HADİS MÜELLİFLERİNİ AŞIRI YÜCELTMEK
HADİS
MÜELLİFLERİNİ AŞIRI YÜCELTMEK
Buhâri'nin Sahih'i
meşhur Kur'an'dan sonra en güvenilir hatta kutsal kitap gibi görülür. Onun,
Sahih'inin yazması tam olarak on altı senesini almış. Şöyle dediği
rivayet olunur: "El- Camiu's_sahih" adlı kitabımı altı yüz bin hadis
içerisinden seçerek tam on altı senede Mescid-i Haram'da yazdım... Bu kitabımda
zikrettiğim her bir hadis için ayrı ayrı istihare yapıp iki rek'at namaz kıldım
ve her bir hadisin sıhhatine kesin kanaat getirdim. "
İbn Adiy hocalarından oluşan
bir gruptan Buhârî'nin el- Camiu's-Sahih adlı eserinin konu başlıklarını
Peygamber'in kabriyle minberi arasında son şeklini verdiğini ve her bir konu
başlığı için iki rek'at namaz kıldığını haber vermektedir.
Bir düşünmek gerek: 600 bin
hadis, 16 yıl..!
Her hadisin doğruluğunu test
etmek için bir boy abdesti, sonra iki rekat namaz ve uykuya yatıp rüya görecek
kadar uyuyup Peygamberimizi görme ve ona hadisin kendisi tarafından söylenip
söylenemediğini sorma ve alınan cevaba göre uyanınca hadisin alınıp
alınmayacağına karar verme... Ne kadar sürer acaba? Bir saat olsa, 600
bin hadis için bu işlemin tekrar edilmesi 600 bin saat edecek demektir. 600 bin
saat 25 bin gün, 25 bin gün 68 yıl eder.
Halbu ki Buhârî bu hadisleri
16 yılda yazdığını söylüyor. 16 yıl 140160 saat eder... Yani bir saatte her bir
hadise birer saat değil, sadece 15 dakika ayırması gerekecek. 15 dakika içinde
boy abdestini alacak, iki rekat istihare namazı kılacak, rüya görecek, rüyada
Peygamber'le konuşacak, sonra bunları yazacak! Hepsi sadece on beş dakikada
bitecek. Yoksa 16 yıla sığmaz, nasıl sığmasını bekliyorsunuz! Bu 16 yıl içinde
yemek yemek, tuvalete çıkmak, durup dinlenmek yok, sürgit devam edecek![1]
Günümüz dünyasında,
ekranlarda, basında, yayında, medyada, sosyal ağlardan bu iddialardan,
yüceltmelerden geçilmemektedir. N. Yıldız'lar, Döngel Oğulları, N.
Hatipoğulları, Cübbeli'ler, Karataş'lar, fink atmaktadırlar. Mevzu hadisleri,
uyduruk rivayetleri nasıl yüceltiriz nasıl çoğaltırız diye! Şu alıntıya dikkat
çekmek isterim:
"Yine bir sufi ekolden
Nurettin Yıldız bunu şu sözlerle ifade ediyor: " Biz bir söz
duyduğumuzda dip nota bakarız. Eğer altında Buhârî, Müslim, Tirmizi, Ebu
Davud yazıyorsa bitti, inanırız.
Dese ki o sözde "
gökler aşağıda, yer yukarıda" belli ki bu söz doğru değil ama bunu da
kabul ederiz. Demek ki bundan sonra " yer yukarısı. gök aşağısıdır"
deriz. " Su katıdır taş sıvıdır" dese bir hadiste, hemen bakarız
nerede geçmiş bu hadis... Buhârî'de geçmişse tamamdır! Demek ki, bundan sonra
" su katı, taş sıvıdır" deriz... Bitti benim için her şey değişti
demektir."
"Buhârî ve Müslim ile
tartışanlarla çay içmem, selamı keserim. Melekler benim onunla çay içtiğimi
görmesin... Bu imanı taşıyoruz. Ahirette sorun olabilir. Bu iki kitabı
tartışamayız."
Sonuç olarak;
Ne hazindir ki,
günümüz Türkiye'sinde böylesi insanlar, her tarafı tutmuşlar, insanları,
kitleleri nasıl kandırırız düşüncesiyle bir o yana, bir bu yana koşuşturup
durmaktadırlar.
Her gün, her an bakıyorsunuz
ki, bir saçma çıkışla ortam gerilmekte, kitleler dalgalanmaktadır. Cübbeli
Hz.lerine göre, hadisin mütevatir oluşu, ahad olması, mevzu olması önemli
değildir. Önüne ne gelirse, hemen üzerine atlamakta, atlamakla kalmayıp,
aynı mevzu, uyduruk hadisi TV. ekranlarına taşımaktadır.
Ama işin garibi nedir
biliyor musunuz? Tüm bunları dine hizmet, İslam'a hizmet, ehl-i sünnete yarar
sağlamak ve sufizmi yüceltmek adına yapılmaktadır.
Kur'an denildiği vakit, söz
konusu kesim, kaçışmakta, "Kur'an Müslümanlığı"da neymiş diyerek, itirazlarını,
isyanlarını, öfkelerini dillendirmektedirler. Ne yapalım yani, Müslümanın tek
kitabı Kur'an'dır. Başvuracağı kaynak yine Kur'an'dır. Bundan mutluyuz,
bahtiyarız. Çünkü başka sığınacak kaynak bulunmamaktadır.
Bir gün Buhari, büyük bir
alimden bir hadis almak için az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Alimin
yanına vardığında, onu elinde külahla atını çağırırken bulmuş. Sonra adam şöyle
sormuş : ”Külahta yem var mıydı?” Alim hayır diye cevap vermiş. Bunun üzerine
Buhari , ”atını kandıran beni de kandırır” gibi bir özlü söz söylerek hadisi
almamış ve oradan gitmiş.
Tutarsızlıklara bakar
mısınız!
1-) Buharinin dediği gibi, adamı yalancı
kabul edelim. Eğer Buhari oraya 5 dakika önce varsaydı, adamı atını kandırırken
göremeyecek, uydurma bir hadisi sahih diyerek kitabına alacaktı. Bizim elimize
de en ”sahih” kaynak içerisinde uydurma bir hadis geçecekti.
2-) Atını kandırmaya çalışan adama
güvenmemek gerçekten bir titizlik olabilir. Ancak adamın elindeki hadisin
gerçekten Muhammed Peygamber’in sözü olduğunu düşünelim. Ve bu hadisin başka
kimse de olmadığını farzedelim. Bu durumda dinimiz eksik kalacak; eksik bir
farz, haram veya sünnet olacaktı. Örnek olarak, sünnilikte ipek ve altın
erkeklere haramdır. Bu hükmün çıkarıldığı hadis, ya atını kandıran adamda
olsaydı? Fakat bu Kur’an’a terstir. Kur’an’a göre dinde ne bir eksik, ne bir
fazla vardır.
Yorumlar
Yorum Gönder