CEHALET, FELSEFE VE OKUMAK
CEHALET, FELSEFE VE OKUMAK
Cehalet
sadece "bir şey bilmemek" değildir. Cehalet, aynı zamanda bildiğini
zannetmektir. Sokrates'in dediği gibi: “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” İşte
felsefenin başladığı nokta tam da burasıdır. Cehalet, farkında olunmadığında
tehlikelidir. İnsan ne zaman cahil olduğunu fark eder, işte o zaman öğrenme
başlar. Bu farkındalık, felsefenin doğumudur.
İnsan
okudukça gelişir. Okumayan insanın gelişmesi ve olgunlaşması mümkün değildir.
İnsan aklını, emeğini, hayatını ve üretimini asla başkalarının emrine vermemeli
ve hiçbir otoriteye bağımlı olmamalıdır. İnsan, başkalarının
menfaatlerinin aracı, kurbanı ve mağduru haline gelmemeli aklını, düşüncesini
ve emeğini kullandırmamalıdır. İnsana bunu okumak ve felsefe kazandırır.
Felsefe;
soru sorma cesaretidir. Evreni, insanı, doğruyu, yanlışı sorgulama arzusudur.
Cevaplardan çok, doğru sorularla ilgilenir. Çünkü sorular bizi düşünmeye
zorlar. Düşünmek ise cehaletin panzehiridir. Felsefe, insanı kendi zihninde bir
yolculuğa çıkarır. Bu yolculukta en büyük yardımcılarımızdan biri ise okumaktır. Jean-Paul Sartre: "Okumak, başka
bir insanın gözleriyle düşünmektir."
Bugün
dünyada derin bir cehalet hüküm sürmektedir. İnsanların çoğu, kitap, okuma ve öğrenmeyle
dost olmak yerine cehaletle yoldaş olmayı tercih etmektedirler.
Eskiden cehalet,
bilgiye ulaşamamak demekti. Bugün ise bilgiye erişim sınırsız. Ancak bu bolluk
içinde hakikati seçebilmek çok zorlaştı. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı ama
süzmek zorlaştı. Bu da yeni bir cehalet türü doğurdu: "Bilgi
kirliliği içinde yüzeysel bilgiye sahip olmak." İnsanlar artık bilgiye
sahip olduklarını sanıyor ama çoğu zaman doğruluğunu kontrol etmiyor,
derinlemesine öğrenmiyor. Eğitim sistemlerinde sorgulama yerine ezberin ön
plana çıkması, bireylerin bilgiyi süzgeçten geçirmeden kabul etmelerine yol
açıyor.
Cehaletin en
nefret ettiği şey, felsefe, bilim ve sanattır. Cehalet, bilim, sanat ve
felsefeyle hiçbir şekilde var olamaz. Cehalet, insanın insanı menfaatleri
uğruna hurafelere, otoritelere, saplantılara, sapkınlıklara kul ve köle
etmesidir. İnsan aklını ve düşüncesini körelten cehalet, felsefeyi, bilimi ve
sanatı kendisine düşman olarak görmektedir. Cehalet insanın tapacağı sahte putlar,
inançlar ve hurafeler üretir.
Bazı bireyler
bilgiye ulaşmak yerine, otorite figürlerinin söylediklerini mutlak doğru olarak
kabul ediyor. Bu durum, bireysel düşünmeyi körelterek cehaletin
kurumsallaşmasına neden oluyor.
Cehalet,
insan olmayı engelleyen her türlü durumdur. İnsan olmak için ihtiyaç duyulan
gelişim ve olgunlaşmaya engel olan, donduran ve duraksatan her türlü
inanç, gelenek, yapı, alışkanlık ve kurum cehaletin olgusu içinde
değerlendirilmelidir. İnsanın kendisini cehaletin kuşatılmışlığından ve
bataklığından özgürleştirmesi için ihtiyaç duyduğu en önemli şey, okumaktır.
Ne
yazık ki çağımızda bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça, cehalet de şekil değiştirdi.
Artık bilgiye sahip olmak değil, bilgiyi doğru kullanmak önemli. Sosyal medyada
bir iki cümle okumakla, bir kitabı sindirerek okumak arasında dağlar kadar fark
var. Yüzeysel bilgi bizi bilgili yapmaz; derinlik gerekir, sorgulama gerekir,
sabır gerekir. İşte bu yüzden felsefe ve okuma el ele yürür; çünkü birlikte cehaleti
yıkarlar. Günümüzde cehaletin tahsili, bilgi çağında bilgiye ulaşmak yerine,
yanlış ve yüzeysel bilgiyi tüketerek yapılıyor. Bu da cehaleti, bireysel değil,
sistematik bir olguya dönüştürüyor.
Felsefe,
insanın olgunlaşması ve aydınlanması için aklını faal olarak kullanmasını,
faaliyet halinde olmasını, tecrübe etmesini ve yenilenmesini şart koşmaktadır.
Felsefe ve bilim, insanın sahiden yaşamasıdır.
Felsefe,
dünya ve insan hakkında düşünme ve onları yenileme faaliyetidir. Bilim,
dünyanın, doğanın ve insanın gerçeklerine uygun davranma faaliyetidir.
İnsanın,
okumaya, anlamaya ve düşünmeye kendinden başlaması lazımdır. Cehalet, aslında
insanın kendini okumaması ve idrak etmemesidir. Kendini okuyan insan, oluş
halinde olgunlaşmaya doğru yol alan insandır. Kendini okumadan, kişinin yol
alması mümkün değildir. İnsanın kendini okuması, kendini dar fikirlere ve
çerçevelere mahkûm etmemesi, iradesini ve aklını hiçbir kimseye teslim etmemesi
demektir. Kendini okuyan insan, aslında kendini aşan insandır. İnsan, kendini
aştıkça sürekli olarak bir oluş ve olgunlaşma tecrübesi içinde varoluşunu
dönüştürmekte ve değiştirmektedir. Montaigne: "Okumaktan maksat,
kafamızı doldurmak değil, onu şekillendirmektir."
Felsefe,
insanları putlara, otoritelere ve hurafelere tapmaya mahkûm etme gibi otoriter
ve totaliter bir dayatma içinde değildirler.
İnsanın,
etrafını kuşatan boğucu, kirli ve karanlık cehalet bataklığından kurtulması,
dünyanın belki de en zor işidir. Cehalet, düşünmeye, okumaya, sorgulamaya ve
yenilenmeye engel olmak için kendini kültür, inanç, ahlak, maneviyat, medya,
analiz, strateji ve ilim kılıflarında örgütleyerek kurumsallaştırmakta ve
kalıcı hale getirmektedir.
Cehalet,
ticaret, siyaset, tarikat ve maneviyat adı altında yaratılan bir durumdur.
Ekonomik, siyasal ve sosyal güçler, menfaatlerini korumak ve toplum üzerinde hâkimiyetlerini
ve tahakkümlerini sürdürmek için cehaleti kasıtlı, istendik ve organize edilir
bir durum haline getirirler.
Cehaletin
ihtiyaç duyduğu tek şey, öğrenmeye ve okumaya ihtiyaç duymayan bir güruh
meydana getirmektir. Cehalet sarmalına kendini teslim etmiş güruh,
kendini her şeyi biliyor sanmakta ve sandıklarının dışında ifade edilen her
söze veya açılan her pencereye düşmanlık etmektedir.
Cahiliyenin
en belirgin özelliği, kendisini kutsallaştırması, dokunulmaz ve tartışılmaz
hale getirmesidir. İnsana ve hayata dair her şeye dokunan, her şeyi düşüncenin,
aklın ve tecrübenin konusu yapan felsefeden ve bilimden cahiliyenin nefret
etmesi kadar doğal hiçbir şey yoktur.
Cehalet,
kader değildir. İnsanlar, güruh olmaktan kurtulmak için cehaletin kader
olmadığını, sadece kendi yaptıkları bir tercih olduğunu fark etmeleri
gerekmektedir. İnsanın kendini okunacak en asli kitap olarak görmesi,
aslında cehaletin kader olarak dayatılmasına karşı çıkmak anlamına gelmektedir.
Cehalet, din,
milliyet, ırk, cinsiyet, renk ve sınıf adına insanları kabilelere ve kamplara
böler ve birbirleriyle çatıştırır. Felsefe, insanlara kendi kamplarının ve
kabilelerinin ötesinde farklı gerçekler ve dünyalar olduğunu insanlığa
gösterir. Başka bir ifade felsefe, insana aklını kullan, kendi kabilenin ve
kampının kölesi olarak yaşama demektedir.
Bugün cehalet artık
yalnızca öğrenme eksikliği değil; bazen ideolojik bir tercih, duyarsızlık
ya da eleştirel düşünmeye direniş şeklinde görülüyor. Felsefe burada iki
şey yapabilir: Bu tür cehaleti ifşa eder: Eleştirel akıl yoluyla yüzeyselliği,
sahte bilgileri ve manipülasyonu sorgular. İnsanları düşünmeye teşvik eder:
Bilmenin erdem olduğunu değil, sorgulamanın erdem olduğunu hatırlatır.
Sonuç olarak: Cehaletten kurtulmanın en onurlu yolu, okumakla başlar. Felsefe
ise bu yolculuğa yön verir. Eğer daha özgür, daha bilinçli bireyler olmak
istiyorsak; okumalı, düşünmeli, sorgulamalıyız. Çünkü gerçek aydınlık,
dışımızda değil, zihnimizdedir. Felsefe, doğruyu yanlıştan ayırmayı, mantıklı düşünmeyi
ve sorgulamayı öğretir. Bir argümanı analiz etme, geçerli mi değil mi sorgulama
alışkanlığı kazandırır.
Yorumlar
Yorum Gönder