BİLİNÇTEN ÖZGÜRLÜĞE

 

BİLİNÇTEN ÖZGÜRLÜĞE

Özgürlük, bilinç üzerine bina edilir.

 

İçe kapanıp geçmişi kutsayan müslümanlar,  karşı karşıya geldikleri çok büyük sorunları farketme yeteneklerini kaybettiler, bu yeteneği kaybettikleri için de, yüzlerce yıl ağır sorunları biriktirdiler, bunlara cevap veremediler. Bilincin kaybı özgürlüğün de kaybına yol açtı. Çünkü bilinç özgürlüğün yakıtıydı.

Konformist bir içerik, gündem ve ufka mahkûm edilen müslümanlar bu mahkûmiyet sebebiyle, bütün edilgenlikleri toplumsallaştırıyor ve bir hayat tarzına dönüştürüyor. Müslümanlar bilinç ve ahlak alanını terk ederek, konformist çıkar alanlarına yöneldiler. Bunun için de bağımsız bir entelektüel-kültürel-siyasal gündem belirleme iradesini ve yeteneğini kaybettiler.

Önce bir toplumda bazı bireyler bozulur; eğer toplumun kollektif bilinci canlıysa, kamuoyu bunları bastırır ve toplum bütün olarak bozulmaktan kurtulur. Fakat toplum bozulmuş üyelerinin gittiği yollara adeta onları onaylarcasına ve kendilerini istediklerini yapmada serbest bırakırsa, başlangıçta birkaç kişiyle sınırlı olan bozulma yavaş yavaş toplum içinde yayılır. 

Kur’an kendi bütünselliği içinde anlaşılmaya başlandığında bilinçli farkındalık sahibi olmaya başlıyoruz. Kur’an bizi bilinçli “oku” diyerek farkındalık sahibi olmaya davet ediyor. Yani kendini, kâinatı ve hadisatı. Kavramlarla oynandığında sistem değişiyordu.

Müslümanlar, maruz kaldıkları bilinç körleşmesi nedeniyle, varoluşsal sorgulamalar yapmıyor. Gerektiği zaman varoluşsal sorgulamalar yapamayan toplumlarda, iktidar ihtirasları ve siyasal kazançlar adına ahlaktan vazgeçilebiliyor. İslami ilkeler, gerçeklik, geçerlilik ve etkililik alanından günden güne uzaklaştırılıyor. Bugün, her şeyden önce ahlaki bir devrime ihtiyacımız olduğunu kaydetmek gerekiyor.

Müslümanları ancak bilinçli bir farkındalık özgürleştirebilir. Bu da ancak sömürüldüğünün, Kur’an’dan kopuşun ve bilginin kirlendiğinin farkına varmakla olur. Müslümanlar, dini popülizm ve politik popülizm uyuşturucuları tarafından etkisiz kılınarak,  farkındalık oluşturmalarına izin verilmiyor. Bundan dolayı da bilinçlenemiyorlar. Bilinçlenemedikleri için de özgür olamıyorlar. Özgür olamadıkları için de için, batılı bilgi ve iktidar yapılarının küresel tahakkümü karşısında edilgenliğini koruyor. Batılı bilgi ve iktidar yapılarının tahakkümü altında sorgulamalar, eleştiriler, hesaplaşmalar yapılmadığı için, bağımsız bir paradigmadan söz edemiyoruz. İslami anlamda yeni bir alternatif ortaya koyulamıyor.

Bilinç kaybına uğrayan müslümanlar, akılsız ve düşüncesiz umutları, kehanet kültürünü, komplo teorilerini çok seviyor, sağcı ve muhafazakâr olmaları koşuluyla bütün diktatörleri ve diktatörlükleri, sağcı ve muhafazakâr olmaları koşuluyla çok seviyor.

Müslümanlar, İslam’ı, törensel, şekilsel bir gerçeklik olarak sahiplendikleri için, hakikati içinde bulundukları yanılsama olarak görüyorlar.

Müslümanlar siyasal bir süreç ve inşa kurgulayamıyorlar. İslam’ın evrensel bir bilincin ifadesi olarak kendisini gerçekleştirmesi, ulus-devlet milliyetçilikleri ve mezhepçilikleri tarafından engelleniyor. Ortak bir medeniyet mirasını paylaşan halkı müslüman ülkeleri, milliyetçi ve mezhepçi bağnazlıklar sebebiyle, bir bilinç kaybı yaşadıkları için, birbirlerine daha çok yabancılaşıyor. Bu yabancılaşmalar sebebiyle İslam evrensel varoluş imkânını kaybediyor.

Müslümanlar, İslami ilgilerini, uğraşlarını ve tasavvurlarını,  dayatılan sınırları içerisinde kalarak, sürdürmeye çalışıyorlar. Müslümanlar, İslami paradigmayı inşa edecek herhangi bir program ve projeye sahip değildir. İslam’ın araçsallaştırılması, Müslüman aydınları, kuruluşları hiçbir biçimde rahatsız etmiyor.

Faydacılığın meşrulaştırılmasıyla birlikte, her tür ilkesel duruş ve mücadele sona eriyor. Hemen her toplumda, toplumsal hayat çok kaba, çok bayağı bir pragmatizm tarafından kuşatılıyor. Halkı Müslüman olan ülkelerde Türkiye örneğinde de olduğu gibi, devlet ve iktidar mutlaklaştırıldığı için, İslam göreceli hale getirilerek, keyfi bir biçimde araçsallaştırılıyor. İhtiraslara dayalı siyaset yaklaşımı, fikirlere dayalı siyaset yaklaşımına geçit vermiyor.

ÖZGÜRLÜK, kişinin başka bir kişiye veya zümreye bağımlı olmaması, kısıtlanmış veya zorlanmış olmaması,  kendi özgür iradesine ve düşüncesine göre karar verebilmesidir. 

Ancak özgür yaşayan insanlar aklın kılavuzluğunda yaratılış amacına; tevhide ve fıtrata uygun yaşarlar. Bağımsız ve özgür yaşamak müminin karakteristik özelliğidir.

Özgürlük, adalet ve eşit haklara sahip olma bilinci insanın fıtratında vardır. Özgürlüklerin kısıtlandığı adaletsizliğin, zulmün ve haksızlıkların yaygınlaştığı yerde insan, fıtratına ve dine uygun bir yaşam sürdüremez.  Mümin, bedeli ne olursa olsun özgürlüğünü, haklarını savunan ve meşru sınırlar içinde özgür olarak yaşayan kişidir.

Özgürlüğün yolu bilinçten geçer. Özgürlüğü keşfetmek bir bilinç meselesi, keşfedilen özgürlüğü yaşamak yeterli güce sahip olma ve cesaret meselesidir. Özgürlük bedel ister. Müslüman toplumlarda özgürlük bilinci çok zayıftır. Özgürlük bilincinin zayıflığı, bir paradigma inşa edememekten kaynaklanmaktadır.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

EZBERE TESLİM OLMAK