DİN İLERLEMEYE ENGEL MİDİR?
DİN
İLERLEMEYE ENGEL MİDİR?
Din, insanlığın varoluşuyla insanın hayatını düzenleyen, belirli ahlaki
kurallar çerçevesinde yaşamasını ve kendi acizliğini bilmesini sağlayan,
bununla birlikte sonu olan bu dünyada sonsuzluk uğruna çabalamayı ve
gerektiğinde bir şeyleri feda etmeyi öğreten bir unsurdur.
Bilge Kral Aliya
İzzetbegoviç’in de dediği gibi; Kur’an ve İslam sadece hocalara bırakılmayacak
kadar önemlidir. İslam herhangi bir hocadan herhangi bir liderden öğrenilmez.
İslam tek teorik kaynağı olan Kur’an dan öğrenilir. İslam Kur’an’dan öğrenildiği
zaman hiç kimse bir kimseyi din adına düzmece bilgilerle kandıramaz ve
sömüremez. İşte kandırılan ve sömürülen insanların temel problemi dini Kur’an
yerine farklı kaynak ve şahıslardan öğrenme yanılgısıdır.
“İndirilen din” ve
“uydurulan din” ayırımı yapılmadan dinin ilerlemeye mani olup olmadığı
anlaşılamaz. Günümüzde de din kavramının olduğundan farklı olarak nasıl
çarpıtıldığını ve insanları görmezden gelerek din adına liderlik vasfına
bürünenleri görebiliriz. Yapılan bu çarpıtmalar ve İslamiyet’i olduğundan
farklı olarak kendi ekledikleri ile göstererek birçok insanın İslamiyet’e karşı
öngörü oluşturmasına sebep olmuştur. İslam hiçbir gelişmeye ve ilerlemeye engel
olmamasına rağmen bu din adamları indirilen dine eklemeler yaparak dini, gelişmeye
engel bir unsur haline getirmişlerdir. İslamiyet’i Kur’an’la çelişir bir duruma
getiren din adamları arkalarına da kandırdıkları insanları alarak kendi uydurma
dinlerini gerçek din adı altında insanlara pazarlamışlardır. Arkasına aldıkları
kitlelerin uyanmasını engellemek için aklı devre dışı bırakıp Kur’an'ı anlayamayız fikrini ortaya atmışlardır.
Eskiden beri dini, beşeri ve
toplumsal gelişme ve ilerlemenin önünde engel kabul eden çevreler var olmuştur.
Son dönem Osmanlı aydınlarının özellikle Batı düşünürlerinin etkisinde
kaldıkları ve söz konusu düşünürlerin Hıristiyanlığa yöneltmiş oldukları
çeşitli iddiaları İslam dinine yöneltmeye çalıştıkları ve bu konuda dinleri
insani ve toplumsal ilerlemenin önündeki engel olarak gördükleri
bilinmektedir.18. yüzyıl ile gerçekleşen yenilenme veya ıslahat, ardından da
Tanzimat olarak ifadelendirilen hareketlerin etkisiyle ortaya çıkan modernleşme
ve yenileşme arayışlarının temelinin Batı’nın Osmanlı karşısındaki üstünlüğüne
dayandığı kabul edilmiştir. Zamanla bu yaklaşımın Batılılaşma anlayışını ifade
etmek üzere, muasır medeniyetlere ulaşma anlamında muasırlaşma ve daha
anlaşılır kılınmak üzere zamanla çağdaşlaşma olarak kullanıldığı görülmektedir.[1]
Doğal olarak bu arayışlardan
İslâm dini ve toplumun din anlayışı da ciddi manada nasibini almış ve bazı
çevreler tarafından bütün bozukluk İslam dinine fatura edilmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun
son döneminde doğup yetişen ve aynı zamanda Cumhuriyet aydınları arasında da
yer alan özellikle Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet, Celâl Nuri İleri, Necmeddin
Sadak, Hüseyin Cahit Yalçın ve Kılıçzade Hakkı gibi isimler İslam dini ile onun
öğretilerine yönelik olarak Batı tarzı bir eleştirel yaklaşımda bulunmuşlardır.
Söz konusu aydınların genelde geleneksel dinlerin tümüne, özelde ise İslam
dinine getirmiş oldukları pek çok eleştirel yaklaşımdan hareketle, onların 18.
ve 19. yüzyıl materyalizm ve pozitivizm düşüncesinin etkisinde kaldıkları
görülmektedir. Bu noktada, Tanzimat hareketi ile birlikte neşredilmeye başlayan
çeşitli kitap, dergi, gazete ve ansiklopedik çalışmalar ile özellikle Batılı
yazarların çalışmalarından yapılan çevirilerin de dönemin aydınları üzerinde
oldukça etkili olduğu bilinmektedir. Münif Mehmed Paşa’nın (1830-1910)
öncülüğünde gerçekleştirilen Mecmûa-i Fünûn adlı aylık ilim, fen ve kültür
eksenli dergi, Batı dünyasında gerçekleştiği kabul edilen Aydınlanma
düşüncesinin tanıtılmasını sağlarken onun Muhâverât-ı Hikemiyye (1859) isimli
eseri, voltaire ve fontenelle gibi yazarların felsefi diyaloglarından oluşturulmuştu.
Mec mûa-i Fünûn’un 18. yüzyıl Fransa’sında Aydınlanma düşüncesinin neşir
vasıtası olarak görülen Grande Encyclopédie’nin üstlendiği rolün bir benzerini
19. yüzyıl Türk düşüncesi içinde gerçekleştirmeye çalıştığı görülmektedir.[2]
İnsanlık tarihine bakıldığında dinin insanların medenileşmesi, gelişip
ilerlemesinde oldukça hayati bir yere ve öneme sahip olmuştur. Peygamberlerin
gönderilmesiyle kısa bir zaman içinde sapkın inanç ve uygulamaları terk
ettikleri, sosyal, beşeri ve ahlaki anlamda üstün duruma geçtikleri görülür.
İnsanlık tarihi doğru bir şekilde incelendiğinde bu gerçek açık bir şekilde
ortaya çıkacaktır. Örneğin Hz. Peygambere Kur’an ayetlerinin vahyedilmesi ve bu
vahyin tamamlanmasıyla birlikte İslam dini adeta çorak çölün ortasında yeşeren
gösterişli ve verimli bir bahçe gibi tarih sahnesine çıkmıştır. Özelliklede 9. ve 13. yüzyıllar arasında bir
anlamda altın çağını yaşayarak insanlık tarihinde benzerine az rastlanır
şekilde derin ve kalıcı izler bırakmış ve modern Batı düşüncesinin temellerinin
atılmasında da gerçek manada etkili bir rol oynamıştır. Günümüz dünyasında da
din, tarih boyunca sahip olduğu misyonunu devam ettirmekte, her türlü yorumun
üzerinde olan korunmuş vahiy sayesinde manevi bir boşluk ve arayış içinde olan
günümüz insanının manevi hastalıklarına şifa olmaktadır.
Bununla birlikte genellikle dini ya da dindarları gericilikle suçlayan
çevrelerin çoğu zaman suçladıkları kişilerin ‘geriliklerinden’ daha da geri ve
bağnaz bir şekilde insanların inançlarına, kılık-kıyafetlerine ve yaşam şekline
müdahalede bulunmuşlardır. Sadece kendileri
gibi olan insanlara yaşam hakkı tanıdıkları, kendileri gibi olmayan kişileri
ise aşağıladıkları görülür. Bu tip insanların ilerici olmaktan anladıkları insanların
özgür bir şekilde inanma ve giyinme haklarını ellerinden almaya ve tek tip
insan modeli yaratmaya yönelik bir dönüşümdür.
İslam dini gelişmeyi
engeller diyenlerin argümanları nelerdir?
Katı dini kurallar:
İslam dini, üyelerine birçok katı dini kural ve hükümler getirir. Bu kurallar,
insanların özgürce düşünmesini veya yeni fikirler geliştirmesini
engelleyebilir. Gelişmeye açık toplumlarda, insanların düşüncelerini özgürce
ifade etmeleri ve yeni fikirler üretmeleri önemlidir.
Muhafazakârlık:
İslam dininin bazı yorumlarına göre, geçmişteki dini uygulamaların korunması
önemlidir. Bu tutum, değişime veya gelişmeye direnç göstermek anlamına
gelebilir. Muhafazakârlık, bazı gelişmelerin veya yeniliklerin önündeki en
büyük engel olabilir.
Kadına yönelik kısıtlamalar:
İslam dininde kadına yönelik bazı kısıtlamalar vardır. Örneğin, bazı Müslüman
toplumlarda kadınların eğitim, iş veya siyaset gibi alanlarda tam olarak yer
almasına izin verilmez. Bu tür kısıtlamalar, toplumun gelişimini engelleyebilir
ve insanların potansiyellerini tam anlamıyla kullanmalarını zorlaştırabilir.
Bilimi kısıtlama:
İslam dini, bazı bilimsel çalışmalara veya teorilere çelişki oluşturabilecek
öğretilere sahiptir. Bu durum, bilimsel gelişmelerin engellenmesine veya
yavaşlatılmasına neden olabilir. İslam dinini katı bir şekilde takip eden
toplumlar, bilimsel gelişmelerin gerisinde kalmış olabilir.
İş çevrelerinde dini etki:
İslam dini, iş hayatında da bazı kısıtlamalara veya özel kurallara sahip
olabilir. Örneğin, faiz yasağı gibi dini kural ve hükümler, ekonomik
gelişmeleri engelleyebilir. İş hayatında dini kuralların etkisi altında olan
toplumlar, rekabetçi ve yenilikçi olmakta zorlanabilir.
Bu argümanların hepsi dinci
görünen insanların sebep olduğu sonuçlardır. Dini Kur’an’dan öğrenenleri dinci
kesimlerden ayırmak gerekiyor. Kur'an dışındaki her türlü bilgi, kime, hangi
mezhebe ait olursa olsun, insan ürünü olduğu için, her türlü tenkit ve tahlile
açık olmak durumundadır. Kur’an’ı her türlü cemaat, tarikat ve mezhepten
bağımsız olarak anlamaya çalıştığımız zaman “din ilerlemeye engeldir” iddiasının
içinin ne kadar boş olduğunu görürüz.
[1]
M. Şükrü Hanioğlu, “Batılılaşma,”
DİA, v, s. 148.
[2] İlhan Kutluer, “Batılılaşma,” DİA,
v, s. 154.
Yorumlar
Yorum Gönder