KÖTÜLÜK PROBLEMİ
KÖTÜLÜK
PROBLEMİ
Tarih boyunca filozofundan ilahiyatçısına kadar birçok
kimse “kötülük problemi” başlığı altında dile getirilen “Allah varsa
kötülük niye var”, “neden insanların yanlışlar yapmasına seyirci kalıyor”,
“kötülüğün kaynağı ne” şeklindeki garip sorulara dair görüşler ileri sürmüştür.
Aslında bu soruların cevabı gerek Kur’an ayetlerinde, gerek içimizdeki ve kâinattaki
ayetlerde, hatta mantığımızda cevaplanmış durumdadır.
Aslında kötülük problemi diye bir problem söz konusu bile
değildir. Bu dünya, kişinin kendisiyle yüzleşme diyarıdır ve aynı zamanda da
bazı küçük ceza veya mükâfatların sunulmaya başlandığı yerdir. Bu dünyada başa
gelen her sıkıntı veya mutluluk da hem imtihan, hem de kişiye hak ettiğini
yaşatma işlevini görmektedir.
Kur’an ayetleri, Allah’ın insanı özgür iradeli bir varlık
olarak yarattığını, ona seçim hakkı tanıdığını bildirir (18/29). Allah, sorumluluk bilinci ile hareket eden
kullarını destekleyeceğini (30/47)
onlara bir Furkan yani hakkı batıldan, iyiyi kötüden ayıracak bir ayrım
gücü vereceğini müjdelemektedir (8/29). Doğru ile yanlışı ayırt edebileceği bir
ölçü olması için ona akıl verdiğini, herkesin aklını varoluş amacına uygun
biçimde kullanması gerektiğini, insanı aynı zamanda elçiler ve vahiyler yoluyla
desteklediğini bildirir (4/165). İnsanı sınadığını (18/7), kimin daha güzel
işler yapacağını ortaya çıkarmak için ölümü ve hayatı yarattığını (67/2), kısacası gelip geçici olan bir imtihan
dünyasında olduğumuzu haber vermektedir (47/36, 6/32). Allah,
insanları iyilik ve kötülükle imtihan ettiğini de bildirmektedir (21/35).
İnsanın ebedi âlemde cennete girebilmesinin yolu bu dünyada kendisini ispat
etmesinden geçmektedir (3/142). Başkasına kötülük yapmak, gerçeği inkâr etmek
veya hurafelere inanıp Allah’a iftira atmak insanın içindeki kötülükle
yüzleşmesinin türevleridir. Yani zulüm deyince akla sadece başkasına şiddet
uygulamak falan gelmesin. Kötülük problemi denilen şeyin yanlış algılanma
nedenlerinden biri de bu ayrıntılara dikkat edilmemesi, konunun bütünlük içinde
değerlendirilmemesidir.
İnsanın sınanabilmesi, iyi ve kötü arasında özgür iradesiyle
seçim yapabilmesi gerekir. Yaptığı iyiliklerin iyilik, kötülüklerin de kötülük
olabilmesi için iyiliği de kötülüğü de yapabiliyor olması gerekir. İnsanın
istese de kötülük yapamadığı ve iyilik yapmaktan başka bir seçeneğinin
bulunmadığı bir dünyada, yapılan iyiliklerin gerçek anlamda iyilik olamaz. Aynı
şey aksi için de geçerlidir. İnsanın istese de iyilik yapamadığı ve kötülük
yapmaktan başka seçeneğinin bulunmadığı bir dünyada, kişinin yaptığı kötülükten
ahirette hesaba çekilemez. Bu yüzden Allah; insanların benliğini düzgün bir
biçimde şekillendirmiş fücuru ve takvayı (kötülüğe ve iyiliğe meyl) kodlamış,
insan benliğine (nefs) iyi ve kötü arasında seçim yapabilme potansiyelini
yerleştirmiş, benliğini temizleyip arındıranın gerçek bir kurtuluşa ereceğini,
onu kirletenin de kayba uğrayacağını haber vermiştir (91/7-10).
Allah dünyadaki birçok fesat ve kötülüğe engel olmakta, iman
eden, hayra ve barışa yönelik güzel davranışlar sergilemek isteyen kullarını da
kötülükleri ortadan kaldırmaya, iyiliği yaymaya çağırmakta ve onları buna
teşvik etmektedir (61/14, 47/7). İyi ve güzel bir işe de kötü ve çirkin bir işe
de aracılık edenlerin yaptıkları şeyden mutlaka bir payları olacağını haber
vermektedir (4/85). Ayetler açık bir biçimde Allah’ın zalimleri (3/57),
bozgunculuk edenleri (2/205) ve haddi aşanları sevmediğini bildirmektedir
(5/87). Kötülük yapanların, Allah’ın onlar hakkında vereceği hükümden
kaçamayacakları hatırlatmaktadır (29/4, 14/42). Kur’an’ın ortaya koymuş olduğu gerçekleri
yalanlayarak haddi aşanların, hiç bilmedikleri ve beklemedikleri şekilde yavaş
yavaş helaka sürüklenecekleri, onlara sadece zaman tanındığı, Allah’ın ince
planının çok sağlam olduğu da hatırlatılır (68/44-45). Gerçeği yalan sayanların
bir planı varsa, Allah’ın da bir planı vardır. Allah’ın planı, onların kuracağı
tuzakları boşa çıkarır (86/11-17).
Dünyadaki kötülüğün nedeni de kaynağı da Allah değil insandır
(4/79, 42/30,48; 30/41). Dolayısıyla kötülüğü ortadan kaldırması gerekli olan
da yine insandır. Allah her an her şeyden haberdardır, yapılan her şeyi bilip görmektedir,
her şeyi kayıt altına almaktadır. Allah yapılan her kötülüğü ortadan kaldırsa
ve buna engel olsa bu durumda kimse kötülük yapamaz. Yine iyilikleri de insan
değil de Allah yapsa kimsenin yaptığı iyiliğin bir anlam ve değeri kalmaz. İnsanın
bu dünyanın öznesi olarak özgür iradesiyle kendini gerçekleştirmesi ve ispat
etmesi gerekir. Her şeyi Allah yapacaksa insana ne gerek vardır? İnsan neden
sınanmaktadır? Her şeyi Allah yaptıktan sonra cennet ve cehennemin nasıl bir
anlamı kalır? Cennete girenin hak ettiği ne vardır ya da cehenneme gidecek
olanın ne kabahati kalır?
Bir insanın yapacağı iyiliği değerli kılacak şey, aynı
insanın dilerse kötülük de yapabilecekken buna rağmen iradesini iyi olandan
yana kullanmasıdır. Yoksa ayetlerde de dikkat çekildiği gibi Allah dileseydi
yeryüzündeki tüm insanların iman etmesini sağlardı. Ancak Allah, imtihanın bir gereği
olarak bunu dilememiştir (10/99).
Allah kötülükleri çoğu zaman hemen cezalandırmamakta,
insanlara belki hâllerini düzeltirler diye süre tanımakta ancak yapılan hiçbir
şeyi de asla unutmamaktadır (18/64). Zira Allah insanları işlemiş oldukları
sebebiyle hemen cezalandıracak olsaydı yeryüzünde tek bir canlı kalmazdı
(16/61). Ancak Allah acele etmemekte, rahmet ve merhametinin bir gereği olarak
hallerini düzeltmeleri için kullarına süre tanımaktadır. Durumunu
düzeltmeyenler ise sonunda mutlaka hak ettikleri karşılığı bulacaklardır
(35/45).
Dünyadaki kötülüğü ortadan kaldırması gereken Allah değil
insandır. Allah, iman edip barışa yönelik düzeltici işler yapan kullarının bu
konudaki çabalarının destekçisidir. İyi insan kimdir? Kendi halinde yaşayan,
kimseye bir zararı da yararı da olmayan bir insan gerçekten iyi biri midir? “Kimseye
zararım yok.” diyen birine “Kime ne yararın var?” diye sormak gerekir. Sadece
kötüler değil, “kendine iyiler” de dünyadaki kötülüğün nedenidir. Kur’an’da da
dikkat çekildiği gibi insanlar temelde üç gruba ayrılmıştır. Kendilerine
zulmedenler, ortalama bir yol tutanlar ve hayırda önde gidenler (35/32).
Kendilerine zulmedenler kötülerdir. Ortalama bir yol tutanlar kimseye zararı da
yararı da olmayan kendine iyilerdir. Allah’ın izni ile hayırda önde gidenler
ise sadece kendisini düşünmeyen, başkalarına da faydası olan, duyarlılık ve
sorumluluk bilinci ile hareket eden gerçek iyilerdir. Başka bir ayette benzer
bir üçlü gruplama yapılır ve hayırlarda önde giden gerçek iyilerin Allah’a
yakınlık sağlayan kullar oldukları söylenir (56/8-12).
Kur’an ayetleri haklı bir gerekçesi olmaksızın mücadeleden kaçınan
inananlar ile Allah yolunda üstün çaba gösteren inananların bir olmadığını
hatırlatır. Şüphesiz yerinde sayan kendine iyiler ile üstün bir çaba ve
duyarlılık gösteren başkalarına da iyiler bir tutulmayacaktır (4/95-96).
Kur’an ayetlerinde hayır, iyilik, erdem ve sevgi gibi
anlamlara gelen ‘birr’ kavramı kullanılır ve bu niteliklere sahip olan kişilerin
tarifi yapılır. Bu kişilerin muttaki yani duyarlılık ve sorumluluk bilinci ile
hareket eden kullar oldukları hatırlatılır (2/177). Dolayısıyla “kendine iyi”
olmak, gerçek anlamda iyi olmak demek değildir. Belki dünyanın içinde bulunduğu
bu perişanlık ve kargaşa durumunda, birinin kimseye bir yararı olmasa da en
azından zararının da olmaması iyilik olarak görülebilir. Ancak asıl böylesi
kargaşa zamanlarında insanların duyarlılık ve sorumluluk bilinci ile hareket
ederek kötülüğü ortadan kaldırmak için direnç göstermesi, fedakârlık etmesi ve
kendisinden başkalarını da düşünmesi gerekir. Kur’an’da salihat; salih amel,
ıslah edici yani düzeltici iyilikler anlamına gelir ve üçüncü şahısları da
ilgilendiren bir içeriğe sahiptir. Salih amelin, geçtiği hemen her yerde iman
etmek ile yan yana anılması tesadüf değildir. İman ve salih amel birbirini
tamamlayan unsurlar gibidir. Biri olmadan diğeri de olmaz. Bir amelin salih
olabilmesi imana, imanın da geçerli olabilmesi salih amellerin varlığına
bağlıdır (3/57; 2/82; 35/10). Kur’an, en doğru yola iletir ve salihatı yani
barışa yönelik iyi ve güzel işler yapan kullar için müjdedir (17/9). İman edip
salihatı yapan kullar aynı zamanda yaratılmışların en hayırlıları, Allah’ı razı
eden ve Allah’tan razı olan kullar olarak tarif edilir (98/7-8).
Özetle: Bugüne kadar tarihte “kötülük veya şer problemi” başlığı altında birçok
filozofun, ilahiyatçının veya diğer insanların da zihinlerini meşgul
ettiği söylenen bu konu gerek ayetlerde, gerekse de mantığımızda
zaten çözümlü durumdadır. Kimin iyilerden kimin kötülerden olacağını bilen
Rabbimiz bu benlikler hak ettiğine kavuşsun diye onları vücuda getirmektedir.
Kötüleri ve kötülükleri cezalandırmak için cehennemi yaratmış durumdadır ama
ondan önce cennet ile cehennemin karışımı olan dünyamızda imtihanı, yani
kulların kendileriyle yüzleşmelerini sağlamakta ve ahirette olası itirazları
ortadan kaldırmakta. Ayrıca, bu dünyamızdaki gerek doğal hareketler olarak
adlandırdığımız ıstıraplar (deprem, sel, kazalar, hastalıklar ve yaşlanma vs… )
gerekse de insanların özgür iradeleriyle başkalarına kötülük yapma yoluyla
vücuda getirdikleri ıstıraplar hem ceza, hem uyarı, hem de zulmü yapanları kendileriyle
yüzleştirme, kötülüklerini açığa çıkarma görevini yerine getirmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder