AHLAKIN İNŞASINDA YASAKLAR

 


AHLAKIN İNŞASINDA YASAKLAR


Kur'an bireysel ahlakı; Bu dünyaya bağlılık (dünyevilik), cimrilik-israf, faydasız pişmanlık veya aşırı sevinç,  gösteriş,   içki ve pis şeylerin kullanılması,  israf, kibir-öğünme-tafra,  kudretiyle veya bilgisiyle övünme, nifak, yalan yasaklarıyla inşa eder. Bu yasaklara dikkatlice bakıldığında peygamberlerin hayatları boyunca mücadele ettikleri; biyolojik, psikolojik ve sosyal zaaflar olduğu görülecektir.


Bu Dünyaya Bağlılık (dünyevilik): "Sabah akşam Allah'a (duâ ve niyaz edip) rızâsını kazanmağa çalışanlarla be­raber (bütün dünya meşakkatlerine) dişini sık, katlan, dünya hayatının süsleri­ne kapılarak onlardan gözlerini ayırma. (Kehf 18/28; bkz. Tahâ 20/131; Nûr 24/33). Kur'an dünya ahiret dengesinin istikamet olduğunu gösterir. İnsan; dünyası için ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmemelidir. Kur'an, dünya ve ahiret kelimesine 115 er defa yer vererek bunu sayısal olarak da göstermiştir. Kur'an iki kutuplu (dünya-ahiret) bir hayatı öngörür.


Cimrilik ve israf: Her kim kendini öz nefsinin cimriliğinden kurtarırsa, işte murada erenler bunlardır.(Haşr 59/9; bkz. Bakara 2/268; Nisâ 4/36). Kur'an cimrilik ve karşıtı olan israf hastalığını; harcamada orta yolu tavsiye ederek tedavi eder: " Ve ne ellerini boynuna bağlayıp kilitli tut, ne de sonuna kadar aç(ıp varını yoğunu ortaya dök); böyle yaparsan, (yükümlü olduğun kimselerce) kınanan, yapayalnız ve yoksul biri olup çıkarsın. (İsra, 27).Ve onlar ki, başkaları için harcadıkları zaman, ne saçıp savururlar, ne de cimrilik yaparlar; bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu (bilirler)." (Furkan, 67). Îsraf: (Malını) israf ile saçıp savurmaktan çekin. Çünkü israf ile mallarını saçıp dağıtanlar şeytanların kardeşleridir.(İsrâ 17/26-7).


Faydasız Pişmanlık Veya Aşırı Sevinç: Kaybettiğinize ve uğradığınız felâkete esef etmeyesiniz diye. (Âl-i İmrân 3/153; bkz. Hadîd 57/23). Allah, bu ayetlerde ellerimizden kaçan hayırlardan dolayı üzülmemeyi ve elde ettiğimiz hayırlardan dolayı sevinçten mağrur olmamamızı istiyor. Çünkü Allah, kibirlenip böbürlenen, kendilerine ulaşan hayırdan dolayı sevinip mağrur olan, sonra da infak etmede cimrilik yapan ve başkalarına da cimrilik konusun­da kendisi gibi olmalarını öğütleyenleri sevmez.


Gösteriş (riya): "Ey iman edenler! Sadakalarınızı, insanlara gösteriş için malını harcayan, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan kimse gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Çünkü onun bu gösterişinin hâli, üzerinde az bir toprak bulunan bir kaya parçasının hâline benzer ki, ona şiddetli bir yağmur isabet edince üzerindeki toprağı temizleyip kendisini katı bir taş hâlinde bırakır" (Bakara 2/264, bkz. Nisâ 4/37). İş, söz ve davranışlarda gösterişe yer verme; bir iyiliği veya salih bir ameli Allah'ın rızasını kazanmak niyetiyle değil, insanların beğenisi için yapma. Riya, insanlar arasında manevî nüfûz, şan ve şöhret, maddî çıkar sağlamak için yapılır. Dünyaya âit bu tür maddî ve manevî çıkarları elde etmek için, dinin insanlar tarafından kutsal değerlere karşı beslenen bağlılık ve hürmet duygularının âlet edilmesi, riyanın en kötü şeklidir. Riya çok değişik şekillerde yapılmakla birlikte, bunlarda ortak özellik, dindarlık veya dürüstlük görüntüsü altında, insanlar arasında çıkar sağlamak, şan ve şöhrete ulaşmak arzusudur. Sevmedikleri kişileri seviyormuş gibi görünen, onlara yağ çeken, öven ve böylece menfaat sağlamaya çalışan riyakârlara da bol bol rastlanır. Allah'a ve insanlara karşı samimi davranarak riyadan uzak durmak mümkün olduğu kadar ibadetleri gizli yapmak, Allah rızasını insanların övgüsü, isteği, yergisi, korkusu ve çıkar düşüncesine tercih etmek müslümanın prensibidir.


İçki Ve Pis Şeylerin Kullanılması: "Ey iman edenler! İçki de, kumar da, dikili taşlara (kurban kesmek) de, fal ok­larını kullanmak da şeytanın kân olan murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan kaçının ki felah bulaşınız. Şeytan içki ve kumarla aranıza yalnız düş­manlık salmak, sizi birbirinize düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan, namazı kılmak­tan alıkoymak ister. O halde artık vazgeçiyorsunuz değil mi? (Mâide 5/93-94, bkz. A'râf 7/15; Bakara 2/173). Bu davranışlar insanları zevklerinin esiri haline getirdi, bu zevklerini tatmin etmek için insanı bencilleştirdi. Kur'ani ahlak sahibi insan; egosunu değil Yaratıcısından memnun/razı olduğunu göstermeye çalışır.


Kibir, öğünme, tafra: Şüphesiz Hak Teâlâ kibirlenenleri sevmez. (Nahl 16/23; bkz. Nisâ 4/48; Necm 53/32). Şeytanın sıfatları olan bu davranışlar; insanda saygı ve sevgi duygusu zarara uğrattı. Benmerkezci yaklaşımlar insanları değer erozyonuna/bunalımına sokmuştur. Bu durum;  isteklerini sınırlandıran değer/kurum/otoritelere karşı saygısızlık, kurallara önem vermeme, itaatsizlik duygularını ön plana çıkardı. Başkasının hakkına saygı duymak, merhametli/şefkatli olmak, seküler ahlak tarafından anlamsız görüldü.  Kur'ani ahlak; ötekileştirmenin karşısında durur.  Kendisi için istediğini başkası için de isteyen, insanların yetişmesini öngörür.


Kudretiyle Veya Bilgisiyle Övünme: (Kârûn) bu servet bana bilgim sayesinde verildi, dedi. (Kârûn) bilmiyor mu ki Hak Teâlâ daha evvel, kendisinden daha çok kuvvetli, daha çok taraftarlı nice nesilleri helak etti?(Kasas 28/78; bkz. Kehf 18/32-42; Mü'min 40/83). Dünya hayatına düşkün olanlar Karun'un servet ve ihtişamını gördükçe onun şanslı bir insan olduğunu düşünüyor ve onun yerinde olmayı veya onun kadar zengin biri olmak istiyorlardı. İlim ve İrfan sahibi kimseler ise onları kınayarak bu tür özentilerin yersiz olduğunu söylüyorlardı. Zira dünyadaki servet geçici, âhiret ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır.  Karun, evi barkıyla, servetiyle birlikte yerin dibine batırıldı. Daha önce onun ihtişamına imrenip özenenler bunu görünce söylediklerine pişman oldular ve Allah'ın verdiği rızka razı olmak gerektiğine, nankörlerin iflah olmayacaklarına kanaat getirdiler. Karun kıssası servet ve gücüne güvenerek, kendini imtiyazlı ve büyük görüp Allah'a isyan, insanlara karşı haksızlık eden ve sınırı aşanlar için asırları aşıp gelen bir ibret tablosu, bir öğüt levhasıdır.


Nifak: İnsanlar arasında öyleleri vardır ki, onların bu dünya hayatı hakkındaki sözleri hoşuna gider bunlar sözlerinin özlerine uyduğuna Allah'ı da şahit tutarlar. Hâlbuki O, düşmanların en amansızıdır. ...Böylesine cehennem yetişir. Ce­hennem ne kötü bir yataktır. (Bakara 2/204-206). İman ve küfrün dereceleri,  olduğu gibi, nifakın da kendine göre dereceleri vardır. Bunlar, itikadî ve amelî olmak üzere iki kısımdır. İtikadî (inançla ilgili) nifak: Mutlak anlamda nifak denildiğinde itikadi nifak kastedilir. Kur’an’da münafıklar ve onların vasıfları belirtilirken meselenin daima itikadî yönüne işaret edilmiştir. Bu türlü nifak; doğrudan doğruya küfür olduğu için sahibini ebedî azaba götürür. Amelî (davranışlarla ilgili) nifak: İmana aykırı olmayarak, sadece amelle ilgili olan nifakın bu çeşidi, küfür değildir; fakat büyük günahtır. Bir kimsenin, müslüman olduğu halde, imanla ilgili olmamak şartıyla yalan, emanete hıyanetlik, sözde durmama, hile ve riya gibi bazı münafık alametlerini üzerinde taşıdığı olur. Zira bu çeşit nifak alametlerinden tamamen salim olmak, hayli güçtür. O yüzden, bazan farkında olmadığı halde bir müminde münafıkların sıfatlarından bulunabilir. Çünkü bazı nifak alâmetlerinin İslam’la bir arada bulunması mümkündür. Nifak, kalpte, inançta olursa küfür; amelde olursa suçtur, günahtır. Amelle ilgili nifak vasıfları insanı küfre götürmez


Yalan: Yalan sözden sakının. (Hacc 22/30; Nahl 16/105; Furkan 25/72; Casiye 45/7).Yalanı iş edinme, çok yalan söyleme. Yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. Yalancılık çok çirkin bir huydur. Dinimiz yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır. Yalan rûhî bir hastalıktır, müslümanların kendilerini bundan korumaları gerekir. Cenab-ı Hakk, "Yalan sözden kaçının" (Hac, 22/60) diye emrettiği halde basit dünya menfaatleri için yalan söyleyenler vardır. Özellikle yalan yere şahitlik yapmak çok kötü bir davranış ve büyük bir günah sayılmıştır. Gerçek bir müslüman kendi aleyhinde de olsa, doğru söylemeli ve asla yalana yaklaşmamalıdır. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Hak üzere durup adaleti yerine getirmeğe çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şahitler olun. Velev ki, o şahitliğiniz nefisleriniz yahut ana babanızla yakın akrabanız aleyhine olsun. İster üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin veya fakir bulunsun" (Nisa, 4/135). Yalan insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, toplum içinde karışıklıklara sebep olur. Dostlukları yıkar, yerine düşmanlık tohumları eker. Yalan, insanı dünyada da ahirette de felâkete sürükler.


Özetle: Kur’an müslümanlar için, fikir, zikir, dua, şeriat ve davet kitabı olduğu kadar bir ahlak kitabıdır da. Kur’an teorik ahlakın tariflerini vermek yerine üsve-i hasene olarak gösterdiği şahsiyetlerle, temsil ve misallerle pratik ahlakı yerleştirmeye çalışır. Kur’an diğer konularda olduğu gibi, ahlak konusunda da teorinin değil pratiğin kitabı olduğunu bir kez daha bizlere göstermektedir.


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

EZBERE TESLİM OLMAK