KUR’AN KENDİNİ TEFSİR EDEN BİR KİTAPTIR
KUR’AN KENDİNİ TEFSİR EDEN BİR KİTAPTIR
Bakara/55: Hani: “Ey Musa! Biz Allah’ı apaçık görünceye
kadar sana inanmayacağız.” demiştiniz de bunun üzerine
bakıp duruyorken sizi yıldırım çarpmıştı. 56. Sonra, şükredesiniz diye sizi
ölümünüzün ardından dirilttik (بعث ).
Ayette ölüm ve ba’s hakiki olduğu[1]
yönünde fikir beyan edenler olduğu gibi, ölümün baygınlık ba’sın da ayılmaktan
ibaret olduğu[2] yönünde
görüş bildirenler de olmuştur. Konunun farklı yorumlanmasına sebep olan
ayetteki sâika (صاعقة) kelimesine verilen
anlamdan kaynaklanmaktadır. Bu kelimeye
“yıldırım çarpması” veya “yüksek ses” anlamı verilmektedir. Kur’an’da yüksek
ses anlamındaki kelime “sayha” (الصَّيْحَةُ)
dır.
Musa sözleştiğimiz vakitte geldiğinde, Rabbi onunla konuşunca,
“Rabbim! Bana kendini göster, sana bakayım!” dedi. (Allah) “Beni asla
göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde durursa, o zaman beni görürsün!”
dedi. Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa bayılıp yere düştü.
Ayıldığında (اَفَاقَ)
“Sen münezzehsin. Sana tevbe ettim ve ben inananların ilkiyim!” dedi.
(A’raf/143)
Ayetteki “ba’s” ın
ayılmak anlamına gelmediğine, A’raf/143. ayette (اَفَاقَ) kelimesi delildir.
Çünkü Kur’an’da eş anlamlı kelime yoktur. Lafız ayrıysa anlam da ayrıdır. Ba’s
kelimesi sadece öldükten sonra dirilmeyi anlatmaktadır.
Kur’an’da iki ayette ba’s dünyada öldükten sonra diriltmeyi
anlatmaktadır. Birisi 2/56 diğeri 2/259. ayettir. Oysa 2/56. ayeti mecaz olarak
çevirenler var.[3]
“Tavanları
çöküp harap olmuş, ıssız duran bir şehre uğrayan ve “Allah burayı ölümünden
sonra nasıl diriltecekmiş?” diyen kimseye bir baksana! Bu sözü üzerine Allah
onu yüz yıl ölü halde bıraktı, sonra diriltti (بَعَثَ). Ona
“Ne kadar kaldın?” dedi. O da “Bir gün veya bir günden az kaldım.” dedi. Allah
“Hayır, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine
de bir bak, bunu yapmamız seni insanlara ayet kılmamız içindir. Kemiklere de
bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” O,
kendisine bunlar apaçık belli olduktan sonra “Artık anladım ki, Allah her şeye
güç yetirendir.” dedi. (2/259)
***
Bakara/ 61: Hani siz: “Ey Musa! Biz bir çeşit yemeğe dayanamayacağız,
bizim için Rabbine dua et de bize yerin bitirdiklerinden: Bakla, acur,
sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın.” demiştiniz. O zaman Musa: “Hayırlı
olanı, daha aşağı olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? Öyleyse şehre
inin, istedikleriniz orada var.” demişti. Böylece aşağılık ve yoksulluğa mahkûm
edildiler ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, Allah'ın ayetlerini inkâr
ettikleri ve nebîleri haksız yere öldürdükleri içindi. Yine bu, isyan etmeleri
ve haddi aşmalarındandı.
Bu ayetteki bizim “şehir” diye karşılık verdiğimiz kelimeye
bazı meallerde “Mısır”[4]
diye karşılık verilmiştir. Bu kelime gayr-ı münsarif bir kelimedir. Burada
tenvinlidir. Gayr-i münsarif kelime tenvin (İki üstün-iki esre-iki ötre) almaz.
Yani bu kelime ile Mısır ülkesi değil bir şehir kastedilmektedir.
Bu ayette kullanılan (mısran) kelimesi manidardır. Beldeten,
garyeten vb. kullanılabilirdi. Hz. Musa’dan talep ettikleri yiyeceklerde ısrar
ederlerse köleleştirildiğiniz şehir
Mısır’a dönün diye bir ima vardır.
Bakara/260: Hani İbrahim: “Rabbim! Bana ölülere nasıl
hayat verdiğini göster.” demişti. (Allah, ona): “İnanmıyor musun?” deyince:
“Hayır, inandım fakat zihnimin yatışması için.” dedi. “Öyleyse dört kuş al.
Onları parçalayıp bir araya topla. Sonra her dağ başına onlardan birer parça
bırak, sonra da onları çağır. Sana hızla gelirler. Bil ki Allah izzet
sahibidir, hükmünde tam isabet edendir.”
Ayette Hz. İbrahim’e “Dört kuş al.” denildiği
için Kur’an çevirilerinde ayet sonrasındaki “
يَأْت۪ينَكَ سَعْيًاۜ “ cümlesine “Uçarak sana gelsinler.” şeklinde
karşılık verilmiştir.[5]
Oysa En’am/38. Ayette şöyle denilmektedir: “Yeryüzünde
hareket eden hiçbir canlı ve gökyüzünde kanatlarıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki
sizin gibi birer ümmet olmasınlar…” Bu iki ayetten de anlaşıldığına göre Hz.
İbrahim’in kesip parçaladığı kuşlar uçan kuşlar değilmiş. Tavuk, ördek, kaz
olabilir. Dolayısıyla Bakara/260 ayetin çevirisine “uçarak” yazmak isabetli bir
karşılık olmamaktadır.
[1]
Taberi, Begavi, Zemahşeri, Razi, Kurtubi, İbn Kesir
[2]
İbn Hatim
[3]
Süleymaniye Vakfı Meali, Mustafa İslamoğlu, Muhammed Esed, Mehmet Okuyan,
Mehmet Çoban, Mehmet Çakır, İsmail Yakıt, İhsan Aktaş, Erhan Aktaş, Diyanet
Vakfı Meali, Cemal Külünkoğlu, Abdullah-Ahmet Akgül.
[4]
Abdulbaki Gölpınarlı, Ahmet-Abdullah Akgül, Ahmet Tekin, Ali Bulaç, Besim
Atalay, Cemal Külünkoğlu, Cemil Said, Edip Yüksel, İhsan Aktaş, İsmail Hakkı
İzmirli, Mahmut Kısa, Mehmet Çakır, Mehmet Türk, Muhammed Esed, Süleyman
Tevfik, Mustafa Yıldız, Mustafa Öztürk, Tuncer Namlı, Ali Akın, Ahmet
Ağırakça-M. Beşir Eryarsoy, Abdulkadir Şener-M.Cemal Sofuoğlu-Mustafa Yıldırım
[5]
Bayraktar Bayraklı, Diyanet İşleri (Yeni), İsmail Yakıt, Mahmut Kısa, Mehmet
Çoban, Muhammed Esed, Mustafa Çavdar, Mustafa İslamoğlu parantezsiz
“uçarak”; Mehmet Okuyan ve Cemal
Külünkoğlu da parantez içinde (uçarak) karşılık vermişlerdir.
Yorumlar
Yorum Gönder