KUR’AN’I TÜRKÇE OKUMALIYIZ

 


KUR’AN’I TÜRKÇE OKUMALIYIZ


Bazıları Kur’an deyince, yalnız Arapça okunan kitabın olduğunu anlıyor ve Kur’an’ın tercümesi Kur’an değildir diyorlar. Bu iddia doğru olabilir mi? Kur’an’ın ana özelliği Arapça oluşu mudur, yoksa Allah’ın vahyinde bizlere iletmek istediği emirleri, anlamı, manası mıdır? Çeviri Kur’an’ı dilimize çevirmektir. Allah bizlere ne söylüyor ve bizlerden ne istiyor, onu öğrenmektir. Bu durumda buna nasıl olurda, Kur’an değildir denilebilir? Kur’an anlamadığımız, bilmediğimiz dilden olan hali midir? Bu iddialar, Kur’an'ı anlayarak okumaktan alı koyan düşüncelerdir.


Allah, Kur’an'da birçok ayetinde; “ayetler üzerinde düşünün, aklınızı kullanın” diyor. Anlamadan okuduğunda, Allah’ın bu emri yerine getirilmiş oluyor mu? Bu yapılmıyorsa hala nasıl olur da anlamadan Arapça okuduğunda bu Kur’an olur, anladığımız dile çevrildiğinde Kur’an olmaz derler. Bu düşünce Kur’an’ın indiriliş amacına tamamen ters düşer.


İnsanları, anlamını bilmeden Kur’an okumaya teşvik etmelerinin, “Türkçe tercümesinden okursan, Kur’an sayılmaz” demelerinin asıl nedeni, toplumu din adına istedikleri gibi yönetebilmek içindir. Allah dinde, ruhban sınıfı yoktur demekte, onlar elleriyle ruhban sınıfı yarattılar. Bu ruhbanlar da, kendi hükümranlığını sürdürebilmek için, toplumu Allah ile aldatarak, ”herkes Kur’an’ı anlayamaz, başka dillere çevrildiğinde anlamı değişir” diyerek toplumu kandırıyorlar. Her ne hikmetse Kur’an'ı anladığını iddia edenler, hatta tercüme edenler, anlayıp topluma anlatabiliyorlar. Toplumu hadis tercümeleriyle yöneten bu kişilere: "Hadisler de Arapça olduğu halde onlar doğru olarak Türkçeye çevriliyor, bu konuda hiç kimse itiraz etmiyor da, Allah’ın kitabı neden çevrilmesin?" diye sormuyor.


Dünya üzerinde insanın yazdığı hiçbir kitaba, böyle bir saygısızlık yapılarak, bu kitap şu dilden, diğer dillere çevrilemez denmemiştir. Arapça, Çince, İngilizce, Fransızca veya Hintçe yazılmış ilmi kitapların tamamı, tüm dillere çevrilip, anlaşılıyor hatta bu kitaplardan bilim adamları yetişiyorsa, nasıl olur da Allah’ın kitabı başka dillere tam çevrilemez diyorlar. Bu ikiyüzlülüktür. Bu tuzağa düşülmesin. İnsanlara düşen, dikkatle tercüme edilmiş Kur’an çevirilerini okumaktır. Art niyetli insanların, ayetler üzerinde yaptığı tahrifatları, kendi çabalarıyla araştırarak, anlamaya çalışmalıdırlar. Bu çaba sonunda, gerçekleri nasıl fark edeceklerini göreceklerdir.


Allah, insanı muhatap almış ve Kur’an vasıtasıyla ona konuşmuştur. Allah tarafından kendisine söylenenleri anlaması, insanın en temel hakkı ve kulluk görevidir. İnsan bu hak ve görevi yerine getirmekle sorumludur. İnsan, Kur’an’ı okuyup anladıkça kendisinin, Allah’tan başkasına kulluk etmeyecek saygınlık ve şerefte bir varlık olduğunun bilincine varacaktır.


Kur’an’ı anlamak, Kur’an’ın dili Arapçayı bilmeyen insanlar için nasıl mümkün olacaktır? Bunu gerçekleştirmenin iki yolu vardır: Bunlardan biri, bütün insanlara Arapçayı öğretmek, diğeri de Kur’an’ı insanların kendi dillerine çevirmektir. İlk seçenek imkânsızdır ve buna gerek de yoktur. Bu durumda geriye tek yol kalmaktadır: Kur’an, insanların kendi dillerine tercüme edilmelidir.


Kur’an’ın başka dillere çevirisinin zorunluluk ve ihtiyaç olması, Kur’an’ın çevirisinin imkân dâhilinde olduğunun akli bir göstergesidir. Yüzyıllardan beridir yapılan pek çok çalışma ve dünya dillerinde hazırlanmış binlerce çeviri, bütün zorluklarına rağmen Kur’an’ın anlam ve mesajını, Arapça bilmeyen insanlara kendi dillerinde anlaşılır bir şekilde ifade etmenin mümkün olduğunu göstermektedir.


“Kur’an tercüme edilemez” iddiası yanlıştır. Kur’an “Allah birdir”, “Allah bağışlayıcıdır”, “Namaz kılın, oruç tutun”, “Hz. Musa’ya Tevrat verildi”, “Gıybet etmeyin”, “Kan, domuz ve leş haramdır” diyor, tercüme ediyoruz. Bunların hangisi anlaşılmıyor?


Çeviride ortaya çıkan bazı zorluklar, çevirinin zorluklarından ziyade, kavramın Arapçasının neyi ifade ettiğinin tartışmasından ortaya çıkmaktadır. Bu da bir çeviri sorunu değil, anlaşılma sorunudur. Araplar da bu sorunu Türkler kadar yaşarlar. Yahudilerin dinlerindeki kelimelerin yerlerini, manalarını kaydırma eğilimi, Müslümanlarda da yaşanmıştır. Bunun da baş sorumlusu dini uydurma izahlarıyla bozmaya kalkan zihniyetin, Kur’an’ın kelimelerinin manasını tahrif ederek Kur’an’ı kendi arzularına uydurma çabalarıdır. Kur’an’da aynı kelime farklı anlamlarda kullanılmıştır (çok anlamlılık). Salat kelimesinin namaz 11/114, dua 9/84, destek 33/56, anlamına gelmesi gibi. Kur’an’a bütüncül bir yaklaşımla çözülebilen anlama sorunu, istisnai bazı yerlerde ortaya çıkar ve titiz bir inceleme ile çözülebilir.


Hiçbir metnin başka bir dile tam olarak çevrilemez iddiasının istisnası Kur’an’dır. Çünkü Kur’an kendi içinde çeviri kılavuzunu da içeriyor. Çeviren eğer kelimelerin izini Kur’an’dan dikkatli bir şekilde takip eder  ve mantık kurallarını da ihmal etmez ise sadece bir dilde yetkin olması yeterlidir. O dil de Arapça değil; çeviri yapacağı kendi dilidir. Bir kişi Kur’an’ı başka bir dile çevirmek için Arapçada yüksek mertebelere erişmiş olmak zorunda değildir. Çeviri yapacağı kendi diline tam hâkim olması, Kur’an boyunca çevirisini yapacağı kelimeyi iyi analiz etmiş olması yeterlidir. Kur’an inceleme sonunda apaçık gerçeği ortaya koyan bir kitaptır. Bulunan sonucun da mutlak bir sağlaması vardır: O da çelişkisizlik ilkesidir.  “Onlar hâlâ Kur’ân'ı derinliğine düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, içinde birçok çelişki bulurlardı.” (Nisa/82)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

EZBERE TESLİM OLMAK