BAKMAK VE GÖRMEK
BAKMAK VE GÖRMEK
Çok eski zamanlarda şehirden uzak
kulübesinde münzevi yaşayan bir bilge vardı. Ünü bütün ülkeye duyulmuştu.
Onun talebesi olmak isteyen çokları gelmiş fakat sınavdan geçememişler.
Yine bilgeye talebe olmak isteyen
iki ademoğlu gelmiş. Bilge onlara ikramda bulunduktan sonra, nereden gelip
nereye gittiklerini sormuş. Onlarda uzun uzun anlatmışlar. Sonra da bilgeye
talebe olmak istediklerini söylemişler. Bilge de onları Tanrının varlığından,
evrendeki eşsiz tasarımdan, insanlığın tarihinden, evrenin yaratılışından,
insan tiplerinden, gelecekten kısaca insanın anlam aramasına yardımcı olacak pek
çok konulardan uzun uzun anlatmış onlara.
Yıllar sonra bilge onları ormanda
gezintiye çıkarmış. Sonra da deniz kenarında gezintiye çıkarmış. Gördüklerini
anlatmalarını istemiş onlardan.
Ademoğullarından birisi, ormanda
gezdik börtü böcek, hayvanlar, ağaçlar gördüm demiş. Dağın tepesindeki ormandan
şehri küçük bir maket gibi gördüm. Uzaktan bakılınca sanırsın ki şehirde hayat
yok gibi demiş. Sonra deniz kenarının yeşillik, denizde çeşitli balıklar, su
üstünde yüzen gemiler, geçimini balıklardan kazanan insanlar gördüm demiş.
Diğer ademoğlu, ormanın bütününe
baktığımda bütün bu varlıkları bir uyum içerisinde tasarlayan birisi olmalı
diye başlamış söze. Ağaçlar kuşların yuvası olmuş, ağaçlar onları sallayıp
düşürmüyor. Yere düşen çam kozalaklarından yeni filizler fışkırmış, diğer yanda
ise devrilen bir ağaçlar böceklere ve mantarlara yuva olmuş. Düşen ağaç
yaprakları böceklere, hayvanlara kışın yorgan olmuş. Sincaplar sakladıkları
çekirdekli meyvelerden bazılarını bulamamış onlar da filizlenmiş. O kadar kar
ve yağmur yağdığı halde hiçbir şekilde sel ve taşkınlar olmuyor. Dağın
eteklerinde ise dağın depoladığı sular bir çeşme gibi akıyor. Dağlardaki renkli
topraklar sanki filtre görevi görüyor olmalı ki suda tarifsiz bir tatlılık var.
Karaları istila etmesin diye
denizlerin etrafı dağlarla çevrilmiş. Tuzlu bir suyun içinde çeşit çeşit
balıklar. Bazı balıkların yumurtalarını diğer balıklar yemese bütün denizi
balıklar kaplayacak. Denizden nice insanlar rızıklarını kazanıyor. Bütün
sıvılar donunca özgül ağırlıkları artıyor ama su bunun dışında. Eğer suda bu
kanuna uysa denizler dipten donmaya başlayıp bir daha çözülmeyecek ve hayat
bitecekti. Bunu her şeyi bilen birisi irade etmiş olmalı.
Bilge önceki ademoğluna dönüp:
Sadece kafa gözünle gördüklerini anlattın. Oysa akıl gözüyle bakıp varlıklar ve
olaylar arasında bağ kursaydın diğer arkadaşın gibi başka şeyler görecektin
demiş. Bilge:
“Göklerde ve yerde olanların
hepsi Allah için tesbih (yaratılışlarına konan kanunlar gereğince hareket) etmektedir.
O, Azîz (güçlü) ve Hakîm (hükmünde tam isabet eden)dir.” (Hadid/1) ayetinin
açılımını yaptın demiş.
Yorumlar
Yorum Gönder