Projesi” si tamamen ülkeleri devletsizleştirme, ülke halkını da kimliksizleştirme projesidir. Amerika’ya göre model ülke Türkiye.

BOP planı gereği Türkiye’yi ve Türkiye eliyle Orta Doğuda, islamın içinden özel amaç ve hedeflere bağlı olarak üretilen bir din anlayışı ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Bu gerçek Şeriati’nin dediği gibi tarih boyunca din dinsizlik savaşı değil, “dine karşı din”in savaşının olduğunu bildiriyor. Bu din; münezzel (indirilmiş) değil, mübeddel (değiştirilmiş) dindir.

ABD’nin Arap dünyasına yönelik politikası, bölgedeki statükonun korunmasının kendi çıkarlarına en iyi hizmet edeceği yönündeydi. Bu politikasını 11 Eylülden sonra değiştirdi. Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Bahreyn, Kuveyt ve Fas gibi ülkeler ABD ile iyi ilişkiler içinde idi. 11 Eylül saldırıları, ABD’nin Orta Doğu politikası için de yeni bir dönem başlattı. Bush yönetimi terörizmin kaynağı olan siyasi olguları ortadan kaldırmak için en iyi yolun bölge ülkelerine demokrasi getirmek olduğuna inanmaktaydı. ABD’nin Orta Doğu ile ilgili demokrasi talepleri daha özgür bir yaşamı teşvik etmek için değildir.  Bu taleplerini iki sinsi amaç için yapıyorlar. Birincisi, mevcut siyasi kadroların el değiştirmesidir. Eski uşakların gönderilip yeni uşakların getirilmesi buna delildir.  İkincisi, buradaki demokrasilerin gelecekte ideolojik faklılıklara değil ırk ve din temeline dayandırılacak olmasıdır. Organize olan, parası olan, medyayı kontrol eden seçilecek, habersiz yığınlar da ırk ve din temelinde ayrışacak,  böylece o ülkelerdeki güç olamayan müslümanların dışarıdan manipülasyonu kolaylaşacaktır.

Bu durum sadece Orta Doğu değil dünya Müslümanlığını da çıkmaza sokacaktır.  Orta Doğu’da yakın bir gelecekte ne harita ne de İslam kalacak. İslam tasfiye edilirken geride tamamen ABD’nin güdümünde bir araya hiçbir zaman gelemeyecek küçük devletçiklerin oluşturduğu yığınlar kalacaktır. Kısaca ABD yeni harita ve yeni çatışma bölgeleri ile iktidarsız ve İslamsız bir Orta Doğu’ya karar vermiştir.

Yıllardır bu topraklarda parya muamelesi gören kitleler değişmiş midir? Gelir paylaşımında adalet sağlandı mı? Takip edilen ekonomi politikalarıyla zengin daha çok zengin, fakir daha fakir edilmedi mi? Asgari ücreti işçiler mi belirliyor? Serbest piyasa, pazar ekonomisi, küreselleşme vb. neo-liberal politikaların uygulanabilmesinin ortamını demokrasinin zorunlu zemin olduğunu savunan İslamcılar, modern cahiliye olan kapitalizme karşı direniş gösteremediler. Hatta süreç içinde kapitalistleşerek olayları içselleştirdiler. Bilgi ve birikimlerini bu sürece angaje ettiler ve sisteme eklemlendiler. Başörtüsü yasağı, bilinçli olarak tesettür modaya dönüştürüldükten sonra kaldırıldı. Bütün umutlar AB üyelik sürecine bağlanmasına rağmen, Müslümanların temel hak ve özgürlükleri İslam’ın ikleri konusunda hiçbir iyileşme meydana geldi mi? İslamcılar halkın beklentilerine kılavuzluk edemediler ve gerekli siyasi duruşu gerçekleştiremediler. Kemalistlere olan öfkelerini, halkın ezilmişliğiyle birleştirenler, mağdurları oynayarak, muhafazakârlaşıp kemalizmde üniforma değişikliğine giderek bir sihirle iktidarını sağlamlaştırıp İslamcıları pasifize etmeyi başardılar. 200 den fazla milli görüş ağırlıklı islamcılardan etraflarını steril hale getirdiler.

Taha 56-71. ayetler arasında anlatılan kıssa günümüze ışık tutuyor. Kur’an’ın çağlar üstü mesajlar içerdiği gerçeğini bir kez daha müşahede etmeye var mısınız?

Firavun o gün, bilim adamlarıyla (sihirbaz) kitleleri etkileyici sözleriyle icraatın içi proğram ve propagandalarıyla uyutup sömürüyordu.  Bugün ise, içimizden birileri sistemin bekasını sağlamak için “sözleşmeli iktidar oyunu” ile medya, siyaset, bilim adamları, medyum, ordu, emniyet vs. sihir araçlarıyla halkları etki (sihir)liyorlar. Gerçi klasik tefsirlerin dediğine göre; Firavun’un halkı içine civa konulmuş esnek malzemelerin sıcakta yılan gibi hareket etmesiyle yönettiğini iddia ediyorlar. Buna bugün çocuklar bile inanmazlar. Bu bir saf dilliliktir.  Kur’an kıssalarını mitolojik olarak okumak olur. Firavun’un devleti illizyon oyunlarıyla yönettiğini iddia etmek olur. 59. ayette sihir (miting) gösterisinin mekânı olarak Hz. Musa’nın tahminen 5-10 bin kişilik şehrin bayram yerini seçmesi de, sihrin bugün anlaşılan anlamda olmadığına delildir. Kıssanın tarafları olan Hz. Musa ve Fravun; biri şirk dini ile insanları yönetiyor, diğeri tevhid diniyle insanları uyarıyor. Bu kıssayı illizyon olarak okumak okumayı bilmemektir. Etkileyici söze de sihir denilmektedir.

69. ayetteki “sağ elindekini at” ibaresini asa olarak yorumlamak geleneğin, mitolojik okumanın bir eseridir. Oysa Kur’an’ın geneline göre, sağ (hakk, doğru, istikamet, cennet ehli, doğru delil) anlamına, sol (batıl, yanlış, dalalet, cehennem ehli, yanlış delil) anlamına gelmektedir. Bu takdirde “sağ elindekini at” ibaresi, onların göz boyayan,  halkı daha sıkı bir şekilde sisteme bağlayan icraatlarını çöz ve kendi doğru ve gerçeklerini ortaya koy, anlat manasına gelmektedir.

Günümüz Türkiyesinde etki(sihir)lemenin araçları ve biçimleri şu şekilde cereyan etmektedir: Tankları şehrin merkezinde yürütmek, insanları ev ve araba kredileriyle on yıl etkisiz hale getirmek, gözde (!) bilim adamlarını yanına çekmek, dünyalık yönünden insanların önünü açmak ve imkânlarını genişletmek, ülkenin gelişmişliğini nazara vermek, sağ partileri desteklemezsek sol partiler gelir vs. yöntemlerle yöneti(sihirleni)liyoruz. Birincisini saymazsak –tankları yürütmek- diğerleri sureti haktan görünmektedir.  Peki, bu muhafazakâr anlayışa nasıl gedik?

Müslümanlar iki kavramı karıştırmaktadır: İslam ve devlet.  Selçuklu ve Osmanlı devlet yönetiminde dini argümanların baskın olması, halk zihninde devlet ve İslam’ın özdeşleşmesine sebep olmuştur. Daha sonraları da bütün islam coğrafyasında/müslümanlarda bir davranış haline gelmiştir. Türkiyeli Müslümanlar da bu sihrin etkisi altında.  

Bütün islam coğrafyasında müslümanlar dünya görüşlerini dile getirdiklerinde:

"Ey Musa (Müslüman) , sen bizi sihrinle( dünya görüşünle) yurdumuzdan (iktidarımızdan) sürüp çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?" (57). Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle (dünya görüşüyle/dünya cazibesiyle) geleceğiz” (58). Böylelikle Firavun arkasını dönüp (arayışa) gitti, hileli düzenini (yürütecek büyücüleri/insan kaynaklarını) bir araya getirdi (60). Musa onlara: "Size yazıklar olsun, Allah'a karşı (din üzerine) yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azap ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir."  Diye muhalefetlerini göstermeye başlayınca: (61). Bunun üzerine, kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve (bu islamcı muhalefeti nasıl susturabiliriz diye) gizli konuşmalara geçtiler (62). Dediler ki: "Bunlar her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan (iktidarınızdan) sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler" (63). "Bundan ötürü, tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra gruplar halinde (medya, ekonomi, ordu gibi güçlerle üzerlerine) gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur" (64). "Ey Musa" dediler. Ya sen (delillerini) at veya önce biz atalım" (65). Dedi ki: "Hayır, siz atın." Sonra hemen (ne görsün), sihirlerinden dolayı, onların ipleri ve asaları (güçleri) kendisine gerçekten koşuyormuş (adaleti ayakta tutuyormuş/hak/doğru)  gibi göründü (66). Musa (müslümanlar), bu yüzden kendi içinde (bu sahte güce karşı) bir tür korku duymaya başladı  (67). "Korkma" dedik. "Muhakkak sen üstün geleceksin" (68). "Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz" (69). Bunun üzerine büyücüler (özgür zihinler), (gerçeği fark edip) secdeye kapandılar: "Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik" dediler (Çünkü bu ince ayarlı saptırmaları ancak alimler/aydınlar anlayabilirler) (70). (Firavun) Dedi ki: "Ben size izin vermeden önce O'na inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı (imkanlarınızı)  keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız." (71).

Günümüz dünyasında sahte din inşa etme faaliyeti küresel egemen güçlerin ve onların politik ve ekonomik kurallarına yaslanan – bu şartlara uymadan gücü elde etmenin mümkün olmadığını iddia ederek – din kisvesi altında politik ve ekonomik güç elde etmek isteyen çevreler tarafından sürdürülmektedir.

Özetle, Müslümanlar olarak dünyada ne dolaplar çevrildiğini, kimlerin hangi istikbal için kimlere ne sözler verdiğini bilmiyoruz. İslamcılarla iktidarlar arasındaki aşk günden güne derinleşmektedir. Unutulmamalı ki insanlar reddettikleriyle sınanırlar. Dün oy vermeyi reddedenlerin bugün vekil olmak için yapamayacakları şey kalmadı. İslamcılık öldü. Yeni bir islamcılık kurgulamak gerekiyor.


 


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

EZBERE TESLİM OLMAK