DİLENCİ KİM?
DİLENCİ KİM?
Saltanatının sınırları geniş diyarlara uzanan bir kraldı.
Bütün dünyayı eline geçirip mülküne katmak istiyordu.
Bir türlü doymak bilmiyordu.
Sürekli “daha daha” diyordu.
Hiç kimse duymamıştı ağzından “şükür” sözünü.
Eğlencede hakarette hırs bürümüştü gözünü.
Bir gün sarayın bahçesine geziye çıkmıştı.
Yanına dilenci kabı taşıyan bir adam yaklaştı.
Muhafızlar sürekli engelliyordu.
Kral “Bırakın gelsin.” diyordu.
Böbürlenerek “Ne istiyorsun?” diye sordu.
Dilenci ise sürekli gülüp, şöyle diyordu:
Hazretleri arzumu yerine getireceğini mi sanır?
Bunu duyan kral bir hayli kızar ve utanır.
Dilenci uzatır kabını.
Doldur der haydi bunu.
Veziri kaba bir kese altın attı.
Sanki bir kara delik atılanı yuttu.
Dilencinin kabı bomboş kaldı.
Kral ve yanındakiler hayrete daldı.
Kap atılanı yalayıp yutuyordu.
Vezirlerde kese, kese atıyordu.
Kral mağlup olmam asla dilenci parçasına.
Yenerim onu dedi, servetim gitme pahasına.
Ne varsa kaba boşaltıldı.
Dilencinin kabı bomboş kaldı.
Kral dilencinin ayağına kapandı.
“Bunun sırrı nedir? dedi, ağladı.
Karşısındaki bir dilenci değildi.
Ders vermek için gelen bir melekti.
Melek: “Bu kap insan hırsından yapılmış” dedi.
Krala ve etrafındakilere güzel bir ders verdi.
Hırsına mağlup olan ister soylu olsun, ister köylü olsun.
Kendini, kabı hiç dolmayan o dilencinin yerine koysun.
En büyük suçlar, zaruri olanı değil,
fazla olanı elde etmek için işlenir.
Aristo
Yorumlar
Yorum Gönder