TAKLİT AKLIN BATAKLIĞIDIR

 

TAKLİT AKLIN BATAKLIĞIDIR

 

Arapça kökeni itibariyle taklit kelimesinin doğal anlamı, “kuşatmak, bir şeyi bir yere hapsetmek ve bir şey vasıtasıyla bir şeyi bağlamak, boyunduruk altına almaktır.”[1] Terim anlamı itibariyle taklit; düşünme ve bilinç hareketleri olmaksızın başkasına ait olanı takip etmektir. Bu, kişinin kendi yapmadığı bir kolyeyi boynuna takmasına benzer.[2] Kök anlamlarından anlaşılan, taklidin temelinde kendi öz değeri ve eseri olmayan şeyin fert ve toplum tarafından benimsenmesi olgusu vardır. Bu da esasında insanın kendi varlığının idrakine varamamasından kaynaklanır.

Taklidin nedenleri arasında şunlar sayılabilir: 1. Cehalet ve kendini bilmeme. 2. Özgürlük, hikmet ve hür düşüncenin olmaması. 3. Tembellik, rahatlık ve keyfe düşkün olmak. 4. Kendine güvenmeme ve kendini yeterli görmemenin eşlik ettiği aşağılık hissi. 5. Uzman ve yeterli olduğu düşünülen ancak gerçekte böyle olmayan kişilerin peşine düşme.

Taklitçi bireylerle hür, medeni ve gelişmiş bir toplumun inşası mümkün değildir. Çünkü sayılan özelliklere sahip her toplumun, bir felsefesi ve dünya görüşünün olduğu görülür. Bununla beraber toplumsal değerlerin, kültürün ve sanatın yeni nesillere aktarılmasında taklit belirli bir noktaya kadar faydalıdır.

Molla Sadrâ, Kesrü esnâmi cahiliyye/ Cahiliye Putlarını Kırmak adlı kitabında taklidi kırılması gereken putların başına koyar.[3]

İskenderiye felsefe okullarının kapatılmasıyla felsefe İslâm dünyasında kendisine yer bulmuş ve kısa sürede büyük filozoflar yetişmiştir. Müslümanların bilime katkısı ise sayılamayacak kadar fazladır. Fakat zamanla gücün getirdiği zehirlenmeyle Müslümanlar felsefe, akıl ve bilimden uzaklaşmışlardır. Müslüman toplumlarda aklın sınır, kapasite ve işlevinin engellendiği, mitolojik ve kutsamacı tarih anlayışının dayatıldığı ve  topluma hâkim olduğu, bilimin gerilediği, hurafelerin dinin yerini aldığı, zulüm ve haksızlığın yayıldığı coğrafya ve dönemler olmuştur. Böylece tekrarcılık, tekdüzelik, haşiyecilik ve ezbercilik yaygınlaşmıştır. Bütün bunlar taklidin yerleşmesini güçlendirmiş, Müslümanlar akıl tutulmasına, düşünmekten kork(ut)maya şahsiyet ve hürriyetini kaybetmeye başlamıştır. Kısaca devlet tanrısallaştırılmış, ehliyetli ve liyakatlı kimseler yönetimden uzaklaştırılmış birey ve toplumun ilim ve ahlâktan uzaklaşarak cehalet ve menfaat yönüne kaymıştır. Müslümanlar bu sebeple yeniçağda ilim, felsefe, değer ve yeni bilimler üretememiş, estetik ve ahlâk alanında kısır bir döngüye girmiş, tekrar ve taklidî davranışlar Müslüman toplumlara hâkim olmuştur.

Taklit ile örnek alma arasında fark vardır. Bu durum ayette şöyle ifade edilir: “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman için ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb 33/21) Hz. Peygamberi örnek almakla taklit etmek bir değildir zira örnek almak bilinç ve akılla olur.

Örnek alma ile taklit arasında şu farkların olduğu söylenebilir:

1. Taklitte bilinç ve akıl devre dışıdır, örnek almada bilinç ve akıl faaldir.

2. Taklit delilsiz, kaynağını bilmeden amaçsızca tekrarlamadır. Örnek alma, eyleminin kaynağını bilmeve amaçlı bir eylemdir.

3. Taklitte içselleşirme yoktur, örnek almada içselleştirme vardır.

4. Örnek alma kişilikte değişimlere neden olurken taklitte değişim yüzeyseldir.

5. Örnek almada özgürlük, taklitte ise olumsuz anlamda mecburiyet vardır.

 

Taklitten kurtulup tahkike ve özgürlüğe ulaşabilmek için şunların yapılması gerekir:

1) Akletme ve düşünme. 2) Hakikati bulma ve anlama isteğine sahip olma. 3) Bilgece davranma. Bunlar aslında “akıl ve bilgi” şeklinde tek bir maddeye indirgenebilir.

Taklitte anlayış ve bilinç olmadığından mukallitler yeni bir kültür ve medeniyet inşası gerçekleştiremez. Mukallit en fazla mevcut olanı takip etmekle yetinir ki bu da taklit edilene hiçbir zaman yetişememe anlamına gelir. Taklit taassubu, taassup da taklidi doğurur.

Akıl, insanın ahlaki yapısını şekillendirir. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırma kapasitesi olan akıl, bireyin davranışlarını ve ahlaki tercihlerini en üst düzeye taşır.

Akıl kullanan insanlar, sürekli bir öğrenme ve gelişim sürecindedir. Taklit bunun önünü kapatır. Bu süreç, onların özgün ve etkili bir karakter geliştirmelerini sağlar.

Akıl kullanmak yerine taklitçiliği seçen insanlar, hem kendileri hem de çevreleri üzerinde olumsuz bir etki bırakır. Bu kişiler, özgün düşünceler üretemez ve davranışları şekilsel ve yapaydır. Taklitçi yaklaşımlar, karşı tarafta rahatsızlık ve güvensizlik doğurur. Aklını kullanan bir insan ile sadece taklit eden bir insan arasındaki fark, aklını kullanan kişi, her durumu analiz ederek en uygun davranışı sergilerken; taklit eden kişi, bir ezberden öteye geçemez.



[1] Râğıb İsfehânî, Müfredâtü’l-elfâzi’l-Kur’ân

[2] Seyyid Şerif Cürcânî, Kitâbü’t-Ta‘rîfât

[3] Molla Sadrâ, Cahiliye Putlarını Kırmak, 29

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

EZBERE TESLİM OLMAK