DÜNYA MAĞARASI
DÜNYA MAĞARASI
Ayet mağaradakiler için 'Sen onları uyanık sanırsın lakin onlar uyuyorlar' (Kehf/18) diyerek görünen ile hakikat arasındaki farka dikkatimizi çekiyor. Ardından 'biz onları sağa ve sola döndürürüz' diyerek daha farklı bir konuya işaret ediyor. Uyuyan insanın çeşitli tarzlarda hareket ettiğine şahit oluruz, iradesiz bir şekilde sağa sola dönmek gibi birtakım fiilleri uyuyana izafe ederiz. Halbuki Allah mağarada uyuyanların iradesiz fiillerini kendisine izafe ederek 'biz döndürürüz' diyor.
Platon mağarada kalan insanın akıl yoluyla aydınlanmasını anlatır. Tabi ki mağarada başlayan farkındalığın mağarada çıkış ve dönüş senaryosuyla anlatılır. Bizim mağaramız kuşatılmışlıktır.
Alegoriye göre bazı insanlar karanlık bir mağaraya zincirlenmişlerdir ve bu insanlar başlarını sağa ve sola çeviremezler sadece karşılarındakini görebilmektelerdir. Doğuştan beri bu mağarada bulunan insanlar mağaranın girişinden yansıyan nesnelerin gölgelerini görür ve bunları gerçeklikleri olarak algılarlar. Nihayet bir gün bu insanlardan bir tanesi zincirlerinden kurtulur ve mağarayı terk eder. Mağarayı terk eden bu insan mağaranın dışında yeni bir gerçeklik ile tanışır ve duvarda gölgelerini gördüğü nesnelerin gerçek olmadığının farkına varır. Bunu mağaradaki arkadaşları ile paylaşmak üzere mağaraya geri döner. Mağaradaki arkadaşları ise mağaranın dışında farklı bir gerçeklik olduğuna inanmazlar. Ve bu insanlara mağaranın dışındaki gerçekliği aktarabilmek de imkânsızdır.
Bu alegorideki mağarayı içinde yaşadığımız dünya olarak kabul edip Ashab-ı Kehf kıssasını okuduğumuzda farkındalığımız artacaktır.
Mağara yaşadığımız dünyanın ta kendisidir. Her birimiz mağaranın içinde yerleşmişken güneş/zaman mağaranın önünden akıp gider, edilgen bir halde sağa sola döndürülürüz. Hadiste 'İnsanlar uykudadır.' denilir. Fakat fiilen uyumadığımız da apaçıktır. Birçok düşünür gerçeklikle ilişkimizi ele alırken uyuyor olabilir miyiz diye sormuştur. Dışımızdaki dünyayı gerçek anlamda okuyup anlamlandırabiliyor muyuz? Gazali ve Descartes gibi düşünürler bu soruya cevap aradılar. Dış gerçekliği ve bunun en önemli unsurunu teşkil eden bireysel varlığımızın hakikiliğini tespit etmek istediler.
Descartes,
kesin bilgiye ulaşmak için her şeyden şüphe etmeyi savunur. “Daha önce doğru sandığım ne varsa, onların
hepsinden şüphe edeceğim.” der. Gazali de tevarüs şeklindeki bilgiyi
reddetmekle sorgulamaya başlamıştı.- Descartes burada belki de Gazali’den etkilendi.-
Buna göre; duyular bizi zaman zaman yanılttığı için, duyularla algılanan dış dünya (görülen, duyulan şeyler) kesin bilgi kaynağı olamaz. Düşlerimizde de gerçek olmayan şeyleri gerçek gibi algılarız.
Düşünürler insanın akılla ve düşünmekle ilişkisini benzer şekillerde anlatırlar. Her ne kadar her insanın akıllı ve düşünce sahibi olduğunu söylesek bile, gerçekte düşünmek yerine taklit ve ezber üzere yaşarız. Bu süreçte başkasının düşüncelerini benimser, onun sözleri ve kelimeleri üzerinden kendimizi anlatırız.
İnsan halden hale geçmek üzere uyanır, insan sürekli 'uyanma' hali yaşar, her uyanma ise bir uyumanın öncesidir. Bu durumda insan var olduğu sürece 'uyur-uyanık' bir halde seyreder, kendisini uyku ve uyuklamanın tutmadığı (Bakara/255: Onu ne uyku ne de uyuklama tutar.) ve yorulmayan (Ahkaf/33: Gökleri ve yeri yaratan ve bunları yaratmaktan yorulmayan...) Hakk'ın karşısında uyur-uyanık bir halde temsil eder.
Peki,
uyur uyanık halimizde fiillerimizde tasarruf sahibi olan kimdir? Sorunun cevabı
olmak üzere ayette onları bu hallerinde sağa sola hareket ettiren Allah'tır,
denilir. Gerçekte insanın bütün hallerinde onda tasarruf sahibi olan Allah'tır.
Dindar olmak, insanın iradeli ve iradesiz gözüken eylemlerinde gerçek tasarruf
sahibini öğrenmek, bunun için hatta bu ölçüde uyanabilmek demektir. Çünkü insanın
iradesinden başka hiçbir şeyi yoktur. Fakat her ne olursa olsun mutlak bir uyanma
hali mümkün olmayacaktır. Hz. Peygamber 'insanlar uykudadır' dedikten sonra
'ancak ölünce uyanırlar' demişti. Peki, ölünce ne olacak? Onu bilmiyoruz, bir
kısmımız söylenenlere iman ediyor, bir kısmı ise inanmıyor. Ölünce bir an için yaşadığımıza bakabilme imkânı bulsaydık ne
derdik? Galiba şunu derdik: Bir an gibi geldi geçti. Ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım, süreyi uzatan
veya kısaltan şey yaşama halimiz olacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder