KUR’AN’DA FÜCUR KAVRAMI
KUR’AN’DA FÜCUR KAVRAMI
Asıl
anlamı “bir şeyi yarmak” olan fücûr, 21 ayette olmak üzere toplam 24 defa
geçmiştir. Kur’an’da “taşın ve toprağın yarılması/çatlaması” ve “karanlığın
yarılması” manalarında görüldüğü gibi hem kök anlamında hem de dinî ve ahlâkî
anlamda kullanılmıştır.
Dokuz ayette fiil, on beş ayette ise isim formuyla kullanılır.
Kur’an bütünlüğünde bu kökün temelde üç anlamda kullanıldığı görülür.
1. Taşın ve Toprağın Yarılması
F-c-r kökü iki ayette taşın yarılıp ondan suyun fışkırması anlamını
ifade eder. İsrailoğulları’nın kıssasının ele alındığı Bakara 2/60. ayette, Hz.
Mûsa’nın, kavmi için su istemesi üzerine ona asasını taşa vurması emredilir,
bunun üzerine taştan on iki gözenin fışkırdığı (infecera) belirtilir. Taşın
yarılmasından bahseden diğer ayetin konusu da İsrailoğulları’dır. Söz konusu
ayette Allah’ın emirleri karşısında onların kalplerinin (:zihinlerinin) taş
gibi olduğu, hatta taştan da daha katı olduğu ifade edilir, akabinde yarılıp
içinden ırmaklar fışkıran (tefeccera) taşların olduğuna dikkat çekilir
(Bakara/74). Dikkat edilirse bu
ayetlerde infecera ve tefeccera formlarıyla geçen f-c-r kökü, temel anlamı olan
“yarmak” manasında kullanılmıştır. F-c-r kökünün, yerin yarılıp ondan suyun
fışkırması anlamında geçtiği ayetler Mekkî sûrelerde yer alır. Kamer sûresinde,
Hz. Nûh’un duasının (Kamer/10), akabinde Allah Teâlâ’nın göğün kapılarını açıp
bardaktan boşanırcasına yağmurlar yağdırdığı ve yerden kaynaklar fışkırttığı
(feccernâ) ifade edilir (Kamer/11-12). Yâsîn sûresinde, Allah’ın varlığı ve
kudretinin delilleri bağlamında örnekler sıralanırken (Yâsîn/33-40), onun
insanlar için hurma ve üzüm bahçeleri yarattığı ve oralarda pınarlar akıttığına
(feccernâ) işaret edilir (Yâsîn/34) . Kehf sûresinde biri mümin, diğeri kâfir
iki komşunun kıssasının geçtiği yerde (Kehf/32-43), Allah’ın kâfir komşuya iki
üzüm bağı verdiği ve bu bağlar arasında ırmaklar akıttığı (feccernâ) belirtilir
(Kehf/33; İnsân/5-6). Görüldüğü gibi bu üç ayette f-c-r kökü, feccernâ formuyla
Allah’a izafe edilmiş ve sözlük anlamında kullanılmıştır. Bu kökün
(tef’cura-tufeccira-tefcîr şeklinde) üç defa tekrar edildiği İsrâ 18/90-91.
ayetlerde ise müşriklerin alaycı bir üslupla Hz. Peygamber’den yersiz
isteklerine yer verilir. Söz konusu ayetlerde müşrikler, yerden su
fışkırtmadıkça, hurma ve üzüm bahçesine sahip olup onda nehirler akıtmadıkça
kendisine iman etmeyeceklerini söylemişlerdir. F-c-r kökünün bu ayetlerde de
“yarmak” manasına geldiği görülmektedir.
İnfitâr sûresinde, denizlerin kaynatılmasından bahseden ayet de
(İnfitâr/3) bu kapsamda değerlendirilebilir. Ayette geçen fuccirat cümlesine
ilişkin denizlerin birbirlerine karıştırılması, suların birbirlerine karışıp
yok olması, tatlı su ile tuzlu suyun birbirlerine karıştırılması ve bu ikisinin
arasındaki engelin kalkmasıyla denizlerin tek bir deniz haline gelmesi gibi
açıklamalar yapılmıştır. Denizler arasında bulunan engel ise yeryüzünün
sarsılması ve yarılmasıyla ortadan kalkar. Böylece denizler birbirlerine
karışır. Bu ayette de açılma ve yarılma anlamı dikkat çekmektedir.
2. Karanlığın Yarılması
F-c-r kökünden türeyen fecr kelimesi, bazı ayetlerde karanlığın
yarılıp sabahın ortaya çıkması yani “sabah” anlamında geçer. Bu kelime iki
ayette yalın olarak (Bakara/187; Fecr/1), üç ayette de (Kadr/5; İsra/78;
Nur/58) Kur’an, salât ve matla‘ sözcüklerine izafe edilerek kullanılmıştır.
Yalın olarak kullanıldığı Bakara 2/187. ayette oruç gecesi mubah olan şeylere
değinilir. Ayetin bir bölümünde “sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah
ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar” yemek yenilmesinde bir
sakınca olmadığı ifade edilir. Bu kelimenin yalın bir şekilde geçtiği Fecr
sûresinin ilk ayetinde fecr sözcüğüne yemin edilir. Burada geçen fecr tan
yerinin ağarmasıdır. Bu da fecr-i sâdıkın fecr-i kâzibden ayrılmasıyla ortaya
çıkar.
Fecr kelimesi üç ayette izafetli kullanılmıştır. Kadir sûresinde
Kur’an’ın indiği Kadir gecesinin, fecrin doğuşuna (matlai‘l-fecr) kadar hayır,
bereket ve esenlikle dolu olduğu ifade edilmiştir (Kadr/5). Fecr sözcüğü, İsrâ/78. ayette iki defa
Kur’ânu’l-fecr (:fecrin ışıklarının yoğunlaşması) şeklinde geçmiştir. Fecr
sözcüğü, Nûr/58. ayette salâtla birlikte salâtu’l-fecr şeklinde ve “sabah
namazı” anlamında geçmiştir. Görüldüğü üzere fecr kelimesi, bu ayetlerde
“karanlığın yarılıp aydınlığın ortaya çıkması” yani “sabah” manasında kullanılmıştır.
Bu da f-c-r kökünün bahsi geçen ayetlerde sözlük anlamıyla geçtiğini gösterir.
3. Fücûrun Dinî Anlamda Kullanılması
F-c-r kökü, yedi ayette dinî yani izafî anlamda kullanılmıştır. Bu
kökün içinde bulunduğu ayetlerin bağlamı ve ilişkili olduğu kelimeler dikkate
alınarak bu anlamı tespit etmek mümkündür. Fücûr bu kullanımıyla Kur’an
düşüncesinin iletilmesinde anahtar rolü üstlenen kavramlardan biri haline
gelmiştir. Fücûrun nüzul sırasına göre dinî anlamda geçtiği ilk ayet Abese suresindedir.
O gün öyle
yüzler vardır ki apaydınlıktır; güleç ve sevinçlidirler. O gün öyle yüzler de
vardır ki üzerini toz bürümüştür, bir karartı sarıp kaplamıştır. İşte onlar
facir olan kâfirlerdir (keferatü’l-fecera)” (Abese/38-42)
Surenin son kelimesi olan fecera, “hakkı yalanlayanlar (Mukatil)
dünya hayatında günaha batanlar, Allah’a karşı isyanlarını ve günahlarını
önemsiz görenler ve Allah’ın haramlarını çiğneyenler (Taberi), haktan sapmış
günahkâr kimseler (Maturidi)” şeklinde açıklanmıştır. Fücûr kavramı, dar
anlamıyla yani her türlü kötülüğü işlemek ve ahlaksızlık yapmak anlamıyla küfür
kavramının anlam alanına girmektedir. Ancak her kafirde fücûr kavramı
kapsamında zikredilen çirkin ve kötü davranışlar bulunmayabilir. Dolayısıyla
fücûr kavramı vasıtasıyla bahsi geçen kişilerin, inkârla birlikte öne çıkan
çirkin ve kötü davranışlarına ve günahlara dalarak haktan saptıklarına işaret
edildiğini söylemek mümkündür.
Fücûr kavramı, dinî anlamda geçtiği Şems suresinde takva ile
karşıt kullanılmıştır:
“Nefse ve onu biçimlendirene, sonra ona fücurunu (:günaha
meyilini) ve takvasını (:sorumluluk ve duyarlılık bilincini) ilham edene (yemin
olsun ki), nefsini arındıran kurtulmuştur. Onu kirletip örten ise kayba
uğramıştır.” (Şems/8-10) ayeti insana bu ikisinden birini seçme imkânının verildiğini bildirmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder