Kayıtlar

Kasım, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KUR’AN’DA İNSANİ VE AHLAKİ TEMEL DEĞERLER

  KUR’AN’DA İNSANİ VE AHLAKİ TEMEL DEĞERLER Kur’an’da Allah’tan başkasına kulluk edilmemesi (4/36), haksız yere cana kıyılmaması (17/33), yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarılmaması (26/183), zina edilmemesi (17/32), hırsızlık yapılmaması (5/38-39), dinde baskı ve zorlama yapılmaması (2/256), alınan bir haber karşısında iyice araştırılıp inceleme yapılması (49/6), fakirlerin gözetilmesi (2/83), doğruluktan şaşılmaması, dosdoğru yol üzerinde olunması (46/13), iyi ve güzel olana özendirip, kötü ve çirkin olandan sakındırılması (9/71), helal ve temiz rızıklardan yenilmesi (16/114), israf edilmemesi (7/31), daima barışın esas alınması (2/208), kötülüklerin en güzel bir tavırla savılması (41/34), insanlar arasında adaletle hükmedilmesi (4/58), faiz alınmaması (2/275), anne-baba ve yakınları aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaletin dimdik ayakta tutularak Allah için tanıklık edilmesi (4/134), şahitlikten kaçılmaması, yalan yere şahitlik yapılmaması (2/283), aklın işle...

ORGANLARIN ŞAHİTLİĞİ

  ORGANLARIN ŞAHİTLİĞİ   İnsan, dünyada yaptığı iyiliklerin mükâfatını almak için bütün detaylarıyla ahirette ortaya çıkmasını ister. Fakat yaptığı kötülükleri gizlemeye çalışır. Çünkü kötülüklerden hesaba çekilip ceza göreceği endişesi taşır. Ahirette hesaptan kaçış ve kurtuluş imkânı yoktur. Bu durumda da reddedilmesine imkân olmayan deliller yani organlar her şeyi ortaya çıkarır. Bahse konu ayetlerde insanın, dünya hayatında gizli ve açık işlediği bütün amellere organların şahit olacağı ve ahirette her şeyin ayan beyan ortaya çıkacağı vurgulanmaktadır. İnsan organlarının ahirette konuşup şahitlik etmesi farklı şekillerde anlaşılmıştır: Organların bilfiil dil gibi konuşması, organların sahibi olan insanın kendisinin konuşması, organların üzerinde izlerin meydana gelmesi, organların kayıt yapması, konuşanın organlar veya insan değil Allah Teâlâ olması. Organların konuşma ve şahitliklerinin ayetlerde zikredilmesi; dünya hayatında iken insanları kötülüklere karşı uyarma...

PEYGAMBERİMİZE VERİLEN HİKMET NEDİR?

    PEYGAMBERİMİZE VERİLEN HİKMET NEDİR?   Ehli sünnet “Sünnete/Hadise iman etmek farzdır” şeklinde kabule sahiptir. Ehli sünnet “Hikmet” kelimesini Kur’an’dan ayırarak, hikmet ayetlerini nebinin hadislerine delil olarak kabul etmiştir. Kur’an’a göre hikmet, Kur’an’ın içindedir, Kur’an’dan başka bir şey değildir. Kur’an ve hikmet kesinlikle birbirinden ayrı değildir; hikmet Kur’an’ın içinden bir parçadır. Bunun delili Bakara/231. ayetidir: Bakara/231:  … وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَمَا اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُمْ بِهٖ “…Allah’ın üzerinize olan nimetini ve onunla ( بِهِ ) size öğüt vermek için, Kitap ve Hikmetten size indirdiklerini hatırlayın…” Kitap ve Hikmet iki ayrı şey olsaydı eğer; Arap dil grameri açısından bu ayetin sonunda gaib zamirlerden “O İkisi” “anlamında  “bihima”(= بهما ) ifadesi kullanılırdı. Fakat yine gaip zamir olan ama tek bir şeyden bahseden ve “Onunla” anlamına gelen “b...

KULLUĞUMU İLERİDE YAPARIM ALDATMACASI

  KULLUĞUMU İLERİDE YAPARIM ALDATMACASI   Ülkemizde toplumun büyük oranda Allah’a inandığını söyleyen kişilerden oluştuğu görülür. Genel kabule göre ülkemizdeki Müslüman sayısı nüfusun yaklaşık yüzde 98’ini oluşturuyor. Ancak dinin yaşanılması oranı ciddi anlamda düşüktür. İnsanların inançlarının gereğini yerine getirmemelerine neden olarak ileri sürdükleri şeyler var. Bunların en önde geleni büyük oranda ileriki zamanlara ertelenmedir. Bir arada olduğunuz insanlarla dini konularda konuştuğunuz zaman, genellikle çoğu kişinin inancının gereğini yerine getirmediğinin farkında olduğunu söylerler. Dini vazifelerini ileriki yıllara ertelediklerini duyarsınız. Sanki ölümün yaşı varmış gibi. Her gün pek çok genç, gözlerimizin önünde ölüp gitmiyormuş gibi. “Henüz gencim; ileride nasıl olsa yaparım” diyerek insan kendini kandırıyor. Nefis de boş durmaz, “Acelesi yok; daha önünde uzun yıllar var” gibi süslü sözlerle destekler. Şüphesiz bu yanılgı ve gaflet nefsin insana kurmuş old...

PEYGAMBERİMİZİN HER SÖYLEDİĞİ VAHİY MİDİR?

  Peygamberİmİzİn Her Söyledİğİ Vahİy Mİdİr?   Hz. Peygamberin dini tebliğ ederken arzusuna göre konuşmadığı ve din adına söylediklerinin indirilmiş vahye dayanmaktadır: “ Arkadaşınız ne saptı ne de azdı. O arzusuna göre de konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o. ”(Necm/2-4). Ayette kastedilen vahyin Kur’an olduğu son derece net olmasına rağmen hadis rivayetlerini kurtarmaya ve peygamberimize isnat etmeye çalışanlar bu ayeti çarpıtarak ayette kastedilen şeyin peygamberimizin Kur’an dışındaki sözleri yani hadisler olduğunu iddia etmektedirler. Hâlbuki delil olarak sundukları bu ayetin doğrudan ifade ettiği şey Hz. Peygamberin insanlara dini bildirimde bulunurken kendinden değil Allah’ın kendisine vahyetmiş olduğu ayetlerden bildirimde bulunduğudur. Bu ayete (Necm/2-4) dayanarak onun her sözünü vahiy zannetmek, onun beşeriyet yönünü göz ardı etmek olur. Hâlbuki o, Kur'an’ın da vurgu yaptığı gibi bir insandır, içimizden biridir.  (Bakınız: İsra 93, Keh...

NAKIŞ

  NAKIŞ   Çocuk nakış işleyen annesini   seyretmeyi çok seviyordu. Bir keresinde nakışa aşağıdan doğru bakıp annesine sordu? Anneciğim ne yapıyorsun? Annesi dedi ne güzel soru soruyorsun. Kasnağa gerili kumaş üzerine desenler işliyorum, dedi. Ama anneciğim hiç güzel görünmüyor diye cevap verdi. Tersine karman-çorman, karmakarışık, dedi. Annesi gülümseyerek cevap verdi. Oğlum! Sen git, biraz oyun oyna, sonra gelirsin. Kara iplikleri düşünürken, sesini duydu annesinin. Annesi gibi kasnağa üstten baktı. Çok güzel çiçek resmini görünce şaşakaldı. Anlam veremedi. Farklılığın nedeni neydi? Annesi merakını şunları söyleyerek giderdi. Yavrum alttan baktığında karışık görünür nakış. Çünkü doğru bakış değildir bu bakış. Çocuk hayatındaki hadiselerde hep bunu hatırladı. Hayatının ilahi bir el tarafından hazırlandığını anladı. Kendisine karışık, anlamsız gelen olaylardan, Hep bir ders çıkardı. Şikayet etmedi Yaratandan. (Ağacı seyreden, orman...

KUR’AN AKLI ÖNE ÇIKARIR

  KUR’AN AKLI ÖNE ÇIKARIR Müslüman bir birey ve ideal bir toplum yetiştirmenin yolu aklını kullanmayı öğrenmek ve öğretmekten geçer. Kur’an, aklın kullanımına en küçük bir sınır dahi koymamıştır. Aksine tam tersi olarak, Kur’an aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm edeceğini bildirmiştir. “Allah'ın izni olmadan hiç kimsenin iman etmesi mümkün değildir. O, aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder.” (Yunus/100). Aklını kullanmayan toplumlar maddi ve manevi pislik içindedir. Bu pislikten çıkmaları için akıllarını kullanacak, toplumsal aklı devreye sokacaklar, düşünecekler, sorunlarını çözecekler ve böylece pislikten kurtulacaklardır. Geleneksel söylemin akla pranga vurması önce fıkıh alanında gerçekleştirildi. İlk iki asırda fıkıh kelamı da ihtiva ediyordu. Hz. Peygamberin ve sahabenin uygulamaları örnek alınacakken taklit edilmeye başladı. Bununla ilk mücadeleyi veren Ebu Hanife (150/767) olmuştur. 11. Yüzyıla kadar da onun çizgisinden gidenler mücadeleyi devam ettirdiler. Ta...

FİNCAN DOLU

    FİNCAN DOLU   Üniversitede bir profesördü. Bir bilgeyi ziyarete gitti. Bilge sessizce çay ikram ediyor. Profesör maneviyat üzerine konuşuyor. Bilge sürekli fincana çayı dolduruyordu. Çay, tabağa, oradan yere dökülüyordu. Profesör kendini tutamadı, görüyordu. “Artık daha fazla alamaz, taşıyor, doldu.” Bilge suskunluğunu bozdu. “Sende fincan gibisin, sanırım.” Zihin fincanın dolu iken, sana maneviyatı nasıl anlatırım! (İnsan dilini tutup konuşmadıkça, ayıbı da, hüneri de gizli kalır. Sadi Şirazi)

FITRATI UYANDIRAN UNSURLAR

  FITRATI UYANDIRAN UNSURLAR   Kur’an insanın başına gelen felaketler, tehlike ve zorlukların Allah’a yönelme eğilimi doğurduğunu bildirir. Çünkü musibetlerin terbiye edici özelliği vardır.  Musibete uğrayan – örneğin; trafik kazası yaşayan, önemli bir ameliyat geçiren - insanlara bakıldığında çoğunlukla dini hayata daha bir önem verdikleri görülmektedir.  Din duygusu/fıtrat insanda kendiliğinden uyanıp gelişmez. Fıtrat arayışla uyanır. Çünkü insanda hazır bir Allah inancı değil, onu bu inanca sevk edecek kabiliyetler mevcuttur. Aksi olsaydı herkesin Müslüman olması gerekirdi. İnsan iç âleminde/enfüste ve dış âlemde/afakta derinlemesine bir araştırma ve düşünmeye koyulduğunda; çaresizlik ve sıkıntı içinde bocaladığı zamanda bu duygu ortaya çıkar. Fakat bu eğilimin insanda kalıcı bir özellik halini alması, ciddi bir arayışla mümkündür. Kur’an, çaresizlik ve korku anlarında en katı inançsızların bile bütün samimiyetlerini ortaya koyarak, kulluğu yalnız A...

KİMSEYİ KÜÇÜMSEME

  KİMSEYİ KÜÇÜMSEME   Ormanlar kralı aslan uyuyordu. Bir fare yeleleri üzerinde dolaşıyordu. Aslan öfke ile uyandı. Bir pençede yaramazı yakaladı. Fare beni öldürme ne olur. Gün gelir sana faydam olur. Aslan alaylı alaylı güldü. Fare ise korkudan titriyordu. Aslan   fareye baktı. Onu serbest bıraktı. Aslan bir gün avcıların tuzağına düştü. Çırpındıkça ipler birbirine dolaşıyordu. Kükremesini bütün hayvanlar duydu. Fare sesi duyunca hemen koştu. Bir zaman bana gülüp geçtin. Bak şimdi acınacak haldesin. Dişleri ile ipleri kemirdi. Aslan bir hayli sevindi. (Küçük gören, küçülür.)    

İSLÂM’I YENİDEN DÜŞÜNMELİYİZ

  İslâm’ı Yenİden Düşünmelİyİz Küreselleşmenin din üzerindeki en önemli etkilerinden birisi, dini küresel bütüne çekerek geçmişte sahip olduğu gelenekten uzaklaştırarak otantikliğini kaybettirmesidir. Küresel kültür, bir taraftan metaların, diğer taraftan her türlü değer ve inancın süratle tüketimini sağlayarak yoğunluğu giderek artan bir sekülerleşmeyi beraberinde getirmektedir. Küreselleşmenin bir sonucu olan tüketim kültürü, gündelik hayatın pek çok alanda sarıp sarmaladığı gibi dini hayatın pek çok unsurunu da gündelik tüketimin bir parçası haline getirmektedir. Ancak burada dini hayat unsurlarının tüketilmesi ile kastedilen, onların tamamen ortadan kalkıp anlamsızlaşması değil, tüketim kültürünün belirleyici bir unsur olmasıyla birlikte inançların değer kaybına uğramasıdır. Bir örnek vermek gerekirse, günümüzde en çok tüketime sunulan meşhur bir futbolcu, bir şarkıcı ve bir politikacı gibi hızla popülerleşen figürler, dini figürlerin önüne geçmekte ve insanların dünyalarında...

KULÜBEM YANIYOR

  KULÜBEM YANIYOR   Günlerden bir gün, okyanusta yol alan, Bir gemi battı, biri hariç olmadı kurtulan. Dalgalar   bu adamı attı ıssız bir adaya, Adam kurtulmak için yalvarıyordu tanrıya Yardım bulurum umuduyla ufka bakıp dalıyordu, Fakat umut ateşi her gün biraz daha sönüyordu. Korunmak için rüzgardan, yağmurdan Bir kulübe yaptı, ağaç dallarından. İçine eşyalar koydu gemiden artakalan. Balık avlıyor, yardım bekliyordu uzaklardan. Bir gün tatlı su içmek için yürüyüşe çıkmıştı. O da ne, döndüğünde kulübesi yanmıştı. Kara duman   ta göklere yükseliyordu. Adam isyanlı şekilde feryat ediyordu. Geceyi üzüntü  içinde geçirdi. Sabah sahile bir gemi yanaşıverdi. “Burada olduğumu nasıl anladınız?” dedi. Hem şaşırttı, hem de utandırdı aldığı kelam, Dumanın ateşe delaletinden dedi, adam. (Şer görülen şeyde hayır olabilir.)      

İNSANIN SAPMA NEDENLERİ

  İNSANIN SAPMA NEDENLERİ 1-Vahyi unutmak ve terketmek  “O gün, zalim kimse, ellerini ısırarak "Ah keşke, resulle birlikte bir yol tutsaydım. Yazıklar olsun bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim. Andolsun, zikir bana geldikten sonra beni  (Kur’ân'dan) saptırdı. Şeytan insanı yüzüstü bırakandır." der. Resul de "Rabbim! Kavmim, bu Kur’ân'ı terk edilmiş (işlevsiz) olarak bıraktı.” der.  (25/27-30) 2- Aklı kullanmamak: “ Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Böyleyken onlar mümin oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? Allah'ın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. O, aklını kullanmayanların üzerine iğrenç bir pislik bırakır.” (10/99-100) 3- Şımarmak-refah içinde olmak:  "Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz,ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarları birlikte taşımaya davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki 'Ş...