Kayıtlar

Temmuz, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ALLAH TASAVVURU

  ALLAH TASAVVURU Uzak Allah Tasavvuru “Allah’ı gereği gibi takdir edememe” (En’am 6/91) sadece müşriklere has bir zaaf değil,   bütün insanların ortak zaafıdır. Müslümanların mevcut Allah tasavvuru da Kur’an’ın öngördüğü Allah tasavvurundan çok uzaktır. Müminlerin yaşamı ile Allah tasavvurları arasında kopmaz bir bağ vardır. Allah inancı, müminin zihninde sadece bir itikad, kanaat ve inanç olmaktan çıkıp içsel bir imana, Allah-insan-varlık arasında canlı, duygusal bir bağa dönüştükçe bireyin yaşamının bütün yönlerine nüfuz etmesi, sirayet etmesi etkilemesi o oranda artar. Tasavvurlar bir gömleğin düğmelerini kapamaya benzer. İlk düğmeyi yanlış kapadık mı nasıl bu yanlış sonuna kadar devam edip iki yakamız doğru olarak bir araya gelmezse, tasavvurda ilk adım da aynen böyledir. Küçük bir zımba teli, yüz yaprağı bir araya getirdiği gibi, bazı kavram, tasavvurlar ve fikirler de yüzlerce farklı, dağınık, karmaşık duran düşünceleri, mevzuları anlamlı halde bir araya getireb...

DİN VE SİYASET ÜZERİNE

  DİN VE SİYASET ÜZERİNE Siyasetin merkezinde “iktidar kavramı” vardır. Siyaset ilkçağlardan beri hep farklı şekilde yapılmıştır. Bu farklılık bazen liderden, bazen de egemen görüşlerden kaynaklanmaktadır. Aristo; siyaset pratik ahlaktır, demiştir. Siyaset dinlerin egemen olduğu ortaçağda; tolumun ortak iyiliğini ve adaleti sağlamak, şeklinde tarif edilmiştir. Yeniçağla birlikte menfaatlerin elde edilmesi için kullanılan bir araç olarak algılanıp tanımlanmaya başlamıştır. Siyaset, toplumu yönetme ve güç kullanma diye de tanımlanmıştır. Toplumdaki çeşitli gruplar ve sermaye siyasal iktidarı elde etmek, onunla kendi görüşlerini ve menfaatlerini gerçekleştirmek amacı güderler. Siyaset; toplumu yönetme ehliyetine sahip ve buna talip olanlarla toplum arasında ekonomik, siyasal, kültürel ve inançla ilgili ilgi bir sözleşmedir. Bu sözleşmelerin yerine getirilip getirilmediğini denetleyen ve yaptırımı olan mekanizmalara sahip olmalıdır. Hicretten evvel bir cemaat başkanının görev...

ALLAH VE ÂLEM

  ALLAH VE ÂLEM Allah kadir-i mutlaktır. Her şeyin dönüşü O’nadır (10/4, 30/11).   O, yaratıcıdır (96/1), yaratma sürecini başlatan (30/27) ve dilediği gibi yaratandır (35/1). Başlangıçta gökleri ve yeri yarattı; onları duman ya da nebülöz halindeki bir cevher gibi bir araya getirdi (41/11) ve daha sonra onları birbirinden ayırdı (21/30). Gökler ve yer, üzerindeki tüm ürünleriyle birlikte bağımsız varlık, olarak O’nun tarafından altı günde (:altı büyük evrede) yaratılmıştır (7/54, 3/10, 32/4, 57/4). Kategorik olarak düşünüldüğünde, ilahi bir gün çok uzun bir süreye, söz gelimi bizim hesabımızla bin yıla (22/47) ya da hatta elli bin yıla denktir (70/4). Kategorik düşünülemediği takdirde, O’nun istekleri bir göz açıp kapayıncaya (54/50) ya da daha az bir sürede (16/77) yerine gelir; zira O’nun arzusuna karşı koyacak hiçbir şey yoktur. O bir şeye “Ol!” değinde olur (6/73, 1935). O’nun buyruğu kesindir (6/34); kimse onu değiştiremez (6/115). O, geceyi gündüzün üzerine bir örtü g...

KUSUR ARAMAK, EN BÜYÜK KUSURDUR

  KUSUR ARAMAK, EN BÜYÜK KUSURDUR            Okunacak üç büyük kitaptan biri insandır. Kur’an, kâinat ve insan.          Dünyada kusursuz iki insan vardır. Biri ölmüştür, diğeri doğmamıştır. (Çin Atasözü). Hakikat bu iken hayal peşinde koşmak ne kadar manasızdır. İçinde yaşadığımız dünya ve keşfinde aciz kaldığımız şu kâinat, her şeyi olduğu gibi kabul etmeyi ders vermekteler. Heyhat! Anlayan kim? Ağaca; baharda tomurcuk, yazda yeşil, güzde sarı yaprak yakışır. Gençlerde acelecilik, ihtiyarlarda ihtiyat ve tedbir, çocuklarda neşe saflık onlar için ayrılmaz bir parçadır. Zaten işi oluruna bırakıp, duygu ve düşünceleri de hakiki mecralarına sevketsek her şey düzelecek. Mesela, hırs ve acelecilik duygusunu dünyayı kazanmak yerine, dini öğrenmek ve öğretmek yolunda harcasak, bu duyguları hakiki mecralarına sevketmiş oluruz.          Pir Sultan Abdal ne g...

BAKIPTA GÖRMEDİKLERİMİZ

  BAKIPTA GÖRMEDİKLERİMİZ Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki yanlarından geçerler de ona sırtlarını dönüp giderler.  (Yusuf,105) Ayet, sözlükte "bir şeyin tanınmasına sebep olan ve varlığını gösteren işaret, açık alâmet, delil, ibret, şaşırtıcı şey, mucize ve topluluk" anlam­larına gelir. Terim olarak, Kur'an’ın bir veya birkaç kelime yahut cümle­den meydana gelen bölümlerini ifade eder. Burada ayet kelimesi alâmet, delil, mucize ve ibret veren şey manalarında kullanılmıştır. Yani gerek insanın kendisinde gerekse dış dünyada, göklerde ve yerde Allah'ın varlığına, birliğine, ilmine, kudretine ve hikmetine delâlet eden nice deliller vardır ki bunlar insanların nazarı dikkatine sunulmuştur. İnsanoğlu ilmî, fikrî, felsefî ve amelî hayatında bu olay­larla her zaman karşı karşıyadır. Bu tabiat olaylarını düşünüp bunlardaki incelik­leri, bunlara hâkim olan ilahi kanunları keşfetmesi ve yaratanını tanıması gerekir­ken o, düşünmeden, ibret almadan bunlara sırt çevi...

KUR'AN’DA GÜÇ ODAKLARI: (MEL’E)

    KUR'AN’DA GÜÇ ODAKLARI:  (MEL’E)   Konfüçyüs’e “İnsanlık sizin idarenize verilse ne yapardınız?” diye sorulmuş o da: “Onlara önce kavramları öğretirdim.” diye cevap vermiştir. İnsanlar kavramlarla düşünür, kelimelerle konuşur. Kavramların içi boşaltılır, ya da manaları saptırılırsa insanlar sağlıklı düşünemezler. Kuran; ibadî, itikadi ve siyasi kavramları bilinmeden sağlıklı anlaşılması mümkün değildir. İşte o kavramlardan birisi de mele kavramıdır. Mele: Belirli bir güç etrafında bir araya gelen ve azametleriyle gözleri dolduran ve toplumun ileri gelen ve muhtaç oldukları şeylere sahip olan kimseler demektir. (R . İsfehani, Kurtubi) Bir toplumun ileri eşrafı, ileri gelenleri, önderleri, asılzadeleri, soyluları, aristokrat tabakası, fikir danışılan kimseleri, beyleri, yöneticileri, kodamanları demektir. Bunlar; toplumun siyasi, ekonomik ve sosyal güç merkezlerini elinde tutan katı gelenekçi bir guruptur. Erkan, kurmaylar, elebaşlar, iktidar seçkinleri ola...

BİLİNÇTEN ÖZGÜRLÜĞE

  BİLİNÇTEN ÖZGÜRLÜĞE Özgürlük, bilinç üzerine bina edilir.   İçe kapanıp geçmişi kutsayan müslümanlar,   karşı karşıya geldikleri çok büyük sorunları farketme yeteneklerini kaybettiler, bu yeteneği kaybettikleri için de, yüzlerce yıl ağır sorunları biriktirdiler, bunlara cevap veremediler. Bilincin kaybı özgürlüğün de kaybına yol açtı. Çünkü bilinç özgürlüğün yakıtıydı. Konformist bir içerik, gündem ve ufka mahkûm edilen müslümanlar bu mahkûmiyet sebebiyle, bütün edilgenlikleri toplumsallaştırıyor ve bir hayat tarzına dönüştürüyor. Müslümanlar bilinç ve ahlak alanını terk ederek, konformist çıkar alanlarına yöneldiler. Bunun için de bağımsız bir entelektüel-kültürel-siyasal gündem belirleme iradesini ve yeteneğini kaybettiler. Önce bir toplumda bazı bireyler bozulur; eğer toplumun kollektif bilinci canlıysa, kamuoyu bunları bastırır ve toplum bütün olarak bozulmaktan kurtulur. Fakat toplum bozulmuş üyelerinin gittiği yollara adeta onları onaylarcasına ve kendil...

KÖTÜLÜK PROBLEMİ

  KÖTÜLÜK PROBLEMİ Tarih boyunca filozofundan ilahiyatçısına kadar  birçok kimse “kötülük problemi” başlığı altında dile getirilen  “Allah varsa kötülük niye var”, “neden insanların yanlışlar yapmasına seyirci kalıyor”, “kötülüğün kaynağı ne” şeklindeki garip sorulara dair görüşler ileri sürmüştür. Aslında bu soruların cevabı gerek Kur’an ayetlerinde, gerek içimizdeki ve kâinattaki ayetlerde, hatta mantığımızda cevaplanmış durumdadır. Aslında kötülük problemi diye bir problem söz konusu bile değildir. Bu dünya, kişinin kendisiyle yüzleşme diyarıdır ve aynı zamanda da bazı küçük ceza veya mükâfatların sunulmaya başlandığı yerdir. Bu dünyada başa gelen her sıkıntı veya mutluluk da hem imtihan, hem de kişiye hak ettiğini yaşatma işlevini görmektedir. Kur’an ayetleri, Allah’ın insanı özgür iradeli bir varlık olarak yarattığını, ona seçim hakkı tanıdığını bildirir (18/29).   Allah, sorumluluk bilinci ile hareket eden kullarını destekleyeceğini (30/47)   onlara ...