KUR’AN’I TARİHSELCİ OKUYUŞ

 

KUR’AN’I TARİHSELCİ OKUYUŞ

İslam tarihi boyunca alimler, Kur’an’ı Kerim’i anlama ve yorumlama açısından farklı metodlar geliştirmişlerdir. Bunlardan birisi olan tarihselcilik ise temelleri Antik Yunan’a kadar dayanan daha sonraları ise bir metodoloji olarak kuruluşunu Alman tarih ekolüne ve Johann Gottfried Herder’in felsefesine borçlu olan bir sistemdir. Avrupa’da Wilhelm Dilthey ile bilgi kuramı olarak “tarihsel akıl eleştirisi” kavramı adında bir yaşam felsefesi olarak görülmüştür. Fakat İslam dünyasında gündeme gelişi Pakistanlı Fazlur Rahman ile beraber artma göstermiştir. Metodun temelinde yatan ve tarih bilimi ile bağlantılı olan fikir ise aslında bir bilim olarak tarihin Kuran’ı Kerim’i anlamada rehber kılınmasıdır. Çünkü Fazlur Rahman’a göre Kur’an’ı Kerim aynı zamanda tarihi bir metindir.  Kur’an’ı Kerim’in belli bir dönemde belli bir coğrafyada nuzül olduğu açıklama gerektirmeyen bir konudur. Fakat tarihselcilere göre hemen her inzal olan ayet arkasında belli bir neden barındırmaktadır ve Kur’an’ı Kerim’i en doğru şekilde anlamanın yolu da tarih biliminden yardım alarak bu nedenleri keşfetmek ve ona göre hareket etmektir.[1]

Tarihselcilik; Kur’an-ı Kerim’in ahkâmını yerellik iddialarıyla geçersiz kılarak İslamı sadece ahlaka indirgeme anlayışıdır. Bu başlangıçta müsteşriklerin ortaya attığı bir fikirdir. Kur’an hakkındaki tarihselci anlayışı İslam dünyasına ilk olarak taşıyan Fazlurrahman’dır.

Bu anlayışa göre Kur’an-ı Kerim’in hükümlerinin indirildiği belirli bir tarihî, coğrafî ve sosyal şart/ortam vardır. Dolayısıyla bu hükümlerin varlık ve devamı da bu şartların varlık ve devamına bağlıdır. Yani, o tarihî, coğrafî, sosyal ve ekonomik şartlar değişmedikçe hükümler geçerli olur. Ama eğer şartlar değişirse o hükümler de geçersiz olur.  Buradan hareketle 1400 küsur yıl önce Arap örfünün geçerli olduğu ümmi bir kavme inen Kur’an ayetlerinin birçoğunun bugün uygulanamayacağını iddia ederler. Mesela cihatla, faizle, kısasla, tesettürle ve benzeri konularla ilgili hükümlerin bugün uygulanamayacağını iddia ederler. Yine gayrimüslimlerle ilgili hükümleri de aynı mantıkla ele alırlar.

İttifak Edilmiş Bir Tanımı Olmayışı[2]

Tarihselciliğin üzerinde ittifak edilmiş bir tanımının olmayışı, kullanım alanlarının farklılığı, bir yöntem mi, yoksa bir anlayış/tasavvur biçimi mi? olduğu hususu, izafilik boyutuna işaret etmektedir.

Bir çerçeve oluşturması -ortak bir tartışma zemini için- bakımından öne çıkan bazı tarifleri şu şekildedir:

a) "Bütün olayları, başarıları ve değerleri içinde doğdukları tarihsel durumlardan ve tarihsel koşullardan kalkarak açıklamaya çalışan, giderek bu olayların nesnel içeriklerinin ve bugünkü anlamlarının açıklanmasını da ancak geçmişe bakış içinde elde edeceğine inanan düşünce biçimi."[3]

b) "Tüm tarihi fenomenlerin tekrar edilemezliğini, her dönemin hattâ her bir ânın o döneme ve âna damgasını vuran fikirler ve prensipler vasıtasıyla yorumlanması gerektiğini, geçmişin bugüne ait inanç, prensip ve motifler çerçevesinde açıklanamayacağını ve herhangi bir şeyin, hâdisenin, metnin kendi tarihi konumunda her ne ise o olduğunu, dolayısıyla gerçek adına izafîliği savunan akım da tarihselcilik olarak adlandırılabilir."[4]

c) Tarihselciliğin aydınlanmanın ürünü olan "ilerleme" fikri ile irtibatından, Alman idealist felsefesine dayandığına, 19. yüzyılda kavramın tarihsel görelilikle, evrimcilikle, tarih teolojisi ile ve hattâ nihilist uydurmacılıkla [casuistry] eşanlamlı hâle geldiğine kadar birçok tanım çerçevesiyle karşılaşılabilir.[5]

d) "... Tarihsel nitelemesinden hareket edecek olursak, bu nitelemenin başta gelen anlamları; bir şeyin tarihe ya da tarih ilmine ait olması, tarihsel gerçekliğe haiz olması (Hz. İsa'nın tarihselliği gibi) ve bir şeyin tarih içinde ortaya çıkmış olması (zıddıyla sınırlamak gerekirse) tarih-üstü olmaması. Kur'an'ın tarihselliği dediğimizde ise, doğrudan doğruya 'tarihsel' nitelemesinin bu son anlamını kastetmiş oluyoruz, yani Kur'an'ın belli bir tarihe ait olduğu, tarih-üstü olmadığını; dolayısıyla 'tarihselcilik' de bu bağlamda Kur'an'ın kendi tarihsel şartları muvacehesinde ele alınması gerektiği tezi olarak özetlenebilir..."[6]

"Tarihselcilik, her dönemin şartlarına göre, yeni bir İslam türetmek değil. Tam aksine, tarihte bir kereye mahsus gerçekleşmiş yaklaşımı, farklı tarihsel şartlarda yeniden aktüalize etmektir."[7]

e) "... Kur'an'ı tarihselci bir perspektiften okumak, onu ölü bir belge olarak tarihe gömmek değil, vahyedildiği tarihin kendine özgülüğü içinde okumak demektir. Bu anlam düzeyinde tarihselciliğin karşıtı evrenselcilik değil, tarih-üstücülük veya daha doğru bir nitelemeyle tarih-dışıcılıktır..."[8]

Bu tanımları uzatmak mümkündür. En temelde hangi tanım çerçevesini ele alırsak alalım karşımıza zaman ve mekân bağımlı bir okuma çıkacaktır. Olgu ve olayları zaman ve mekânın baskın şartları içinde anlamak ve değerlendirmek gerektiğini öne süren yaklaşımla karşılaşılacaktır.

Kur'an'ı tarihselci bir yaklaşımla okumak gerektiğini ifade edenlerin çoğunun öne çıkardıkları meselelerin bazıları şunlardır; muamelât ve ukûbât ile ilgili mevzûlar, Hz. Peygamber (s)'in şahsı ve ailesi ile ilgili durumlar, Kur'an'ın nüzûlü dönemindeki toplumun kendine mahsus problemleri ve ahkâm ayetlerinin bir kısmının tarihselliği vb.

Zaafları: Ed-Din olan İslam, itikât, ibâdet ve muamelât ve ukûbât boyutları olan bir bütünün adıdır. Bunların herhangi birisinin tarihselliğini savunmak, doğrudan doğruya diğer boyutlarının da tarihselliğini gündeme taşıyacaktır. Bu anlamda artık dinin buharlaşmasından bahsedebiliriz. Parçacı bir yaklaşımın sınırlarının nereye kadar götürüleceğinin bir garantisinin olmaması bir yana, modern dünyanın değerlerinin ve dayatmalarının eleştiriden muaf tutulması, sürekli olarak hükümlerin tarihselliğine dair yapılan vurguların makul bir izahını güçleştirmekte hem de mevcudun meşrulaştırılmasına sebep olmaktadır.

Bahsi geçen konular, erken dönemlerden günümüze kadar Müslümanlar arasında ciddi bir tartışma (sorun olma noktasında) oluşturmamış, bilâkis Kur'an bütünlüğü içinde makûl cevaplar da verilmiştir.

Tarihselciliğin, bize yabancı bir tez olmadığı, İslâmi ilimlerde tartışma konusu olmuş, halku'l Kur'an meselesi, nesh teorisi, esbâb-ı nüzûl, Mekki-Medeni ayırımı ve makâsıdü'ş-şerîa kuramı gibi konuların tarihselcilikle irtibatlandırılabileceği iddiasına gelince; bir defa bu konularda tüm tarihi süreç boyunca ortak bir anlayış ve tavır söz konusu değildir. Ve bu tartışmaların hiçbirinin bugünkü anlamıyla tarihselcilikle bir irtibat noktası da yoktur. En uç noktayı temsil ettiğine inanılanlar dahil, bu meseleleri, Kur'an'ın genel anlam örgüsü ve lafız sınırları içerisinde ele alarak tartışmışlardır. Kaldı ki usûl kitaplarının birçoğunda bu meselelerin ele alınış şeklinden, ortaya konulan genel kaidelere kadar, "Sebebin hususi olması, hükmün umumi olmasına mani değildir" örneğinde olduğu gibi tarihselcilikle, bu konular arasında herhangi bir analojiyi anlamsız kılmaktadır.

Tarihselcilik tüm versiyonlarıyla, Batının tarihsel tecrübesinin ürünüdür. Elbette bu tespitimiz, Batı'ya ait olan şeylerin olumsuzlanması veya adı konulmuş bir tartışmayı devam ettirme -baştan mahkum etme anlamında- anlayışından ziyade, kavramın anlamında mündemiç olan; olgu ve olayların onların 'doğuş şartlarıyla' izah edilmesi gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Bu anlamda, kavramın kendisini onu ortaya çıkaran tarihsel şartlardan ve tecrübeden ayrı düşünmek, tarihselciliğin yeterince anlaşılmadığının bir göstergesidir. Ayrıca, tarihselciliği, Batılı düşünürlerin eleştirileri eşliğinde anlamaya çalışmanın da, kavramın doğasına uygunluk arz etmesi bakımından bir eksiklik teşkil etmeyeceği de söylenebilir.

Tarihselciliğe yöneltilen eleştirilerden biri de şudur: "Tarihselcilik tümeli tikele, geneli özele, bütünü parçaya, ilkeyi konjonktüre ve mutlak'ı izafî olana bağlı kılar, onlarla sınırlandırır. Mantıki sonuçlarına götürdüğümüzde, bu yaklaşım ilahi olanı beşeri olana, evrensel ve edebi olanı tarihsele ve kültüre bağlar."[9]

Netice itibariyle, Kur'an'ın nüzûlü dönemindeki olgu ve olaylara yapılan vurgular, "belirleyici" değil, "etkileyici" olmaları noktasında ele alınmalı ve bunlara anlamı kolaylaştırıcı yardımcı unsurlar olmalarının ötesinde bir anlam yüklenilmemelidir.

 



[1] Şevket Kotan, Kur’an ve Tarihselcilik, (İstanbul: Beyan Yayınları, 2015), 194-95.

[2] Bu başlık, Haksöz Okulu sitesinden Kenan Levent’in  “Kur’an Okuma Biçimleri ve Yeni Yaklaşımlar “ isimli makalesinden alınmıştır.

[3] Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1994, s. 398.

[4] Ali Ünal, "Kur'an ve Çeşitli Varyantasyonlarıyla Tarihselcilik ve Hermenötik", Yeni Ümit dergisi, Ekim-Kasım-Aralık, 2002, sayı: 58.

[5] Tahsin Görgün, "Tarihsellik Ve Tarihselcilik Üzerine Birkaç Not", Yeni Ümit dergisi, Ekim-Kasım-Aralık, 2002, sayı: 58; Abdullah Laroui, Tarihselcilik ve Gelenek, Vadi Yayınları, Ankara, 1993, s. 116.

[6] Ömer Özsoy ile "Tarihsellik" Üzerine/Röportaj, İktibas dergisi, Ankara, Eylül, 1997, s. 24-33.

[7] Özsoy, a.g.d.

[8] Mustafa Öztürk, Kur'an'ı Kendi Tarihinde Okumak, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, Nisan, 2004, s. 9.

 

[9] Ali Bulaç, "Kur'an, Tarih ve Tarihsellik", Yeni Ümit dergisi, Ekim-Kasım-Aralık, 2002, sayı: 58.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEKKİ SURELERDE SALÂT KAVRAMININ SEMANTİĞİ

SALAT’IN NAMAZ ANLAMI ÜZERİNE

KEVSER SURESİNİN İNCELENMESİ