İNSANIN ÖLÜMSÜZLÜK ARZUSU

 

İNSANIN ÖLÜMSÜZLÜK ARZUSU

 

Ölümsüzlük arzusu, insanın yüzleşmek zorunda olduğu önemli dini, teolojik, ontolojik, felsefî ve epistemolojik ve hatta tıp etiğine dair soruları beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla ortada cevaplanması gereken pek çok soru olmasına rağmen, ölümü kendisinin ayrılmaz bir parçası gibi yanında taşıyan insan, “ölmeyen diri/Hayy olan” Allah’ın bildirdiği mutlak hakikat olan cevapların dışında bunlara ilişkin kalbi mutmain edici, sükûna erdirici ve kuşatıcı cevaplara sahip değildir ve hiçbir zaman da olamayacaktır.

 

Kur'ân, Hz. Hûd'un Âd kavmine şu hitabında, " Ölümsüz olacağız umuduyla sağlam yapılar mı ediniyorsunuz? " (Şuarâ: 26/129) demek sure­tiyle dünyada sağlam yapılar inşa etmeyi, ebedi yaşama arzusunun bir göstergesi olarak kabul etmektedir. Bu ifadeden hareketle ehramlar, büyük setler ve kaleler gibi tarihten intikal eden yapıların, sahiplerince dünyada ölümsüzlük arzusu için bina edildiklerini söyleyebiliriz.

 

Kur'ân, Hz. Adem'in bu cazip duygu yüzünden şeyta­nın vesvesesine kapılarak (A’raf:7/21) Allah'ın emrini çiğneyip cennetten atılmasına temas etmektedir (A’raf:7/23)

 

"Şeytan ona vesvese verip: "Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü göstereyim mi?" dedi.” (Taha:20/120). Bu ayet, insanoğlunun ölümsüzlük arzusunu göstermektedir. Kur'an, bu duygunun yeri olarak ahiret hayatını, insanın dikkatine sun­makta, dünya hayatının bu arzu için kâfi gelemeyeceğini sık sık tekrarlamakta, cennet yaşantısını ele alırken  "Orada sürekli kalırlar." (Teğâbûn: 64/9, Talâk: 65/11) ifadesini kullanmaktadır.

 

Kur'ân, dünyada ebedî kalma ve ölümsüz olma hususunda, Yahudilerin büyük bir hırs gösterdiklerini ifade etmektedir:

"And olsun ki, onların hayata diğer insanlardan ve hatta Allah'a eş koşanlardan da daha düşkün olduklarım görürsün. Her biri ömrünün bin yıl olmasını ister..." (Bakara: 2/96)

Ayrıca Kur'ân bu bağlamda bazı kötü sıfatlara sahip, malı Allah uğruna harcamayan ve onun kendisine dünyada ölümsüz­lük bahsedebileceğini zanneden kâfir karektere sahip olan bir kişilikten de söz etmektedir:

"Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı (el, kaş ve göz işaretleriyle) eğlenmeyi ve ayıplamayı âdet edinen her kişinin vay haline! Ki o, malı yığıp onu tekrar tekrar sayandır. 0, malı hakikaten kendisine (dünyada) ebedi hayat verdiğini sanır." (Hümeze: 104/1-3). Zaten malı biriktirip, onu Allah yolunda harcamama, bir nevi dünya da ebedî kalma hırsının bir tezahürüdür diyebiliriz. Bu tarz davranışı ancak ahiret inancı zayıf olanlar sergilerler. Halbuki din duygusu ve inancı kuvvetli olan kişiler, bu tarz bir davranışta bulunmazlar.

İnsan ne kadar ölümsüzlük arzusunda olsa da ölüm gerçeği vardır. İşte ayetteki gerçeklik insanı kendine getirebilir:

“De ki: "Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah'a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir." (Cuma:62/8)

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

KEVSER SURESİNİN İNCELENMESİ