DERİN SORGULAMALAR
DERİN SORGULAMALAR
İdeolojik, popülist ve hamasi
propogandalara maruz kalarak düşünemez hale ge(tiri)len kitleler, hiç bir zaman
olayların gerçek yüzünü anlayıp çözümleyemezler. Bu kitleler hiçbir zaman
özne olamadıkları için otoriter rejimler önlenemez bir yükseliş içerisindeler.
Taklit ve tekrara dayalı geleneklerin belirleyici olduğu toplumlar olan biteni görür, fakat gördüklerini anlamlandıramaz. Müslüman toplumlarda yüzyıllardır düşünceye, üretkenliğe, fikir çeşitliliğine geçit verilmemiştir. Bu yüzden taklide dayalı düşüncesiz gelenekler hüküm sürmektedir. Eleştirel düşünemeyen bu tür gelenekleri içselleştiren kitleler, kendilerine reva görülen hayatlara katlanıyor.
Popülizmle bütünleşen toplumlar, her geçen gün, daha çok derinleşen, ahlaki sorunları görüp sorgulamıyor. Muhafazakâr kesimler görünür olan iyiliklerle ilgileniyor. Tek aklı yücelten kitleler; farklı yorum, öneri, eleştiri ve fikirleri görmezden gelen otoriter liderleri alkışlıyor. Müslümanlar devleti, İslam’dan daha kutsal sayan zihniyet sebebiyle, hiç bir eleştiriye ihtiyaç duymaksızın iktidarların söylem ve eylemlerini tartışmasız sahipleniyor. Bu nedenledir ki bu tür toplumlarda, yapay gündemlerin sınırları bir türlü aşılamıyor.
Müslüman toplumlarda, koşulsuz bağlılıklar ve teslimiyetçilikler bu toplumları toplum olmaktan çıkararak büyük
yığınlara dönüştürüyor. Bu nedenle iktidarlar, çıkar ve ihtirasları
doğrultusunda, İslam’ı, tarihi, bilimi ve değerleri istismar ediyor. Dijital teknolojiler,
biyolojik varoluşları dışında hiç bir değer yargısı olmayan genç kuşakları, yozlaştırarak
dönüştürüyor. Dijital teknolojilere bağımlılık her yaş gurubunu tefekkürden, dayanışmadan ve sorumluluktan kitap kültüründen uzaklaştırarak
yalnızlaştırıyor.
Genç kuşaklar entelektüel,
ahlaki, felsefi ve sanatsal alanlardan ve sorumluluklardan hızla uzaklaşarak,
kâr’lı alanlara doğru savruluyor. Toplumda propogandanın, hamasetin ve
demagojinin gürültü ve patırtısı, aklın, bilgeliğin, ahlakın ve vicdanın sesini boğuyor.
Yakın geçmişte, Türkiye’de
seküler kesimler, muhafazakâr kesimleri ideolojik istismara tabi tutarken;
bugün, muhafazakâr kesimler, seküler kesimleri psikolojik istismara tabi
tutuyor. Seküler kesimler de, muhafazakâr kesimler de, kendi popülizmleriyle
yüzleşmek, hesaplaşmak ihtiyacı duymadıkları için, toplumda, bütün kesimler
arasında nitelikli ilişki kurulamıyor. Nitelikli ilişki kurulamadığı için bugün
hoşgörünün yerini bağnazlık, diyalogun yerini kavga, ortak değerler üretmenin
yerini ayrışma ve gerginlik alıyor.
Siyasal kazanç için ahlak, adalet,
akıl ve vicdanın kontrolü dışında şekillenen kadrolarla İslam’ı küresel zeminlerde temsil etmek hiç bir şekilde
mümkün değildir. Şark kurnazlığı ve taşralılıktan kurtulmadan toplumsal değişim
olmaz.
İslam, dışarıdan
ötekileştiriliyor, marjinalleştiriliyor, yalnızlaştırılıyor, folklorik sınırlar içerisine hapsediliyor. İçeriden
de, siyasi erkin çıkarlarına hizmet edebilecek şekilde kontrol
ediliyor, yorumlanıyor, taşralılaştırılıyor. Çok derin bir kültürsüzlük ve
ufuksuzluk içerisinde bulunan müslümanlar bu dayatmalara karşı duramıyor.
Türkiye’de sol-seküler kesimler
de, muhafazakâr kesimler de kalıplara, klişelere, sloganlara ve önyargılara
sıkıştırılmış zihin dünyalarında yaşıyor. Her iki kesim de birbirinden
bağımsız, birbirlerine ulaşmak istemeyen, bir araya gelmeleri imkânsız, hayal
adacıklarında yaşıyor. Kendi zaaflarıyla yüzleşmeyi bilmeyen, bütün insanlığa yetebilecek bir hikâye üretemeyen
sol-seküler, ya da sağ-muhafazakâr kesimler tek adamcılık patolojisi dışında,
evrensel yankısı olabilecek hiç bir varoluş ortaya koyamıyor.
Yakın geçmişte, Türkiye’de
seküler kesimler sahip oldukları iktidar gücüyle büyük bir yozlaşma ve
yabancılaşma sergilemişlerdi. Şimdi de sağ-muhafazakâr kesimler, sahip
oldukları iktidar gücüyle yozlaşmalar ve yabancılaşmalar sergiliyor. Otoriter
iktidarlar ortak hassasiyetlere, ortak duyarlıklara ihtiyaç duymadıkları için
kavgalar icat ediyor. Bu tür toplumlarda toplumun bir kesimi görüşlerini
kamusal alanda temsil imkânı bulurken, diğer kesimler bu imkândan mahrum
ediliyor. Günümüzde, toplumun bütün kesimlerinin
adil bir biçimde temsil imkânı bulabileceği bir kamusal alana sahip değiliz. Müslümanlar derinlikli, entelektüel, özgün, kalıcı,
kuşatıcı, kapsamlı ve ahlaki niteliklere sahip kadrolar yetiştirinceye kadar,
resmi ufukların dışına çıkmayı başaramayacaklar.
Yorumlar
Yorum Gönder