SAYILARIN DİLİ

 

“EY İMAN EDENLER” DİYE BAŞLAYAN AYETLERİNİN MESAJLARI


 “Ey iman edenler!” diye başlayan ayetler konularına göre incelendiğinde; ibadet  -infak dahil- dinin % 12’sini, ahlak %16’sını, sorumluluk bilinci %13’ünü, tevhid %19’unu, tebliğ %7’ sini, hukuk (adalet) %24’ ünü, güç (zenginlik) % 7’ sini, kolaylık ise % 1’ ini teşkil etmektedir.

Bu yüzdeliklerle Rabbimiz, rakamların diliyle müslümanlara bir denge çağrısında bulunmaktadır: Ey müslümanlar din benim size hitap ettiğim konuların hepsini kapsar. Sakın onu dar alanlara sıkıştırıp din algısında anlam kayması ve kırılmasına mahal vermeyiniz. Evet, çağrı bu. Fakat islam dünyasındaki realite bu mu?

Bugün, dinde ibadetin yeri %90, sair unsurlar %10 olarak anlaşılmakta. Maalesef hakikat tersine inkılap etmiştir. Bu dinin ibadileştirilmesi demektir. İslam bugün, ibadileşmek ve siyasallaşmak kıskacındadır. Bu bilinçli olarak oluşturulmaya çalışılan bir algıdır. Çünkü ikiside insanın dinden istifadesini en asgari düzeye çekmek amaçlıdır. İki algı yanılmasını da yöneten tek bir merkezdir. Biri ile avam, diğeri ile sözde elit kesimler avlanmakta veya evcilleştirilmektedir.

Bu algıyı yönetmenin sebebi, hayatı Kur’an’la inşa etmemektir. Teşhis, hastalığın tedavisidir.

Din anlayışındaki algı kırılması yeni değil,  ucu ta Emevi saltanatına kadar uzanan bir meseledir. Bu algıyı, tarih boyunca yazılan ilmihal ve fıkıh kitaplarının sayısının çok olması da desteklemektedir. Cemaatler ve tarikatlarda bu algıya maalesef su taşımakta. Dinin ahlak, tebliğ, sorumluluk bilinci, tevhid ve adalet boyutu ibadetin yanında çerez ve garnitür olarak tüketilmektedir.

İslamı ibadileştirmek ne kadar yanlışsa, siyasileştirmek de o kadar büyük bir yanlıştır.

İslam cehaletin elinde ibadileşiyor. Din ile dünyayı avlamaya çalışan hilekârların elinde de siyasileşiyor. Menderesten günümüze Amerikancı siyasal islamın serüveni, söylemi ve vaat ettikleri hiçbir şeyi yapmamaları bunun delilidir. İslam, 1980 sonrası mantar gibi çoğalan tarikatların elinde de ibadileşme sınavı vermektedir.

Aslında islamı ibadileştiren ve siyasileştiren el aynı olsa gerektir. Biri halkı, diğeri eliti meşgul eden “dine karşı din”in iki şubesi. İnsan kutsallarla aldatılmaya, eline vurulup ekmeği alınmaya müsait bir varlıktır. İnsanlığın ana problemi tevhidi anlamamak değil, şirki algılayamamaktır. “Aldatan sizi Allah’la aldatmasın. Lokman 33, fatır 5, Hadid 14”.

Din; sadece vakit namazlarını kılmak,  kurban kesmek, oruç tutmak mı? Elbetteki hayır. Kur’an, dini “hayatın içindeki bütün erdemli eylemler” olarak tanımlar.

Siyasilerin politikalarında dini değer, kavram ve sembolleri kullanmaları, dini siyasete alet etmektir, dini istismardır. İslam ahlaksızlıktan tarihte çok zarar görmüştür. Muaviy,e Kur’an sayfalarını mızrakların ucuna taktırarak Hz. Ali taraftarlarını kandırması; Hariciler, “Allah’tan başka hüküm koyucu yoktur” diyerek vahşetlerine dini alet etmeleriyle ilkesizlik ve ahlaksızlığın temellerini atmışlardır.

Özetle, teferruat esasla yer değiştirmiştir. Vazife: her şeyi yerli yerine koymaktır. “Ey iman edenler” ayetlerinin mesajı: Kolaylık, sermaye ve sorumluluk bilinci güç kaynağımızı; ibadet ve ahlakla bilinçli bir şekilde şarj ederek yeryüzüne tevhid ve adaleti hakim kılma hilafet görevini yerine getirmektir.

***

KOLAYLIK: Hz. Peygamber, “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz” buyurmuştur. Fakat tarih boyunca, cahiller dine eklemeler yaparak zorlaştırmışlar; fasıklar tenzilat yaparak dinin muvazenesini bozmuşlardır.

İBADET: İbadette de özden uzaklaştıkça, şekil putlaştırılmış hatta şekil dinleştirilmiştir. Namazın özü gitmiş şekli kalmış. Oruç, aç kalmak; hac isme eklenen bir sıfat.

HELAL HARAM: Helal- haram neredeyse cemaatlere göre hüküm almakta. Helal ve haramın Şari (Din koyucu: Allah) tarafından belirlendiği, çoktan unutulmuş görünmekte. Helal da aşırı gidilmekte, israfın kapısı günden güne aralanmakta. Zenginleşenler, para harcayacak yeni yeni zevkler aramakta veya icat etmekteler. Haramlar hafife alınmaktadır. Toplumda, kendini müslüman olarak tanımladığı halde haramları rahatlıkla işleyen büyük bir kitle var. Bu müslümanların temsilde sınıfta kaldığının acılı alametidir.

GÜÇ: Gücü elde edenler, bu gücü kontrol edememekte, din ve güç algısında eksen kaymasına uğramaktadırlar. Güç; islamla insanlar arasındaki engelleri kaldırmak için kullanılacağı yerde, müslümanların üzerinde Demoklesin kılıcı gibi durmakta. Veya zevkü sefanın temini, servete servet katmanın aracı olarak kullanılmaktadır. 

TEBLİĞ: Yaşadığımız çağ kavranılmadan ezbere bir davet ve irşad yolu izlenmekte. Sadece samimi insanların, samimi niyetleriyle arpa boyu yol alınmakta. Söylemle, eylem arasında devasa bir uçurum var. “Dağ fare doğurdu”, sözü belki de bu mesleyi en güzel şekilde katagorize eder.

SORUMLULUK BİLİNCİ: Takva, sadece çok ibadet etmek anlamına mahkûm edilmiştir. Tahliyesini beklemektedir.

AHLAK: Ahlak kitapları süslemekte, hayatımızı pragmatik değerler parsellemiştir. Yani ahlaki alan arazi mafyası tarafından işgal edilen batıya ait gece kondu değerlerle(!) doludur.

TEVHİD: Tevhit anlayışımız içler acısı. Tevhid unu, şirk suyuyla yoğurulmuş, içine gösterişli olsun diye ifsat mayası katılmıştır. 

İNFAK: Cenneti kazanmanın anahtarıdır. Fakat şimdilerde o baştan savulmaya çalışılan metaların bağışı olarak anlaşılmakta.

ADALET (HUKUK): Adalet mülkün (yönetim) temeli olması gerekirken, sermayenin bekçisi konumundadır. Bütün islam dünyasında durum malesef şimdilik böyle. Allah’dan niyazımız akibetimizin hayır olmasıdır.

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

EZBERE TESLİM OLMAK