Kayıtlar

Eylül, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SAHABENİN KUR’AN TASAVVURU

SAHABENİN KUR’AN TASAVVURU   Sahabe neslinin üretkenliği ve bereketi Kur’an’ı hayata geçirmek maksadıyla okumalarıydı. Onlar, kültürlerini ve bilgilerini artırmak, sadece başkalarına anlatmak için Kur’an okumuyorlardı. Seyit Kutub’un tabiriyle aldığı emri yerine getiren bir ordu gibi okuyorlardı. Sahabeler Kur’an’ı gerektiği gibi okuyup içselleştirdiklerinden dolayı “Yürüyen Kur’an” lar vasfını almışlardı. Hz. Peygamberin yakın çevresindeki sahabe, bizim gibi Kur’an metnini inceleyerek değil bizatihi yaşayarak anlamaktadır. Kur'ân'ın ilk muhatabı ve onun inişine şahit olan ashabın, Kur'ân karşısındaki duruşları, onu okuyup anlamaları ve Kur’an tasavvurları bizler için çok önemlidir. Çünkü yeniden bir Kur’an neslinin inşası için bu gereklidir. Kur'ân, öncelikle onların problemlerine çözüm üretmek, sorularına cevap vermek üzere onlara inmiştir. Kur'ân'ın pratiği olan Hz. Peygamberi izlemişler. Allah'ın, Kur'ân’la kendilerinden istediğini yerine getirebilm...

KUR’AN’I OKUMAZSAN

  KUR’AN’I OKUMAZSAN Aklı kullanmayı büyük günahlardan zannedersin. Kur’an, aklın kullanımına en küçük bir sınır dahi koymamıştır. Aksine tam tersi olarak, Kur’an aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm edeceğini bildirmiştir. “Allah'ın izni olmadan hiç kimsenin iman etmesi mümkün değildir. O, aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder.” (Yunus/100). Aklını kullanmayan toplumlar maddi ve manevi pislik içindedir. Bu pislikten çıkmaları için akıllarını kullanacak, toplumsal aklı devreye sokacaklar, düşünecekler, sorunlarını çözecekler ve böylece pislikten kurtulacaklardır. Geleneğe din muamelesi yaparsın aklı devre dışı bırakarak hisse teslim olur ve tahkik yerine taklidi yüceltirsin. Gelenek kendini din olarak göstermekte ve dinin sahibi olarak görmektedir. Geleneğe din muamelesi yapmakla Kuran’ın otoritesi kırmışlardır. Din tüccarlarını Allah’ın vekilleri zannedersin. Zaten onlar ve avaneleri de kendilerini Allah’ın vekili olarak pazarlarlar. Din tüccarlarına uyarsan dini All...

Deve, Öküz, Koç

  Deve, Öküz, Koç   Bir deve, bir öküz ve bir koç arkadaş olmuşlardı. Yolda giderken bir tutam ot bulmuşlardı. Bunu paylaşırsak hiçbirimize yetmez, dedi koç. Çünkü yaşlılar her zaman hürmete muhtaç. Aşağılık kişiler yaşlılar iki yerde   daima öne sürerler. Ya yıkılacak köprüye, ya sıcak yemeğe buyur derler. Haydi bakalım herkes yaşını buyursun. Otun kimin hakkı olduğu belli olsun. Koç: Ben İsmail’in koçuyla dünyaya geldim. Onunla aynı yaştayım. Öküz: Hz. Adem çift sürüyordu, küçüktüm. Ben bunu hatırlıyorum. Bu olmadık yalanları duyan deve otu kapıp yedi. Bu cüsse bende iken yaşımı söylemeye gerek yok dedi.

Çit

  Çit   Kolaylıkla arkadaşlarının kalbini kırabilen bir çocuktu. Huyundan vazgeçirilmesinin de imkanı sanki yoktu. Babası ona bir gün bir torba çivi verir. Her öfkelendiğinde çite bir çivi çak der. Yirmi yedi çivi çakar çite daha ilk günden. Öfkesini yenmek daha kolaydı, çite çividen. Gün geçtikçe çivi çakamaz oldu. Çivi çakmakta bir hayli zordu. Öfkesini yenmeyi artık öğrenmişti. Bunu sevinçle babasına müjdeledi. Babası öfkeni her yendiğinde bir çivi sök dedi. Gün geçtikçe çitte çivi kalmadı, babasına haber verdi. Babası çitin önüne getirdi. Aferin sonunda başardın dedi. Çitin üzerindeki deliklere bir bakar mısın? Onu eski haline koyabilir misin? Öfkeyle kırdığın kalplerin hali de işte budur. Kırılıp da ustası olmayan tek şey kalptir.

Allah’ın Olmadığı Yer

  Allah’ın Olmadığı Yer   Dokuz on yaşlarında bir çocuktu. Komşu köydeki okula gidiyordu. Yoldaki her şey dikkatini çekiyordu. Her birinde kudret mektuplarını okuyordu. Çiçeklere elini sürer. Kelebekleri seyreder. Gözü bir tırtıla takılır. Bir kuşta kalır. Kulağında kuşların nağmeleri. Gözünde çimenlerin yeşillikleri. İşte böyle köy yolunda gidip gelirken. Bir köylü soru sordu dersten gelirken. Allah’ın nerede olduğunu bana söylersen. Sana bir çikolata vereceğim büyüğünden. Çocuk gülümsedi ve şöyle dedi, tereddüt etmeden. O’nun kudret ve sanatıyla bulunmadığı yeri söyle sen. Sana bir kilo çikolata alayım hemen ben. Ve oradan uzaklaştı tek kelime bile etmeden.

Mahir Marangoz

  Mahir Marangoz           Yaşlı bir marangoz işten usanmış, emekliliği gelmişti. Çalışırken alacağı paradan eline daha az para geçecekti. Patron son bir ev yapmasını istedi, hatırı için. Üzgündü böyle bir ustayı kaybedeceği için. Elbette ki usta gönülsüzce kabul etti. Eskisi gibi kendini işe veremeyecekti. Hem işçiliği kötü. Hem malzeme çürüktü. Bu evle meslek hayatına son vermek talihsizlikti. Patron durmadan sıkıştırıp diyor: Ev gecikti. Nihayet evi bitirdi. Patrona haber verdi. Ertesi gün patron işi görmeye geldi. Evin anahtarını uzatıp şöyle dedi: “Bu ev sana emeklilik hediyem.” Hep böyle değil mi işlerimiz bilmem!  

Nimete Şükür

  Nimete Şükür   Şehzadenin biri atından düştü. Boyun kemikleri birbirine geçti. Başını çeviremez oldu. Hekimler şaşırıp kaldı. Hayır dilemişse Allah insana. Hekimlerden biri müstesna. Hekim şehzadenin boynunu çevirdi. Şehzadenin sağlığı yerine geldi. Hekim padişah olmuş şehzadenin huzuruna çıktı. Lakin soysuz padişah hekime hiç bakmadı. Hekim utandı, başını eğdi. Giderken de şöyle dedi. Boynunu çevirmeseydim eğer dün. Yüz çeviremezdi benden bugün. Giderken hizmetçiye bir tohum verdi. Padişah öd ağacıyla tütsü yapsın dedi. Dumanıyla padişahı bir aksırık tuttu. Başı boynu tekrar eskisi gibi tutuldu. Özür dilemek için   ardından koştular. Onu çok aradılar fakat bulamadılar. Dünyada şükretmemekle yüz çevirme Allah’a. Soylu da köylü de sonun da varacak o dergaha.                

BENLİĞİN İNŞASI

  BENLİĞİN İNŞASI İnsanın kendi benliğini inşa etmesi, en büyük bir duruştur. İnsanın hayattaki amacı vahyin rehberliği doğrultusunda bir hayat yaşamak olmalıdır. Benliğini gerçekleştirmek yerine sahte ve dayatma amaçları kendi hayatlarının merkezine koyanlar, aslında hayatlarını heba etmektedir. Benlik ve hayat arasındaki ilişki, hiçbir şekilde birbirinden kopartılamaz. İnsanın hayattaki en büyük eseri, inşa ettiği benliğidir. Nefse (benliğe) ve onu biçimlendirene, sonra ona fücurunu (:sorumsuzluk meylini) ve takvasını (:sorumluluk ve duyarlılık bilincini) ilham edene (yemin olsun ki), nefsini arındıran kurtulmuştur. Onu kirletip örten ise kayba uğramıştır. (Şems/7-10) Fücur: Sözlükte “yarmak, bir şeyi genişçe yarıp açmak” anlamındaki fecr veya fücûr kökünden türeyen bir sıfat olarak “dindarlık perdesini yırtan, fütursuzca günaha dalan, haktan bâtıla sapan kimse” gibi mânalar taşır. Takva: Sözlükte “korumak, korunmak, sakınmak, saygı göstermek, dindar...

DİN İLERLEMEYE ENGEL MİDİR?

DİN İLERLEMEYE  ENGEL MİDİR? Din, insanlığın varoluşuyla insanın hayatını düzenleyen, belirli ahlaki kurallar çerçevesinde yaşamasını ve kendi acizliğini bilmesini sağlayan, bununla birlikte sonu olan bu dünyada sonsuzluk uğruna çabalamayı ve gerektiğinde bir şeyleri feda etmeyi öğreten bir unsurdur. Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in de dediği gibi; Kur’an ve İslam sadece hocalara bırakılmayacak kadar önemlidir. İslam herhangi bir hocadan herhangi bir liderden öğrenilmez. İslam tek teorik kaynağı olan Kur’an dan öğrenilir. İslam Kur’an’dan öğrenildiği zaman hiç kimse bir kimseyi din adına düzmece bilgilerle kandıramaz ve sömüremez. İşte kandırılan ve sömürülen insanların temel problemi dini Kur’an yerine farklı kaynak ve şahıslardan öğrenme yanılgısıdır. “İndirilen din” ve “uydurulan din” ayırımı yapılmadan dinin ilerlemeye mani olup olmadığı anlaşılamaz. Günümüzde de din kavramının olduğundan farklı olarak nasıl çarpıtıldığını ve insanları görmezden gelerek din adına liderlik vasf...