ÖFKEYİ YENMEK

 

Öfkeyİ Yenmek

Öfkeyi yenmek, zarar gördüğü kimselere karşı kudreti bulunduğu halde intikama kalkışmamak ve hatta hoş olmayan bir hal göstermeyip hazmetmek ve sabretmektir.[1]

Allah Kur’an’da, öfkeyi yenmeyi müminlerin özelliklerinden biri olarak zikretmektedir: “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran/134) Gazap, organlarda istemsiz olarak ortaya çıkan bir durumdur. Gayz ise böyle değildir. O isteğe bağlıdır. Gazap Allah’a isnat edilebilir ama gayz isnat edilmez. Ayette geçen durum ise, insanların, içlerinde dolan öfkeyi yenip, intikam almaktan vazgeçmeleridir,[2] içleri öfkeyle dolduğu, onu da uygulama imkânları olduğu halde hayata geçirmemeleridir.[3]

Mümin olmak beraberinde bir sorumluluğu da gerektirir. Mümin kişi, düşünmeden hareket etmez. Bir harekette bulunurken ilerisini düşünerek davranır. Çünkü o, yaptığı hareketi Kur’an çizgisine oturtmaya çalışır.

Akıl sahibi insanlar toleranslı davranırlar, öfkelerini yutarlar. Öfkenin ve saldırganlığın bulunduğu yerde aklın kenara itildiği acı bir gerçektir. İnsan bazen öfkelenir ve hınç duyar. Öç almanın en güzel biçimi, kötülük yapanlara benzemeyerek kötülüğe karşı iyilik yapmaktır.[4] Ama böyle aşağılık insanlara da bir şekilde engel olmak gerekir.

Öfkesini kontrol edebilmek kişiyi gerçek manada güç sahibi haline getirir. İnsanda bulunan irade gücü bedeni güçten daha önde gelir. İnsanın bedenî gücünü kullanması, irade gücüne bağlıdır. İnsan önce iradesiyle bir şeyi yapmaya karar verir, daha sonra da onu bedeni gücüyle fiiliyata yansıtır. Yalnızca irade gücü de yeterli olmaz. İradeyi gerçekleştirmek için bedeni güce de ihtiyaç vardır. Şunu söyleyebiliriz ki, irade gücüyle bedenî güç, birbirini tamamlayan ayrılmaz iki unsurdur.

Öfkeyi yenmek ilk merhaledir. Fakat onunla iş bitmez. İnsan, öfkesini bazen baskı yapmak, intikam almak için yenemez. Azgın öfke fena bir intikama döner. Öfke ve kızgınlık, kin ve intikamdan daha iyidir. Öfke yenilmediği zaman nefse ağır bir yüktür. Fakat müsamaha gösterip, affedince o yükün altından insan kurtulur.

Zihinde yumuşaklık başlar, vicdanda selamet yerleşir. Allah insana güç yetiremeyeceği bir yükü yüklemez. Yine Allah insanı gücünü aşan bir eylemden dolayı da sorumlu tutmaz. Eğer insana bir sorumluluk yüklemişse onu nasıl yerine getireceğini de gösterir.

İslam ahlak anlayışına göre, yerinde kızabilen bir insanın davranışı fazilet, yerinde kızmayan bir insanın davranışı ise rezîlet olarak kabul edilir.[5] Bazı durumlar vardır ki, orada kızmaktan başka çareniz yoktur. Eğer sizin yanınızda bir kişi İslam’a hakaret ediyorsa, sizin ona karşı güler yüzlü davranmanız kızmanızdan daha yanlış bir hareket olur. Yeri geldiğinde kızmak gerekir. Ama bu kızgınlığı sınırları aşarak başka birinin hakkına tecavüz etme seviyesine getirmemek en doğru olan davranıştır.

 



[1] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili

[2] Âlûsî, Rûhu’l-Meânî

[3] Taberî, Câmiu’l-Beyân fî Tevîli’l-Kur’an

[4] Hüseyin Emin Sert, Kur’an’da İnsan Tipleri ve Davranışları, s.342

[5] Hayrani Altıntaş, İslam İnsanı, s.34

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

EZBERE TESLİM OLMAK