DİN ANLATIMINDA İDEOLOJİK TUTUM
dİn
anlatımında İdeolojİk Tutum
Müslümanlar arasında “Kur’an
ve hadislerin hayata dair bütün bilgileri içerdiği, bireysel ve toplumsal
hayatı bütün ayrıntılarıyla açıkladığı, insanlara ise bunu anlamak ve yaşamak,
uygulamak düşmektedir.” düşüncesi/algısı
yaygındır.
Kur'an'da, “Ne yaş ne de
kuru (hiçbir şey) yoktur ki, Kitâb-ı Mübînde (apaçık bir kitabda) bulunmasın
(En’âm/59)!” buyruluyor.
"Biz Kur'an'ı sana her
şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik." (Nahl/89)
Kur’ân, kelimenin genelde
anlaşılan anlamıyla bir din kitabı değildir. Kur’ân’ın muhatabı insandır. O,
insanı felâha veya helâke götüren hayat tarzlarını anlatır. Kur’ân’ın ana
fikri, gerçeği açıklamak ve hak yolu göstermektir. Kur’ân gereksiz ayrıntılar
üzerinde durmaz; bir şeyi veya olayı kendi amaç ve hedefine uygun olduğu
kadarıyla anlatır ve sözü tekrar tekrar hakka davete getirir. Bu çağrı, bütün
konuların çevresinde döndüğü ana fikirdir.
Modern dönemde Kur’an’da
her şey vardır diye fizik, kimya, astronomi gibi pozitif bilimlerin
sonuçlarının saklı olduğu iddia ‘Bilimsel Tefsir’, modern siyaset düşüncesi
alternatif olarak ‘İslam Siyasi Nizamı’ hukukun her alanına hitap ettiği
düşünülen fıkıh öğretisinden hareketle ‘İslam Ekonomisi’ söylemi bu anlayışın
yansımasıdır. Ama hakikat gerçekten böyle mi?
Oysa yukarıdaki söylemlerin kişisel görüşler, akıl yürütmeler ve alimlere ait ictihat/tercihler olduğu
gözden kaçırılan bir husustur. Modern dönemdeki bu din anlatımı klasik dönemden
kalan yeni bir versiyon olarak karşımıza çıkmıştır. Din adına ileri sürülen
tezlerdeki Kur’an, akıl ve bilime ters düşen tutarsız düşünce ve uygulamaların
varlığı sorgulanmaya başlaması din ve dini yorumlar hakkında şüpheler sebep
olmaktadır. Çünkü uzmanları hariç din ve din yorumları ayırmak kolay değildir.
Geçmişten devralınan ve o dönemler göre makul olan bilgileri bir nitelik
tartışması yapmaksızın günümüz insanlarına sunmak ne dine saygıyı artırır, ne
de sorun çözmeye yarar.
Kur'an ve kâinat, Allah'ın
iki kitabıdır. Biri kelam sıfatının, diğeri kudret sıfatının tecellisidir.
Allah'ın kudret sıfatından gelen kâinatta da her şey vardır ama herkes her şeyi
göremez. Mesela, Edison elektriği buluncaya kadar, âlemde elektrik vardı. Fakat
insanlar farkında değillerdi. Edison, elektriği yoktan var etmedi; var olan bir
şeyi buldu. Dolayısıyla Edison, Newton, Arşimet gibi bilginler,
tabiattaki kanunların koyucusu değil, bulucusudurlar. Mucidi değil,
keşşafıdırlar.
Bulunan her yeni keşfe veya
revaçta olan teorilere "İşte, Kur'an'da bu da var!" şeklinde İslam
vahyinin mührünü vurmak, ilerde bir takım mahzurları netice verebilir. İlm-i
İlahi'den gelen Kur'an'ın, bir takım, "bilimsel payandalarla"
desteklenmeye ihtiyacı yoktur. Böyle bir destek bulmaya çalışmak,
bilimi asıl, Kur'an'ı ise, ikinci derecede kabul etmek demektir. Hâlbuki asıl
olan, Kur'an'ın ezeli ve ebedi değişmez hükümleridir. Fennin ve ilmin hiçbir
hükmü, Kur'an'a aykırı olamaz. Kâinatı yaratan Zat'ın kelamı, kâinattaki kanunlara
nasıl aykırı olabilir.
Kütüphanelerimizin raflarını dolduran tarihten
devraldığımız Mızraklı İlmihal, Ahmediye, Muhammediye, Müzekki'n-Nüfus, Kara
Davud, Marifetname, Envarü'l-Aşıkin, Delailü'i-Hayrat, Tarikatü Muhammediye,
Tembihü'l-Gafilin gibi eserler bugün de hem halkın hem de onlara dini anlatma
görevi üstlenen din adamlarının hatta medrese diye bilinen kurumların el
üstünde tuttuğu, halka tavsiye ettiği kitaplardır.
Ramazan aylarında klasik kitapçılık yapan
yayınevlerinin durmadan bilmem kaçıncı baskılarını yaparak halka din öğretme
amacını taşıdığına inanılan bu kitaplar, gerçekten bu görevlerini ne derece
yerine getirdikleri bir yana Kur'an ve Hz. Peygamberin hayatına uyup uymadıkları hiç düşünülmeden bol bol tavsiye edilmekte ve
satılmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder