MANEVİYAT MI HAKİMİYET Mİ?

            MANEVİYAT MI HAKİMİYET Mİ?


Tarikatlar ve cemaatler,  farklı dinler olarak yapılanmakta ve işlevlerini yerine getirmektedirler.

Tarikatlar ve cemaatler varlığın akıl dışı ve ötesi bir manası ve gayesi olduğunu yani dinin gizemli olduğunu iddia ederek insanları kendilerine bağlamaktadırlar. Aklın devre dışı bırakılması, aslında maneviyatın ve ahlakın devre dışı bırakılması anlamına gelmektedir. Varlığın gayesi ve manası, ancak akılla, bilgiyle, düşünmeyle, emekle anlaşılabilir ve yaşanabilir. Aklı reddeden ve etkisizleştiren bütün tarikatlar ve cemaatler birer maneviyat yolu değil, insanlar üzerinde hakimiyet kurmak isteyen hegemonik yapılardır.

Tarikatlar, özellikle kırsal alanda şeyhler ve halifeler aracılığıyla halk üzerinde mutlak otorite kurmuştur. Şeyh, sadece dini değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik kararlar da veren bir lider hâline gelmiştir.

Tarikatlar 1925’te yasaklansa da, legal olmayan yapılar hâlinde varlıklarını sürdürmüş ve siyaset, bürokrasi, yargı, eğitim gibi alanlarda etkili olmuştur.

Özellikle 1980 sonrası dönemde tarikatlar, siyasi partilerle açık koalisyonlara girmiştir.

Tarikatlar ve cemaatler, okul, yurt, medya, iş dünyası, STK gibi alanlarda örgütlenerek geniş bir nüfuz alanı kurmuştur. Bu yapı, “manevi eğitim” kisvesi altında aslında kurumsal güç tahkimi sağlamaktadır.

Tarikatlar, “maneviyat” kavramını bir tür meşruiyet kaynağı olarak kullanır: “Allah dostuyuz”, “kalp terbiyesi yapıyoruz” gibi söylemler, sosyal kontrol üretir. Halbuki birçok örnekte şeyhlerin siyasi çıkarlar, mülk edinme, şöhret, insan yönlendirme gibi dünyevi amaçlarla hareket ettiği gözlemlenir.

Tarikatlar ve cemaatler, insanlar üzerinde hakimiyet kurmak için inanç, ahlak, akide ve ilişkiler konularında doğmalar, kurallar, emirler ve nehiyler koyarlar. Bir tarikat şeyhine mürit olmanın zorunlu kabul edilmesi, bu yapıların insanlar üzerinde tahakküm kurma amacının bir sonucudur.

Dini esaslar konusunda otorite olarak kabul edilen şeyh, kutub, ve gavs gibi ünvanlara sahip kişiler, ortaya koydukları kurallar ve kararlarla maneviyat alanını belirlemekte ve insanların ruhsal, bireysel ve sosyal dünyaları üzerinde kendilerine bir hakimiyet alanı oluşturmaktadırlar.

Yol anlamına gelen tarikatlar, kendilerinin insanları Allah’a götüren yüce yollar (turik-i aliyye) olduklarını iddia etmektedirler. Tarikatlar, Allah’a götüren yollar değil, saltanata ve hakimiyete giden yollardır. Bir tarikata mensup olan müridler, şeyh denilen kişiye iradelerini teslim etmiş kişilerdir. Mürid, zaten iradesini devreden kişi demektir. Mürit, şeyhim irademdir demektedir. İradesi olmayanın  maneviyatı ve ahlakı yoktur.

Tarikat yapısı, şeyh-mürit ilişkisi ile hiyerarşik bir sadakat sistemi kurar. Bu yapı, dini terbiye kadar itaat kültürünü üretir ve korur. Bu yönüyle tarikat, bir tür “lider egemenliği” sistemi yaratır. Müritler seçim zamanlarında da şeyhin işaret ettiği partiye oylarını verirler.

Bireyin, maneviyat için şeyhe ve tarikata ihtiyacı yoktur. Şeyhler ve tarikatlar, insanların maneviyat dünyalarını ve tecrübelerini gasbeden korsanlardır. İnsan, dilediği şekilde aklına ve vicdanına uygun şekilde maneviyatını tecrübe edebilir. Maneviyatın kapıları, bütün insanlara açıktır. Maneviyat, tarikatların ve şeyhlerin tekelinde değildir. Maneviyatın bireyin özgün tecrübesi olmaktan çıkarılması sonucu şeyhler ve tarikatlar başta olmak üzere birçok hegemonik yapı, bu alan üzerinde hakimiyet   iddiasında bulunarak hegemonik mücadele vermektedirler.

Tarikatlarda hakimiyet, şeyhler öldükten sonra oğullarına veya kardeşlerine geçmektedir. Şeyh öldükten sonra oğullar ve kardeşler arasında çıkan post kavgası, ekonomik, sosyal, dini, kurumsal, ekonomik ve siyasal kaynaklar üzerinde verilen saltanat ve hakimiyet mücadelesinin bir sonucudur. Tarikatlarda Allah’a dost olmak değil, posta sahip olmak hedeftir. Tarikatlarda, maneviyat yoktur, saltanat ve hakimiyet vardır.

Tarikatlar, yanılsamalar, yanılgılar ve yalanlar üzerine kurulu hegemonik yapılardır. Tarikatlar ve şeyhler, insani, ahlaki ve manevi gelişimi durduran, donduran ve öldüren karanlık mağaralardır. Şeyhi olanın şeyhi şeytandır. Şeytani yollarla değil insani, özgürlükçü ve bireysel yollarla maneviyat tecrübe edilebilir.

Eğer bir yapı bireyleri geliştirmeyi, maneviyatı öncelemeyi sürdürüyorsa bu, dini bir topluluk olarak değerlendirilebilir. Ama eğer yapı, dışlayıcı hale gelmişse, kendini kutsal ve dokunulmaz sayıyorsa, finansal ya da politik güç biriktirmeye çalışıyorsa, burada hakimiyet arzusu daha belirgin hale gelmiştir.

Ancak tarihsel ve güncel örneklerde birçok tarikat ve cemaatin zamanla siyasi, ekonomik ve kültürel güç elde etmeye yöneldiği görülmüştür. Bu durumlarda dini söylemler, meşruiyet aracı hâline gelebilir. Özellikle devletle iç içe geçen yapılar, nüfuz alanlarını genişletme, bürokrasiye sızma veya kitleleri etkileme amacı güdebilir.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

EZBERE TESLİM OLMAK