AŞIRI YÜCELTME VE AŞIRI SEVGİ ŞİRKTİR
AŞIRI YÜCELTME VE
AŞIRI SEVGİ ŞİRKTİR
Aşırı yüceltme bir şirktir
Bir varlığı aşırı yüceltme zamanla onu tanrılaştırmaya yol açabilir. Bu kimi zaman Allah katında ve böyle bir yüceltmeden kaçan kimseler bile olabilir. Hristiyanların Hz. İsa ve Hz. Meryem’i (5/116), Yahudilerin Uzeyr’i (9/30), Yahudi ve Hristiyanların din adamlarını (ahbar ve ruhban), müşriklerin melekleri (34/40) yüceltmede ileri gitmeleri meseleye örnek teşkil etmektedir. (Bknz: Nuh/23)
Yüceltme olgusu ile ilgili olarak peygamberler konusunda birbirinden farklı iki sonuçla karşılaşırız. Bunlardan ilkinde peygamberler insanüstü birer varlık olarak görülür, yüceltilir ve böylece tanrılaştırılır. İkincisinde ise, kendilerine peygamberlik gelmeden önceki sosyal konumlarına bakılarak, birer insan, hatta toplumun önünde bulunanlardan çok geride halktan biri olmalarından dolayı da kendilerine Tanrı elçiliği yakıştırılamaz ve bunun için inkar edilirler; taşlanır, kovulurlar; hatta öldürülenler olurdu.[1]
Birincisine örnek; Maide 116. ayettir. Allah: “Ey Meryemoğlu İsa! Beni ve annemi Allah’ın peşi sıra iki ilah olarak edinin.” diye insanlara sen mi söyledin?” dediği zaman, İsa şöyle cevap verir: “Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer deseydim, elbette sen bunu bilirdin. Sen, benim içimde olanı bilirsin, ben ise sende olanı bilemem. Elbette sen, gaybları en iyi bilensin.”
İkincisine örnek; İsra suresi 190-195. ayetleridir. “Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız. Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın. Veya iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin. Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız. De ki: Rabbimi yüceltirim; ben, resul olan bir beşerden başkası mıyım?” Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, resul olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir. De ki: "Eğer yeryüzünde tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elbette resul melek gönderirdik."
Mustafa İslamoğlu, aşırı yüceltmeci geleneği
oluşturan temel unsurları şöyle sıralar.
a) İlk nesiller arasındaki anlayış ve
kavrayış farklılıkları.
b) Akli anlamaya mukabil hissi anlama.
c) Müslüman olan ve olmayan kitap ehlinin
İslam’a taşıdığı eski kültür.
d) Siyasi rivayetlerin peygamber tasavvuru alanında kullanılması.[2]
Kuran’ın anlattığı dinden uzaklaşılmasında, yüceltmecilik ortaya çıkar. Allah’ın övdüğü Peygamberleri aşırı yüceltmek bunun en önemli örneğidir. “O, size melekleri ve Peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size kâfir olmayı mı emredecek?” (3/80). “De ki: Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da (algılanamayanı da) bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben bana vahiy edilenden başkasına uymam.” (6/50). “O’nun elçileri arasında hiçbirini ayırt etmeyiz.” (2/285)
Allah en güzel şekilde Peygamberimizi övmüşken, Kur'an’ın onay vermeyeceği kıl tapınmacılığı görüntüleri verenler, akılları sıra Peygamberimize saygı göstermektedirler. Camilerde “Peygamber’in sakalı” diye bir sürü beze dolandırılıp sarılmış kılları, büyük bir tören havasında açıp, halka bu kılları öptürenlerin Kur’an’daki peygamberden hiç haberleri yoktur. Onlara göre bu kıl öptürme törenleri Peygamber sevgisidir, Peygamber’e saygıdır. Ne yazık ki Peygamber’in olduğu iddia edilen kılları, dini bir ibadet havasında insanlara öptürme faaliyeti hâlâ devam etmektedir. Hıristiyanlığı ikonlarından dolayı kınayanlar, benzer hurafeleri dinimize kendileri sokmuşlardır.
Aşırı yüceltmeci süreç, sonunda tüm İslam ümmetinin peygamber tasavvurunu etkisi altına alarak, yegâne tasavvur haline gelmiştir. Sonraki yüzyıllarda bu tasavvur, yuvarlandıkça büyüyen kartopu gibi mitoloji üreterek yoluna devam etmiştir. Bu sürece yakasını kaptıranlar sadece avam ya da müfrit sufiler değildirler. Adı sanı belli değerli alimler de bu süreci besleyen tavırlar ortaya koymuşlardır. Mesela Buhari şarihi Bedrüddin Ayni, Hz. Peygamber’in yeryüzündeki tüm dilleri bildiğini söyleyebilmiştir. (Bedrüddin Ayni,Umdetu’l-Kari 8/328).[3]
Aşırı sevgi bir şirktir
Kur’an, herhangi bir şeyi, Allah’ı sever gibi severek, onun arzularına, emir ve yasaklarına itaat etmeyi Allah’a şirk koşmak olarak değerlendirmiş; herhangi bir şeye veya kimseye karşı beslenen aşırı sevgiyi de, onu putlaştırmak olarak nitelemiştir. “İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah’tan başka eşler tutarlar. Allah’ı sever gibi onları severler. İman edenler ise, en çok Allah’ı severler…” (2/165). Allah’a inanmak, kişinin O’nun isteğini kendi dileğine veya başkalarının isteklerine tercih etmesini ve diğer arzuları O’nun yolunda feda edecek kadar O’nu sevmesini gerektirir. Allah’ı sevmenin delili, Allah’ın belirli nitelik ve güçlerini (sıfatlarını) başkalarına atfetmemek ve O’nun hakkını sahte ilâh ve rablere vermemektir. Allah’ın sıfat ve güçlerini başkalarına atfedenler, O’nu sevdiklerini iddia edemezler; bilakis bu şekilde O’na ortak koşmuş, Allah’a denk tutmuş olurlar.
Liderlerin putlaştırılması kendiliğinden gelişen bir olay değildir. Toplumlardaki güvenme, himaye, korku, geçim, rızık, rahat etme, kurtarıcı bekleme gibi ruh halleri toplumların liderlerini ilahlaştırmanın sebepleridir. Bunlara bir de kahramanlık, keramet, rüyalar ve menkıbeler eklenince dinsel(!) referanslarını bulmuş demektir. Bir toplum lideri putlaştırmaya hazırsa, liderde buna fırsat veriyorsa putlaştırma kaçınılmazdır. Liderler kitlelerin psikolojisini iyi bildiklerinden bireylerin zaaflarına hitap etmeyi iyi becerirler.
İslam’ı sadece tahtadan ve taştan imal edilmiş putları yok edip, onların yerine, o putlar gibi hiç bir fonksiyonu olmayan, kişi ve toplum hayatına müdahale etmeyen, soyut bir tanrı inancı getiren din olarak algılayanlar, nice sahte ilahların hükümlerine uyarak gönül hoşluğuyla yaşarlar. ‘La ilahe İllallah’ı arada bir mırıldanarak cenneti garantilemiş olmanın hayalleriyle avunur dururlar.
Bu anlamda çağımızda yepyeni şirk örnekleri
gelişmiştir. Eskiden görülen şirk çeşitlerine yenileri de ilave olmuştur. Artık
atalar dini, eskiden beri devam eden putçuluk, falcılık, kurtarıcı liderlik,
siyasal güçler, mezarda yatan ölüler, spor kulüpleri, ikon (put ) haline
getirilen sevgililer, her bir şeyi taklit edilen sanatçılar, dünya çıkarları,
makamlar, heykeller ve ölümlü kişiler birer şirk aracı haline getirilmiştir.
Allah’a inandığını söyleyen niceleri, O’nun Rabliğini göklere gönderirken,
O’nun yalnızca göklere karışmasını isterken, kendi hayatına ve toplum hayatına
başkalarının ilkelerini daha uygun görmekte, Allah’ın Hz. Peygamber
aracılığıyla gönderdiği ölçüye aldırış etmemektedirler. Bir kişinin veya bir
siyasal gücün ilkelerini Allah’ın hükümlerinin önüne getirebilmektedirler. Çok
üstün sandıkları liderlere, şeyhlere Allah’tan ve O’nun hükümlerinden daha
fazla değer vermektedirler.
Yorumlar
Yorum Gönder