İMAJ VE TAKVA
İMAJ VE TAKVA
Dini kimliğin ifade biçimleri tarih boyunca hem bireysel hem
toplumsal düzeyde tartışılmıştır. Klasik dönemlerde dindarlık, genellikle
cemaat içindeki davranışlarla ölçülürken; modern dönemde medya ve kamusal alan,
dini görünürlüğün sınırlarını genişletmiştir. Günümüzde dindarlığın algılanışı
yalnızca kişinin Allah ile ilişkisine değil, aynı zamanda toplumsal imajına da
bağlı hale gelmiştir. Bu durum, riya ve ihlâs tartışmalarını yeniden gündeme
taşımaktadır (Nisâ 4/142).
Tarih boyunca insanın değer ölçütleri,
toplumların kültürel, ekonomik ve dini yapılarıyla şekillenmiştir. Modern
dönemde ise bireyler, toplumsal görünürlüklerini ve kimliklerini büyük ölçüde
“imaj” üzerinden tanımlar hale geldi. Sosyal medya, reklam kültürü ve tüketime
dayalı yaşam biçimi, “nasıl göründüğümüz” sorusunu, “nasıl olduğumuz” sorusunun
önüne geçirdi. Gölge aslın yerini aldı. Takva ise bunun tam zıddı bir yönelimdir:
İçsel arınma, samimiyet, Allah bilinci ve iç temizliği. Modern dünyada imaj ile
takva arasında yaşanan çatışma, sadece bireyin ahlaki tercihlerini değil, aynı
zamanda toplumun değerler hiyerarşisini de şekillendirmektedir.
İmaj
Sosyolojik bağlamda imaj, bireyin kendisini toplumsal sahnede
sunma biçimidir (Goffman, 1959). Dini bağlamda ise kıyafet, konuşma üslubu,
dini mekânlara katılım ve sembol kullanımı bu görünürlüğün temel unsurlarıdır.
Kur’ân’da “imaj” terimi geçmese de riya kavramı, gösteriş amaçlı dindarlığın
eleştirisini içerir. Fahreddin Râzî, Nisâ 4/142’yi tefsir ederken riya ile
yapılan ibadeti “içi boş bir kabuk” olarak nitelendirir.
Modern dünyada imaj, yalnızca fiziksel
görünüş değil; marka tercihleri, konuşma üslubu, sosyal medya paylaşımları,
hatta “dindarlık biçimleri” üzerinden de inşa edilir. İnsanlar; beğeni, takipçi
ve statü kazanmak için görünüşlerini sürekli düzenler, optimize eder, filtreler.
Bu kültür, “olmak” yerine “görünmek” ilkesini besler. Böylece, dışarıdan
bakıldığında ‘iyi’ veya ‘başarılı’ görünmek, gerçekte iyi veya erdemli olmaktan
daha önemli hale gelir.
Takva
Takva, v-q-y kökünden gelir; korunmak, sakınmak ve duyarlı olmak
anlamlarına gelir. Kur’ân’da 250’den fazla yerde geçer ve Allah’a karşı derin
bir sorumluluk bilincini ifade eder (Hac 22/32; Şuarâ 26/90). Taberî,
Câmi‘u’l-Beyân’da takvayı “Allah’ın emirlerine itaat ve yasaklarından sakınma”
olarak tanımlar.
Klasik İslam düşüncesinde takva, genellikle zühd ve ihlâs
kavramları ile ilişkilendirilmiştir (Gazâlî, İhyâ). İbn Teymiyye, imaj ile
takva arasındaki farkı “zahiri şiarlar” ve “kalbi haller” üzerinden
açıklamıştır. Çağdaş sosyologlardan Turner (1991), dini sembollerin modern
kimlik inşasında merkezi rol oynadığını belirtir. Göle (1997) ve Çınar (2005)
ise Türkiye bağlamında başörtüsü, tesettür modası ve kamusal görünürlük
üzerinden dini imajın sosyopolitik anlamını incelemiştir. KONDA’nın 2018
araştırması, gençlerin %42’sinin dindarlık göstergesi olarak dini sembolleri
öncelikli gördüğünü ortaya koymuştur.
Takva, görünüşten çok niyeti merkeze alan bir
kavramdır. Kur’an’da “Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride
olanınızdır” (Hucurât, 13) bu gerçeğin altını çizer.
Takva sahibi bir insan, reklam yapmadan, vitrin oluşturmadan, gösterişten uzak
bir şekilde yaşar. Bu, modern imaj kültürünün tam tersidir; çünkü takva
sessizdir, imaj ise sürekli bağırır.
Modern dünyada imaj ve takva çatışmasının en
sert yaşandığı yerlerden biri de dini alandır. İmaj odaklı dindarlık, sosyal
medyada gösterişli ibadet fotoğrafları, markalı tesettür modası, yardım
faaliyetlerinin kameralar eşliğinde yapılmasıdır. Takva odaklı dindarlık,
gizli sadaka, gösterişten uzak ibadet, samimiyetle yapılan hizmettir. Bu
savaşta imaj, görünürlük ve popülerlik kazanır; takva ise sessizlik ve
mahremiyet içinde kalır. Sonuçta, toplumun gözünde “dindarlık” çoğu zaman takva
değil, takvanın imajı haline gelir.
İmaj ve Takva İlişkisi
İmaj ve takva birbirini tamamlarsa, dengelerse güzel sonuçlar
doğurur. Takva bilincinden doğan ahlaki davranışların toplumsal görünürlüğe
dönüşmesi, imaj ve takvanın doğru bir çizgede birleşmedir. Yine imaj yoluyla
dini değerlerin kamusal alanda temsil edilmesi de doğru bir çizgidir.
İmaj ve takva bazı gerilim noktaları doğurur. İmaj ve takvanın
toplumsal görünürlüğe bürünmesi riya riskini doğurma ihtimali vardır. Bu da amellerin
Allah için değil, insanlar için yapılması (Bakara 2/264) demektir. İnsanın iç
alemindeki ihlassızlığın, dışarıda gösterişci dindalık ile kılıflamasıdır. Bu
sapmalar buralarda kalmayıp kendi yeni akış mecraları bulacaktır. Dini
sembollerin zamanla moda ve pazarlama aracı haline gelmesi riyanın yeni
güzergahı olacaktır.
Sosyal medya, dini imajın inşasında önemli bir mecra haline
gelmiştir. Hac ve umre fotoğraflarının paylaşılması, tesettür kombinlerinin
moda çekimi gibi sunulması, dini pratiklerin estetikleştirilmesine yol
açmaktadır. Bourdieu’nun (1986) “kültürel sermaye” kavramı çerçevesinde dini
imaj, statü göstergesine dönüşebilmektedir.
İmajın takvaya galip gelmesi durumunda değer ölçütleri değişir.
İyi insan, “iyi görünen insan” olarak tanımlanır. Samimiyet erozyonu yaşanır.
İbadetler ve yardım faaliyetleri, Allah rızasından çok, insan onayı için
yapılır, dini yozlaşma ortaya çıkar. Takva geri planda kaldıkça din, ahlaki
özünü kaybedip bir “kültürel dekor” haline gelir.
Sonuç: Modern
zamanın en büyük sınavlarından biri, imajın cazibesine kapılmadan takvayı
koruyabilmektir. İmaj ve takva arasındaki bu savaşta galip gelen taraf, insanın
hem dünyasını hem ahiretini şekillendirecektir. Gerçek başarı, başkalarının
gözünde değil, Allah katında değerli olmaktır. İmaj ve takva dengelendiğinde, bireysel ve toplumsal düzeyde
olumlu etkiler ortaya çıkar. Ancak imajın takvayı gölgelediği durumlarda,
dindarlık biçimsel bir kabuğa ve şekle dönüşür.
Öneri: Dini eğitimlerde niyet ve samimiyet vurgusunun artırılmalıdır. Sosyal
medyada dini içeriklerin gösterişten ziyade değer aktarımına
yönlendirilmelidir. Dini sembollerin politik veya ticari amaçla kullanılmasına
karşı bilinç geliştirilmelidir. Bu çatışmadan çıkış, imajı tamamen reddetmek değil, onu takvaya hizmet
edecek şekilde dönüştürmektir. Modern dünyada görünürlük kaçınılmazdır; önemli
olan, bu görünürlüğü içsel değerleri koruyarak yönetebilmektir. Gösterişten
uzak paylaşım biçimleri, reklam yerine içerik ve niyet merkezli faaliyetler ve
kişisel gelişimi ve ahlaki olgunluğu, imajdan üstün görmek bir çıkış yoludur.
Yorumlar
Yorum Gönder