KUR’AN’DA ARŞ KAVRAMI
KUR’AN’DA ARŞ KAVRAMI
Sözlükteki asıl
anlamı “yükseklik, yüksek yer ve yüksek şey”dir. Buna bağlı olarak “tavan, ev,
çadır; ayağın parmaklara doğru uzanan tümsek kısmı” gibi manalarda da
kullanılmıştır. Ayrıca mecazi olarak “hükümranlık, şan, şeref ve taht”
anlamlarına da gelir.[1]
Kur’an’da arş, Hz.
Yûsuf’un ve Sebe Melikesi Belkıs’ın tahtı anlamında (Yûsuf 12/100; Neml 27/23,
38, 41, 42) ve ayrıca Allah’a nisbet edilmiş olarak iki şekilde kullanılmıştır.
Arşın doğrudan veya dolaylı olarak Allah’a nispet edildiği on sekiz âyetin bir
kısmında rabbü’l-arş (et-Tevbe 9/129; ez-Zuhruf 43/82), bir
kısmında da zü’l-arş (İsrâ 17/42; Mü’min 40/15) tabirleri
kullanılmıştır ki her ikisini de “arş sahibi” manasında anlamak mümkündür.
Göklerin ve yerin yaratılmasından bahseden bir ayette O’nun arşının su üzerinde
bulunduğu belirtilir (Hûd 11/7). Bazı ayetlerde de arşın büyük, değerli ve
şerefli (azîm, kerîm) oluşundan söz edilir (Tevbe 9/129; Mü’minûn 23/116). Arş
melekler tarafından taşınmaktadır ve bu taşıyıcıların kıyamet günündeki sayısı
sekizdir. Yine melekler arşın çevresini sarmış olup yüce Allah’ı övgü ve tesbih
ile anarlar (Zümer 39/75; Mü’min 40/7; Hâkka 69/17). Kâinatı yaratan ve idare
eden Allah arşa istivâ etmiştir (Yûnus 10/3; Ra‘d 13/2).
Ayrıca, Hz. Yusuf'un
ve Saba melikesi Belkıs'ın tahtı anlamında Yûsuf, 12/100; Neml, 27/23, 38, 4 1,
42) kullanılmıştır.
1-Allah’ın Arş’a
istivâ etmesi, hakîkat anlamıyla alındığında Arş’ın olmaması halinde düşmesi,
aşağıya doğru inecek bir şekilde ona yaslanması ve üzerinde karar kılmış olması
demektir ki, nasıl ki “falanca, koltuğuna dayanmıştır” dendiğinde anlaşılan
neyse, söz konusu durumda da anlaşılan aynı şey olur. Dolayısıyla bu anlamın kabul
edilmesi Allah’ın Arş’a muhtaç olmasını, Arş’ın olmaması durumunda düşmesini ve
aşağıya doğru inmesini iktiza eder ki, bu muhaldir.
2-Allah’ın “Sonra
Arş’a istivâ etti buyruğu, O’nun daha önce Arş’a dayanmadığına delâlet eder. Bu
ise O’nun bir hâlden başka bir hâle geçiş durumunu gösterir. Bir hâlden bir
hâle geçiş ise sonradan meydana gelmiş (muhdes) ve değişim yaşayıp yok olan
(fâni) varlıkların nitelikleridir. Oysa Allah Teâlâ bu tür niteliklerden münezzehtir.
3-Allah’ın istivâ
fiili meydana gelince, o fiil için Allah’ın bir hareket ve kımıldanış içinde
olması gerekir ki, bu da aynı şekilde sonradan meydana gelmiş (muhdes) olan
varlıkların nitelikleridir.
4-Ayetlerin zâhirî,
Allah’ın gökleri ve yeri yarattıktan sonra üzerine istivâ ettiğini
göstermektedir. Çünkü ilgili ayetteki “sümme” atıf edâtı terahiyi ve sonralığı gerektirir.
Bu da zâhire göre kurulma işinin sonra olduğuna ve Allah’ın, Arş’ı yaratmadan evvel
Arş’tan müstağni olduğuna delâlet eder. Hal böyle olunca Allah’ın, Arş’ı yarattıktan
sonra istiğna halinden, muhtaç olma haline girmesi gerekir ki, bu O’nun için imkânsızdır.
Dolayısıyla O’nun, ulûhiyet sıfatının gereği olarak Arş’ı yaratmadan önce nasıl
ona muhtaç değil idiyse yarattıktan sonra da ona muhtaç olmaması gerekmektedir.
Bu sebeple Allah’ın Arş üzerinde karar kılması imkân dışı olur. O halde
diyebiliriz ki bütün bu açıklamalardan sonra söz konusu ayetlerin, zâhirî
mânasına hamledilmesinin imkânsız olduğu sabit olmuş olur. Böyle olunca da
Kur’an’da geçen Arş kavramının gerçek anlamıyla kullanılan hükümdarlık tahtı
değil, bu tahttan kinâye edilmek suretiyle kastedilen idâre, yönetim ve
hâkimiyet alanı olduğu ortaya çıkmış olur.
Hud/7 de “arşı su
üzerinde iken” denilmekte; Kur’an’da denize su (Bakara/50, A’raf/64, 136),
yağmura su (Bakara/164, En’am/98), meni/sperme su (Furkan/54, Secde/8, Mürselat/20,
Tarık/6) denilmektedir. Nasıl ki deniz suyu, yağmur ve meni/sperm mahiyetçe
birbirinden farklı ise arşın üzerinde olduğu su da mahiyetçe farklıdır. Atomu da
oluşturan atom altı maddeler olabilir (Allahu a’lem). Bu da su/sıvı/akışkan
gibi olabilir.
Arş İle İlgili Ayet
Mealleri
“Sizin Rabbiniz,
gökleri ve yeri altı günde (:evrede) yaratan ve arşa istiva eden
(:varlık üzerinde egemenlik kuran) Allah’tır…” (A’raf/54)
Eğer yüz
çevirirlerse: "Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben O’na
tevekkül ettim ve O, büyük arşın Rabbidir." de. (Tevbe/129)
Rabbiniz altı günde (:evrede)
gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden (:varlık üzerinde
egemenlik kuran), işleri evirip çeviren Allah'tır… (Yunus/3)
O, hanginizin amelinin
daha güzel olacağını imtihan etmek için arşı su üzerindeyken gökleri ve
yeri altı günde (:evrede) yaratandır… (Hud/7)
Allah O’dur ki
gördüğünüz gökleri direksiz yükseltti. Sonra arşa istiva etti (:varlık
üzerinde egemenlik kurdu) ve Güneş ile Ay’a boyun eğdirdi… (Ra’d/2)
De ki: "Eğer
söyledikleri gibi O’nunla beraber başka ilahlar olsaydı, onlar da arşın
sahibine (üstün gelmek için) bir yol ararlardı." (İsra/42)
Rahmân arşa istiva
etmiştir. (:Varlık üzerinde egemenlik kurmuştur.) (Taha/5)
Eğer göklerde ve
yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de fesada uğrardı. Arşın
Rabbi olan Allah onların yakıştırdıklarından münezzehtir. (Enbiya/22)
De ki: "Yedi
göğün Rabbi ve büyük arşın Rabbi kimdir?" (Mü’minun/86)
Gerçek Melik olan
Allah çok yücedir. O’ndan başka ilah yoktur. Değerli arşın Rabbidir.
(Mü’minun/116)
O; gökleri, yeri ve
ikisi arasındakileri altı günde (:evrede) yaratıp sonra arşa istiva
edendir (:varlık üzerinde egemenlik kurandır)… (Furkan/59)
Allah’tan başka ilah
yoktur; O, büyük arşın Rabbidir. (Neml/26)
Allah; gökleri, yeri
ve ikisi arasındakileri altı günde (:evrede) yarattı, sonra arşa istiva
etti (:varlık üzerinde egemenlik kurdu)… (Secde/4)
Meleklerin de arşın
etrafını sararak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün… (Zümer/75)
Arşı yüklenen ve çevresindekiler Rablerini hamd ile tesbih ederler…
(Mü’min/7)
(O), dereceleri
yükselten, arşın sahibidir… (Mü’min/15)
Göklerin ve yerin
Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdiklerinden münezzehtir.
(Zuhruf/82)
Gökleri ve yeri altı
günde (:evrede) yaratan, sonra arşa istiva eden (:varlık üzerinde
egemenlik kuran) O’dur… (Hadid/4)
Melek(ler) ise onun çevresindedir.
Rabbinin arşını taşırlar. O gün onların da üstünde sekiz[2]
vardır. (Hakka/17)
O arşın
sahibi katında güç sahibidir ve itibarlıdır. (Tekvir/20)
Arşın sahibidir; Mecîd
(:şanı yüce)dir.
(Buruc/15)
[1]
TDV İslam Ansiklopedisi
[2]
Ayette geçen “sekiz” rakamının kimleri nitelediği ya da neye atıf olduğu
konusunda farklı görüşler vardır. Buradaki “sekiz” kelimesi, A’li İmran Sûresi
7. ayetteki müteşabih ifadelerden birisi olabilir. Müddessir Sûresi 30.
ayetteki: “Üzerinde on dokuz vardır.” ifadesiyle bu yönden benzerlik
göstermektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder