AHLAK DÜŞÜNCE DİN DE DÜŞER
AHLAK DÜŞÜNCE DİN DE DÜŞER
İnsanın
varoluş amacı, Allah’ın huzurunda olduğu bilinci içerisinde aklını kullanarak
ahlak ve hukuk çerçevesinde bir hayat sürmektir. İnsanın temel görevi, akıllı,
ahlaklı ve adil insan olarak yaşamaktır. Din, insana ahlak, akıl ve adalet
içerisinde yaşamanın yolunu göstermeye çalışan çok değerli bir tecrübe ve
imkandır.
Ahlakın içinin boşalması, ahlaki sorunların ve krizlerin doğması demektir. Ahlakın var oluşumuzdaki zeminini yitirmiş bulunuyoruz. Ahlak, artık içimizden gelmemektedir. Ahlak, dışımızda var olan soğuk ve yabancı emirlere ve kurallara indirgenmiştir. Ahlakın iç kaynağının kesilmesi ve kuruması, ahlakı manevi ve varoluşsal zeminden yoksun bırakmaktadır.
İnsan hayatının merkezinde ahlak ve hukuk yer almalıdır. İnsanın sahih ve sahici anlamda manevi ve dindar bir tecrübeye sahip olmasını sağlayacak şey, ahlak ve hukuktur. Ahlak ve hukuk olmadan insanın insanlığını gerçekleştirmesi mümkün olmadığı gibi, dindarlığını ve maneviyatını gerçekleştirmesi de mümkün değildir. Dindarlığın ve maneviyatın özü, ahlak ve hukukla ilgilidir.
Ahlak
olmadığı yerde bozgunculuk, fitne, fesat ve yozlaşma vardır. “Adaletin olmadığı
yerde ahlakın da olmayacağını” söyleyen Montaigne, asli bir gerçeği ifade
etmektedir. Bundan dolayı ahlaksızlık ve hukuksuzluk anlamında bozgunculuk
Kur’an’da reddedilmiştir: “Allah bozgunculuğu sevmez” (el-Bakara 2/205).
Kur’an, insanların birbirlerinin mallarına hukuk ve ahlak dışı yollarla
çökülmesini şiddetle yasaklamaktadır: “Birbirinizin mallarını haksız yollarla
yemeyin” (en-Nisâ 4/29). Ahlaka, akla ve hukuka uygun bir hayat sürmek için
insanların işlerinde zorluğu değil, kolaylığı esas almalarını Kur’an emreder:
“Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez” (el-Bakara 2/185). Kur’an,
insan ilişkilerinde ahlakın ve hukukun Allah’ın kesin emri olduğunu ifade eder:
“Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder...” (en-Nahl 16/90).
İnsanların
en büyük yanılgılarından biri, bir dine, ideolojiye, inanca veya kimliğe sahip
olmanın onları ahlaklı yapmaya yeteceğini sanmalarıdır. Bir dine inanmak,
ahlaklı olmak anlamına gelmemektedir. Bir din ve ideoloji maskesi altında her
türlü ahlaksızlığın yapılacağı gerçeğinin unutulmaması lazımdır. Din ve
ideoloji, ahlak veya ahlaksızlık üretebilir. Her zaman ahlaklı veya ahlaksız
yaşayıp yaşamadığımızı anlamak için, din üzerinden değil, karanlık, kirli ve
vahşi özelliklerimizi sorgulayarak, eleştirerek ve onlarla hesaplaşarak
kendimiz üzerinde kontrol-fren-denge mekanizmaları ve süreçleri oluşturarak
yapmalıyız.
Dinin
ahlak olduğu net olmasına rağmen, farklı faktörlerin etkisiyle ve baskısıyla, dinin özünün ahlak ve hukuk
olduğu anlayışından uzaklaşılmıştır. Tarihsel süreçte ortaya çıkan mistisizm, tasavvuf, fıkıh, tefsir, hadis, kelam gibi disiplinler,
dindarlığın kaynakları değildirler. Dinde asıl olan
müfessir, muhaddis, mütekellim veya sufi olmak değildir. Dinde asıl olan kişinin
adil, ahlaklı ve akıllı insan olmasıdır.
Hurafeleri,
çıkarları, güç ve şehvet arzusunu değişik isimler, kişiler ve kurumlar adı
altında din düzeyine çıkarmak en büyük ahlaksızlıktır. En büyük
ahlaksızlık, ilahi ve insani olan değerlerin değişik çıkarlar için
araçsallaştırmaktır. Allah; ahlak, akıl ve hukuk dışı her türlü dinin
uydurulmasını yasaklamakta ve şirk olarak kabul etmektedir. İnsan,
ahlaksızlıklardan, hukuksuzluklardan ve akılsızlıklardan haya etmelidir.
Yorumlar
Yorum Gönder