KUR'AN'I ANLAMAK NE ANLAMA GELİR?
KUR'AN'I ANLAMAK NE ANLAMA GELİR?
Kur’an, dinin tek kaynağıdır. İslam’ın tarih boyunca insanlığa ilettiği tevhit mesajının taşıyıcısı konumunda olan Kur’an’ın anlaşılması İslam’ın ve insanın anlaşılması açısından büyük önem taşımaktadır. Kur’an’ın anlaşılması meselesini bir çatışma, kamplaşma ve polemik konusu haline getirmek suretiyle Kur’an hakkında açık ve yeni anlam dünyalarının önüne geçmek, İslam’ı ve insanı kısırlaştıran ve verimsizleştiren bir sonuç doğurmaktadır. Hidayet ve şifa kaynağı olan Kur’an’ın, insan tarafından anlaşılması gerekmektedir. Kur’an, anlaşılmak için var olan bir kitaptır. Kur’an’ın anlaşılması için bütün insani yeteneklerimizi seferber etmek lazımdır. Kur’an’ın anlaşılmaması için göbeğini çatlatırcasına işi yokuşa sürmeye kalkmak, insanı Kur’an’a değil, sapkınlığa götürmektedir.
Kur’an’ı anlayacak olan özne, ona muhatap olan bireydir. Bireyin derinlikli ve nitelikli bir şekilde Kur’an’ı anlaması için gayret göstermesi, çok değerlidir, gereklidir ve önemlidir. Bireylerin kendilerine özgü bir şekilde Kur’an’ı anlamaları, çoğulcu ve dinamik anlam dünyalarının ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Kur’an’ın farklı bireysel ve sosyal bağlamlarda ifade ettiği anlamların ortaya konması, herkese yararlanabileceği farklı pencerelerin ortaya konmasını sağlamaktadır.
Kur’an’ın herkes için geçerli olabilecek bir anlamının ortaya konması mümkün olmadığı gibi, gerçekçi de değildir. 1400 yıldır Kur’an’ın bütün insanlar için geçerli olan tek bir anlamı ortaya konmuş değildir. Kur’an’ın bireysel bağlamlarda farklı anlamlarının üretilmesi, Kur’an’ın bireysel ve sosyal hayatta hidayet, rahmet ve şifa kaynağı olma işlevini yerine getirmesini sağlayacaktır. Kadın ve erkek bireyler, Kur’an’ı anlamaya çalışmadıkları sürece, Kur’an’ın gerçeğe ve hayata uygun bir şekilde insanlara sahih bir yol ve yön göstermesi mümkün gözükmemektedir.
Kur’an ve insan arasındaki ilişki, metin-köle ilişkisi değildir. Kur’an, insanı akıl ve özgürlük sahibi muhatap olarak konumlandırmaktadır. Kur’an, akıl ve özgürlük sahibi insanlar tarafından anlaşılmayı istemektedir. Körü körüne Kur’an’ı değişik ritüellerde okumak, Kur’an’ı çokça yüzünden okumak, Kur’an’ın sahici anlamda tecrübe edildiği anlamına gelmemektedir. Gerçek Kur’an tecrübesi, akıl ve özgürlük sahibi insanların Kur’an üzerinde dinamik bir şekilde düşünmesi, anlaması ve anlamlandırması ile elde edilebilecek bir deneyimdir. Bireyin, kendisini Kur’an’a köle olarak değil, muhatap olduğunu idrak etmesi lazımdır.
Hiçbir grubun, mezhebin, ideolojinin, kültün, hizbin veya kurumun görüşleri, Kur’an’ın üstünde değildir. Kur’an, hiçbir mezhebin, kişinin veya kaynağın görüşlerini meşrulaştıran veya onaylayan bir kaynak değildir. Kur’an’ı, bir mezhebin, kişinin ve grubun dar kalıplarına sığdırmak, insanın ve Kur’an’ın içini boşaltmak, insanı ve Kur’an’ı yapaylaştırmak anlamına gelmektedir. Kur’an’ı bir mezhep veya kültün dar sınırlarına hapsetmek yerine, Kur’an’ı insanlığın sınırsız anlayış ve kavrayış dünyasına açmak lazımdır. Kur’an, bütün insanlığa açık bir metindir. Kur’an, kendini insanlığa açtığı gibi, bütün insanlık da kendini Kur’an’a açmalıdır.
Kur’an, sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel zemini içinde insanlığa hitap etmektedir. Kur’an, nüzul olduğu dönemin insani ve sosyal gerçekliği içinde konuşmaktadır. Kur’an’ın sebebi nüzul denilen insani bağlamı çok önemlidir. Kur’an’ı anlamak, terimlerin Arapça sözlüklerde yer alan birçok anlamı arasında birisini seçmek değildir. Kur’an, tek bir tarihi bağlama veya tefsire hapsedilecek bir metin de değildir. İkbal, Kur’an’ın insanın ontolojik bütünlüğü ışığında anlaşıldığı takdirde insanı tatmin edeceğini çarpıcı şekilde ifade etmektedir: “Razi de Keşşaf da tatmin edemez seni/ Ruhuna hükmetmedikçe Kur’an.” Kur’an’ın anlamlarının, farklı insani bağlamlar ışığında sürekli olarak üretilmesi ve keşfedilmesi gerekmektedir. Kur’an’ın anlamı, lügatlerde ve tarihlerde değil, hayatın içinde insanca keşfedilmelidir.
Kur’an’ı anlamak, akıl ve özgürlük sahibi insanın işidir. Kur’an akılla, araştırmayla ve arayışla anlaşılabilecek rahmet ve şifa kaynağıdır.
İnsanlar, Kur’an’ı anlamanın önünde Arapçayı engel olarak görmektedirler. Kur’an’ı anlamak için Arapça öğrenmenin şart olduğu şeklinde bir kabulle hareket etmektedirler. Arapça öğrenmek yardımcı olabilir, ancak yeterli değildir. Kur’an’ı anlamada insanların üzerinde düşünmesi gereken temel mesele Arapça değil, akılcadır. İnsanlar, akılca ve düşünce kapasitelerini geliştirerek Kur’an’ı anlamak ve yaşamak için çaba sarf etmeli ve sürekli olarak Kur’an’ı dinamik bir şekilde anlamanın arayışında olmalıdırlar.
İnsanların kendilerini yetersiz görüp Kur’an’ı anlayamayacakları şeklinde bir vehme kapılmaları büyük bir yanılgıdır. Kur’an, herkesin anlayabileceği bir kitaptır. Birçok insanın, Allah’ın herkesin öğüt alabileceği yalın bir kitabı insanlığa hidayet rehberi olarak yolladığı gerçeğini kavramakta zorlanmaları, bir çocuksuluk halinin yansımasıdır. Kur’an, insanların düşünmelerini ve akletmelerini isteyerek çocuksuluktan kurtulmalarını ve olgunlaşmalarını istemektedir. Kur’an, insanlığı cehaletinden çocuksuluğundan kurtarıp aklın ve ahlakın aydınlığına çıkarıp olgunlaştırmayı hedefleyen bir rehberdir.
Kur’an, sadece küçük bir grubun okuyup anlayacağı bir kitap değildir. İslam, Allah adına dini tekellerine alan her türlü din adamı sınıfını ve din kurumunu yasaklamıştır. Allah ve insan arasındaki ilişki, direkt olup ben-sen ilişkisi şeklinde karşılıklıdır. Allah, insana şah damarından daha yakındır (Kaf/16). Şah damarından bile insana daha yakın olan Allah, insanlığa, Kur’an’ı hidayet rehberi olarak yollamıştır. İnsan ve Allah arasında hiçbir aracı olmadığı gibi, insan ve Kur’an arasında da hiçbir aracı kişi, grup ve kurum olmamalıdır. Kur’an, sen-ben ilişkisi içinde Kur’an’ı okumalı, anlamalı, yorumlamalı ve hayatını ahlak, adalet ve akıl ölçüsünde yaşamaya çalışmalıdır.
Kur’an, hikmetle ve akılla anlaşılmayı istemektedir. Kur’an’ın tek düşmanı cehalettir. Akıl düşmanlığı yapılarak rüya, keramet, menkıbe, efsane, uydurma, hurafe gibi cehalet yollarıyla Kur’an’ı anlamak ve yaşamak mümkün değildir. Kur’an’ın düşmanı akıl değil, cehalettir. Kur’an, cehaletle anlaşılmaz. Cehalet, insan ve Kur’an arasındaki en büyük engeldir. Allah, insanla kendisi ve Kur’an arasına hiçbir cehalet yapısının girmemesi için akıl tarafından Kur’an’ın anlaşılmasını ve yaşanmasını istemiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder