Kayıtlar

Mayıs, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KUR’AN’A GÖRE DİN İNSAN İÇİNDİR

KUR’AN’A GÖRE DİN İNSAN İÇİNDİR   Uydurulmuş dine göre insan din için yaratılmıştır. Uydurulmuş din, dini zorlaştırmaktadır.   Uydurulmuş dinin,  dini zorlaştırması, Kur’an’ın ortaya koyduğu kolaylaştırılmış, akla ve rahmete dayalı din anlayışının zamanla kültürel, tarihsel ve insan ürünü uygulamalarla örtülmesi anlamına gelir. Bunlardan bazıları: Abdestte dört azayı üç kere yıkamak (farz gibi sunulması). Kadının tek başına seyahat etmesi yasağı (mezhepsel görüş). Kadın sesi avrettir görüşü. Diş yaptırmanın yasaklanması. Dini herhangi bir mezhebe göre yaşamak. Ölüye Yasin okunması, 7-40-52. günler törenleri.   Bu durum Kur’an'da uyarılmış ve eleştirilmiştir. Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın ve sınırı aşmayın. Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide/87). Bazı geleneksel anlayışlar, Allah’ın helal kıldığı şeyleri yasaklayarak dini daraltır. Bu, Allah’a iftira olur. Ne zaman onlara: “Allah'ın indirdiklerine uyun.” denilse, onlar...

ZİHİNSEL KÖRLÜK

  ZİHİNSEL KÖRLÜK Kur’an açısından zihinsel körlük , zihnin ve aklın hakikati görememesi , yani gerçekleri anlamama ve kavramama halidir . Bu kavram Kur’an’da genellikle “basar”  ile “basiret” (içgörü, anlayış) arasındaki fark üzerinden açıklanır. Zihinsel körlük, çoğu zaman inkar, kibir, gaflet ve kalp (zihin) mühürlenmesi gibi manevi sebeplerle ilişkilendirilir. Zihinsel körlük, insana verilmiş olan akıl, zihin ve duyuların doğru kullanılmaması sonucudur. Kur’an’da Zihinsel Körlüğe Dair Ayetler Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki akledecek zihinleri, işitecek kulakları olsun? Doğrusu, bakışlar kör olmaz ancak kafaların için-deki zihinler körelir. “Doğrusu, bakışlar kör olmaz, ancak kafaların içindeki zihinler körelir.” Hac/46 Muhakkak ki cinlerden ve insanlardan yayıp çoğalttıklarımızın çoğu cehennemliktir. Çünkü onların zihinleri vardır, onunla kavramazlar; gözleri vardır, onunla görmezler; kulakları vardır, onunla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir hatta daha ...

MUTEZİLE’NİN İSLAMİ DÜŞÜNCEYE KATKILARI

  MUTEZİLE’NİN İSLAMİ DÜŞÜNCEYE KATKILARI Mutezile, İslami düşünce tarihinde özellikle akılcılığı (rasyonalizmi) savunmasıyla öne çıkmış ve Kur'an’ın anlaşılması konusunda önemli katkılarda bulunmuştur. Mu'tezile, İslami düşünce tarihinde derin etkiler bırakan, akılcı ve eleştirel yaklaşımlarıyla tanınan bir ekoldür. Mu'tezile’nin Müslümanların düşüncesine katkıları, özellikle teoloji, felsefe, bilim, ahlak ve siyaset alanlarında belirginleşmiştir. 1. Akıl ile Vahyin Uyumu Mutezile, aklı vahyin önüne geçirmemekle birlikte , vahyin doğru anlaşılması için aklın zorunlu olduğunu savunmuştur. Onlara göre akıl, Allah'ın insanlara verdiği en önemli yetidir ve Kur'an da ancak akılla doğru anlaşılabilir. Mu'tezile, akılcı metodolojisiyle Müslümanların düşünce dünyasında eleştirel düşüncenin gelişmesine katkıda bulunmuştur. 2. Tevhid ve Adalet Anlayışı Mutezile, iki temel ilkeye büyük vurgu yapmıştır: Tevhid (Allah’ın birliği): Allah’ın sıfatlarını mecazî an...

MANEVİYAT MI HAKİMİYET Mİ?

             MANEVİYAT MI HAKİMİYET Mİ? Tarikatlar ve cemaatler,  farklı dinler olarak yapılanmakta ve işlevlerini yerine getirmektedirler. Tarikatlar ve cemaatler varlığın akıl dışı ve ötesi bir manası ve gayesi olduğunu yani dinin gizemli olduğunu iddia ederek insanları kendilerine bağlamaktadırlar. Aklın devre dışı bırakılması, aslında maneviyatın ve ahlakın devre dışı bırakılması anlamına gelmektedir. Varlığın gayesi ve manası, ancak akılla, bilgiyle, düşünmeyle, emekle anlaşılabilir ve yaşanabilir. Aklı reddeden ve etkisizleştiren bütün tarikatlar ve cemaatler birer maneviyat yolu değil, insanlar üzerinde hakimiyet kurmak isteyen hegemonik yapılardır. Tarikatlar, özellikle kırsal alanda şeyhler ve halifeler aracılığıyla halk üzerinde mutlak otorite kurmuştur. Şeyh, sadece dini değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik kararlar da veren bir lider hâline gelmiştir. Tarikatlar 1925’te yasaklansa da, legal olmayan yapılar hâlinde varlıkla...

DEVRİMCİ VE DİRENİŞÇİ TEOLOJİ

                             DEVRİMCİ VE DİRENİŞÇİ TEOLOJİ Kur’an’ın iki asli mesajı vardır:  Tevhid ve adalet: Tevhid, yalnızca bir metafizik hakikat değil; toplumsal, ekonomik ve siyasal tahakküm biçimlerine karşı bir özgürlük bildirisi olarak okunmalıdır. Adaletin inşası, zulme karşı direniş ve insanın özgürleştirici öznesi olarak okunmalıdır. Kur’an yalnızca bireysel dindarlığı değil; kolektif sorumluluk, hak mücadelesi ve adalet bilincini inşa eden bir metin olarak ele alınmalıdır. Tevhid, her tür beşeri mutlaklaşmanın reddidir. Kur’an’da Firavun tipi iktidar tasviri, Tanrı’nın adaletinden kopuk otoritelerin ilahlaştırılmasına karşı köklü bir eleştiridir. ( Kasas/4,  Şuara/38) Kur’an’da yer alan “mustazaf” (ezilmiş) kavramı, sadece tarihsel bir tanım değil; her çağda mazlumdan yana bir ilahi pozisyon alışın teolojik ifadesidir (Nisa/75). Kur’an, siyasal yapının istişareye (şura) dayalı ol...

HASAN HANEFİ’YE GÖRE TEOLOJİNİN SORUNLARI

  HASAN HANEFİ’YE GÖRE TEOLOJİNİN SORUNLARI Hasan Hanefi’ye göre klasik İslam teolojisinin (kelamın) birçok temel sorunu vardır. Bu sorunlar, hem teorik düzeyde hem de toplumsal/siyasal işlev açısından eleştirilir. Hanefi, özellikle geleneksel teolojinin tarih dışı , insan dışı ve toplumdan kopuk bir yapıya büründüğünü savunur. Onun amacı, bu yapıyı dönüştürerek eylemci, özgürleştirici ve toplumsal sorumluluk sahibi bir teoloji önermektir. Hasan Hanefi’ye Göre Teolojinin Başlıca Sorunları 1. Tanrı Merkezcilik (Teosentrizm) Klasik teoloji Tanrı’yı merkeze alır , insanı ve toplumsal gerçekliği ikinci plana iter. Hanefi’ye göre bu, dini hayattan koparır ve insanın özgürlük, adalet, eşitlik gibi temel sorunlarını ihmal eder. Teoloji bu haliyle, "göğe dönük", "soyut", "pratikten uzak" bir hal almıştır. 2. Tarih Dışılık Geleneksel teoloji tarihle ve toplumla ilişki kurmaz . Teorileri zamanın ruhu...

TANIDIK GELDİ Mİ

TANIDIK GELDİ Mİ Cehalet bir çukurdur, içine düşünce fark edilmez; çünkü karanlık, karanlığa alışanı rahatsız etmez. Kimi zaman bir kitapla kimi zaman bir sözle kimi zaman da bir soruyla başlar aydınlanma. “Neden?” diye soran bir zihin, cehaletin duvarlarını çatlatır. Ve oradan sızan ışık, bir ömrü aydınlatabilir. Bunun için yazmak, sohbet etmek hangi omuza konacağını bilmeden bir kuşu havalandırmaktır. Heidegger’in "düşünmeyi unutan çağ" tanımı, cehaletin modern insanın varoluşsal boşluğundaki tezahürüne işaret eder. İnsan, bildiğini zannettiğiyle yetinerek, kendini hakikate kapatır. Oysa cehalet, çoğu zaman bir bilgisizlik değil, bir kapatılmışlıktır: dünyaya, başkalarına ve en çok da kendine. Belirli bir bilgiye sahip olmama durumu. Bu tür cehalet masumdur ve öğrenme isteğiyle aşılabilir. Buna basit cehalet diyoruz. İnsanın bilgi sahibi olmadığı bir konuda kesin yargılara sahip olması. Bu tür cehalet, tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Buna bilgisizliğe rağmen emin olma cehal...

İNSAN VE ANLAM ARAYIŞI

  İNSAN VE ANLAM ARAYIŞI İnsan, fıtratı/doğası gereği düşünen, sorgulayan ve bilinç sahibi bir varlıktır. Bu yüzden "anlam arayışı", insan olmanın temel bir parçasıdır. İnsandaki düşünmek, sorgulamak ve bilinç insanı bir amaç ve yöneliş arayışına iter. Bu da insanı hayatın sadece yaşamak ve sonra ölüp gitmek süreci olmadığı, seçimlerle şekillenen bir bilinç süreci olduğu farkındalığına vardırır. Bu noktada insan, şunları sorgulamaya başlar: "Bu hayatta neye hizmet etmeliyim? Yaptıklarım gerçekten değerli mi? Kendi tercihlerimi mi yaşıyorum, başkasının bana biçtiği rolleri mi yaşıyorum?" Varoluşunun farkına varan insan, hayatını bilinçli şekilde yönlendirme sorumluluğunu da üstlenmeye başlar. Hayat insana değil, insan hayata anlam verir. İnsan, bir gün öleceğini bilen tek canlıdır. Bu bilgi, onu hayatının bir amacı olup olmadığını sorgulamaya iter. "Neden buradayım?", "Hayatın bir anlamı var mı?" gibi sorular, ölüm bilinciyle birlikte ortay...

MERAK VE İNANÇ

  MERAK VE İNANÇ Merak ve inanç insanın iki kanadıdır. Merak ve inanç, insan zihninin ayrılmaz eylemleridir. Merak bilme arzusunu, inanç ise varlık ve anlam arayışını besler. Bu iki kavram arasındaki ilişki, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde insanın dünyayı anlama çabasının derinliklerine iner. Antik Yunan'da "thauma" (hayret) kavramı, felsefenin doğuşunu açıklamak için kullanılır. Platon ve Aristoteles'e göre, insanın dünyaya dair hayret duygusu, onu düşünmeye ve sorgulamaya iter. Ancak bu hayret, sadece edilgen bir duygu değil; aynı zamanda aktif bir merakla birleşerek insanı bilgiye yönlendirir. İnanç, insanın varlık, anlam ve değerler üzerine yaptığı bir içsel yolculuktur. Bilgi ve inanç birbirini tamamlar; inanç, insanın dünyayı ve kendini anlamlandırma çabasında temel bir rol oynar. Merak ve inanç, birbirini besleyen iki güçtür. Merak, insanı bilinmeyeni keşfetmeye iterken, inançlar bu keşiflerde bir yön ve anlam sunar. Merak ve inanç, insanın he...

ENTELEKTÜEL MAHRUMİYET

ENTELEKTÜEL MAHRUMİYET Entelektüel; zihinsel etkinliğe yönelen, bilgili, olay ve durumlara karşı eleştirel bakabilen, toplumun sesi olma misyonunu yüklenen kişidir. Müslümanlar  entelektüel bağımsızlığın nasıl bir şey olduğunu bilmedikleri için, devlet merkezli yorumların dışına çıkamıyor. Entelektüelin misyonu, gerçeğin çarpıtılmış biçimiyle savaşmaktır. Gerçeğin saptırılmış bir versiyonunu topluma kabul ettirmeye çalışan kurum ve kişilerin ipliğini pazara çıkarmaktır. Müslümanlar entelektüel mahrumiyet nedeniyle yaşadığı ülke ve dünyayı okuyamıyorlar. Bu da müslümanları güçsüz ve etkisiz bir dünya görüşü ile sınırlandırıyor. Ütopik umutlar, körü körüne bağlılıklar ve cahilane sadakatler aracılığıyla genç Müslüman  kuşaklar entelektüel mahrumiyete mahkum ediliyorlar. Müslümanlarda derin bir sorun haline gelen entelektüel mahrumiyet sebebiyle, kitlesel kültürsüzlük, kitlesel yabancılaşma ve kitlesel sorumsuzluklarla ilgili hiçbir ciddi analitik çözümleme iradesi ortaya konulam...