Kayıtlar

Mayıs, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TANIDIK GELDİ Mİ

TANIDIK GELDİ Mİ Cehalet bir çukurdur, içine düşünce fark edilmez; çünkü karanlık, karanlığa alışanı rahatsız etmez. Kimi zaman bir kitapla kimi zaman bir sözle kimi zaman da bir soruyla başlar aydınlanma. “Neden?” diye soran bir zihin, cehaletin duvarlarını çatlatır. Ve oradan sızan ışık, bir ömrü aydınlatabilir. Bunun için yazmak, sohbet etmek hangi omuza konacağını bilmeden bir kuşu havalandırmaktır. Heidegger’in "düşünmeyi unutan çağ" tanımı, cehaletin modern insanın varoluşsal boşluğundaki tezahürüne işaret eder. İnsan, bildiğini zannettiğiyle yetinerek, kendini hakikate kapatır. Oysa cehalet, çoğu zaman bir bilgisizlik değil, bir kapatılmışlıktır: dünyaya, başkalarına ve en çok da kendine. Belirli bir bilgiye sahip olmama durumu. Bu tür cehalet masumdur ve öğrenme isteğiyle aşılabilir. Buna basit cehalet diyoruz. İnsanın bilgi sahibi olmadığı bir konuda kesin yargılara sahip olması. Bu tür cehalet, tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Buna bilgisizliğe rağmen emin olma cehal...

İNSAN VE ANLAM ARAYIŞI

  İNSAN VE ANLAM ARAYIŞI İnsan, fıtratı/doğası gereği düşünen, sorgulayan ve bilinç sahibi bir varlıktır. Bu yüzden "anlam arayışı", insan olmanın temel bir parçasıdır. İnsandaki düşünmek, sorgulamak ve bilinç insanı bir amaç ve yöneliş arayışına iter. Bu da insanı hayatın sadece yaşamak ve sonra ölüp gitmek süreci olmadığı, seçimlerle şekillenen bir bilinç süreci olduğu farkındalığına vardırır. Bu noktada insan, şunları sorgulamaya başlar: "Bu hayatta neye hizmet etmeliyim? Yaptıklarım gerçekten değerli mi? Kendi tercihlerimi mi yaşıyorum, başkasının bana biçtiği rolleri mi yaşıyorum?" Varoluşunun farkına varan insan, hayatını bilinçli şekilde yönlendirme sorumluluğunu da üstlenmeye başlar. Hayat insana değil, insan hayata anlam verir. İnsan, bir gün öleceğini bilen tek canlıdır. Bu bilgi, onu hayatının bir amacı olup olmadığını sorgulamaya iter. "Neden buradayım?", "Hayatın bir anlamı var mı?" gibi sorular, ölüm bilinciyle birlikte ortay...

MERAK VE İNANÇ

  MERAK VE İNANÇ Merak ve inanç insanın iki kanadıdır. Merak ve inanç, insan zihninin ayrılmaz eylemleridir. Merak bilme arzusunu, inanç ise varlık ve anlam arayışını besler. Bu iki kavram arasındaki ilişki, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde insanın dünyayı anlama çabasının derinliklerine iner. Antik Yunan'da "thauma" (hayret) kavramı, felsefenin doğuşunu açıklamak için kullanılır. Platon ve Aristoteles'e göre, insanın dünyaya dair hayret duygusu, onu düşünmeye ve sorgulamaya iter. Ancak bu hayret, sadece edilgen bir duygu değil; aynı zamanda aktif bir merakla birleşerek insanı bilgiye yönlendirir. İnanç, insanın varlık, anlam ve değerler üzerine yaptığı bir içsel yolculuktur. Bilgi ve inanç birbirini tamamlar; inanç, insanın dünyayı ve kendini anlamlandırma çabasında temel bir rol oynar. Merak ve inanç, birbirini besleyen iki güçtür. Merak, insanı bilinmeyeni keşfetmeye iterken, inançlar bu keşiflerde bir yön ve anlam sunar. Merak ve inanç, insanın he...

ENTELEKTÜEL MAHRUMİYET

ENTELEKTÜEL MAHRUMİYET Entelektüel; zihinsel etkinliğe yönelen, bilgili, olay ve durumlara karşı eleştirel bakabilen, toplumun sesi olma misyonunu yüklenen kişidir. Müslümanlar  entelektüel bağımsızlığın nasıl bir şey olduğunu bilmedikleri için, devlet merkezli yorumların dışına çıkamıyor. Entelektüelin misyonu, gerçeğin çarpıtılmış biçimiyle savaşmaktır. Gerçeğin saptırılmış bir versiyonunu topluma kabul ettirmeye çalışan kurum ve kişilerin ipliğini pazara çıkarmaktır. Müslümanlar entelektüel mahrumiyet nedeniyle yaşadığı ülke ve dünyayı okuyamıyorlar. Bu da müslümanları güçsüz ve etkisiz bir dünya görüşü ile sınırlandırıyor. Ütopik umutlar, körü körüne bağlılıklar ve cahilane sadakatler aracılığıyla genç Müslüman  kuşaklar entelektüel mahrumiyete mahkum ediliyorlar. Müslümanlarda derin bir sorun haline gelen entelektüel mahrumiyet sebebiyle, kitlesel kültürsüzlük, kitlesel yabancılaşma ve kitlesel sorumsuzluklarla ilgili hiçbir ciddi analitik çözümleme iradesi ortaya konulam...